Türkiye Ekonomisi
Dünya Ekonomisi
Osmanlı Ekonomisi
Finansal Ekonomi
İşletme Ekonomisi
Hizmet Ekonomisi
Kalkınma Ekonomisi
Tarım Ekonomisi
Borsa ve Yatırım
Ekonomi Sözlüğü
Ekonomi Ders Notları
Ekonomi Düşünürleri
Genel Ekonomi Soruları
Özel İstatistik Arşivi
Özel İktisat Konuları
Açık Öğretim İktisat
Ekonomi Kurumları
Kamu Yönetimi
Kamu (Devlet) Maliyesi
Sigortacılık Konuları
Türkiye İktisat Tarihi
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 

Yedinci Beş Yıllık Kalkınma Planı Dönemi (1996 -  2000) 

7. Plan 'demokratikleşme, hukukun üstünlüğü, insan hakları ve liberalizm' gibi kavramların ortak değerler olarak önem kazan­dığı, mal ve fınans piyasalarının, bilgi ve teknolojinin ülke sınırla­rını aştığı, ekonomik ve bir anlamda da siyasal ve kültürel bir kü­reselleşmeye doğru..." gidildiği bir dönemde hazırlanmış ve yü­rürlüğe konmuştur. Ayrıca Avrupa Birliği ile imzalanan Gümrük Birliği Antlaşması Plan'la birlikte yürürlüğe girmekte ve yeni bir dönem başlatmaktadır. 

Plan geçiş yılı olarak kabul edilen 1995 yılının ilk yarısı için­de DYP-CHP Koalisyon Hükümeti tarafından hazırlandı. Bayan Başbakan Tansu Çiller ile Başbakan Yardımcısı Hikmet Çetin'e, DPT Müsteşarı Necati Özfırat ve ekibi yardımcı oldu. 

Yedinci Plan'in ve Gümrük Birliği''nin Birinci Yılı (1996) 

Türkiye ve Türk halkı için 1 Ocak 1996 sadece yeni bir yılın başlama tarihi değildi. Bu tarihte ülke ekonomisi için alınan çok önemli iki karar yürürlüğe giriyordu: Birincisi "Yedinci Beş Yıllık Kalkınma Planı" diğeriyse "Gümrük Birliği Anlaşması" idi. Plan'ın ilk uygulama yılının programını yani "1996 Yılı Programı"nı Çiller'in hasında bulunduğu koalisyon hükümeti hazırlayıp yürürlüğe koymuştu. Ancak erken genel seçim kararı olan 24 Ara­lık 1995'de seçimlerin yapılmasını sağlayan DYP-CHP koalisyo­nu, parlamentoda çoğunluğu kaybetmişti. Ülke 1996 yılına yeni koalisyon hükümetleri arayışı içinde girmişti. 

28 Haziran 1996'da RP ile DYP Koalisyon Hükümeti Nec­mettin Erbakan'ın başkanlığında kuruldu. Çiller hükümette Başba­kan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı olarak görev aldı. 

Başbakan Erbakan 18 Ekim'de yaptığı açıklamada 'denk bir bütçe tasarısını' Meclis'e sunduklarını ilan etti. Cumhuriyet tari­hinde ilk kez bir başbakan matematiksel olarak gelirleri kadar har­cama yapacaklarını gösteren bir bütçe tasarısı hazırladıklarını ilan ediyordu. Kamu harcamalarında bir azalma eğilimi yok, vergi ge­lirlerinde olağan dışı bir artış öngörülmüyor, geriye vergi dışı ka­mu gelirlerinde önemli bir artışa dayanan bir denklik kalıyordu. 

Türkiye 1996 yılına girdiğinde piyasalar üzerinde etkili olan üç önemli gelişmeyle karşı karşıyaydı. 1995 Yılı sonunda yapılan genel seçimler sonrası siyasal belirsizlik, Gümrük Birliği uygula­malarının başlaması ve IMF ile yapılan Stand -By anlaşmasının sona ermesi.... Yedinci Plan'ın ve Gümrük Birliği'nin birinci uy­gulama yılı olan 1996'da meydana gelen temel gelişme ve değiş­meler şöyledir:

- Yedinci Plan GSMH'ın büyüme hızının % 5,5-7,1 aralığında bir oranda kalmasının diğer makro hedeflerle tutarlı olacağını ön­görmüştü. Ancak Türkiye 1995 yılında olduğu gibi 1996 yılında da program ve plan hedefinin üstünde %7,1'lik bir büyüme hızı ger­çekleşti. 

-1995 yılında (yıl sonuna göre) %65,5 olan enflasyon 1996 sonunda % 84.9 oldu. Toplam harcamaların dizginlenememesi, 'ekonominin soğutulamaması', açıklanması zor bir sonuç doğuru­yordu; yüksek enflasyon, yüksek büyüme hızını besliyordu. 

- Türkiye 1996 yılında Avrupa Birliği ülkelerinden ithal ettiği sanayi mallarına sıfır gümrük uygularken üçüncü ülkelere karşı 'Ortak Gümrük Tarifesi'ni yürürlüğe koydu. 

Gümrük Birliği Antlaşması'nın birinci yılında, AB ülkelerin­den yapılan ithalattaki artış oranı toplam ithalata göre daha hızlı bir gelişme gösterirken aynı ülkelere yapılan ihracattaki artış oranı toplam ihracat artışının gerisinde kalmıştı. Kısacası yıllardır tekstil ürünleri ihracatçılarının beklediği 'ihracat patlaması' gerçekleş­memişti. 

