Gelişmemiş Ülkelerde Nüfus Artış Hızı ve Doğurganlık Yüksektir
Nüfus Artış Hızı Yüksektir
Azgelişmiş ülkelerdeki nüfus artış hızı özellikle nüfus-gelir,
nüfus-beslenme ilişkileri açısından önem
taşımaktadır.
Azgelişmiş ülkelerde görülen yüksek nüfus artışı, ekonomik kalkınma
İle nüfus arasındaki ilişkiye ilginç bir nitelik
kazandırmıştır. Gerçekten gelişmiş ülkelerde nüfus
artış hızı yüzde 1 dolaylarında iken, azgelişmiş
ülkelerde bu oran yüzde 2,5 dolayındadır. Dünyadaki
yüksek nüfus artışı nedeniyle, üretim artışının
yarısından fazlası, ulusal yaşama standardının
sürdürülmesine harcanmaktadır.
Azgelişmiş ülkelerdeki hızlı nüfus artışı, kişi başına milli
gelirin azalmasına, tasarrufların kısılmasına,
üretim yapısının değişmesine, işsizliğin artmasına
neden olmaktadır. Bu nedenle, bu ülkelerde ekonomik,
sosyal, siyasal ve psikolojik sorunlar doğmaktadır.
Nüfus artış hızıyla ülkelerin gelişmişlik düzeyi arasında ters
orantılı bir ilişki bulunmaktadır. Gerçekten
gelir-nüfus ilişkisi İncelendiğinde, gelir arttıkça
doğurganlığın azaldığı görülmekte ve bilinmektedir.
1988-93 yılları arasında Türkiye'de nüfus artış hızı yüzde 2,2'dir.
Aynı yıllar arasında nüfus artış hızı Mısır'da yüzde
2,5, Suriye'de yüzde 3,4 ve Kongo'da yüzde 5,4
oranında gerçekleşmiştir. Gelişmiş ülkelerde ise, bu
oranlar hayli düşüktür. 1988-93 yılları arasında
nüfus artış hızı İsviçre'de yüzde 0,9 ve ABD'de
yüzde 1,4 oranındadır. Bazı gelişmiş ülkelerde ise
nüfus azalışı vardır. Aynı yıllarda Macaristan'ın
nüfusu her yıl yüzde 0,1 oranında azalmıştır ve bu
azalış sürmektedir.O
Nüfus artış hızının yüksek oluşu o ülkedeki 0-14 yaş
grubu nüfusun artmasına neden olmaktadır. Bu grup
ise çalışmadan tüketen nüfus olduğundan kalkınmayı
olumsuz yönde etkilemektedir. Örneğin, bir ülkede
kalkınma hızı yüzde 7,5, nüfus artış hızı da yüzde
2,5 ise, bu ülkede net kalkınma hızı yüzde 5'tir.
Çünkü kalkınma hızının yüzde 2,5'luk kısmı yeni
doğanların tüketimine gider.
Demek ki, Avustralya ve ABD gibi nüfus artışına gereksinmesi olan
ülkeler hariç, nüfus artış hızının yüksek olduğu
ülkeler azgelişmiş, nüfus artış hızının düşük olduğu
ülkeler gelişmiş ülkelerdir.
1988-93 yılları arası içinde AB üyelerinden İtalya, Portekiz,
Almanya ve İrlanda'da nüfus yüzde 0,1 oranında
azalmış iken, Yunanistan ve Fransa'da yüzde 0,6,
Almanya'da yüzde 0,8 oranında artmıştır. Nüfus artış
hızlarına göre Avrupa Birliği ülkeleri kalkınmada
nüfus engeline yakalanmamaktadırlar. Bu nedenle bu
ülkeler Türkiye'den daha hızlı bir kalkınma oranı
gerçekleştirebilmektedirler.
Türkiye'nin nüfus artış hızı yüzde 2,2 ile, gerçekleşen ve
önümüzdeki yıllar için tahmin edilen oranlar
itibariyle AB üyelerinin çok çok üzerindedir.
