|
Üçüncü
Beş Yıllık Kalkınma Planı Dönemi (1973-1977)
Üçüncü Plan'in temel ilke ve hedefleri Nihat Erim
Hükümeti zamanında hazırlanmış ve Mart 1972'de
Yüksek Planlama Kurulunda kabul edilmişti. Yüksek
Planlama Kurulunu oluşturan üyeler şöyleydi:
Başbakan N. Erim, Maliye Bakanı S. N. Ergin, Ticaret
Bakanı N. Talu, Sanayi Bakanı Mesut Erez, Müsteşar
M. Aytür, IPD Başkanı Hikmet Çetin, SPD Başkanı Ş.
Cindoruk ve KD Başkanı K. Maydur. N. Erim
Hükümetinin 22 Mayıs 1972'de istifası üzerine
kurulan F. Melen Hükümeti yeni bir perspektife göre
hazırlanmış bulunan Üçüncü Planı 16 Haziran 1972'de
onayladı ve TBMM'nin kabulüne sundu. Adı geçen
Hükümet Üçüncü Plan'in birinci dilimi olan 1973 yılı
Programını hazırladı ve Ocak 1973'te yürürlüğe
koydu.
Bir yıl dolmadan Melen Hükümeti istifa etti ve
yerine Naim Talu Hükümeti geldi. Bu Hükümet ülkeyi
14 Ekim 1973'te Genel Seçimlere götürdü. Bu seçimde
ilk kez İsmet İnönü siyaset sahnesinde yoktu. Zira
B. Ecevit parti içi bir darbeyle, İ. İnönü'yü
devirmiş ve CHP'nin başına geçmişti. Seçim sonunda
CHP 185, AP 149, MSP 48, DP 45, CGP 13 milletvekili
çıkarmıştı. Hiçbir parti çoğunluğu sağlayamadığı
için koalisyon pazarlıkları başladı ve çok uzun
sürdü. Nihayet 26 Ocak 1974'te Ecevit'in
Başbakanlığında CHP-MSP koalisyonu hükümeti göreve
başladı.
Yeni Hükümet içte ve dışta çok ciddi iz bırakan
sorunlarla karşı karşıya gelmişti. Ekim 1973'te
Arap-İsrail savaşı yeniden başladı. Petrol ihraç
eden Arap ülkelerinin girişimiyle ham petrol fiyatı
1973 yılı başında 2,5 dolar iken, 24 Aralık 1973'te
11,6 dolara yükseltilmişti. Dünya ekonomisinin
dengelerini altüst eden bu "petrol şoku" petrol
ithalatçısı olan Türkiye'nin dış ticaret açığının
üç misli artmasına neden olmuştu. Hükümet "petrol
krizinin" yıkıcı etkilerini aşmaya çalışırken,
Kıbrıs'ta faşist bir Rum'un öncülüğünde darbe oldu
ve anayasal düzen askıya alındı. Türk asıllı
Kıbrıs'lılara karşı yağma, işkence ve öldürme
olayları başladı. Bunun üzerine 20 Temmuz 1974'te
birinci, 16 Ağustos 1974'te ikinci "Barış Harekatı"
ile Kıbrıs'a asker çıkarıldı ve bugünkü K.K.Türk
Cumhuriyeti'nin sınırları çizildi.
Plan'ın son yılına gelindiğinde Amerikan ambargosu
devam ediyordu. İçten ve dıştan kaynaklanan olumsuz
koşullara bağlı olarak ekonomik dengeler hızla
bozulurken; ülkenin kaderini belirleyen iki siyasi
lider Demirel ve Ecevit hergün kamuoyu önünde ağız
kavgası yapıyordu. Anarşi ve sağ-sol kavgası,
ülkenin her kurumunda ve her yerinde ortaya
çıkarken, Demirel solcuları, Ecevit ülkücüleri
sorumlu göstermekle yetiniyordu. Türk Ekonomi Tarihi
Koalisyon Hükümeti, milleti çok büyük siyasal,
ekonomik ve askeri açıdan sorumlulukların altına
soktuğu halde, tamamen iç politika hesapları üzerine
anlaşamadıkları için, 16 Eylül 1974'te dağıldı.