- Toplam dış borçların GSMH'ya oranı 1996'da % 44'e iner­ken, iç borçların GSMH'ya oranı %21'e yükselmişti. Toplam dış borçlar içinde kamu payı azalma eğilimi gösterirken özel bankala­rın ve şirketlerin payı 1996'da artma eğilimini sürdürmüştü. 

Toplam iç borçlar ana para ve faiz olarak 1996 yılında %158 oranında artarak 4,804 trilyona yükselmişti.

Yedinci Plan 'in İkinci Yılı ve Refahyol Hükümeti

Yedinci Plan'ın ikinci yılı uygulama programını Refahyol Ko­alisyon Hükümeti hazırladı ve yürürlüğe koydu. 

Türkiye 1997 yılına iyimser beklentiler içinde girdi. Çoğunlu­ğa sahip hükümet görev başında bulunuyordu. Para ve sermaye piyasalarında çok olumlu gelişmeler yaşanıyordu. Örneğin İMKB'da ilk kez 'Bileşik Endeks' bir dolar düzeyini yakaladı. Hükümet 'denk bütçe' uygulamaları çerçevesinde yeni kaynak ararken daha uygun koşullarda borçlanma olanağına (vadeyi uzatıp faizi düşürerek) kavuşmuştu. 

Anayasa'nın 118. maddesine göre oluşan ve görev yapan Milli Güvenlik Kurulu'nun '28 Şubat Kararları' açıklandıktan sonra Türk ve Dünya kamuoyu, Silahlı Kuvvetler üst kademesinin, ne derece rahatsız olduğunu ve hangi karşı tedbirlerin alınmasını ıs­rarla istediklerini öğrendi.

Demokrasi tarihimizde ilk kez anayasal sivil toplum örgütleri­nin en büyükleri 'demokrasi için güçbirliği' yaparak 13 Haziran'da bir araya geldiler ve 'Laik Cumhuriyet'in korunması için alınması­nı istedikleri tedbirleri Erbakan - Çiller Hükümetine bir uyarı şek­linde bildirdiler. 

Çiller Koalisyon Protokolü'nde yazılı olduğu gibi 'dönüşümlü başbakanlık' ilkesi uyarınca başbakanlığı kendisine bırakmasını, aksi takdirde hükümetten çekileceklerini söyleyerek, Erbakan'ı ikna etti. Erbakan, Cumhurbaşkanı'na istifasını sunarken, "ülkenin içinde bulunduğu krizden çıkış için bu değişikliği düşündük" diye­rek istifasının gerekçesini açıklamıştı. Demirel iki gün sonra hü­kümeti kurma görevini Anavatan Partisi Genel Başkanı Mesut Yılmaz'a verdi. Çiller, Demirelin kararını 'Çankaya Darbesi' olarak nitelerken yeni hükümeti askerlerin gölgesinde kurulmuş bir. hükümet olarak niteledi. 

M.Yılmaz başkanlığındaki 55. Hükümet 13 Temmuz günü ya­pılan oylamada 281 oy ile (256 Hayır) güvenoyu aldı. Koalisyonu dışardan destekleyen CHP tam kadro 'Evet' oyu vererek bunalımın aşılmasına büyük destek vermiş oldu. 

Yılmaz Hükümeti'ne TBMM dışından, iç ve dış piyasalardan da destek geldi. İMKB Bileşik Endeksi rekor düzeyde yükselirken dış mali çevrelerden olumlu yorumlar gelmeye başladı. 

55. Hükümetin oluşumunda ve güvenoyu almasında, Refahyol Hükümeti döneminde savsaklanan Milli Güvenlik Kurulu Kararları'yla sık sık gündeme getirilen 'Sekiz Yıllık Kesintisiz Eğitim Yasa Tasarısı'nın TBMM'ce öncelikle görüşülüp yasalaştırılması ortak isteği, belirleyici olmuştu. M.Yılmaz Hükümetinin hazırladı­ğı ve TBMM'ce kabul edilen bir eğitim reformu özelliği taşıyan yasa ile ilköğretim 8 yıla çıkmış ve tüm ortaokullar kapanmış oldu. 

Yedinci Plan'ın Üçüncü Yılı ve Anasol Hükümeti 

Türkiye 1997 yılını tamamlayıp 1998 yılına girerken karşı karşıya bulunduğu iç ve dış sorunları Mesut Yılmaz'ın başında bulunduğu 'azınlık koalisyon hükümeti' ile aşmaya çalışıyordu. Belli ilkeler çerçevesinde CHP'nin dışardan hükümete verdiği destek ile TBMM'nin yasama görevini sürdürmesi sağlanıyordu.

 

Siyasetin gündeminde Refah Partisi'nin kapatılma davasının sonu­cu yer alırken ekonominin gündeminde enflasyonun aşağıya çe­kilmesi öne çıkıyordu. 

Gümrük Birliği Anlaşması'nın ikinci yılı olan 1997 yılı ta­mamlandığında Türkiye ekonomisinin belirleyici makro gösterge­leri şöyleydi: 

- Türkiye ekonomisi yüksek enflasyona karşın Plan'm öngör­düğü azami % 6.6 oranın üstünde büyümeye devam ediyordu. 1996 yılında %7.1 olan büyüme hızı, 1997'de % 8'e çıkmıştı. 1997 yılında 'kayıt dışı ekonomi'nin bavul ve sınır ticaretinin beslediği iç ve dış talep, sanayi katma değerinin hızlı büyümesini sağlamıştı. 

