Türkiye Ekonomisi
Dünya Ekonomisi
Osmanlı Ekonomisi
Finansal Ekonomi
İşletme Ekonomisi
Hizmet Ekonomisi
Kalkınma Ekonomisi
Tarım Ekonomisi
Borsa ve Yatırım
Ekonomi Sözlüğü
Ekonomi Ders Notları
Ekonomi Düşünürleri
Genel Ekonomi Soruları
Özel İstatistik Arşivi
Özel İktisat Konuları
Açık Öğretim İktisat
Ekonomi Kurumları
Kamu Yönetimi
Kamu (Devlet) Maliyesi
Sigortacılık Konuları
Türkiye İktisat Tarihi
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 

Üçüncü Beş Yıllık Kalkınma Planı Dönemi (1973-1977) 

Üçüncü Plan'in temel ilke ve hedefleri Nihat Erim Hükümeti zamanında hazırlanmış ve Mart 1972'de Yüksek Planlama Kuru­lunda kabul edilmişti. Yüksek Planlama Kurulunu oluşturan üyeler şöyleydi: Başbakan N. Erim, Maliye Bakanı S. N. Ergin, Ticaret Bakanı N. Talu, Sanayi Bakanı Mesut Erez, Müsteşar M. Aytür, IPD Başkanı Hikmet Çetin, SPD Başkanı Ş. Cindoruk ve KD Baş­kanı K. Maydur. N. Erim Hükümetinin 22 Mayıs 1972'de istifası üzerine kurulan F. Melen Hükümeti yeni bir perspektife göre ha­zırlanmış bulunan Üçüncü Planı 16 Haziran 1972'de onayladı ve TBMM'nin kabulüne sundu. Adı geçen Hükümet Üçüncü Plan'in birinci dilimi olan 1973 yılı Programını hazırladı ve Ocak 1973'te yürürlüğe koydu. 

Bir yıl dolmadan Melen Hükümeti istifa etti ve yerine Naim Talu Hükümeti geldi. Bu Hükümet ülkeyi 14 Ekim 1973'te Genel Seçimlere götürdü. Bu seçimde ilk kez İsmet İnönü siyaset sahne­sinde yoktu. Zira B. Ecevit parti içi bir darbeyle, İ. İnönü'yü de­virmiş ve CHP'nin başına geçmişti. Seçim sonunda CHP 185, AP 149, MSP 48, DP 45, CGP 13 milletvekili çıkarmıştı. Hiçbir parti çoğunluğu sağlayamadığı için koalisyon pazarlıkları başladı ve çok uzun sürdü. Nihayet 26 Ocak 1974'te Ecevit'in Başbakanlığında CHP-MSP koalisyonu hükümeti göreve başladı. 

Yeni Hükümet içte ve dışta çok ciddi iz bırakan sorunlarla karşı karşıya gelmişti. Ekim 1973'te Arap-İsrail savaşı yeniden başladı. Petrol ihraç eden Arap ülkelerinin girişimiyle ham petrol fiyatı 1973 yılı başında 2,5 dolar iken, 24 Aralık 1973'te 11,6 do­lara yükseltilmişti. Dünya ekonomisinin dengelerini altüst eden bu "petrol şoku" petrol ithalatçısı olan Türkiye'nin dış ticaret açığı­nın üç misli artmasına neden olmuştu. Hükümet "petrol krizinin" yıkıcı etkilerini aşmaya çalışırken, Kıbrıs'ta faşist bir Rum'un öncülüğünde darbe oldu ve anayasal düzen askıya alındı. Türk asıllı Kıbrıs'lılara karşı yağma, işkence ve öldürme olayları başla­dı. Bunun üzerine 20 Temmuz 1974'te birinci, 16 Ağustos 1974'te ikinci "Barış Harekatı" ile Kıbrıs'a asker çıkarıldı ve bugünkü K.K.Türk Cumhuriyeti'nin sınırları çizildi. 