Ülke siyasal bir boşlukla Hükümet kriziyle karşı
karşıya kaldı. Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk
kontenjan senatörü Prof. Sadi Irmak' ı Hükümeti
kurmakla görevlendirdi. Siyasetçilerin inanılmaz
sorumsuz davranışları nedeniyle Irmak Hükümeti
güvenoyu alamadığı halde Kasım 1974 - 31 Mart 1975
tarihleri arasında görevde kaldı. Nihayet dördüncü
kez başbakan olan Demirel CHP dışında kalan
partilerin katılmasıyla, "geniş cephe " hükümetini
kurarak güvenoyu aldı. İki yılı aşan bir süre sonra
5 Haziran 1977'de Genel Seçimler yapıldı. CHP
milletvekili sayısını arttırarak birinci parti olma
özelliğini korudu. Ecevit bir "azınlık hükümeti
kurdu" fakat güven oyu olamadı. Bu kez beşinci kez
başbakan olan S.Demirel MSP ve MHP'yi yanına alarak
"Milliyetçi Cephe" Hükümetini kurdu. 21 Temmuz 1977
- 5 Ocak 1978 tarihleri arasında görevde kaldı.
AP'den 11 milletvekili istifa edince Hükümet düştü.
Bu olayı CHP ve Ecevit'in hazırladığını düşünen
Demirel, o tarihten sonra çok hırçın uzlaşmaz bir
kişilik sergiledi.
Üçüncü Plan döneminde ülkenin yaşadığı bu inanılmaz
çalkantıları, çekişmeleri ve çatışmaların boyutunu
göstermek için, 7 başbakan yani 7 kez ardarda
Hükümet değişikliği olduğunu söylemek yeter
sanırız. Her hükümet değişikliği özellikle DPT,
Merkez Bankası, Maliye ve KİT"lerin üst
yöneticilerinin değişmesine yol açmaktaydı. Ekonomik
kararların zamanında ve etkin biçimde oluşturulması
mümkün olmuyor ve kaynak israfı önlenemiyordu. Bu
dönemde yaşanan büyük siyasal ve ekonomik
çalkantılara rağmen DPT Müsteşarı Kemal Cantürk, 5
yıl yani 21 Ekim 1977 tarihine kadar görevde
kalmayı başardı. Plan'ın son iki ayını Müsteşar
Vekili olarak Mustafa Ernam tamamlamıştı.
Üçüncü Plan matematiksel bir modele dayandırılmış ve
bu modelden türetilen veriler Plan'ın temelini
oluşturmuştu. Bu yönüyle İkinci Plan'dan farklıydı.
Özünde Harrod-Domar tipi büyüme modeliyse de, ilk
kez 37 sektörlü bir "girdi-çıktı" tablosu
kullanılmıştır. Plan'ın hazırlanmasında ağırlık
olarak Türk plancılarının ve bilim adamlarının
bilgi ve deneyiminden yararlanılmıştı. Hazırlandığı
dönemin özelliği nedeniyle Plan çalışmalarına, çıkar
kesimlerinin katılımı son derece sınırlı tutulmuştu,
Plan'ın öngördüğü temel hedefler 22 yıllık bir
perspektife uygun olarak belirlenmişti. Yani planlı
dönem başlatılırken belirlenmiş olan 15 yıllık
perspektif plan anlayışı terk edilmişti. AET ile
imzalanan Katma Protokol (1 Ocak 1973'te yürürlüğe
girdi) uyarınca 22 yıl sonra gümrük duvarlarının
tamamen kalkması öngörülmüştü. Bu açıdan plan hızlı
sanayileşmeyi ve tüketim malları yerine ara ve
yatırım malları üretiminin ağırlık kazandığı bir
sanayi yapısına ulaşmayı hedef almıştı. Bu ana
hedefin Türkiye'yi 1995'te 1970'li yılların
İtalya'sının sahip olduğu sanayileşmişlik düzeyine
çıkaracağı hesaplanmıştı. Yani GSMH'nın oluşumunda
tarım %11,6, sanayi %35 ve hizmetler %53,4 olacaktı.
Plan ara rejimin ürünü olduğu için hedef ve
politikalarında tavizsiz ve otoriter bir üslup ve
anlayış içinde, olabileceklerinden çok olması
gerekenleri benimsemişti.
