Yedinci Beş Yıllık Kalkınma Planı Dönemi (1996 -
2000)
7. Plan 'demokratikleşme, hukukun üstünlüğü, insan
hakları ve liberalizm' gibi kavramların ortak
değerler olarak önem kazandığı, mal ve fınans
piyasalarının, bilgi ve teknolojinin ülke
sınırlarını aştığı, ekonomik ve bir anlamda da
siyasal ve kültürel bir küreselleşmeye doğru..."
gidildiği bir dönemde hazırlanmış ve yürürlüğe
konmuştur. Ayrıca Avrupa Birliği ile imzalanan
Gümrük Birliği Antlaşması Plan'la birlikte yürürlüğe
girmekte ve yeni bir dönem başlatmaktadır.
Plan geçiş yılı olarak kabul edilen 1995 yılının ilk
yarısı içinde DYP-CHP Koalisyon Hükümeti tarafından
hazırlandı. Bayan Başbakan Tansu Çiller ile Başbakan
Yardımcısı Hikmet Çetin'e, DPT Müsteşarı Necati
Özfırat ve ekibi yardımcı oldu.
Yedinci Plan'in ve Gümrük Birliği''nin Birinci Yılı
(1996)
Türkiye ve Türk halkı için 1 Ocak 1996 sadece yeni
bir yılın başlama tarihi değildi. Bu tarihte ülke
ekonomisi için alınan çok önemli iki karar yürürlüğe
giriyordu: Birincisi "Yedinci Beş Yıllık Kalkınma
Planı" diğeriyse "Gümrük Birliği Anlaşması" idi.
Plan'ın ilk uygulama yılının programını yani "1996
Yılı Programı"nı Çiller'in hasında bulunduğu
koalisyon hükümeti hazırlayıp yürürlüğe koymuştu.
Ancak erken genel seçim kararı olan 24 Aralık
1995'de seçimlerin yapılmasını sağlayan DYP-CHP
koalisyonu, parlamentoda çoğunluğu kaybetmişti.
Ülke 1996 yılına yeni koalisyon hükümetleri arayışı
içinde girmişti.
28 Haziran 1996'da RP ile DYP Koalisyon Hükümeti
Necmettin Erbakan'ın başkanlığında kuruldu. Çiller
hükümette Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı
olarak görev aldı.
Başbakan Erbakan 18 Ekim'de yaptığı açıklamada 'denk
bir bütçe tasarısını' Meclis'e sunduklarını ilan
etti. Cumhuriyet tarihinde ilk kez bir başbakan
matematiksel olarak gelirleri kadar harcama
yapacaklarını gösteren bir bütçe tasarısı
hazırladıklarını ilan ediyordu. Kamu harcamalarında
bir azalma eğilimi yok, vergi gelirlerinde olağan
dışı bir artış öngörülmüyor, geriye vergi dışı kamu
gelirlerinde önemli bir artışa dayanan bir denklik
kalıyordu.
Türkiye 1996 yılına girdiğinde piyasalar üzerinde
etkili olan üç önemli gelişmeyle karşı karşıyaydı.
1995 Yılı sonunda yapılan genel seçimler sonrası
siyasal belirsizlik, Gümrük Birliği uygulamalarının
başlaması ve IMF ile yapılan Stand -By anlaşmasının
sona ermesi.... Yedinci Plan'ın ve Gümrük
Birliği'nin birinci uygulama yılı olan 1996'da
meydana gelen temel gelişme ve değişmeler şöyledir:
- Yedinci Plan GSMH'ın büyüme hızının % 5,5-7,1
aralığında bir oranda kalmasının diğer makro
hedeflerle tutarlı olacağını öngörmüştü. Ancak
Türkiye 1995 yılında olduğu gibi 1996 yılında da
program ve plan hedefinin üstünde %7,1'lik bir
büyüme hızı gerçekleşti.
-1995 yılında (yıl sonuna göre) %65,5 olan enflasyon
1996 sonunda % 84.9 oldu. Toplam harcamaların
dizginlenememesi, 'ekonominin soğutulamaması',
açıklanması zor bir sonuç doğuruyordu; yüksek
enflasyon, yüksek büyüme hızını besliyordu.
- Türkiye 1996 yılında Avrupa Birliği ülkelerinden
ithal ettiği sanayi mallarına sıfır gümrük
uygularken üçüncü ülkelere karşı 'Ortak Gümrük
Tarifesi'ni yürürlüğe koydu.
Gümrük Birliği Antlaşması'nın birinci yılında, AB
ülkelerinden yapılan ithalattaki artış oranı toplam
ithalata göre daha hızlı bir gelişme gösterirken
aynı ülkelere yapılan ihracattaki artış oranı toplam
ihracat artışının gerisinde kalmıştı. Kısacası
yıllardır tekstil
ürünleri ihracatçılarının beklediği 'ihracat
patlaması' gerçekleşmemişti.
- Toplam dış borçların GSMH'ya oranı 1996'da % 44'e
inerken, iç borçların GSMH'ya oranı %21'e
yükselmişti. Toplam dış borçlar içinde kamu payı
azalma eğilimi gösterirken özel bankaların ve
şirketlerin payı 1996'da artma eğilimini
sürdürmüştü.
Toplam iç borçlar ana para ve faiz olarak 1996
yılında %158 oranında artarak 4,804 trilyona
yükselmişti.