-Mesut Yılmaz Hükümeti'nin yılın ikinci yarısında aldığı anti-enflasyonist önlemler yetersiz kalmış ve 1997 yılı sonunda enflas­yon %91 düzeyine çıkmıştı. Önceki yıl %84,9 ile kapanmıştı.

Kamuoyunda yoğun tartışmalara yol açan 'Vergi Reform Ka­nun Tasarısı' TBMM'de 36 gün boyunca tartışıldıktan sonra 22 Temmuz 1998 tarihinde kabul edildi ve 29 Temmuz'da yürürlüğe girdi. Türk Vergi Sistemi'ne yenilikler getiren bu yasa özellikle vergi tabanının genişlemesini sağlayacak önlemler getirmekteydi. 

Türkiye, 1998 yılının Kasım ayında, biri içeride diğeri dışarı­da ceryan eden iki beklenmedik olayın ektisinde kaldı. Siyasal ve ekonomik istikran olumsuz yönde etkileyen içerdeki olayda, Me­sut Yılmaz Hükümeti verilen gensoru sonunda 25 Kasım'da düşü­rüldü. Gerekçe Türk Ticaret Bankası'nın özelleştirilmesine bazı bakanların ve hatta başbakanın bilgisi dahilinde "mafya"nın ka­rışmış olmasıydı. Önce olayın kendisi, sonra Hükümetin düşmesi, piyasalarda "şok" yarattı. İş dünyası ve medya CHP'yi Hükümet krizi yaratmakla suçlayan, ağır eleştiriler yöneltti. 

Hükümetin düşmesi 1999 Mali Yılı Bütçe görüşmelerini sa­hipsiz bıraktı. Mali tarihimizde ikinci kez altı aylık "geçici bütçe" hazırlanması ve uygulanması zorunluluğu doğdu. Ayrıca ülkeyi 18 Nisan 1999'da yapılacak erken genel seçimlere götürecek bir hü­kümete ihtiyaç vardı. 

Cumhurbaşkanı Hükümeti kurma görevini önce B.Ecevit'e sonra Y.Erez'e verdi. Erez düşürülen hükümette tarafsız bakan idi. Zira Çiller'e karşı çıkarak DYP'den istifa etmişti. Bu yüzden Çil­ler beklenmedik bir girişimde bulunarak, B.Ecevit'e koşulsuz gü­ven oyu verebileceklerini açıkladı. Bu gelişme üzerine Y.Erez görevi Demirel'e iade etti. Böylece 56. Cumhuriyet Hükümeti'ni ANAP ve DYP'nin desteği ile DSP Başkanı B.Ecevit kurdu ve 16 Ocak 1999'da güven oyu aldı. Ecevit 20 yıl sonra güven oyu almış bir başbakan olarak görevi yeniden devraldı.

Dışarıda gelişen beklenmedik olay PKK lideri APO'nun İtal­ya'da meydana çıkmış ve göz altına alınmış olmasıydı. Komünist Partisi lideri DALEMA'nın başbakanlığındaki İtalyan Hükümeti, Türkiye'nin iade isteğini geri çevirdi. Türk kamuoyunun tepkisi sert oldu. Her düzeyde İtalyan malları boykot edilirken ekonomik ilişkiler de askıya alındı. 

1997 yılının ortasında Asya'da patlak veren fınansal krizin, 1998 Ağustos'unda kendini Rusya'da yeniden göstermesi sonunda; dünya üretiminde ve ticaretinde daralma olmuştur. Bu durum Tür­kiye'nin iç ve dış makro dengeleri üzerinde olumsuz etkiler yap­mıştır. 

TC Merkez Bankası "Yıllık Rapor 1998"e göre, "ekonomideki yavaşlama sürecinin temelinde iç talepte yaşanan daralma yat­maktadır." Ayrıca bu süreç "tüm dünyada yaşanan ekonomik da­ralmayla çakışmıştır." Yıl sonunda büyüme hızı %3,8 olarak ger­çekleşirken; enflasyon oranı %54.3'e düşmüştür.

1999 Yılı: Büyük Deprem ve Büyük Ekonomik Kriz 

B.Ecevit yirmi yıl sonra yeniden Başbakan olurken, (16 Ocak 1999) kurulan 56. Hükümetin temel görevi ülkeyi 18 Nisan 1999'da yapılacak erken genel seçimlere götürmekti. 

Yurt içinde ve dışında Ecevit'in Başbakanlığı çok olumlu kar­şılandı. Şubat ayı başından itibaren IMKB'de rekor yükselişler başladı. Hele 16 Şubat günü PKK lideri A.Öcalan'ın Kenya'da yakalanıp Türkiye'ye getirilmesi ülkede ulusal bayram havası ya­rattı. 

Öcalan'ın yakalanması ve PKK terörünün kontrol altına alın­ması, Ecevit Hükümeti'nin süratle Doğu ve Güneydoğu illerini kapsayan 15 maddellik "yardım ve yatırım paketini" açıklamasına ortam yarattı. Bu önlemlerin başlıcaları şöyleydi: 

- Altyapı eksikliklerinin giderilmesinin hızlandırılması,

- Yarım kalmış yatırımların tamamlanmasının sağlanması,

- Yeni yatırımlara uzun vadeli ucuz kredi verilmesi,

- Köye dönüşlerin kolaylaştırılması ve hayvancılığın teşvik e-dilmesi,

-Uzman personel, eğitim ve sağlık hizmetleri açığının kapa­tılması.