Üçüncü Plan'ın ikinci yılında (1974) MSP ile
koalisyon hükümeti kuran CHP, iki önemli kavramı ve
hedefi ülke ekonomisinin gündemine koymuştu.
Birincisi "Halk Sektörü", ikincisiyse "Köykent" idi.
Basında ve bilimsel toplantılarda tartışılan "halk
sektörü" ile kamu sektörü ve özel sektör dışında
yeni bir girişim biçimi tanımlanmak isteniyordu. Bu
sektörde mülkiyet yaygınlaşacak kamu ve özel
mülkiyet yanında halk toplulukları mülkiyeti doğmuş
olabilecekti. İkinci hedef ise "köykent" yani,
kırsal alanda yeni bir yerleşme önerişiydi. CHP
programının 88. sayfasında "kurulu yerleşim
merkezlerinden biri de köykent olarak seçilebilir"
denilmekteydi.
Üçüncü Plan'ın başlıca ekonomik ve sosyal hedefleri
şöyleydi:
1) Nüfusun 1995 yılında 65 milyonu aşmaması yönünde
önlem alınacak,
2) Yılda ortalama olarak GSMH %7,9 oranında
büyüyecek,
3) Sektörel büyüme hedefleri tarımda
%4-4,5, saniyede %11,5-12 düzeyinde gerçekleşecek,
4) GSYİH'nın oluşumunda sektörlerin payı tarım %23,
sanayi %27 ve hizmetler %50 olacak,
5) Plan döneminde 291 milyar TL'lık yatırım
yapılacak,
6) Yatırımların %12'si tarımda, %45'i sanayide,
%43'ü de hizmetlerde gerçekleşecek,
7) Toplam tasarrufların 1972'deki %19,6 düzeyi,
1977'de %25,5'e çıkacak,
8) Dışa bağımlılığın azalması için ihracatın
1963-71 arasındaki %7'lik yıllık artışı %9,4'e
çıkacak,
9) Hızlı sanayileşme ile tarım dışında 1,6 milyon
kişiye iş a-çılacak,
Şimdi bu temel sosyal ve ekonomik hedeflere hangi
oranda ve niçin varılıp varılmadığını, aşağıda
verilen tablolar yardımıyla açıklayabiliriz.
Tablo XVI
- Üçüncü Plan Dönemi ve Gerçekleşmeler (Milyon Dolar)
|
Büyüme |
Enflasyon |
Dış Ticaret |
İşçi Dö- |
Yıllar |
hızı(%) |
(%) |
açığı |
vizleri |
1973 |
5,4 |
20,5 |
-769 |
1183 |
1974 |
7,4 |
19,9 |
-2245 |
1426 |
1975 |
8,0 |
10,1 |
-3338 |
1312 |
1976 |
7,9 |
15,6 |
-3168 |
983 |
1977 |
3,9 |
24,1 |
-4043 |
982 |
Üçüncü Plan döneminde GSMH'nın ortalama yıllık
büyüme hızı %6,5 olarak gerçekleşmiştir. Oysa
öngörülen hedef %7,9 idi. Böylece hedefin altında
bir büyüme hızı gerçekleşirken ilk iki planın
ortalamalarının da altında kalmıştır. Tablodan da
görüldüğü gibi yıllık büyüme hızında büyük
dalgalanma vardır. Bu olumsuzluk birinci derecede
tarım sektörünün doğa koşullarına büyük çapta bağlı
kalmasından kaynaklanmıştır. Plan döneminde
ortalama olarak "Tarım " %3,5 oranında büyümüştür.