Yedinci Plan 'in İkinci Yılı ve Refahyol Hükümeti
Yedinci Plan'ın ikinci yılı uygulama programını
Refahyol Koalisyon Hükümeti hazırladı ve yürürlüğe
koydu.
Türkiye 1997 yılına iyimser beklentiler içinde
girdi. Çoğunluğa sahip hükümet görev başında
bulunuyordu. Para ve sermaye piyasalarında çok
olumlu gelişmeler yaşanıyordu. Örneğin İMKB'da ilk
kez 'Bileşik Endeks' bir dolar düzeyini yakaladı.
Hükümet 'denk bütçe' uygulamaları çerçevesinde yeni
kaynak ararken daha uygun koşullarda borçlanma
olanağına (vadeyi uzatıp faizi düşürerek)
kavuşmuştu.
Anayasa'nın 118. maddesine göre oluşan ve görev
yapan Milli Güvenlik Kurulu'nun '28 Şubat Kararları'
açıklandıktan sonra Türk ve Dünya kamuoyu, Silahlı
Kuvvetler üst kademesinin, ne derece rahatsız
olduğunu ve hangi karşı tedbirlerin alınmasını
ısrarla istediklerini öğrendi.
Demokrasi tarihimizde ilk kez anayasal sivil toplum
örgütlerinin en büyükleri 'demokrasi için
güçbirliği' yaparak 13 Haziran'da bir araya geldiler
ve 'Laik Cumhuriyet'in korunması için alınmasını
istedikleri tedbirleri Erbakan - Çiller Hükümetine
bir uyarı şeklinde bildirdiler.
Çiller Koalisyon Protokolü'nde yazılı olduğu gibi
'dönüşümlü başbakanlık' ilkesi uyarınca başbakanlığı
kendisine bırakmasını, aksi takdirde hükümetten
çekileceklerini söyleyerek, Erbakan'ı ikna etti.
Erbakan, Cumhurbaşkanı'na istifasını sunarken,
"ülkenin içinde bulunduğu krizden çıkış için bu
değişikliği düşündük" diyerek istifasının
gerekçesini açıklamıştı. Demirel iki gün sonra
hükümeti kurma görevini Anavatan Partisi Genel
Başkanı Mesut Yılmaz'a verdi. Çiller, Demirelin
kararını 'Çankaya Darbesi' olarak nitelerken yeni
hükümeti askerlerin gölgesinde kurulmuş bir. hükümet
olarak niteledi.
M.Yılmaz başkanlığındaki 55. Hükümet 13 Temmuz günü
yapılan oylamada 281 oy ile (256 Hayır) güvenoyu
aldı. Koalisyonu dışardan destekleyen CHP tam kadro
'Evet' oyu vererek bunalımın aşılmasına büyük destek
vermiş oldu.
Yılmaz Hükümeti'ne TBMM dışından, iç ve dış
piyasalardan da destek geldi. İMKB Bileşik Endeksi
rekor düzeyde yükselirken dış mali çevrelerden
olumlu yorumlar gelmeye başladı.
55. Hükümetin oluşumunda ve güvenoyu almasında,
Refahyol Hükümeti döneminde savsaklanan Milli
Güvenlik Kurulu Kararları'yla sık sık gündeme
getirilen 'Sekiz Yıllık Kesintisiz Eğitim Yasa
Tasarısı'nın TBMM'ce öncelikle görüşülüp
yasalaştırılması ortak isteği, belirleyici olmuştu.
M.Yılmaz Hükümetinin hazırladığı ve TBMM'ce kabul
edilen bir eğitim reformu özelliği taşıyan yasa ile
ilköğretim 8 yıla çıkmış ve tüm ortaokullar kapanmış
oldu.
Yedinci Plan'ın Üçüncü Yılı ve Anasol Hükümeti
Türkiye 1997 yılını tamamlayıp 1998 yılına girerken
karşı karşıya bulunduğu iç ve dış sorunları Mesut
Yılmaz'ın başında bulunduğu 'azınlık koalisyon
hükümeti' ile aşmaya çalışıyordu. Belli ilkeler
çerçevesinde CHP'nin dışardan hükümete verdiği
destek ile TBMM'nin yasama görevini sürdürmesi
sağlanıyordu.
Siyasetin gündeminde Refah Partisi'nin kapatılma
davasının sonucu yer alırken ekonominin gündeminde
enflasyonun aşağıya çekilmesi öne çıkıyordu.
Gümrük Birliği Anlaşması'nın ikinci yılı olan 1997
yılı tamamlandığında Türkiye ekonomisinin
belirleyici makro göstergeleri şöyleydi:
- Türkiye ekonomisi yüksek enflasyona karşın Plan'm
öngördüğü azami % 6.6 oranın üstünde büyümeye devam
ediyordu. 1996 yılında %7.1 olan büyüme hızı,
1997'de % 8'e çıkmıştı. 1997 yılında 'kayıt dışı
ekonomi'nin bavul ve sınır ticaretinin beslediği iç
ve dış talep, sanayi katma değerinin hızlı
büyümesini sağlamıştı.
-Mesut Yılmaz Hükümeti'nin yılın ikinci yarısında
aldığı anti-enflasyonist önlemler yetersiz kalmış ve
1997 yılı sonunda enflasyon %91 düzeyine çıkmıştı.
Önceki yıl %84,9 ile kapanmıştı.