Devlet hazinesine yaklaşık 50 trilyon TL'ye malolan 18 Nisan seçimleri beklenilmeyen sonuçlar ortaya koydu. Cumhuriyeti ku­ran CHP % 10 barajını aşamadığı için Meclis dışında kalırken, MHP büyük çıkış (%18) yaparak ülkenin ikinci partisi oldu. 

Cumhurbaşkanı S.Demirel, Hükümeti kurmakla, Meclis'de 136 milletvekili ile birinci parti olan DSP'nin Lideri B.Ecevit'i görevlendirdi. Uzun görüşmelerden- sonra hazırlanan "koalisyon protokolü" çerçevesinde DSP, MHP ve ANAP koalisyonu kuruldu. Başbakan B.Ecevit'in 35 bakandan oluşturduğu 57. Hükümeti Cumhurbaşkanı 28 Mayıs 1999 tarihinde onayladı. 

Sırasıyla Kosova'ya NATO'nun başarılı müdahalesi ve "APO Davası" olumlu biçimde tamamlanınca, Ecevit Hükümeti Meclis gündeminde bekleyen önemli yasa tasarılarına döndü. Ekonomide yaşanan durgunluğu aşacak önlemlerin tesbiti, ilgili kesimlerle görüşülerek, öncellikli olarak ele alındı. Hükümet Haziran ve Temmuz aylarında siyasal, sosyal ve ekonomik alanda yenilikler ve değişiklikler getiren yasaları yürürlüğe koydu. 

Yürürlükteki Bankalar Kanununda önemli değişikler yapan 4389 sayılı "Bankalar Kanunu" 23 Haziran tarihinde yürürlüğe girdi. Bu Kanun, 2. maddesinde "Bankacılık Düzenleme ve De­netleme Kurumu", "Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu" ve "Kurul Başkanlığı" organlarını getirmekteydi. Türk Bankacılık Sistemi artık idari ve mali özerkliğe sahip, tüzel kişiliği olan bir "Kurum"un yönetim ve denetimine bırakılmaktaydı. 

Uluslararası tahkime olanak sağlayan Anayasa değişikliği 14 Ağustos tarihinde yürürlüğe girdi. Böylece Anayasanın devletleş­tirme ile ilgili 47'inci, idarenin eylem ve işlemlerine karşı yargı denetimini düzenleyen 125'inci ve Danıştay'ın örgütlenmesiyle yetkilerini kapsayan 115'inci maddeler yeniden düzenlenmiş oldu. Bu değişiklik ile Anayasa'ya ilk kez "özelleştirme" kavramı girer­ken, uluslararası sözleşmelerden doğan uyuşmazlıkların ulusal veya uluslararası tahkim yoluyla çözülmesine olanak sağlandı.

Ağustos Depremi: Büyük Toplumsal ve Ekonomik Yıkım 

Türkiye 17 Ağustos 1999 tarihinde merkezi Kocaeli olan ve tüm Marmara Bölgesini içine alan 7.4 şiddetinde büyük bir doğal yıkımla karşı karşıya kaldı. Yüzyılın depremi olarak nitelenen "17 Ağustos Depremi" sonunda, ülke 18 bin 243 insanını kaybetti. 

Ayrıca binlerce insan sakat kaldı; ailesini, evini, ve işini kaybetti. Toplumsal düzeyde kaybedilen üretim, servet, işgücü altyapı, vergi kaybı, ..gibi unsurları katarak yapılan hesaba göre (DPT) ülkenin kaybı 10 milyar dolar oldu. 

Türkiye bu büyük depremin yaralarını sarmada çok sayıda dost ülkenin maddi ve mali yardımından yararlandı. Ülke sanayi üretiminin adeta merkezi olan Marmara Bölgesi'nin büyük yıkıma uğraması, 1999 yılının ikinci yarısında "büyüme hızının" negatif olmasına ve işsizliğin artmasına yol açtı. Bölgenin altyapısının ve konutlarının yeniden inşaası için, iç ve dış kaynaklardan oluşan bir "Deprem Fonu" oluşturuldu. 

Türkiye bir yandan yaşadığı büyük depremin yaralarını sar­maya çalışırken diğer yandan İçişleri Bakam Saadettin Tantan'ın yolsuzluklara karşı sürdürdüğü cesur ve tarafsız mücadelenin so­nuçlarını almaya başladı. "Hayali ihracat", "naylon fatura", "ihale­ye fesat karıştırma", "bankaların içini hortumlama", "görevini kötüye kullanma" ve "rüşvet alma" gibi yasa dışı işlem ve eylemlere karşı sürdürülen operasyonlarla çetelerin ülke ekonomisini nasıl sömürdüğünün boyutları ortaya çıktı.

Eylül 1999'da yürürlüğe giren 4447 Sayılı "Sosyal Güvenlik Yasası" iki önemli yenilik getirdi. Birincisi ile Sosyal Sigortalar Kurumuna bağlı olarak çalışanlarda emeklilik yaşı erkeklerde 60, kadınlarda 58'e çıkarıldı. İkincisi ile de "İşsizlik Sigortası" kurumlaştırıldı. 

Kasım 1999 başında Türk Ekonomisi'nin sağlığı hakkında kötümser düşüncelere kapılmamıza yol açan, TC Merkez Banka-sı'nın bir kararı açıklandı. İlk "On Milyon Türk Lirası" piyasaya çıkmıştı. Başkan Gazi Erçel "Beş milyon Türk Lirası"ndan (1997) sonra on milyonu da imzalamak durumunda kalmıştı. 