Plan'ın son yılına gelindiğinde Amerikan ambargosu devam ediyordu. İçten ve dıştan kaynaklanan olumsuz koşullara bağlı olarak ekonomik dengeler hızla bozulurken; ülkenin kaderini be­lirleyen iki siyasi lider Demirel ve Ecevit hergün kamuoyu önünde ağız kavgası yapıyordu. Anarşi ve sağ-sol kavgası, ülkenin her kurumunda ve her yerinde ortaya çıkarken, Demirel solcuları, Ecevit ülkücüleri sorumlu göstermekle yetiniyordu. Türk Ekonomi Tarihi 

Koalisyon Hükümeti, milleti çok büyük siyasal, ekonomik ve askeri açıdan sorumlulukların altına soktuğu halde, tamamen iç politika hesapları üzerine anlaşamadıkları için, 16 Eylül 1974'te dağıldı.

Ülke siyasal bir boşlukla Hükümet kriziyle karşı karşıya kaldı. Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk kontenjan senatörü Prof. Sadi Ir­mak' ı Hükümeti kurmakla görevlendirdi. Siyasetçilerin inanılmaz sorumsuz davranışları nedeniyle Irmak Hükümeti güvenoyu ala­madığı halde Kasım 1974 - 31 Mart 1975 tarihleri arasında görev­de kaldı. Nihayet dördüncü kez başbakan olan Demirel CHP dışın­da kalan partilerin katılmasıyla, "geniş cephe " hükümetini kurarak güvenoyu aldı. İki yılı aşan bir süre sonra 5 Haziran 1977'de Genel Seçimler yapıldı. CHP milletvekili sayısını arttırarak birinci parti olma özelliğini korudu. Ecevit bir "azınlık hükümeti kurdu" fakat güven oyu olamadı. Bu kez beşinci kez başbakan olan S.Demirel MSP ve MHP'yi yanına alarak "Milliyetçi Cephe" Hükümetini kurdu. 21 Temmuz 1977 - 5 Ocak 1978 tarihleri arasında görevde kaldı. AP'den 11 milletvekili istifa edince Hükümet düştü. Bu olayı CHP ve Ecevit'in hazırladığını düşünen Demirel, o tarihten sonra çok hırçın uzlaşmaz bir kişilik sergiledi. 

Üçüncü Plan döneminde ülkenin yaşadığı bu inanılmaz çal­kantıları, çekişmeleri ve çatışmaların boyutunu göstermek için, 7 başbakan yani 7 kez ardarda Hükümet değişikliği olduğunu söyle­mek yeter sanırız. Her hükümet değişikliği özellikle DPT, Merkez Bankası, Maliye ve KİT"lerin üst yöneticilerinin değişmesine yol açmaktaydı. Ekonomik kararların zamanında ve etkin biçimde oluşturulması mümkün olmuyor ve kaynak israfı önlenemiyordu. Bu dönemde yaşanan büyük siyasal ve ekonomik çalkantılara rağ­men DPT Müsteşarı Kemal Cantürk, 5 yıl yani 21 Ekim 1977 tari­hine kadar görevde kalmayı başardı. Plan'ın son iki ayını Müsteşar Vekili olarak Mustafa Ernam tamamlamıştı. 

Üçüncü Plan matematiksel bir modele dayandırılmış ve bu modelden türetilen veriler Plan'ın temelini oluşturmuştu. Bu yö­nüyle İkinci Plan'dan farklıydı. Özünde Harrod-Domar tipi büyü­me modeliyse de, ilk kez 37 sektörlü bir "girdi-çıktı" tablosu kul­lanılmıştır. Plan'ın hazırlanmasında ağırlık olarak Türk plancıları­nın ve bilim adamlarının bilgi ve deneyiminden yararlanılmıştı. Hazırlandığı dönemin özelliği nedeniyle Plan çalışmalarına, çıkar kesimlerinin katılımı son derece sınırlı tutulmuştu, Plan'ın öngör­düğü temel hedefler 22 yıllık bir perspektife uygun olarak belir­lenmişti. Yani planlı dönem başlatılırken belirlenmiş olan 15 yıllık perspektif plan anlayışı terk edilmişti. AET ile imzalanan Katma Protokol (1 Ocak 1973'te yürürlüğe girdi) uyarınca 22 yıl sonra gümrük duvarlarının tamamen kalkması öngörülmüştü. Bu açıdan plan hızlı sanayileşmeyi ve tüketim malları yerine ara ve yatırım malları üretiminin ağırlık kazandığı bir sanayi yapısına ulaşmayı hedef almıştı. Bu ana hedefin Türkiye'yi 1995'te 1970'li yılların İtalya'sının sahip olduğu sanayileşmişlik düzeyine çıkaracağı he­saplanmıştı. Yani GSMH'nın oluşumunda tarım %11,6, sanayi %35 ve hizmetler %53,4 olacaktı. 

