Osmanlı
Devletinde Ulaştırma, Osmanlı Ulaşım
Avrupa'da sanayi devrimi ulaşım sektöründe de,
1750-1820 arasında, büyük yenilikler getirmiştir.
19. yüzyılın birinci yarısında buharlı gemiler ve
lokomotiflerle, insan ve yük taşıyan ve ülkeleri
yakınlaştıran, yeni bir ulaşım sistemi egemen
olmuştu.
Osmanlı Devleti'nin çağı izleyen bir sanayileşme
politikası olmadığı için, ulaştırma sektörünü
yenileme ihtiyacı öne çıkmamıştı. Ancak Osmanlı
İmparatorluğu'na gelen yabancı sermaye şirketleri,
1838-1841 döneminde imzalanan serbest ticaret
anlaşmalarının yarattığı pazar olanaklarını daha
iyi değerlendirmek için yatırımlarında önceliği
demiryolları, limanlar ve fenerler gibi u-laştırma
yatırımlarına vermişlerdi. Bu gelişme Avrupa
devletlerinin sınai mal satıp hammadde ve gıda
malları satın almaya dayalı başarılı ticaret
politikalarının yeni bir örneği idi.
Kurtuluş Savaşı'nı Mustafa Kemal başlattığında
Anadolu'da üç ulaşım yolu vardı: Demiryolu,
karayolu, denizyolu. Her üçü de çok ilkel ve
ihtiyacı karşılamaz durumdaydı. Özellikle ülke
çağdaş anlamda karayolu ve denizyolu taşıtlarına
sahip değildi. Deve, katır, at, öküz ve merkep
taşımacılıkta belirleyici araçlardı. Kurtuluş
Savaşı sırasında tek ulaşım aracı demiryoluydu.
Bunların yapımı yabancı çıkarlara göre olmuştur.
Örneğin demiryolları hep kıyılardan başlar. Yabancı
sermayenin denetiminde kurulan bu demiryolu hatları,
başkent İstanbul'a bağlanmamıştır. Böylece Merkezi
Hükümet'in ülkenin tümüne ulaşması ve güçlenmesi
önlenmiştir. Kurtuluş Savaşı başladığında demiryolu
ağının büyük kısmı Ankara Hükümeti'nin denetimine
geçti. 19.7.1920 tarihli kararla Ankara Hükümeti bir
İşletme Umum Müdürlüğü kurdu. Cumhuriyet idaresi bir
yasayla demiryolu işletmelerini devlet tekeline
aldı. Başlıca hatları şöyleydi:
1. Anadolu demiryolu (İstanbul, İzmit, Eskişehir,
Ankara)
2. Bağdat Hattı (Eskişehir, Afyon, Konya, Adana,
Halep)
3. Mersin, Tarsus, Adana.
4. İzmir - Bandırma.
5. Bandırma - Bursa.
6. İzmir, Aydın, Afyon.
Bu hatların tamamı yabancı şirketlerce
işletilmekteydi. İlk demiryolu imtiyazı 1856'da
İngiltere'ye İzmir-Aydın hattı için verildi. Kömür
sağlanamadığından yakıt olarak odun kullanılıyordu.
İngiliz şirketleri 1866 yılına gelindiğinde 608
kilometre demiryolu hattının yönetimini ellerine
almıştı. Sanayileşmiş ülkeler tüccarlarına pazar
yaratmak ve hammadde toplamak için demiryolları,
limanlar ve fenerler gibi ulaştırma alanında Osmanlı
Devletine yardımcı olmuşlardı. Bu politika yerli
sanayiin çökmesine fakat tarımın gelişmesine yol
açtı.
Osmanlı Devletinde Ulaşım
Bir Avusturya şirketi "Şark Demiryolu" hattının
yapımına 1871'de girişti. Almanlar'a ilk demiryolu
imtiyazı 1888'de verildi. II. Abdülhamit Konya,
Bağdat ve Basra Körfezi arasında demiryolu
yapılmasına ilişkin imtiyazı 27 Kasım 1899'da
Deutsche Bank'a vermişti. Bu imtiyazı kısa bir süre
sonra 1902'de Anadolu Demiryolları Osmanlı Şirketi
devralmıştı. Bu şirket adı geçen Bankanın
denetimindeydi ve o tarihte
Haydarpaşa-Eskişehir-Ankara ve Eskişehir-Konya
hatlarını işletmekteydi.