Yukarıda da belirtildiği üzere ülkeler sanayileştikçe, gelir
arttıkça nüfus hızı azalmaktadır. Sanayileşme ile
birlikte gelir düzeyinin yükselmesi sonucu nüfus
artış hızında meydana gelen düşmenin nedenleri şu
biçimde açıklanabilir.
-Köylerde belirli bir yaştan sonra çocuklar, tarımsal üretimde iş
gücü olarak kabul edilmektedir. Tarımsal yapıdan
uzaklaşıldıkça çocuk bir üretim faktörü olmaktan
çıkmaktadır.
-Kentlerde konut sorunu ailede çocuk sayısını kısıtlamaktadır.
-Yeni bir dünya görüşü içinde, değişen değerlere iyi uyum
sağlayabilmek için ebeveynlerin kendilerini
yetiştirme gereğini duyması, boş zaman
değerlendirmede karşılaşılan yenilikler vb.
nedenlerle aileler daha az çocuk sahibi olmayı
yeğlemektedirler.
-Eğtiim süresinin uzaması, erken yaşta evlenme olanaklarını
azaltmaktadır.»
-Gelişmiş ekonomilerde çok çocuğa sahip olmak, çocuklara daha iyi
koşullar sağlamak olanağınıazaltmaktadır.
-Sosyal çevre ve düşünceye karşın iktisadi gelişme ile doğum
oranlarının düştüğü görülmektedir. Örneğin,
Japonya'da geleneklere bağlı olunmasına karşın doğum
oranları azalmaktadır^3)
Azgelişmiş ülkelerin toplumsal yapılarından dolayı
çocuk bir üretim biçimidir. Ayrıca gelecekte anne ve
babasına bakacak bir güvence unsurudur. Nüfusun
büyük bölümünün sanayi ve hizmet sektöründe
çalıştığı ailelerin bulunduğu ülkelerde çocuk
üretici değil, tüketici bir bireydir ve ailelerin
gelecekte umutla bekledikleri sosyal güvenceleri
değildir. Yukarıda da değinildiği üzere ayrıca
kadının çalışma hayatına katılması nüfus artış
hızını dolaylı olarak etkilemektedir.
Nüfus artış hızını incelerken şimdiye değin kalkınmanın nüfus
artışına olan etkisi incelendi. Şimdi de konunun
diğer yönünü yanı nüfus artışı ile ulusal gelir
arasındaki ilişkiyi kurarak nüfus yapısının
kalkınmaya olan etkisini açıklayalım. Kişi başına
milli gelir artışı doğrudan doğruya nüfus artış hızı
ile ilgilidir. Nüfus artış hızı düştükçe kişi başına
milli gelir artacaktır.
"Ayrıca nüfus artış hızının azaltılması, ülkede toplam tasarrufları
etkileyecektir. Tasarruf, gelirin fonksiyonu olarak
kabul edildiğine göre daha az nüfusla, aynı üretim
düzeyinde daha çok tasarruf yapılabilecektir.
Böylece tasarrufların artması, ülkede sermaye
birikimini hızlandıracaktır
Bundan başka nüfus artış hızımn düşürülmesi okul, hastane, yol,
köprü vb. gibi sosyal yatırımların toplam yatırımlar
içinde azalmasına ve sanayi yatırımlarının
artmasına, dolayısıyla da kişi başına milli gelirin
yükselmesine etki edecektir.
Doğum Oranları ve Doğurganlık Yüksektir
"Ülke nüfusunu belirleyen faktörler, kaba doğum ve ölüm oranları
ile, toplam doğurganlık oranıdır. Kaba doğum ve ölüm
oranları, bir yıl içinde bin nüfusa düşen (canlı)
doğum ve ölüm sayıların göstermektedir. Toplam
doğurganlık ise, ülkedeki her kadının, çocuk doğurma
yaşının sonuna kadar yaşayacağı varsayımıyla
doğurması beklenen çocuk sayısı toplamıdır."