Kamuoyunda yoğun tartışmalara yol açan 'Vergi Reform
Kanun Tasarısı' TBMM'de 36 gün boyunca
tartışıldıktan sonra 22 Temmuz 1998 tarihinde kabul
edildi ve 29 Temmuz'da yürürlüğe girdi. Türk Vergi
Sistemi'ne yenilikler getiren bu yasa özellikle
vergi tabanının genişlemesini sağlayacak önlemler
getirmekteydi.
Türkiye, 1998 yılının Kasım ayında, biri içeride
diğeri dışarıda ceryan eden iki beklenmedik olayın
ektisinde kaldı. Siyasal ve ekonomik istikran
olumsuz yönde etkileyen içerdeki olayda, Mesut
Yılmaz Hükümeti verilen gensoru sonunda 25 Kasım'da
düşürüldü. Gerekçe Türk Ticaret Bankası'nın
özelleştirilmesine bazı bakanların ve hatta
başbakanın bilgisi dahilinde "mafya"nın karışmış
olmasıydı. Önce olayın kendisi, sonra Hükümetin
düşmesi, piyasalarda "şok" yarattı. İş dünyası ve
medya CHP'yi Hükümet krizi yaratmakla suçlayan, ağır
eleştiriler yöneltti.
Hükümetin düşmesi 1999 Mali Yılı Bütçe görüşmelerini
sahipsiz bıraktı. Mali tarihimizde ikinci kez altı
aylık "geçici bütçe"
hazırlanması ve uygulanması zorunluluğu doğdu.
Ayrıca ülkeyi 18 Nisan 1999'da yapılacak erken genel
seçimlere götürecek bir hükümete ihtiyaç vardı.
Cumhurbaşkanı Hükümeti kurma görevini önce
B.Ecevit'e sonra Y.Erez'e verdi. Erez düşürülen
hükümette tarafsız bakan idi. Zira Çiller'e karşı
çıkarak DYP'den istifa etmişti. Bu yüzden Çiller
beklenmedik bir girişimde bulunarak, B.Ecevit'e
koşulsuz güven oyu verebileceklerini açıkladı. Bu
gelişme üzerine Y.Erez görevi Demirel'e iade etti.
Böylece 56. Cumhuriyet Hükümeti'ni ANAP ve DYP'nin
desteği ile DSP Başkanı B.Ecevit kurdu ve 16 Ocak
1999'da güven oyu aldı. Ecevit 20 yıl sonra güven
oyu almış bir başbakan olarak görevi yeniden
devraldı.
Dışarıda gelişen beklenmedik olay PKK lideri APO'nun
İtalya'da meydana çıkmış ve göz altına alınmış
olmasıydı. Komünist Partisi lideri DALEMA'nın
başbakanlığındaki İtalyan Hükümeti, Türkiye'nin iade
isteğini geri çevirdi. Türk kamuoyunun tepkisi sert
oldu. Her düzeyde İtalyan malları boykot edilirken
ekonomik ilişkiler de askıya alındı.
1997 yılının ortasında Asya'da patlak veren fınansal
krizin, 1998 Ağustos'unda kendini Rusya'da yeniden
göstermesi sonunda; dünya üretiminde ve ticaretinde
daralma olmuştur. Bu durum Türkiye'nin iç ve dış
makro dengeleri üzerinde olumsuz etkiler yapmıştır.
TC Merkez Bankası "Yıllık Rapor 1998"e göre,
"ekonomideki yavaşlama sürecinin temelinde iç
talepte yaşanan daralma yatmaktadır." Ayrıca bu
süreç "tüm dünyada yaşanan ekonomik daralmayla
çakışmıştır." Yıl sonunda büyüme hızı %3,8 olarak
gerçekleşirken; enflasyon oranı %54.3'e düşmüştür.
1999 Yılı: Büyük Deprem ve Büyük Ekonomik Kriz
B.Ecevit yirmi yıl sonra yeniden Başbakan olurken,
(16 Ocak 1999) kurulan 56. Hükümetin temel görevi
ülkeyi 18 Nisan 1999'da yapılacak erken genel
seçimlere götürmekti.
Yurt içinde ve dışında Ecevit'in Başbakanlığı çok
olumlu karşılandı. Şubat ayı başından itibaren
IMKB'de rekor yükselişler başladı. Hele 16 Şubat
günü PKK lideri A.Öcalan'ın Kenya'da yakalanıp
Türkiye'ye getirilmesi ülkede ulusal bayram havası
yarattı.
Öcalan'ın yakalanması ve PKK terörünün kontrol
altına alınması, Ecevit Hükümeti'nin süratle Doğu
ve Güneydoğu illerini kapsayan 15 maddellik "yardım
ve yatırım paketini" açıklamasına ortam yarattı. Bu
önlemlerin başlıcaları şöyleydi:
- Altyapı eksikliklerinin giderilmesinin
hızlandırılması,
- Yarım kalmış yatırımların tamamlanmasının
sağlanması,
- Yeni yatırımlara uzun vadeli ucuz kredi verilmesi,
- Köye dönüşlerin kolaylaştırılması ve hayvancılığın
teşvik e-dilmesi,
-Uzman personel, eğitim ve sağlık hizmetleri
açığının kapatılması.
Devlet hazinesine yaklaşık 50 trilyon TL'ye malolan
18 Nisan seçimleri beklenilmeyen sonuçlar ortaya
koydu. Cumhuriyeti kuran CHP % 10 barajını
aşamadığı için Meclis dışında kalırken, MHP büyük
çıkış (%18) yaparak ülkenin ikinci partisi oldu.
