Az Gelişmiş Ülkelerde Sağlık Hizmeti
Ülkelerin ekonomik gelişme yarışını beslenme ve konut alanlarında
izledikten sonra, bir de genel sağlık durumlarıyla
incelemek yararlı olacaktır.
Sağlık hizmetleri, bir yandan ülkelerin çoğunda ekonominin büyük ve
gelişmekte olan bir sektörünü oluştururken, bir
yandan da ülkelerdeki yaşam düzeyinin başlıca
göstergelerinden birisidir.
Sağlığı koruma ve her türlü hastalığa karşı koruyucu önlemler alma
bakımlarından gelişmiş ülkelerle azgelişmiş ülkeler
arasında büyük farklar vardır. "Yığın hastalıkları
denilen cüzzam, frengi, trahom gibi hastalıklara
azgelişmiş ülkelerde rastlanır." Yine kolera, verem,
tifo, paratifo gibi bulaşıcı hastalıklar ile salgın
hastalıklar azgelişmiş ülke insanlarının
karşılaştıkları hastalıklardır. Bu hastalıklar
azgelişmiş ülkeler için daha ciddi bir tehlike
oluşturmaktadır.
Gelişmiş ülkelerin, azgelişmiş ülkelere bulaşıcı ve salgın
hastalıkları önlemeleri için yaptıkları ilaç ve
benzeri yardımlar, bu ülkelerde ölüm oranlarında bir
gerileme sağlamıştır.
Azgelişmiş ülkelerde insanların verimini önemli ölçüde (yüzde
30-60) azaltan hastalıkların başlıca nedenleri
şunlardır;
a) Salgın hastalıklara sebep olabilecek elverişsiz hava ve doğa
koşulları,
b) Düşük gelir seviyesi, başka bir deyişle "yaygın yoksulluk",
c) Sıhhi tesisatı ile suyu olmayan ve içinde oturulan elverişsiz
konut özellikleri,
d) Yeterli muayene, teşhis, tedavi merkezlerinin yokluğu ya da
yaygın olmayışı,
e) Doktor ve diğer sağlık personelinin yetersizliği ile koruyucu
hekimlik çalışmalarının yokluğu ya da yaygın
olmayışı, sağlatmada başarının düşüklüğü,
f) Koruyucu hekimlik çalışmalarının yokluğu ya da yaygın olmayışı,
g) Genel eğitim seviyesinin düşüklüğü, özellikle de
sağlığı koruma bilgilerinin yetersizliği,
h) Yetersiz kalori tüketimi (beslenme) ile sağlığa aykırı besinler
ve içme sularının kullanılışı,(2)
Yukarıda saydığımız nedenlerden dolayı ortaya çıkan hastalıklar ve
bunlara karşı koymadaki yetersizlikler bir araya
gelerek sağlığı korumada elverişsiz bir ortam
yaratmaktadırlar.
Azgelişmiş ülkelerde mücadelede yetersiz kalınan hava ve doğa
koşullarının, yoksulluğun, bulaşmanın, az kalori
tüketiminin, elverişsiz konutlarda oturmanın yol
açtığı hastalıklara gelişmiş ülkelerde
rastlanmamaktadır. Buna göre azgelişmiş ülkelerde
insanlar, gelişmiş ülkelerde hiç karşılaşılmayan
hastalıklar nedeniyle yaşamlarını yitirmektedirler.
Doktor Başına Düşen Nüfus Sayısı Fazladır
Azgelişmişliğin özelliklerinden biri de "doktor başına düşen nüfus
sayısının fazlalığıdır.
Gerçekten sağlığı koruma ve tedavi bakımından uluslararası bir
karşılaştırma için "doktor başına düşen nüfus
sayısı" önemli ve objektif bir ölçüdür.
Bu ölçüye göre doktor başına düşen nüfusun az olduğu ülkeler
gelişmiş, çok olduğu ülkeler ise azgelişmiş
ülkelerdir.
Sanayileşmiş pazar ekonomisi İsviçre'de doktor başına 311, ABD'de
416 nüfus düşerken, Türkiye'de doktor başına 1.108
nüfus düşmektedir. Türkiye ile aynı gelir grubunda
olan Suriye'de doktor başına 1.347, Mısır'da 1.698
nüfus düşmektedir. Türkiye bu konuda ileri batılı
ülkelerden geride bir noktada iken, kendi gelir
grubundaki Mısır, Suriye ve Tunus'tan iyi
durumdadır. Ancak düşük gelir grubundaki ülkelerde
durum çok daha kötüdür. Örneğin, Bangladeş'te 5.264
ve Etopya'da 79.310 kişiye bir doktor düşmektedir.