Plan ara rejimin ürünü olduğu için hedef ve politikalarında ta­vizsiz ve otoriter bir üslup ve anlayış içinde, olabileceklerinden çok olması gerekenleri benimsemişti.

Üçüncü Plan'ın ikinci yılında (1974) MSP ile koalisyon hü­kümeti kuran CHP, iki önemli kavramı ve hedefi ülke ekonomisi­nin gündemine koymuştu. Birincisi "Halk Sektörü", ikincisiyse "Köykent" idi. Basında ve bilimsel toplantılarda tartışılan "halk sektörü" ile kamu sektörü ve özel sektör dışında yeni bir girişim biçimi tanımlanmak isteniyordu. Bu sektörde mülkiyet yaygınlaşa­cak kamu ve özel mülkiyet yanında halk toplulukları mülkiyeti doğmuş olabilecekti. İkinci hedef ise "köykent" yani, kırsal alan­da yeni bir yerleşme önerişiydi. CHP programının 88. sayfasında "kurulu yerleşim merkezlerinden biri de köykent olarak seçilebilir" denilmekteydi. 

Üçüncü Plan'ın başlıca ekonomik ve sosyal hedefleri şöyley­di:

 

1)  Nüfusun 1995 yılında 65 milyonu aşmaması yönünde ön­lem alınacak,

2)  Yılda ortalama olarak GSMH %7,9 oranında büyüyecek,

3)  Sektörel   büyüme   hedefleri   tarımda   %4-4,5,   saniyede %11,5-12 düzeyinde gerçekleşecek,

4)  GSYİH'nın oluşumunda sektörlerin payı tarım %23, sanayi %27 ve hizmetler %50 olacak,

5)  Plan döneminde 291 milyar TL'lık yatırım yapılacak,

6)  Yatırımların %12'si tarımda, %45'i sanayide, %43'ü de hizmetlerde gerçekleşecek,

7)  Toplam tasarrufların  1972'deki %19,6 düzeyi,  1977'de %25,5'e çıkacak,

8)  Dışa bağımlılığın azalması için ihracatın 1963-71 arasın­daki %7'lik yıllık artışı %9,4'e çıkacak,

9)  Hızlı sanayileşme ile tarım dışında 1,6 milyon kişiye iş a-çılacak,

Şimdi bu temel sosyal ve ekonomik hedeflere hangi oranda ve niçin varılıp varılmadığını, aşağıda verilen tablolar yardımıyla açıklayabiliriz. 

Tablo XVI - Üçüncü Plan Dönemi ve Gerçekleşmeler (Milyon Dolar) 

 

Büyüme

Enflasyon

Dış Ticaret

İşçi Dö-

Yıllar

hızı(%)

(%)

açığı

vizleri

1973

5,4

20,5

-769

1183

1974

7,4

19,9

-2245

1426

1975

8,0

10,1

-3338

1312

1976

7,9

15,6

-3168

983

1977

3,9

24,1

-4043

982

Üçüncü Plan döneminde GSMH'nın ortalama yıllık büyüme hızı %6,5 olarak gerçekleşmiştir. Oysa öngörülen hedef %7,9 idi. Böylece hedefin altında bir büyüme hızı gerçekleşirken ilk iki pla­nın ortalamalarının da altında kalmıştır. Tablodan da görüldüğü gibi yıllık büyüme hızında büyük dalgalanma vardır. Bu olumsuz­luk birinci derecede tarım sektörünün doğa koşullarına büyük çapta bağlı kalmasından kaynaklanmıştır. Plan döneminde ortala­ma olarak "Tarım " %3,5 oranında büyümüştür. 