Cumhurbaşkanı S.Demirel, Hükümeti kurmakla,
Meclis'de 136 milletvekili ile birinci parti olan
DSP'nin Lideri B.Ecevit'i görevlendirdi. Uzun
görüşmelerden- sonra hazırlanan "koalisyon
protokolü" çerçevesinde DSP, MHP ve ANAP koalisyonu
kuruldu. Başbakan B.Ecevit'in 35 bakandan
oluşturduğu 57. Hükümeti Cumhurbaşkanı 28 Mayıs 1999
tarihinde onayladı.
Sırasıyla Kosova'ya NATO'nun başarılı müdahalesi ve
"APO Davası" olumlu biçimde tamamlanınca, Ecevit
Hükümeti Meclis gündeminde bekleyen önemli yasa
tasarılarına döndü. Ekonomide yaşanan durgunluğu
aşacak önlemlerin tesbiti, ilgili kesimlerle
görüşülerek, öncellikli olarak ele alındı. Hükümet
Haziran ve Temmuz aylarında siyasal, sosyal ve
ekonomik alanda yenilikler ve değişiklikler getiren
yasaları yürürlüğe koydu.
Yürürlükteki Bankalar Kanununda önemli değişikler
yapan 4389 sayılı "Bankalar Kanunu" 23 Haziran
tarihinde yürürlüğe girdi. Bu Kanun, 2. maddesinde
"Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu",
"Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu" ve "Kurul
Başkanlığı" organlarını getirmekteydi. Türk
Bankacılık Sistemi artık idari ve mali özerkliğe
sahip, tüzel kişiliği olan bir "Kurum"un yönetim ve
denetimine bırakılmaktaydı.
Uluslararası tahkime olanak sağlayan Anayasa
değişikliği 14 Ağustos tarihinde yürürlüğe girdi.
Böylece Anayasanın devletleştirme ile ilgili
47'inci, idarenin eylem ve işlemlerine karşı yargı
denetimini düzenleyen 125'inci ve Danıştay'ın
örgütlenmesiyle yetkilerini kapsayan 115'inci
maddeler yeniden düzenlenmiş oldu. Bu değişiklik ile
Anayasa'ya ilk kez "özelleştirme" kavramı girerken,
uluslararası sözleşmelerden doğan uyuşmazlıkların
ulusal veya uluslararası tahkim yoluyla çözülmesine
olanak sağlandı.
Ağustos Depremi: Büyük Toplumsal ve Ekonomik Yıkım
Türkiye 17 Ağustos 1999 tarihinde merkezi Kocaeli
olan ve tüm Marmara Bölgesini içine alan 7.4
şiddetinde büyük bir doğal yıkımla karşı karşıya
kaldı. Yüzyılın depremi olarak nitelenen "17 Ağustos
Depremi" sonunda, ülke 18 bin 243 insanını kaybetti.
Ayrıca binlerce insan sakat kaldı; ailesini, evini,
ve işini kaybetti. Toplumsal düzeyde kaybedilen
üretim, servet, işgücü altyapı, vergi kaybı, ..gibi
unsurları katarak yapılan hesaba göre (DPT) ülkenin
kaybı 10 milyar dolar oldu.
Türkiye bu büyük depremin yaralarını sarmada çok
sayıda dost ülkenin maddi ve mali yardımından
yararlandı. Ülke sanayi üretiminin adeta merkezi
olan Marmara Bölgesi'nin büyük yıkıma uğraması, 1999
yılının ikinci yarısında "büyüme hızının" negatif
olmasına ve işsizliğin artmasına yol açtı. Bölgenin
altyapısının ve konutlarının yeniden inşaası için,
iç ve dış kaynaklardan oluşan bir "Deprem Fonu"
oluşturuldu.
Türkiye bir yandan yaşadığı büyük depremin
yaralarını sarmaya çalışırken diğer yandan İçişleri
Bakam Saadettin Tantan'ın yolsuzluklara karşı
sürdürdüğü cesur ve tarafsız mücadelenin
sonuçlarını almaya başladı. "Hayali ihracat",
"naylon fatura", "ihaleye fesat karıştırma",
"bankaların içini hortumlama", "görevini kötüye
kullanma" ve "rüşvet alma" gibi yasa dışı işlem ve
eylemlere karşı sürdürülen operasyonlarla çetelerin
ülke ekonomisini nasıl sömürdüğünün boyutları ortaya
çıktı.
Eylül 1999'da yürürlüğe giren 4447 Sayılı "Sosyal
Güvenlik Yasası" iki önemli yenilik getirdi.
Birincisi ile Sosyal Sigortalar Kurumuna bağlı
olarak çalışanlarda emeklilik yaşı erkeklerde 60,
kadınlarda 58'e çıkarıldı. İkincisi ile de "İşsizlik
Sigortası" kurumlaştırıldı.
Kasım 1999 başında Türk Ekonomisi'nin sağlığı
hakkında kötümser düşüncelere kapılmamıza yol açan,
TC Merkez Banka-sı'nın bir kararı açıklandı. İlk "On
Milyon Türk Lirası" piyasaya çıkmıştı. Başkan Gazi
Erçel "Beş milyon Türk Lirası"ndan (1997) sonra on
milyonu da imzalamak durumunda kalmıştı.
17 Ağustos'da Marmara Bölgesi'nde ve 12 Kasım'da
Bolu-Düzce'de meydana gelen büyük depremlerin yol
açtığı "ekonomik kayıpları" karşılamak yönünde 26
Kasım 1999 tarihinde (4481 sayılı) "Deprem Vergisi"
çıkarıldı. Bu yasa ile bazı yeni yükümlülükler
getirilirken, bazı vergi yasalarında da değişikliğe
gidildi. Amaç depremlerin ardından yapılması gereken
olağanüstü harcamaları karşılamak için kamu
gelirlerini artırmak idi.