İmparatorluğun İstanbul'u İzmit'e bağlayan bir
karayolu yoktu. Anadolu'da büyük yerleşme birimleri
arasında düzenli ve dört mevsim açık karayolu
olmadı. Yol yapımında mükellefiyet olması, merkezi
bir örgütün bulunmaması yol yapımını kaba ve
gelişigüzel inşaatlar şekline dönüştürmüştü.
1919-1920 döneminde beş ana karayolu vardı: 1)
Bağdat karayolu (Samsun, Amasya, Sivas, Harput,
Musul), 2) Ereğli (Konya), Kayseri, Malatya, Harput,
Diyarbakır, 3) Kayseri, Sivas, 4) Halep, Urfa,
Diyarbakır, 5) Trabzon, Bayburt, Erzurum, İran
yolları. Uygun karayolu olmayınca motorlu araçlarla
taşımacılıkta gelişmemişti. Taşımacılık hayvanların
çektiği arabalar ve kervanlar ile
gerçekleştiriliyordu.
Diğer yollar zaman zaman geçit veren ilkel yollardı.
1919'da Türkiye'de 1000 civarında otomobil vardı.
Bunların 800 tanesi İstanbul'daydı. 1920Terde ithal
mallan genellikle denizyoluyla yabancı gemilerle
İstanbul, İzmir Mersin ve Trabzon limanlarına
gelirdi. ‘(Türkiye Ekonomisi Tarihi)
Kabotaj hakkına Osmanlılar sahip değildi.
Dolayısıyla deniz ticaret filosu gelişmedi. Savaş bu
durumdaki cılız filoyu da etkiledi. Deniz ulaşımı
taka ve küçük motorlarla yapılıyordu. Sadece 6 gemi
kaldı, savaş sonunda... Osmanlı İmparatorluğu, Dünya
deniz taşımacılığında kullanılan buharlı gemileri,
ilk kez 1826'da İngiltere'den satın aldığı gemiyle
tanımıştı. Bu gemi padişaha Boğazda gezmesi için
alınmıştı. İngiliz ve Rusların Boğaz içinde
işlettikleri vapurlar vardı. 1844 yılında iki vapuru
Osmanlılar Boğazda sefere koydu. "Fevaidi Osmaniye"
adı verilen denizyolu işletmesinin yönetimi Mustafa
Fazıl Paşa ile Bogos Beye verilmişti.
1835'de bir gezi için İstanbul'a gelen ve 1839'a
kadar Osmanlı Devleti'ne danışmanlık yapan Alman
Mareşal H. Moltke 1841'de yayınladığı anılarında
şöyle diyor:
"Bu güzel denizlerden geçen buhar gemilerinde
Avusturya, İngiliz, Rus ve Fransız bayrakları
dalgalanıyor. Türk denizlerinde dalgalanmayan yalnız
Türk bayrağıdır."
1851 yılında Üsküdar'a günde dört sefer yapan
Vesilei Ticaret ve Girit vapurları sefere başladı.
Yolculardan 25 para ücret alınıyordu. 1849 yılına
kadar İstanbul şehir hattı vapurlarına kadın yolcu
alınmazdı. Denizcilik alanında ilk Osmanlı anonim
şirketi padişah fermanı ile Mart 1849'da kurulan
Şirket-i Hayriye'dir.
Şirketi Hayriye kurulduktan sonra İngiltere'ye 6
gemi sipariş edildi ve bu gemiler 1854'ten itibaren
sefere başladı. Türk tersaneleri gemi yapımına
başlayınca Boğaziçi'nde yabancı bayraklı gemilerin
çalışması sona erdi. 1923 yılında ülkede 35 DW ton
gibi küçük bir deniz ticaret filosu vardı.
İstanbul içinde ulaşımı sağlayan temel tesislerden
biri olan Galata Köprüsü demir köprü olarak 1878
yılında II. Abdülhamit zamanında yaptırılmıştı.
Bugünkü Galata Köprüsü haline gelmesi, 1912 yılında
bir Alman şirketi tarafından gerçekleştirilmiştir.
Hâlâ İstanbul halkına hizmet veren Karaköy-Tünel
arasında işleyen yeraltı treni 1874 yılında hizmete
girmişti.
Türkiye'de ilk düzenli posta teşkilatı Ekim 1840'ta
kuruldu. Bir kamu hizmeti olarak devletçe
yürütülmeye başlandı. 1840'ta posta, 1855'te telgraf
ve 1908'de de telefon hizmetleri başlatıldı.
|