Bir poliklinik doktorunun günde 15 hastayı sadece
muayene edebildiği düşünülürse durumun ne denli acı
olduğu anlaşılabilir.
"Azgelişmiş ülkelerde sağlık koşullarının
iyileşmesinde, başta Dünya Sağlığı Örgütü (İngilizce
adının baş harfleriyle W.H.O. ya da Fransızca adının
baş harfleriyle O.M.S.) olmak üzere Birleşmiş
Milletler Çocuklara Yardım Fonu (UNICEF) ve özel bir
kuruluş olarak da yaygın adı Cooperative for
American Relief Everyvvhere'in ilk harflerinden olan
(ÇARE) vardır."
AB ülkelerinden Yunanistan'da doktor başına 303, Almanya'da 313,
Porteiz'de 376 kişi düşmektedir.
Türkiye ise bu konuda doktor başına 1.108 kişi ile tüm AB
ülkelerinin en gerisinde yer almaktadır. Türkiye'nin
bu konuda AB ortalaması olan doktor başına 396 nüfus
düzeyini yakalayabilmesi için; daha nitelikli eğitim
veren daha çok tıp fakültesi açması, daha çok doktor
yetiştirmesi ve nüfus artış hızını yavaşlatması
gerekmektedir.
Doktor başına düşen nüfusun, doktorun; muayene, teşhis ve
tedavilerinden yararlanabilmesi için doktorların ve
sağlık merkezlerinin yurt çapında dağıtılmış olması
gerekmektedir. Doktorların ve sağlık merkezlerinin
yurt çapında hizmet vermeleri yanında, doktorların
pratisyen ya da uzmanlaşmış olmaları hizmetin
kalitesi bakımından önemlidir.
Sonuç olarak diyebiliriz ki, azgelişmiş ülkelerde, doktor başına
gelişmiş ülkelere göre çok fazla nüfus, kalitesiz
sağlık hizmeti ve tedavide kötü gelenek ve
görenekler vardır.
Onbin Kişi Başına Düşen Hastane Yatağı Sayısı Azdır
Sağlığın korunması ve tedavi için hastanelere gereksinim vardır.
Hastaneler muayene, teşhis merkezleri oldukları
kadar, aynı zamanda tedavi merkezleridir. Hastaların
hastaneye yatıralarak tedavi edilmesi gerektiğinde,
yeterli sayıda yatağın bulunup bulunmadığı çok
önemlidir, işte azgelişmiş ülkelerle gelişmiş
ülkeler bu noktada birbirlerinden ayırdedilebilirler.
Bu duruma göre, onbin kişiye düşen hastane yatağı
sayısı azgelişmişliğin ya da gelişmişliğin bir
ölçüsüdür. Çünkü azgelişmiş ülkelerde yeterli doktor
olmadığı gibi, düşük milli gelir seviyesi nedeniyle
çeşitli tıpsal cihazlarla donatılmış hastaneler de
azdır. Buna karşılık, gelişmiş ülkelerde,
yurttaşlarına kaliteli sağlık hizmeti veren, bu
sayede erken ölümleri önleyen hastaneler ve sağlık
merkezleri çoktur.
ileri pazar ekonomisi isviçre'de her onbin kişiye
81, ABD'de 47 hastane yatağı düşerken; alt orta
gelir grubundaki Türkiye'de 22, Tunus ve Mısır'da
20, Suriye'de 12 hastane yatağı; düşük gelir
grubundaki Hindistan'da her onbin kişiye 8,
Bangladeş'te 3 hastane yatağı düşmektedir. Türkiye
bu konuda yoksul ülkeler ile kendi gelir grubundaki
Mısır ve Suriye'den iyi, ileri batılı ülkelerden
farkedilir düzeyde geride bir noktadadır. Geri
kalmış yoksul ülkelerde hastanede yatarak tedavi
olanakları son derece kısıtlıdır. Bu da, bu
ülkelerin yoksulluğun kısır çemberini kıramamış
olmalarından kaynaklanmaktadır.