"Döviz Çapası"na Dayalı İstikrar Programı
TC Merkez Bankası, tarihi bir adım atarak 10 Aralık
günü "Enflasyonla mücadele taahhütnamesi"ni
kamuoyuna açıkladı. Başkan G.ErçeFin tanıttığı
"Enflasyonu düşürme programı"na göre, 2000 yılı
sonuna kadar TL'nin dolar karşısındaki değerindeki
değişmeler gün, ay ve yıl olarak önceden
belirlenmişti. Belirlenen tarifeye göre 1 Ocak
2000'de dolar 542 182 TL ve 31 Aralık'ta 649 661 Tl.
olacak... Bu hesaplama belli bir kur sepetine (1
dolar + 0,77 Euro) göre yapılmıştı.
IMF'e verilen "Niyet Mektubu"nda enflasyon oranı
(TEFE) 2000 yılın %20, 2001 yılı sonunda %10 ve 2002
yılında yani üç yıllık programın sonunda, oran %5'e
düşmüş olacaktı.
Ü,TC Merkez Bankası G.Erçel programın dört temel
unsurunu şöyle açıklamıştı:
- Sıkı maliye politikası,
- Enflasyon hedefi ile uyumlu gelirler politikası,
- Kur ve para politikası,
- Siyasi iradenin desteği.
Başkanın bu açıklamaları mali piyasalarda çok olumlu
gelişmelere yol açtı. İstanbul Menkul Kıymetler
Borsası'nda tarihi rekor kırıldı ve endeks 11467
olurken işlem hacmi 615 trilyon (1175 milyon dolar)
liraya ulaştı. Bono ve mevduat faizleri hızla
düştü..
Yumuşatılmış "döviz kuru çapası" ile yine esnetilmiş
"para kurulu" uygulamaları üzerine oturtulmuş olan
Program, iki alt döneme ayrılmıştı. Üç yıllık
dönemin ilk 18 aylık döneminde enflasyona ilişkin
beklentilerin program hedefleri ile uyumlu hale
getirilmesine çalışılırken; döviz kuruna ilişkin
risklerin ve belirsizliklerin ortadan
kaldırılmasına yönelik politikalar öngörülmüştü.
İkinci 18 aylık dönemde döviz kuruna uygulanan
sınırlamalar azaltılırken, para politikası
araçlarının daha etkin biçimde kullanılması uygun
bulunmuştu.
Türkiye, TC Merkez Bankası'nın ilan ettiği "Para ve
Kur Programı"nı ve mali piyasalarda yarattığı olumlu
etkileri konuşurken, 10 Aralık 1999 tarihinde
Avrupa Birliği Helsinki Zirvesi'nden genel olarak
Türkiye'yi, özel olarakta mali piyasaları memnun
eden bir başka önemli haber geldi. "Türkiye diğer
aday ülkelerle eşit koşullarda Avrupa Birliği'ne
aday ülke olarak kabul edilmişti."
Helsinki Zirvesi Sonuç Belgesinde, "Türkiye'nin
üyeliği için gerekli olan reformların
gerçekleştirilmesine yönelik bir Katılım Öncesi
Stratejisi geliştirileceği belirtilmişti. Ayrıca
katılım süresince, Türkiye'nin de aday ülkelere
yönelik Topluluk programlarından yararlanacağı ve
AB ile diğer aday ülkeler arasında yapılacak
toplantılara katılacağı vurgulanmıştı... Türkiye
tarafından AB müktesabatının benimsenmesine ilişkin
bir Ulusal Program hazırlanması gerekli
görülmüştü."
Helsinki Belgesinde Türkiye için Katılım Öncesi
Stratejisinin temel uygulama aracı olan bir "Katılım
Ortaklığı Belgesi" hazırlanması öngörülmüş ve AB
Komisyonu'nun Türkiye ile yapacağı görüşmelerden
sonra belgeyi hazırlayacağı vurgulanmıştı.
1999 Yılının son haftasına girilirken Bakanlar
Kurulu yürürlükteki Bankalar Kanunu'nun 14. maddesi
çerçevesinde beş tane ticaret bankasını Tasarruf
Mevduatı Sigorta Fonu'na devrettiğini açıkladı. 22
Aralık tarihli kararla Egebank, Esbank, Sümerbank,
Yaşarbank ve Yurtbank Fon'a devr edilirken; Kavala
Holding'e ait Bileşik Yatırım Bankası tamamen
kapatıldı. Daha önce Fon'a bırakılan Ekspresbank,
İnterbank ve Türkbank ile Fon'daki banka sayısı
böylece sekize çıkmış oldu.
Yirminci yüzyılın son yılını tamamlarken Türkiye çok
büyük iki depremin acılarını ve yaralarını sarma
işini büyük çapta 21. yüzyıla bırakmak durumunda
kaldı. Sadece 18243 insan kaybetmedik aynı zamanda
ulusal ekonomi %6.4 oranında küçüldü. Enflasyon
önceki yılın %56'sına karşılık %63 düzeyine
yükseldi. Dolayısıyle 2000 yılında Türkiye'yi çok
karmaşık sosyo-ekonomik sorunlar beklemekteydi.