17 Ağustos'da Marmara Bölgesi'nde ve 12 Kasım'da Bolu-Düzce'de meydana gelen büyük depremlerin yol açtığı "ekonomik kayıpları" karşılamak yönünde 26 Kasım 1999 tarihinde (4481 sayılı) "Deprem Vergisi" çıkarıldı. Bu yasa ile bazı yeni yüküm­lülükler getirilirken, bazı vergi yasalarında da değişikliğe gidildi. Amaç depremlerin ardından yapılması gereken olağanüstü harca­maları karşılamak için kamu gelirlerini artırmak idi. 

"Döviz Çapası"na Dayalı İstikrar Programı 

TC Merkez Bankası, tarihi bir adım atarak 10 Aralık günü "Enflasyonla mücadele taahhütnamesi"ni kamuoyuna açıkladı. Başkan G.ErçeFin tanıttığı "Enflasyonu düşürme programı"na göre, 2000 yılı sonuna kadar TL'nin dolar karşısındaki değerindeki değişmeler gün, ay ve yıl olarak önceden belirlenmişti. Belirlenen tarifeye göre 1 Ocak 2000'de dolar 542 182 TL ve 31 Aralık'ta 649 661 Tl. olacak... Bu hesaplama belli bir kur sepetine (1 dolar + 0,77 Euro) göre yapılmıştı. 

IMF'e verilen "Niyet Mektubu"nda enflasyon oranı (TEFE) 2000 yılın %20, 2001 yılı sonunda %10 ve 2002 yılında yani üç yıllık programın sonunda, oran %5'e düşmüş olacaktı. 

Ü,TC Merkez Bankası G.Erçel programın dört temel unsurunu şöyle açıklamıştı: 

- Sıkı maliye politikası,

- Enflasyon hedefi ile uyumlu gelirler politikası,

- Kur ve para politikası,

- Siyasi iradenin desteği. 

Başkanın bu açıklamaları mali piyasalarda çok olumlu geliş­melere yol açtı. İstanbul Menkul Kıymetler Borsası'nda tarihi rekor kırıldı ve endeks 11467 olurken işlem hacmi 615 trilyon (1175 milyon dolar) liraya ulaştı. Bono ve mevduat faizleri hızla düştü.. 

Yumuşatılmış "döviz kuru çapası" ile yine esnetilmiş "para kurulu" uygulamaları üzerine oturtulmuş olan Program, iki alt döneme ayrılmıştı. Üç yıllık dönemin ilk 18 aylık döneminde enf­lasyona ilişkin beklentilerin program hedefleri ile uyumlu hale getirilmesine çalışılırken; döviz kuruna ilişkin risklerin ve belir­sizliklerin ortadan kaldırılmasına yönelik politikalar öngörülmüştü. İkinci 18 aylık dönemde döviz kuruna uygulanan sınırlamalar azaltılırken, para politikası araçlarının daha etkin biçimde kullanıl­ması uygun bulunmuştu. 

Türkiye, TC Merkez Bankası'nın ilan ettiği "Para ve Kur Programı"nı ve mali piyasalarda yarattığı olumlu etkileri konuşur­ken, 10 Aralık 1999 tarihinde Avrupa Birliği Helsinki Zirvesi'nden genel olarak Türkiye'yi, özel olarakta mali piyasaları memnun eden bir başka önemli haber geldi. "Türkiye diğer aday ülkelerle eşit koşullarda Avrupa Birliği'ne aday ülke olarak kabul edilmiş­ti."

Helsinki Zirvesi Sonuç Belgesinde, "Türkiye'nin üyeliği için gerekli olan reformların gerçekleştirilmesine yönelik bir Katılım Öncesi Stratejisi geliştirileceği belirtilmişti. Ayrıca katılım süre­since, Türkiye'nin de aday ülkelere yönelik Topluluk programla­rından yararlanacağı ve AB ile diğer aday ülkeler arasında yapıla­cak toplantılara katılacağı vurgulanmıştı... Türkiye tarafından AB müktesabatının benimsenmesine ilişkin bir Ulusal Program hazır­lanması gerekli görülmüştü." 

Helsinki Belgesinde Türkiye için Katılım Öncesi Stratejisinin temel uygulama aracı olan bir "Katılım Ortaklığı Belgesi" hazır­lanması öngörülmüş ve AB Komisyonu'nun Türkiye ile yapacağı görüşmelerden sonra belgeyi hazırlayacağı vurgulanmıştı. 

1999 Yılının son haftasına girilirken Bakanlar Kurulu yürür­lükteki Bankalar Kanunu'nun 14. maddesi çerçevesinde beş tane ticaret bankasını Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu'na devrettiğini açıkladı. 22 Aralık tarihli kararla Egebank, Esbank, Sümerbank, Yaşarbank ve Yurtbank Fon'a devr edilirken; Kavala Holding'e ait Bileşik Yatırım Bankası tamamen kapatıldı. Daha önce Fon'a bırakılan Ekspresbank, İnterbank ve Türkbank ile Fon'daki banka sayısı böylece sekize çıkmış oldu.