Tablo XVII- GSMH Sektörel Büyüme Hızları (Sabit Fiyatlarla) 

 

3. Plan Or-

 

 

 

 

 

Sektörler

talama

1973

1974

1975

1976

1977

Tarım

3,5

-10

10,3

10,9

7,7

-1,3

Sanayi

9,8

12,1

7,7

9,0

9,3

6,9

Hizmetler

7,9

9,7

6,1

6,3

7,4

4,7

GSMH

6,5

 

 

 

 

 

Üçüncü Plan yeni perspektif uyarınca hızlı sanayileşmeyi ve sanayiin bileşimini değiştirmeyi çağdaşlaşmanın gereği saymıştır. Ancak dönem içinde yaşanan içten ve dıştan kaynaklanan faturası kabarık olaylar özellikle sınai yatırım hedeflerine ulaşmayı engel­lemiştir. Bu nedenle dönem sonuna göre GSYİH'nın oluşumunda sanayi sektörünün payında beklenen artış olmamıştır. Tarımın payı %24,1'de kalırken, sanayiin payı %22,7 olarak gerçekleşti. Böyle­ce "hizmetler" hedefin üstünde bir paya ulaşmıştı. Özellikle imalat sanayii içinde tüketim mallarının payının %43'e düşmesi hedef alındığı halde, bu oran dönem sonunda %49 olarak geçerleşmiştir. 

Ülkenin sanayileşmesine ve mülkiyetin tabana yayılmasına katkıda bulunması ve özellikle yurtdışında çalışan işçilerin tasar­ruflarını Türkiye'ye aktarılmalarını sağlamak amacıyla, 1975 yı­lında Devlet Sanayi ve İşçi Yatırım Bankası (DESİYAB) kuruldu. 1988 yılına dek bu isim altında çalışan banka, Türkiye Kalkınma Bankası adını aldı. Banka işçi şirketlerine ve halka açık şirketlere orta ve uzun vadeli kredi vermek ve danışmanlık yapmakla görev­lendirildi. 

"Karma ekonomi düzeni" içinde ve "yol gösterici planlama" yaklaşımıyla "istikrar içinde büyüme" modeli Üçüncü Plan döne­mi sonunda işlemez hale geldi. Zira İkinci Dünya Savaşı sonrasın­da Türkiye'de ilk kez enflasyon oranının çift rakamlı olması sü­reklilik kazanmıştır. Oysa aynı yıllarda Batı Avrupa ülkeleri, Tür­kiye'nin içine düştüğü "stagflasyon"u aşmak için enflasyonu tek rakamda tutmaya çalışmış ve sonrada başarmışlardır. Planlı döne­min ilk onbeş yılında "emisyon hacmi"ndekı artış, 1977 yılında %50 düzeyinde olmuştur. Üç hükümet değişikliği ve genel seçimin yaşandığı bu yıldan sonra yani 1977-1980 arasında emisyon hac­mini ve enflasyonu dizginlemek mümkün olmamıştır. Çünkü bu işi yapacak güçte siyasal güç, Hükümet yoktur. Bu noktaya Dördüncü Plan içinde yeniden döneceğiz. Ayrıca 1970'li yıllarda tasarrufu cezalandırırcasına, vadeli mevduat hesaplarına negatif reel faiz verilmiştir. 

Üçüncü Plan döneminde dış ekonomik ilişkilerde "şok "etkisi yapan büyük iniş çıkışlar olmuştur. Genel çizgiye uygun olarak dövizi ürettiğinden çok tüketen bir ülke olarak dış ticaret bilançosu sürekli açık vermiştir. Fakat 1974 yılında bir yandan "petrol krizi" diğer yandan "Kıbrıs Barış Harekatı" dış açığın yaklaşık üç misli büyümesine neden olmuştur. Bu eğilim sonucu dış ticaret açığının GSMH'ya oranı %8,7'ye çıkmıştır. Bunun diğer yüzü ekonomi tarihimizde ilk defa ihracatın ithalatı karşılama oranı %29,6'ya düşmüştür. 

Batı Avrupa ülkeleri Petrol fiyatlarındaki 4,5 misli artış karşı­sında tüketimi kısmaya yönelik tasarruf önlemleri araştırır ve yü­rürlüğe koyarken, Petrol ithalatını Türkiye petrole sübvansiyon vermeye dolayısıyla tüketimi özendirmeyi sürdürdü. Döviz kıtlığı­na rağmen ithalatta liberasyon 1970'te %38 iken, 1974'te %62 düzeyine çıkmasına izin verildi. Ayrıca TL'nin değeri yeterince düşürülmeyerek, enflasyona rağmen ithalat teşvik edilmiş olundu. 