Gelişmiliğin ya da azgelişmişliğin ölçümünde doğum
oranları epeyce bir fikir verir. Çünkü, doğum ve
ölüm oranlarının yüksek olduğu ülkeler azgelişmiş
ülkelerdir. Doğum oranlarının az olduğu ülkeler ise
genellikle gelişmiş ülkelerdir. Ancak, çok az da
olsa doğum açısında bu durumun ters olduğu
azgelişmiş ve gelişmiş ülkeler olabilir. Fakat bu,
çok az rastlanan bir durumdur. Örneğin, Avustralya
ve ABD gibi nüfus artışına gereksinme duyan
gelişmiş ülkeler olduğu gibi; Tayland,
Kolobiya, Hindistan, Haiti ve Türkiye gibi doğum oranlarını
yavaşlatarak nüfus artış hızını kısmen kontrol
altına alabilmiş ülkeler de vardır.
Türkiye'de 1991 yılında doğum oranı binde yirmisekiz, doğurganlık
oranı ise binde 3,6'dır. Türkiye ile aynı gelir
grubunda yer alan Mısır'da bu oranlar sırasıyla
otuzbir ve 5,4, Suriye'de kırküç ve 6,3'dür. Halbuki
doğum oranları ve doğurganlık sanayileşmiş pazar
ekonomisi isviçre'de sırasıyla binde onüç ve binde
1,6, ABD'de ise binde onaltı ve binde 2'dir. Ancak,
Benin ve Zambia gibi düşük gelir grubunda yer alan
ülkelerde bu oranlar binde elli ve binde 7 gibi çok
yüksek oranlardadır.f) Bu da geri kalmışlığın en
önemli nedenlerinden biridir. Ölüm oranlarının da
azalışıyla azgelişmiş ülkelerin nüfusları gittikçe
artmaktadır.
Azgelişmiş ülkeler için genellikle doğum ve ölüm oranları
yüksektir. Ancak, ikinci Dünya Savaşından sonra
bulaşıcı hastalıklarla mücadelede başarılı olunması
bu ülkelerdeki ölüm oranlarını büyük ölçüde
düşürmüştür. Doğum oranları açısından azgelişmiş ve
gelişmiş ülkeler arasında büyük farklar var iken,
ölüm oranlarında bu fark giderek azalmaktadır.
Gelişmiş ülkelerde ölüm oranı en fazla binde 7-11
iken, azgelişmiş ülkelerde binde 11-22'dir.
"Günümüzde azgelişmiş ülkelerde ölüm oranlarının hızla azalmasına,
geçen yüzyılda gelişen ülkelerde rastlanmıştır.
Genellikle, ölümlerin asgari geçim düzeyi ile ilgili
olduğu düşüncesi geçen yüzyılda egemendi. Oysa
günümüzde karşılaşılan durum, ölüm oranlarının
azalmasında gelir artışından başka etkenlerin de
araştırılmasını gerektirmiş ve ölüm oranlarının
düşmesinde, ekonomik gelişmenin büyük etkisi
olmadığı sonucuna varılmıştır. Seylan, Kıbrıs,
Mısır, Panama, Meksika gibi 18 azgelişmiş ülke
üzerinde yapılan bir araştırma özellikle 1945
yılından sonra kaba ölüm oranlarında hızlı bir
düşmenin olduğunu ortaya koymuştur."
Türkiye, kaba doğum oranları açısından irlanda'nın dışında katan AB
ülkelerinin hepsinin iki katı doğum oranına
sahiptir. Toplam doğurganlık açısından da yine
İrlanda dışında kalan AB ülkeleri doğurganlık
oranının iki katına eşittir. Yani bu oran İrlanda'da
2,4 iken, Türkiye'de 3,6'dır.