Yirminci yüzyılın son yılını tamamlarken Türkiye çok büyük iki depremin acılarını ve yaralarını sarma işini büyük çapta 21. yüzyıla bırakmak durumunda kaldı. Sadece 18243 insan kaybet­medik aynı zamanda ulusal ekonomi %6.4 oranında küçüldü. Enf­lasyon önceki yılın %56'sına karşılık %63 düzeyine yükseldi. Dolayısıyle 2000 yılında Türkiye'yi çok karmaşık sosyo-ekonomik sorunlar beklemekteydi. 

2000 Yılında Gelişmeler: Siyasal İstikrar Ekonomik İstikrarsızlık 

Türkiye 2000 yılına üç olumlu gelişmenin verdiği moralle girmişti. Birincisi Avrupa Birliğine Aday ülke statüsü kazanmıştı. İkincisi "Enflasyonu aşağıya çekme programı" yürürlüğe kon­muştu. Üçüncüsü üçlü koalisyon hükümeti uyum içinde çalışıyor ve siyasal istikrarı sürdürmekteydi. Ayrıca hükümetin yürürlüğe koyduğu üç yıl vadeli "İstikrar programı" tüm kesimlerden destek almıştı. Çünkü bu "program" vazgeçilemez sosyo-ekonomik he­defler belirlemişti: 

- Üç yıl sonunda enflasyonu tek haneli orana indirmek, -Reel faizleri süratle aşağıya çekmek,

-  Kamu finansman dengesini sağlıklı ve sürdürülebilir bir ya­pıya kavuşturmak,

- Ekonomide sürdürülebilir bir büyüme ortamını tesis etmek,

- Yapısal reformları hızla gerçekleştirmek.. 

Bu genel çerçevede, Yedinci Plan döneminin son yılı ve Güm­rük Birliği uygulamalarının beşinci yılı olan 2000 yılında meydana gelen başlıca olumlu ve olumsuz sosyo-ekonomik gelişmeler ana hatlarıyle şöyle sıralanabilir: 

-"Türk mucizesi" olarak nitelenen para ve sermaye piyasala­rında Ocak ve Şubat aylarında çok olumlu gelişmeler oldu. Son 15 yılın en düşük faiz oranı olan %37'den Hükümet Hazine Bonosu sattı ve repo faizi %26 oldu. Ayrıca IMKB endeksi 17512 gibi rekor düzeye yükseldi. Hazine 9 Şubat günü tarihi bir ihaleyle 2,3 katrilyon lira değerinde tahvil sattı.

-Türk Bankacılık Sistemi'nde başlı başına önemli bir yenilik sayılan Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu'na atamalar 30 Mart'ta tamamlandı ve 7 üyeden oluşan KuruPun çalışmaya başlamasj sağlandı. Başkanlığa Maliye eski bakanı Zekeriya Temizel ve II.Başkanlığa da Maliye Bakanlığı eski müsteşarı Biltekin Özdemir atandı. 

- Hükümet özelleştirme alanında 2000 yılının Nisan ayında büyük ihaleleri gerçekleştirme cesaretini gösterdi. Önce TÜPRAŞ'ın %31,5'i halka satıldı. Toplam 37 bin 370 tasarrufçu kuruluşa ortak oldu. Bu önemli ihaleden 10 gün sonra (17 Ni-san'da) dünyada yankı uyandıran tahminlerin çok üstünde bir fi­yatla (2525 milyon dolar) 3.GSM, İş Bankası-TELEKOM İtalia Konsorsiyumu'na satıldı. Nisan ayı Özelleştirme İdaresi için çok bereketli oldu. 24 Nisan'da ülke akaryakıt dağıtımının %53'ünü gerçekleştiren Petrol Ofisi (1941'de kurulmuştu) 1260 milyon dolara İş Bankası-Doğan Holding Şirketler Grubu Ortak Girişi-mi'ne satıldı. 

-Türkiye siyasi tarihinde bir ilki gerçekleştirerek (16 Mayıs) asker ve politikacı olmayan (Anayasa Mahkemesi Başkanı) Ahmet Necdet Sezer'i Cumhurbaşkanı seçti. Sezer TBMM'de bulunan beş siyasi partinin ortak teklifi üzerine 3.turda 330 oy ile seçildi. 

-  Bir "ilk"te iş dünyasında sosyal güvenlik alanında gerçek­leşti. Haziran ayı başından itibaren 25 Ağustos 1999'da yürürlüğe giren 4447 sayılı İşsizlik Sigortası Yasası uygulaması başladı ve sigortalı işçilerden prim kesilmeye geçildi. Bu uygulama ile 1988'den beri Zorunlu Tasarruf adı altında ücretlerden kesinti yapılmasına son verildi. 

-  Yılın ilk altı ayı tamamlandığında ekonomi "istikrar içinde büyüme" sürecinde başarıyla ilerliyordu. Yurt içi talepten büyük ölçüde etkilenen büyüme hızı altı ay sonunda %8,1'e ulaşmıştı. Bu yüksek büyüme hızı ithalatta %3T)'u aşan bir artışa yol açmıştı. Petrol fiyatlarında süren artışlar (26 dolar) toplam ithalatın şişme­sinde belirleyici olmuştu. 

- Temmuz 2000'de biri siyasal diğeri mali iki önemli gelişme yaşandı. Koalisyon ortağı Anavatan Partisi'nin Başkanı Mesut Yılmaz Başbakan Yardımcısı olarak Hükümete girdi. M.Yılmaz Avrupa Birliği ilişkilerinin koordinasyonu ve yürütülmesinden sorumlu kılınırken, kendisine bağlı Avrupa Birliği Genel Sekreter­liği kuruldu ve bu görev Büyükelçi Volkan Vural'a verildi.