Tablo XVII-
GSMH Sektörel Büyüme Hızları (Sabit Fiyatlarla)
|
3. Plan Or- |
|
|
|
|
|
Sektörler |
talama |
1973 |
1974 |
1975 |
1976 |
1977 |
Tarım |
3,5 |
-10 |
10,3 |
10,9 |
7,7 |
-1,3 |
Sanayi |
9,8 |
12,1 |
7,7 |
9,0 |
9,3 |
6,9 |
Hizmetler |
7,9 |
9,7 |
6,1 |
6,3 |
7,4 |
4,7 |
GSMH |
6,5 |
|
|
|
|
|
Üçüncü Plan yeni perspektif uyarınca hızlı
sanayileşmeyi ve sanayiin bileşimini değiştirmeyi
çağdaşlaşmanın gereği saymıştır. Ancak dönem içinde
yaşanan içten ve dıştan kaynaklanan faturası kabarık
olaylar özellikle sınai yatırım hedeflerine ulaşmayı
engellemiştir. Bu nedenle dönem sonuna göre
GSYİH'nın oluşumunda sanayi sektörünün payında
beklenen artış olmamıştır. Tarımın payı %24,1'de
kalırken, sanayiin payı %22,7 olarak gerçekleşti.
Böylece "hizmetler" hedefin üstünde bir paya
ulaşmıştı. Özellikle imalat sanayii içinde tüketim
mallarının payının %43'e düşmesi hedef alındığı
halde, bu oran dönem sonunda %49 olarak
geçerleşmiştir.
Ülkenin sanayileşmesine ve mülkiyetin tabana
yayılmasına katkıda bulunması ve özellikle
yurtdışında çalışan işçilerin tasarruflarını
Türkiye'ye aktarılmalarını sağlamak amacıyla, 1975
yılında Devlet Sanayi ve İşçi Yatırım Bankası (DESİYAB)
kuruldu. 1988 yılına dek bu isim altında çalışan
banka, Türkiye Kalkınma Bankası adını aldı. Banka
işçi şirketlerine ve halka açık şirketlere orta ve
uzun vadeli kredi vermek ve danışmanlık yapmakla
görevlendirildi.
"Karma ekonomi düzeni" içinde ve "yol gösterici
planlama" yaklaşımıyla "istikrar içinde büyüme"
modeli Üçüncü Plan dönemi sonunda işlemez hale
geldi. Zira İkinci Dünya Savaşı sonrasında
Türkiye'de ilk kez enflasyon oranının çift rakamlı
olması süreklilik kazanmıştır. Oysa aynı yıllarda
Batı Avrupa ülkeleri, Türkiye'nin içine düştüğü
"stagflasyon"u aşmak için enflasyonu tek rakamda
tutmaya çalışmış ve sonrada başarmışlardır. Planlı
dönemin ilk onbeş yılında "emisyon hacmi"ndekı
artış, 1977 yılında %50 düzeyinde olmuştur. Üç
hükümet değişikliği ve genel seçimin yaşandığı bu
yıldan sonra yani 1977-1980 arasında emisyon
hacmini ve enflasyonu dizginlemek mümkün
olmamıştır. Çünkü bu işi yapacak güçte siyasal güç,
Hükümet yoktur. Bu noktaya Dördüncü Plan içinde
yeniden döneceğiz. Ayrıca 1970'li yıllarda tasarrufu
cezalandırırcasına, vadeli mevduat hesaplarına
negatif reel faiz verilmiştir.
Üçüncü Plan döneminde dış ekonomik ilişkilerde "şok
"etkisi yapan büyük iniş çıkışlar olmuştur. Genel
çizgiye uygun olarak dövizi ürettiğinden çok tüketen
bir ülke olarak dış ticaret bilançosu sürekli açık
vermiştir. Fakat 1974 yılında bir yandan "petrol
krizi" diğer yandan "Kıbrıs Barış Harekatı" dış
açığın yaklaşık üç misli büyümesine neden olmuştur.
Bu eğilim sonucu dış ticaret açığının GSMH'ya oranı
%8,7'ye çıkmıştır. Bunun diğer yüzü ekonomi
tarihimizde ilk defa ihracatın ithalatı karşılama
oranı %29,6'ya düşmüştür.
Batı Avrupa ülkeleri Petrol fiyatlarındaki 4,5 misli
artış karşısında tüketimi kısmaya yönelik tasarruf
önlemleri araştırır ve yürürlüğe koyarken, Petrol
ithalatını Türkiye petrole sübvansiyon vermeye
dolayısıyla tüketimi özendirmeyi sürdürdü. Döviz
kıtlığına rağmen ithalatta liberasyon 1970'te %38
iken, 1974'te %62 düzeyine çıkmasına izin verildi.