"Avrupa'nın sanayileşme döneminde ölüm oranlarının
azalışı, gelir artışına bağlı olduğu için yavaş
olmuştur. Ayrıca, sanayi devriminde kapitalist
yöntemlerin işçi sağılığını günümüzdeki kadar önemle
ele alması da ölüm oranlarının yüksek olmasında rol
oynamıştır. Örneğin, ölüm oranları 1850'de
İngiltere'de yüzde 23, Almanya'da yüzde 27,
Fransa'da yüzde 24 idi."
Sonuç olarak diyebiliriz ki, azgelişmiş ülkelerde ölüm oranlarının
ekonomik gelişmeye bağlı olmaksızın düşmesi, doğum
oranlarının ise sanayileşmeye bağlı olarak gelişmiş
ülkelerde azalması, gelişen ülkelerde ise aynı
kalması sonucu, gelişen ülkelerde nüfusun hızla
artmasına neden olmuştur.
Geçen yüzyılda Batı Avrupa ülkelerinde doğum oranları sanayileşme
ile azalmıştır. Ölüm oranları ise ancak artan
gelirle giderek düşmüştür. Bu nedenle nüfus artış
hızı hiçbir zaman bugünün azgelişmiş ülkeleriyle
kıyaslanacak kadar yüksek oranda olmamıştır.
Azgelişmiş ülkelerde bulaşıcı hastalıklarla mücadelede sağlanan
başarı ölüm oranlarını azaltmış ve doğum oranlarında
da bir azalma olmamış ve nüfus hızla artmıştır.
Çocuk Ölümü Yüksektir
Çocuk ölümlerinin yüksek olduğu ülkeler azgelişmiş, çocuk
ölümlerinin az olduğu ülkeler de gelişmiş
ülkelerdir. Bu duruma, azgelişmiş ülkelerde doğan
bebeklerin ve 1-4 yaş arası çocukların yetersiz ve
elverişsiz ortamda doğmaları ve yaşamlarını böyle
bir ortamda sürdürmek zorunda kalmaları neden
olmaktadır.
Bebek ölümleri açısından Türkiye'nin dünya ülkeleri
arasında yeri oldukça ümit kırıcıdır. "Türkiye'de
bebek ölümleri, 1985 yılı verilerine göre Zambia,
Hindistan, Fas, Kamerun gibi ülkeler düzeyindedir.
Bir yaşına kadar olan bebeklerin binde 84'ü
ölmektedir. Üst orta gelir grubuna dahil ülkeler
arasında bu oranın üzerine çıkan sadece iki ülke
bulunmaktadır. Umman ve İran. Birmanya, Sri Lanka,
Vietnam, Filipinler, Zimbabve, Nikaragua, Honduras
ve benzeri peç çok ülkede, bebek ölüm oranları
Türkiye'den bir hayli düşüktür." Bir canlı doğumda
çocuklarda ölüm oranı Türkiye'de binde 84 iken, alt
orta gelir grubu ortalaması binde 60, üst orta gelir
grubu ülkelerinde bu oran
binde 33, sanayileşmiş piyasa ekonomilerinde binde
8, alt gelir grubu ülkelerde ise binde 111'dir.
Ancak, Türkiye'de bebek ölüm oranları; aşılama, bilinçlenme,
beslenme vb. gibi etkenlerle düşürülmüştür. 1965-85
yıllarında bu oran binde 152'den binde 84'e, 1987'de
binde 65'e düşürülmüştür. Çocuk ölüm oranları da
yüzde 35'ten, binde 9'a düşmüştür. Bu oldukça hızlı
bir gelişme olup, diğer bazı ülkelerin de
üzerindedir.
"... Bebek ölümleri açısından, bu hızlı gelişme sonucu Türkiye'nin
bugün geldiği noktanın; Filipinler, Paraguay,
Jamaika, Kostarika, Uruguay, Malezya gibi ülkelerin
1985 yılında bulundukları yerin bir hayli gerisinde
olduğu da bir gerçektir."