Üçlü koalisyon hükümetinin uyum içinde çalışması "istikrar programı"nın olumlu sonuçlar vermesini hızlandırıyordu. Temmuz ayı sonunda banka faizleri 21 yıl önceki düzeylerine indi. Ve repo­da gecelik faiz tek rakamlı faiz oranına geriledi. 

2000 yılının sonu yaklaşırken, TC Merkez Bankası'nın uygu­ladığı "Para ve kur" politikası karşısında yeniden yapılanmaya gidemeyen bankalar sistemin dışına çıkarıldılar. Örneğin Türk Bankacılık Sisteminin patronu, Bankacılık Düzenleme ve Denet­leme Kurulu Başkanı Z.Temizel 27 Ekim günü yaptığı açıklamada, Etibank ve BankkapitaFin Tasarruf Mevduat Sigorta Fonu'na devr edildiğini bildirdi. Böylece Kurul'un denetimine girmiş olan banka sayısı 10'a yükselmiş oldu. 

- Türkiye -AB ilişkilerinde 8 Kasım'da Brüksel'de yapılan a-çıklama ile yeni ve önemli bir aşamaya gelindi. Karşılıklı ve ileri­ye dönük ilişkilere yön verecek olan ve tam üyelik müzakerelerinin başlayabilmesi için "Yol Haritası" özelliği taşıyan "Katılım Or­taklığı Belgesi" açıklandı. 1963'de imzalanan Ankara Antlaşması, 1995'de Gümrük Birliği Antlaşması ve 1999 sonundaki Helsinki Zirvesi Kararlarından sonra, AB bu belge ile tam üyelik için ya­pılması gereken siyasal, ekonomik ve kurumsal düzenlemeleri belirlemektedir. Türkiye anılan belgeyi 4 Aralık tarihinde onayladı ve Başbakan B.Ecevit 6 Aralık'ta yapılan Nice Zirvesi'ne katılıp "aile resmi"nde yer aldı. 

Kasım 2000 Mali Krizi 

Kasım ayının son haftasında bankacılık sisteminden kaynakla­nan ve tüm mali piyasalara güveni sarsan önemli bir kriz yaşandı. Sistem içinde kötü veya kötü niyetle yönetilen banka sayısı arttık­ça kriz yeni boyutlar kazandı. 

Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu'na devr edilen banka sahip ve yöneticilerinin tutuklanması, elleri kelepçeli televizyon ekranla­rında görünmeleri, özellikle S.Demirel'in yeğeninin akıl almaz oyunlarla EGEBANK'ın içini nasıl boşalttığını, medyanın günler­ce anlatması tüm mali piyasalarda korku ve paniğe yol açtı. Bu telaşla bankalar açık pozisyonlarını kapatmak için yoğun bir şekil­de döviz toplamaya girişti. Bu gelişme yabancı tasarrufçularında kaçışını hızlandırdı. 

Krizin ilk iki gününde (27-28 Kasım) TC Merkez Bankası'ndan 3 Milyar dolar çekildi. Piyasalarda TL sıkıntısı başlayınca Bankalararası Para Piyasası'nda gecelik repo faizi %200'e yüksel­di. Yüksek faizden yararlanmak için hisse senedi satışları hızlanın­ca IMKB'da endeks yılın en düşük düzeyine indi. Ancak döviz kurlarında ciddi dalgalanma olmadı. 

Tamamen bankacılık sisteminin kötü işleyişinden ve cılız ya­pısından kaynaklanan kriz derinleşerek Aralık ayının başına kadar geldi. TC Merkez Bankası'nın müdahaleleri etkisiz kalınca, 1 Ara­lık Cuma günü mali tarihimizde ilk kez gecelik repo faizi %1700'e yükseldi. IMKB tam bir şok yaşadı ve endeks %26 oranında düşe­rek 7977'e indi. 

Hafta boyunca sistemden döviz çıkışı devam ederken orta bü­yüklükteki bankalar büyük bir TL sıkıntısı içine girdi. Ellerindeki kamu kağıtlarını satmaya kalkınca iç faizler hızla yükseldi. TCMB sadece döviz karşılığında TL verebileceğini ilan etti ve döviz sı­kıntısını aşmak için ivedi IMF'den yardım ^istedi, ancak yardım zamanında gelmedi. 

IMF'in beceriksizliği ve tereddüdleri yüzünden Türk özel sermayeli büyük bankaların beşincisi olan DEMİRBANK fon yetersizliği nedeniyle yükümlülüklerini yerine getiremez hale geldi ve Bankacılık Kurulu (BDDK) tarafından 6 Aralık'da Fon'a devr edildi. Aynı gün PARK Yatırım Bank'in faaliyet izni kaldırıldı. 

Sonunda MF beklenenin üstünde istikrar paketine destek kre­disi vereceğini ilan etti. Kısa sürede piyasalarda olumlu gelişmeler başladı. IMF'e yeni krediler karşılığında 62 maddelik "3.Ek Niyet Mektubu" verilmesi krizin büyük ölçüde aşıldığının işareti sayıldı. 

^Başbakan B-.Ecevit olumlu ve olumsuz gelişmelerle dolu ge­çen 2000 yılını krizin ardından şöyle değerlendirmişti (Hürriyet, 30 Aralık): 

"2000 yılının yaklaşık dörtte üçü Türkiye açısından olumlu geçti. Kasım'ın ve Aralık ayının bir kesiminde beklenmedik bir iç ekonomi kriziyle karşılaştık. Zannederim bunda da enflasyonu ve faizi aşağıya çekme çabalarına bazı kesimlerin gösterdiği tepkinin rolü oldu... O bakımdan yılı biraz sıkıntılı bıraktık. Fakat ona rağmen enflasyonu aşağı çekmeyi başardık... Enflasyon son 15 yılda ilk kez %40'ın altına indi".