2000 Yılında Gelişmeler: Siyasal İstikrar Ekonomik
İstikrarsızlık
Türkiye 2000 yılına üç olumlu gelişmenin verdiği
moralle girmişti. Birincisi Avrupa Birliğine Aday
ülke statüsü kazanmıştı. İkincisi "Enflasyonu
aşağıya çekme programı" yürürlüğe konmuştu.
Üçüncüsü üçlü koalisyon hükümeti uyum içinde
çalışıyor ve siyasal istikrarı sürdürmekteydi.
Ayrıca hükümetin yürürlüğe koyduğu üç yıl vadeli
"İstikrar programı" tüm kesimlerden destek almıştı.
Çünkü bu "program" vazgeçilemez sosyo-ekonomik
hedefler belirlemişti:
- Üç yıl sonunda enflasyonu tek haneli orana
indirmek, -Reel faizleri süratle aşağıya çekmek,
- Kamu finansman dengesini sağlıklı ve
sürdürülebilir bir yapıya kavuşturmak,
- Ekonomide sürdürülebilir bir büyüme ortamını tesis
etmek,
- Yapısal reformları hızla gerçekleştirmek..
Bu genel çerçevede, Yedinci Plan döneminin son yılı
ve Gümrük Birliği uygulamalarının beşinci yılı olan
2000 yılında meydana gelen başlıca olumlu ve olumsuz
sosyo-ekonomik gelişmeler ana hatlarıyle şöyle
sıralanabilir:
-"Türk mucizesi" olarak nitelenen para ve sermaye
piyasalarında Ocak ve Şubat aylarında çok olumlu
gelişmeler oldu. Son 15 yılın en düşük faiz oranı
olan %37'den Hükümet Hazine Bonosu sattı ve repo
faizi %26 oldu. Ayrıca IMKB endeksi 17512 gibi rekor
düzeye yükseldi. Hazine 9 Şubat günü tarihi bir
ihaleyle 2,3 katrilyon lira değerinde tahvil sattı.
-Türk Bankacılık Sistemi'nde başlı başına önemli bir
yenilik sayılan Bankacılık Düzenleme ve Denetleme
Kurulu'na atamalar 30 Mart'ta tamamlandı ve 7 üyeden
oluşan KuruPun çalışmaya başlamasj sağlandı.
Başkanlığa Maliye eski bakanı Zekeriya Temizel ve II.Başkanlığa
da Maliye Bakanlığı eski müsteşarı Biltekin Özdemir
atandı.
- Hükümet özelleştirme alanında 2000 yılının Nisan
ayında büyük ihaleleri gerçekleştirme cesaretini
gösterdi. Önce TÜPRAŞ'ın %31,5'i halka satıldı.
Toplam 37 bin 370 tasarrufçu kuruluşa ortak oldu. Bu
önemli ihaleden 10 gün sonra (17 Ni-san'da) dünyada
yankı uyandıran tahminlerin çok üstünde bir fiyatla
(2525 milyon dolar) 3.GSM, İş Bankası-TELEKOM İtalia
Konsorsiyumu'na satıldı. Nisan ayı Özelleştirme
İdaresi için çok bereketli oldu. 24 Nisan'da ülke
akaryakıt dağıtımının %53'ünü gerçekleştiren Petrol
Ofisi (1941'de kurulmuştu) 1260 milyon dolara İş
Bankası-Doğan Holding Şirketler Grubu Ortak Girişi-mi'ne
satıldı.
-Türkiye siyasi tarihinde bir ilki gerçekleştirerek
(16 Mayıs) asker ve politikacı olmayan (Anayasa
Mahkemesi Başkanı) Ahmet Necdet Sezer'i
Cumhurbaşkanı seçti. Sezer TBMM'de bulunan beş
siyasi partinin ortak teklifi üzerine 3.turda 330 oy
ile seçildi.
- Bir "ilk"te iş dünyasında sosyal güvenlik
alanında gerçekleşti. Haziran ayı başından itibaren
25 Ağustos 1999'da yürürlüğe giren 4447 sayılı
İşsizlik Sigortası Yasası uygulaması başladı ve
sigortalı işçilerden prim kesilmeye geçildi. Bu
uygulama ile 1988'den beri Zorunlu Tasarruf adı
altında ücretlerden kesinti yapılmasına son
verildi.
- Yılın ilk altı ayı tamamlandığında ekonomi
"istikrar içinde büyüme" sürecinde başarıyla
ilerliyordu. Yurt içi talepten büyük ölçüde
etkilenen büyüme hızı altı ay sonunda %8,1'e
ulaşmıştı. Bu yüksek büyüme hızı ithalatta %3T)'u
aşan bir artışa yol açmıştı. Petrol fiyatlarında
süren artışlar (26 dolar) toplam ithalatın
şişmesinde belirleyici olmuştu.
- Temmuz 2000'de biri siyasal diğeri mali iki önemli
gelişme yaşandı. Koalisyon ortağı Anavatan
Partisi'nin Başkanı Mesut Yılmaz Başbakan Yardımcısı
olarak Hükümete girdi. M.Yılmaz Avrupa Birliği
ilişkilerinin koordinasyonu ve yürütülmesinden
sorumlu kılınırken, kendisine bağlı Avrupa Birliği
Genel Sekreterliği kuruldu ve bu görev Büyükelçi
Volkan Vural'a verildi.