Türkiye ortalamasını gösteren binde 84lük oran Doğu Anadolu
Bölgesi'nde binde 137, kırsal alanlarda ise binde
128'dir. Bu sayıların Bangladeş, Bütan, Mozambik,
Nepal, Zaire, Burundi, Kenya ve Gana gibi ülkelerin
de üzerinde olduğunu görüyoruz.
Bin canlı doğumda çocuk ölüm oranları, Avrupa Birliği ülkelerinden
Fransa'da 7,7, ispanya'da 8,5, Portekiz'de 10 ve
Yunanistan'da 12,6'dır.f) AB ülkelerinde çocuk ölüm
oranları Portekiz ve Yunanistan hariç binde 10'un
altındadır.
Türkiye'de bin canlı doğumda çocuk ölüm oranları, AB üyesi
Yunanistan'ın 7 katı, Portekiz'in 8 katı ve
Hollanda'nın 12 katıdır. Toplulukta en az çocuk
ölümü binde 7 ile Hollanda'da, en fazla çocuk ölümü
binde 13 ile Yunanistan'dadır.
Bin canlı doğumda çocuk ölüm oranlarının azaltılması ve Türkiye'nin
AB ülkeleri düzeyine gelebilmesi için, bebeğin
doğumundan en az dört yaşına gelinceye değin her
türlü önlemin alınıp, ölümlere engel olunması
gerekmektedir.
Ortalama Ömür
Kısadır
(Hayat Beklentisi)
Azgelişmişliğin bir diğer özelliği de insanların
yaşabilecekleri ortalama ömür süresi yani hayat
beklentisidir. Çünkü ortalama ömür süresinin kısa
olduğu ülkeler azgelişmiş, uzun olduğu ülkeler ise
gelişmiş ülkelerdir.
Ortalama ömür süresi açısından azgelişmiş ülkeler ile gelişmiş
ülkeler arasında 38 yaşa değin uzanan farklar
vardır. Bu acı tabloya; azgelişmiş ülke insanlarının
yetersiz beslenmeleri, elverişsiz konutlarda
oturmaları, yaşamlarını kötü sağlık koşullarında
sürdürmeleri, sağlık konusunda bilgilerinin yetersiz
olması ve hastalandıklarında gerekli sağlatma
işleminin zamanında ve etkin olarak yapılamaması
gibi unsurlar neden olmaktadır.
Seçilmiş dünya ülkelerinden ortalama ömür süresi 79 yaş ile en
yüksek olan ülke Japonya'dır. Hayat beklentisinin en
düşük olduğu ülke 43 yaş ile Sierra Leone'dir.
Türkiye'de bugün doğan bir çocuğun ortalama hayat
beklentisi 70 yıldır. Bu rakam üst orta gelir
grubuna dahil ülkeler ortalamasına eşit düzeydedir.
AB üyesi ülkeler arasında ise en yüksek hayat
beklentisi 77 yaş ile Fransa, İtalya, Hollanda ve
ispanya'dır. En düşük ömür ise 74 yaş ile
Lüksemburg, irlanda ve Portekiz'dedir.f) Türkiye'de
ortalama ömür süresi, gelişmiş ülke yurttaşlarından
6 ila 9 yıl daha kısadır.
Tüm dünya ülkelerinde kadınların ortalama yaşam süreleri
erkeklerden 5 ila 10 yıl daha fazladır.
"Ülkelerin ekonomik ve sosyal gelişmelerini ve
performanslarını ölçmek için kullandığımız ölçütler
ne olursa olsun, kalkınmanın, gelişmenin, refahın
asıl ve -belki de tek- amacının insanlara mutlu,
sağlıklı ve uzun bir hayat sağlamak olduğunu
söylemek herhalde yanlış olmaz." Bu açıdan bakıldığı
zaman ortalama hayat beklentisi, diğer alanlarda
yapılan performansın bir değerlendirilmesidir.
|