Yedinci Plan Döneminin Değerlendirilmesi (1996-2000) 

Türkiye sanki değişmez kaderiymiş gibi "Yedinci Plan" dö­neminde de siyasal, sosyal ve ekonomik dalgalanmalar yaşadı. Plan'in son yılı olan 2000 yılında, üç yıllık "istikrar Programı"nın birinci yılı olarak yürürlüğe konan kararların olumlu ve olumsuz gelişmeleri yaşandı. Yine iki bin yılı ile "Gümrük Birliği" uygula­malarının beşinci yılı tamamlanmış oldu. Hükümet 1996-2000 döneminde meydana gelen gelişmeleri dikkate alarak 2001 yılında yürürlüğe girecek şekilde "Sekizinci Plan"ı hazırlayıp TBMM'nin onayına sundu.

Türkiye ekonomisinin 20. Yüzyılın sonunda ulaştığı düzeyi ve karşı karşıya bulunduğu sosyo-ekonomik sorunları anlamak için aşağıda düzenlenen tabloda yer alan "makro göstergeler"e bakma­mız gerekecektir. 

Tablo XXV- Yedinci Plan Döneminde Ekonomik Durum 

Yıllar

Büyüme

Enflasyon

Dış Açık

Cari Açık

Dış Borç

 

(%)

(%)

(Milyar Dolar)

(Milyar Dolar)

(Milyar Dolar)

1996

7,1

84,9

-20,4

-2,4

84

1997

8,0

91,0

-22,3

-2,6

91

1998

3,9

54,3

-19,0

+1,9

103

1999

-6,4

62,9

-14,0

-1,4

104

2000

6,1

32,7

-26,6

-10,5

115

Türkiye 1960'lı yılların başından bu yana uyguladığı beş yıllık kalkınma planlan ve "istikrar programları" ile istikrar içinde bü­yüme sürecini yakalamaya çalışmaktadır. Ancak Yedinci Plan döneminin göstergelerine baktığımızda Türkiye'nin gelecek beş yıllarda da bu istikrarı yakalamaya yönelik çalışmalarını yoğun biçimde sürdürmesi gerektiğini görüyoruz. 

Yedinci Plan döneminde içten ve dıştan kaynaklanan olumsuz gelişmeler nedeniyle öngörülen yıllık ortalama büyüme hızına ulaşılamadığı gibi 1999 yılında %6,4 oranında ekonomide gerile­me olmuştur.

Ülkede fiyat istikrarını sağlama yönünde yürütülen mücadele sadece 2000 yılında olumlu sonuç vermiş ve enflasyon uzun yıllar sonra 1987 yılı düzeyine indirilmiştir. 

Ancak fiyatları aşağıya çekmeyi sağlamada araç olarak kulla­nılan "kur çapası" veya kur politikası dış ekonomik ilişkilerde dengeleri altüst etmiştir. Zira 2000 yılında ülke ekonomi tarihinin en büyük "dış ticaret" ve "cari işlemler" açığı ortaya çıkmış ve ülke daha çok dış borç aramak zorunda kalmıştır.

Oysa Türkiye Ocak 1996'da yürürlüğe giren Gümrük Birliği Antlaşması çerçevesinde Avrupa Birliğine yönelik ihracatında özellikle tekstil ve hazır giyimde, bir "patlama" olacağı beklentisi içindeydi. Tam tersine AB ülkelerinden yapılan toplam ithalatı­mızda büyük sıçrama oldu ve Avrupa malları büyük mağazaları doldurdu. Son beş yılda AB ile mal ticaretimizde her yıl ortalama 11 milyar dolar üzerinden toplam 55 milyar dolar açık verdik. Ay­rıca anlaşma gereği olarak kaldırılan gümrük vergilerinin yol açtığı önemli vergi kaybı olmuştur. 

Türkiye'nin AB'den beklediği telafi edici mali yardımlar gel­mediği gibi öngörülen yabancı sermaye girişi de artmadı, azaldı. Buna karşılık büyük mağazacılık firmaları büyük kentlerin tüketim malları ticaretini ele geçirerek, Türkiye'yi AB'nin 6. büyük pazarı haline getirdiler.0' Kısacası "Gümrük Birliği"nin ilk beş yıl için­deki işleyişi Türkiye'ye yarar yerine zarar getirmiştir diyebiliriz. 

Türkiye XXI, Yüzyıla Avrupa Birliği tam üyeliğine aday ülke olarak girerken, üç temel iktisadi sorunu çözememenin veya aşa­mamanın ciddi sıkıntılarını yaşamaktadır. Bunlar, "enflasyonu aşağıya tek haneli rakama indirmek", "kamu finansman dengesini sağlamak" ve "cari işlemler açığını kontrol altına almak"tır. Türki­ye siyasal istikrar yanında ekonomik istikrarı sağladığı oranda, AB nezdinde veya uluslararası düzeyde saygın bir ülke durumuna ge­lebilecektir. 

 

 

Anasayfa - İktisat - Makale - Ekonomi - Borsa - İstatistik - Türkiye Ekonomisi - Ekonomi Sözlüğü

Since 2005