Üçlü koalisyon hükümetinin uyum içinde çalışması
"istikrar programı"nın olumlu sonuçlar vermesini
hızlandırıyordu. Temmuz ayı sonunda banka faizleri
21 yıl önceki düzeylerine indi. Ve repoda gecelik
faiz tek rakamlı faiz oranına geriledi.
2000 yılının sonu yaklaşırken, TC Merkez Bankası'nın
uyguladığı "Para ve kur" politikası karşısında
yeniden yapılanmaya gidemeyen bankalar sistemin
dışına çıkarıldılar. Örneğin Türk Bankacılık
Sisteminin patronu, Bankacılık Düzenleme ve
Denetleme Kurulu Başkanı Z.Temizel 27 Ekim günü
yaptığı açıklamada, Etibank ve BankkapitaFin
Tasarruf Mevduat Sigorta Fonu'na devr edildiğini
bildirdi. Böylece Kurul'un denetimine girmiş olan
banka sayısı 10'a yükselmiş oldu.
- Türkiye -AB ilişkilerinde 8 Kasım'da Brüksel'de
yapılan a-çıklama ile yeni ve önemli bir aşamaya
gelindi. Karşılıklı ve ileriye dönük ilişkilere yön
verecek olan ve tam üyelik müzakerelerinin
başlayabilmesi için "Yol Haritası" özelliği taşıyan
"Katılım Ortaklığı Belgesi" açıklandı. 1963'de
imzalanan Ankara Antlaşması, 1995'de Gümrük Birliği
Antlaşması ve 1999 sonundaki Helsinki Zirvesi
Kararlarından sonra, AB bu belge ile tam üyelik için
yapılması gereken siyasal, ekonomik ve kurumsal
düzenlemeleri belirlemektedir. Türkiye anılan
belgeyi 4 Aralık tarihinde onayladı ve Başbakan
B.Ecevit 6 Aralık'ta yapılan Nice Zirvesi'ne katılıp
"aile resmi"nde yer aldı.
Kasım 2000 Mali Krizi
Kasım ayının son haftasında bankacılık sisteminden
kaynaklanan ve tüm mali piyasalara güveni sarsan
önemli bir kriz yaşandı. Sistem içinde kötü veya
kötü niyetle yönetilen banka sayısı arttıkça kriz
yeni boyutlar kazandı.
Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu'na devr edilen banka
sahip ve yöneticilerinin tutuklanması, elleri
kelepçeli televizyon ekranlarında görünmeleri,
özellikle S.Demirel'in yeğeninin akıl almaz
oyunlarla EGEBANK'ın içini nasıl boşalttığını,
medyanın günlerce anlatması tüm mali piyasalarda
korku ve paniğe yol açtı. Bu telaşla bankalar açık
pozisyonlarını kapatmak için yoğun bir şekilde
döviz toplamaya girişti. Bu gelişme yabancı
tasarrufçularında kaçışını hızlandırdı.
Krizin ilk iki gününde (27-28 Kasım) TC Merkez
Bankası'ndan 3 Milyar dolar çekildi. Piyasalarda TL
sıkıntısı başlayınca Bankalararası Para Piyasası'nda
gecelik repo faizi %200'e yükseldi. Yüksek faizden
yararlanmak için hisse senedi satışları hızlanınca
IMKB'da endeks yılın en düşük düzeyine indi. Ancak
döviz kurlarında ciddi dalgalanma olmadı.
Tamamen bankacılık sisteminin kötü işleyişinden ve
cılız yapısından kaynaklanan kriz derinleşerek
Aralık ayının başına kadar geldi. TC Merkez
Bankası'nın müdahaleleri etkisiz kalınca, 1 Aralık
Cuma günü mali tarihimizde ilk kez gecelik repo
faizi %1700'e yükseldi. IMKB tam bir şok yaşadı ve
endeks %26 oranında düşerek 7977'e indi.
Hafta boyunca sistemden döviz çıkışı devam ederken
orta büyüklükteki bankalar büyük bir TL sıkıntısı
içine girdi. Ellerindeki kamu kağıtlarını satmaya
kalkınca iç faizler hızla yükseldi. TCMB sadece
döviz karşılığında TL verebileceğini ilan etti ve
döviz sıkıntısını aşmak için ivedi IMF'den yardım
^istedi, ancak yardım zamanında gelmedi.
IMF'in beceriksizliği ve tereddüdleri yüzünden Türk
özel sermayeli büyük bankaların beşincisi olan
DEMİRBANK fon yetersizliği nedeniyle
yükümlülüklerini yerine getiremez hale geldi ve
Bankacılık Kurulu (BDDK) tarafından 6 Aralık'da
Fon'a devr edildi. Aynı gün PARK Yatırım Bank'in
faaliyet izni kaldırıldı.
Sonunda MF beklenenin üstünde istikrar paketine
destek kredisi vereceğini ilan etti. Kısa sürede
piyasalarda olumlu gelişmeler başladı. IMF'e yeni
krediler karşılığında 62 maddelik "3.Ek Niyet
Mektubu" verilmesi krizin büyük ölçüde aşıldığının
işareti sayıldı.
^Başbakan B-.Ecevit olumlu ve olumsuz gelişmelerle
dolu geçen 2000 yılını krizin ardından şöyle
değerlendirmişti (Hürriyet, 30 Aralık):
"2000 yılının yaklaşık dörtte üçü Türkiye açısından
olumlu geçti. Kasım'ın ve Aralık ayının bir
kesiminde beklenmedik bir iç ekonomi kriziyle
karşılaştık. Zannederim bunda da enflasyonu ve faizi
aşağıya çekme çabalarına bazı kesimlerin gösterdiği
tepkinin rolü oldu... O bakımdan yılı biraz
sıkıntılı bıraktık. Fakat ona rağmen enflasyonu
aşağı çekmeyi başardık... Enflasyon son 15 yılda ilk
kez %40'ın altına indi".