Bu olumsuz gelişmeler yanında çok önemli olumlu gelişmeleri de hatırlamak gerekmektedir. Örneğin 1973 yılında işçi dövizle­rinde giriş %50 civarında artmış ve dış ticaret açığını bu döviz gelirleriyle karşılamak mümkün olmuştur. Ardından 1974 yılında işçi dövizleri ilk üç plan döneminin en yüksek düzeyine, yaklaşık 1,5 milyar dolara çıkmıştır. 1971 yılından itibaren izlenen yanlış kur politikası sonucu Türk Lirasının değeri yüksek tutulmuş ihra­cat ve turizm gelirlerinin artması mümkün olmamıştır. Bu durum işçi dövizleri girişini de etkilemiş ve son üç yılda azalma göster­miştir. 1973 yılında ortalama olarak I dolar 14,3 lira iken, 1977 yılı sonuna göre 18 lira düzeyinde kalmıştır.

Ayrıca Türkiye-Irak petrol boru hattının Yumurtalık kesimi 4 Ocak 1977'de törenle hizmete açıldı. 17 ayda tamamlanan hattın uzunluğu 980 km'dir. Bunun 640 km kadarı Türkiye topraklarında bulunmaktadır. 

Petrol faturaları büyüyen Batı Avrupa ülkeleri ürettikleri sınai ürünlerin fiyatlarını yükselterek uğradıkları zararı asgariye indir­meye çalışmışlardır. Türkiye 1975 yılının başından itibaren toplam döviz gelirleri azalırken giderleri hızla artan bir ülke durumuna düşmüştür. Bu sonuç ülkeyi yönetenlerin her türlü dış kaynağın kolayca girişini sağlayacak bir mevzuat hazırlamaya, dolayısıyla hızla borçlanmaya götürmüştür. Dış borç tuzağına düşen Türki­ye'nin kısa vadeli yüksek faizli dış borçlarının payı toplam dış borçlara göre, hızla artmaya başlamıştır. Bu tür dış borçların en önemlisi, DÇM (Dövize Çevrilebilir Mevduat) hesapları olmuştur. DÇM hesaplarıyla dışarıda yerleşmiş gerçek ve tüzel kişilerin ge­tirdiği kısa vadeli dövizler karşılığında, TL kredisi olarak piyasaya para sürülüyordu. Bu işlemlere 9 Haziran 1967 tarihli Türk parası­nın kıymetini koruma hakkındaki 17 sayılı karara ilişkin 37 sayılı Maliye Bakanlığı tebliği ile kapı açılmıştı. 1972 ve 1973 yıllarında döviz   bolluğu   yaşanınca   hesapların    işletilmesi   durduruldu. 1974'te petrol krizi nedeniyle karşılaşılan döviz darboğazını aşmak için Hükümet, 1975'ten itibaren DÇM uygulamasını teşvik etti. Bu amaçla 8 büyük bankaya bu hesapları yürütme yetkisi verdi. Hü­kümet konvertibl dövizlerle açılın DÇM hesap sahiplerine "kur garantisi" tanıdı. 1975 yılı sonunda ülkenin döviz rezervlerinin %98'i DÇM hesaplarında oluşmaktaydı. Bu hesapların temizlen­mesi 1989 yılma dek Hazineyi uğraştırdı. 

Plan dönemi sonunda (1977) Türkiye'nin toplam dış borçlan 11.439 milyon dolar düzeyine çıkmıştır. Bunun %58'i kısa, geri kalanı da orta ve uzun vadeli dış borçtur. Artık ülke vadesi gelen dış borçlarını ödeyemez hale gelmiştir. Devlet kurum ve kuruluşla­rı işlemez hale geldiğinden genel olarak ekonominin yönetimi, özel olarak dış borç yönetimi tam bir çıkmaza girmiştir. IMF ve dış alacaklıların yardımıyla, Türkiye borç ödeme planı hazırlamak durumunda kalmıştır. Bu durum ülkenin dış itibarını kökten sars­mış ve azaltmıştır

 

 

Anasayfa - İktisat - Makale - Ekonomi - Borsa - İstatistik - Türkiye Ekonomisi - Ekonomi Sözlüğü

Since 2005