Ayrıca TL'nin değeri yeterince düşürülmeyerek,
enflasyona rağmen ithalat teşvik edilmiş olundu.
Bu olumsuz gelişmeler yanında çok önemli olumlu
gelişmeleri de hatırlamak gerekmektedir. Örneğin
1973 yılında işçi dövizlerinde giriş %50 civarında
artmış ve dış ticaret açığını bu döviz gelirleriyle
karşılamak mümkün olmuştur. Ardından 1974 yılında
işçi dövizleri ilk üç plan döneminin en yüksek
düzeyine, yaklaşık 1,5 milyar dolara çıkmıştır. 1971
yılından itibaren izlenen yanlış kur politikası
sonucu Türk Lirasının değeri yüksek tutulmuş
ihracat ve turizm gelirlerinin artması mümkün
olmamıştır. Bu durum işçi dövizleri girişini de
etkilemiş ve son üç yılda azalma göstermiştir. 1973
yılında ortalama olarak I dolar 14,3 lira iken, 1977
yılı sonuna göre 18 lira düzeyinde kalmıştır.
Ayrıca Türkiye-Irak petrol boru hattının Yumurtalık
kesimi 4 Ocak 1977'de törenle hizmete açıldı. 17
ayda tamamlanan hattın uzunluğu 980 km'dir. Bunun
640 km kadarı Türkiye topraklarında bulunmaktadır.
Petrol faturaları büyüyen Batı Avrupa ülkeleri
ürettikleri sınai ürünlerin fiyatlarını yükselterek
uğradıkları zararı asgariye indirmeye
çalışmışlardır. Türkiye 1975 yılının başından
itibaren toplam döviz gelirleri azalırken giderleri
hızla artan bir ülke durumuna düşmüştür. Bu sonuç
ülkeyi yönetenlerin her türlü dış kaynağın kolayca
girişini sağlayacak bir mevzuat hazırlamaya,
dolayısıyla hızla borçlanmaya götürmüştür. Dış borç
tuzağına düşen Türkiye'nin kısa vadeli yüksek
faizli dış borçlarının payı toplam dış borçlara
göre, hızla artmaya başlamıştır. Bu tür dış
borçların en önemlisi, DÇM (Dövize Çevrilebilir
Mevduat) hesapları olmuştur. DÇM hesaplarıyla
dışarıda yerleşmiş gerçek ve tüzel kişilerin
getirdiği kısa vadeli dövizler karşılığında, TL
kredisi olarak piyasaya para sürülüyordu. Bu
işlemlere 9 Haziran 1967 tarihli Türk parasının
kıymetini koruma hakkındaki 17 sayılı karara ilişkin
37 sayılı Maliye Bakanlığı tebliği ile kapı
açılmıştı. 1972 ve 1973 yıllarında döviz bolluğu
yaşanınca hesapların işletilmesi durduruldu.
1974'te petrol krizi nedeniyle karşılaşılan döviz
darboğazını aşmak
için Hükümet, 1975'ten itibaren DÇM uygulamasını
teşvik etti. Bu amaçla 8 büyük bankaya bu hesapları
yürütme yetkisi verdi. Hükümet konvertibl
dövizlerle açılın DÇM hesap sahiplerine "kur
garantisi" tanıdı. 1975 yılı sonunda ülkenin döviz
rezervlerinin %98'i DÇM hesaplarında oluşmaktaydı.
Bu hesapların temizlenmesi 1989 yılma dek Hazineyi
uğraştırdı.
Plan dönemi sonunda (1977) Türkiye'nin toplam dış
borçlan 11.439 milyon dolar düzeyine çıkmıştır.
Bunun %58'i kısa, geri kalanı da orta ve uzun vadeli
dış borçtur. Artık ülke vadesi gelen dış borçlarını
ödeyemez hale gelmiştir. Devlet kurum ve
kuruluşları işlemez hale geldiğinden genel olarak
ekonominin yönetimi, özel olarak dış borç yönetimi
tam bir çıkmaza girmiştir. IMF ve dış alacaklıların
yardımıyla, Türkiye borç ödeme planı hazırlamak
durumunda kalmıştır. Bu durum ülkenin dış itibarını
kökten sarsmış ve azaltmıştır
|