Yedinci Plan Döneminin Değerlendirilmesi (1996-2000)
Türkiye sanki değişmez kaderiymiş gibi "Yedinci
Plan" döneminde de siyasal, sosyal ve ekonomik
dalgalanmalar yaşadı. Plan'in son yılı olan 2000
yılında, üç yıllık "istikrar Programı"nın birinci
yılı olarak yürürlüğe konan kararların olumlu ve
olumsuz gelişmeleri yaşandı. Yine iki bin yılı ile
"Gümrük Birliği" uygulamalarının beşinci yılı
tamamlanmış oldu. Hükümet 1996-2000 döneminde
meydana gelen gelişmeleri dikkate alarak 2001
yılında yürürlüğe girecek şekilde "Sekizinci Plan"ı
hazırlayıp TBMM'nin onayına sundu.
Türkiye ekonomisinin 20. Yüzyılın sonunda ulaştığı
düzeyi ve karşı karşıya bulunduğu sosyo-ekonomik
sorunları anlamak için aşağıda düzenlenen tabloda
yer alan "makro göstergeler"e bakmamız
gerekecektir.
Tablo
XXV-
Yedinci Plan Döneminde Ekonomik Durum
Yıllar |
Büyüme |
Enflasyon |
Dış Açık |
Cari Açık |
Dış Borç |
|
(%) |
(%) |
(Milyar Dolar) |
(Milyar Dolar) |
(Milyar Dolar) |
1996 |
7,1 |
84,9 |
-20,4 |
-2,4 |
84 |
1997 |
8,0 |
91,0 |
-22,3 |
-2,6 |
91 |
1998 |
3,9 |
54,3 |
-19,0 |
+1,9 |
103 |
1999 |
-6,4 |
62,9 |
-14,0 |
-1,4 |
104 |
2000 |
6,1 |
32,7 |
-26,6 |
-10,5 |
115 |
Türkiye 1960'lı yılların başından bu yana uyguladığı
beş yıllık kalkınma planlan ve "istikrar
programları" ile istikrar içinde büyüme sürecini
yakalamaya çalışmaktadır. Ancak Yedinci Plan
döneminin göstergelerine baktığımızda Türkiye'nin
gelecek beş yıllarda da bu istikrarı yakalamaya
yönelik çalışmalarını yoğun biçimde sürdürmesi
gerektiğini görüyoruz.
Yedinci Plan döneminde içten ve dıştan kaynaklanan
olumsuz gelişmeler nedeniyle öngörülen yıllık
ortalama büyüme hızına ulaşılamadığı gibi 1999
yılında %6,4 oranında ekonomide gerileme olmuştur.
Ülkede fiyat istikrarını sağlama yönünde yürütülen
mücadele sadece 2000 yılında olumlu sonuç vermiş ve
enflasyon uzun yıllar sonra 1987 yılı düzeyine
indirilmiştir.
Ancak fiyatları aşağıya çekmeyi sağlamada araç
olarak kullanılan "kur çapası" veya kur politikası
dış ekonomik ilişkilerde dengeleri altüst etmiştir.
Zira 2000 yılında ülke ekonomi tarihinin en büyük
"dış ticaret" ve "cari işlemler" açığı ortaya çıkmış
ve ülke daha çok dış borç aramak zorunda kalmıştır.
Oysa Türkiye Ocak 1996'da yürürlüğe giren Gümrük
Birliği Antlaşması çerçevesinde Avrupa Birliğine
yönelik ihracatında özellikle tekstil ve hazır
giyimde, bir "patlama" olacağı beklentisi içindeydi.
Tam tersine AB ülkelerinden yapılan toplam
ithalatımızda büyük sıçrama oldu ve Avrupa malları
büyük mağazaları doldurdu. Son beş yılda AB ile mal
ticaretimizde her yıl ortalama 11 milyar dolar
üzerinden toplam 55 milyar dolar açık verdik.
Ayrıca anlaşma gereği olarak kaldırılan gümrük
vergilerinin yol açtığı önemli vergi kaybı olmuştur.
Türkiye'nin AB'den beklediği telafi edici mali
yardımlar gelmediği gibi öngörülen yabancı sermaye
girişi de artmadı, azaldı. Buna karşılık büyük
mağazacılık firmaları büyük kentlerin tüketim
malları ticaretini ele geçirerek, Türkiye'yi AB'nin
6. büyük pazarı haline getirdiler.0'
Kısacası "Gümrük Birliği"nin ilk beş yıl içindeki
işleyişi Türkiye'ye yarar yerine zarar getirmiştir
diyebiliriz.
Türkiye XXI, Yüzyıla Avrupa Birliği tam üyeliğine
aday ülke olarak girerken, üç temel iktisadi sorunu
çözememenin veya aşamamanın ciddi sıkıntılarını
yaşamaktadır. Bunlar, "enflasyonu aşağıya tek haneli
rakama indirmek", "kamu finansman dengesini
sağlamak" ve "cari işlemler açığını kontrol altına
almak"tır. Türkiye siyasal istikrar yanında
ekonomik istikrarı sağladığı oranda, AB nezdinde
veya uluslararası düzeyde saygın bir ülke durumuna
gelebilecektir.
|