Şu halde, yoksulluğun kısır çemberinin bu anlamda kırılması için;
önce sağlık koşullarının iyileştirilmesi, tedavi
için doktor ve hastane yatağı sayısının
arttırılması, insanların fizik yapılarının
geliştirilmesi ve sonra da eğitim seviyesinin
yükseltilmesi gerekmektedir. Bu çalışmalar
sonucunda, düzenli yaşam ve kalkınma için gerekli
olan sağlıklı, güçlü ve çalışmaları verimli olan
insan yaratılmış olacaktır.Bir ülkenin en kıymetli
serveti olan insanın, sağlıklı ve güçlü olması o
insanın, ülkenin ekonomik faaliyetlerine verimli bir
biçimde katılmasını sağlar, insan gücüne sağlık
alanında yapılan yatırımlar da meyvelerini vermeye
başlar. "Çünkü Hindistan Hükümeti"nce yayınlanan bir
raporda belirtildiği gibi sağlık, fiziki ve sosyal
çevreye ilişkin olarak vücut ve kafanın ahenkli bir
şekilde çalışması veya fonksiyonlarını yerine
getirmesi olup, hayattan azami derecede zevk
duyulmasını ve azami derecede verimli bir üretim
seviyesine ulaşılmasını mümkün kılar. Böyle olunca
sağlık koşullarının iyileştirilmesi toplumsal bir
amaç olarak ortaya çıkmaktadır.
AB ülkelerinden Almanya'da her onbin kişiye 83,
Yunanistan'da 51, Portekiz'de 46 hastane yatağı
düşmektedir. Türkiye'nin bu konuda AB ülkeleri
düzeyine çıkabilmesi için daha çok hastane açması
gerekmektedir. Hastane yatağı sayısının
arttırılması, hastanelerde kaliteli hizmet
sunulması, hasta tedavi oranının yükseltilmesi,
ortalama hayat beklentisini uzatarak nitelikli iş
gücünün uzun yıllar korunmasını; bunların,
ailelerine ve ekonomiye katkılarının sürmesini,
kendilerinin de insanca yaşamalarını sağlar.
Devletin Sağlık harcamaları Yetersizdir
Ulusal bütçeden kişi başına yapılan harcama yüksek ise o ülkenin
gelişmiş, harcama az ise o ülkenin azgelişmiş olduğu
söylenebilir. Çünkü azgelişmiş ülkelerin kaynakları
kıt, toplam milli gelirleri düşük, yıllık ulusal
bütçeleri dardır. Bu ülkeler arasında elverişli
kaynaklara sahip olanlar vardır. Ancak bunlar bu
kaynaklarını iyi kullanamadıkları için milli
gelirleri az, ulusal bütçeleri dardır. Gelişmiş
kapitalist ülkelerde ise milli gelirler yüksek,
ulusal bütçeler geniştir.
1990 yılında ABD'de kişi başına devletçe 780, isviçre'de 380 ABD
Doları harcanırken, Türkiye'de 16 ABD Doları
harcanmıştır. Türkiye ile aynı gelir grubundaki
Mısır'da kişi başına 14, Suriye'de 8 ABD Doları
harcama yapılmıştır. Kişi başına yapılan sağlık
harcaması Bangladeş'te 2, Hindistan'da 1 ABD Doları
olmak üzere çok daha düşüktür.(1) Türkiye
bu konuda yoksul ülkeler ile kendi gelir grubundaki
Mısır ve Suriye'den iyi, batılı ülkelerden ise
geride bir noktadadır.
Türkiye sağlık harcamalarına ulusal bütçenin yüzde 2,4'ü oranında
bir pay ayırmaktadır. Bu oran isviçre'de yüzde 13,1,
Avusturya'da 12,5, ABD'de 12,2, Norveç'de 10,5
oranındadır. Ulusal bütçeden sağlık harcamalarına
ayrılan pay, Türkiye ile aynı grupta yer alan
Tunus'ta yüzde 6,5, Tayland'da 6,1 ve Kolombiya'da
yüzde 4,5 oranındadır.
Yalnız, devletlerin kişi başına yaptıkları sağlık
harcamaları konusunda önemli ve özellikle
belirtilmesi gereken bir husus var, o da şu.
Yukarıda yer alan sağlık hizmetleriyle ilgili kamu
harcamalarına ilişkin veriler, yalnızca merkezi
hükümete bağlı kuruluşların yaptığı tüm harcamaları
içerir. Eyalet,
kent gibi alt düzeydeki harcamalar bunun dışındadır. Bazı
ülkelerde, sağlık hizmetlerine ilişkin önemli devlet
harcamaları sözü edilen alt düzeylerde yapılmaktadır
ve bunlar merkezi hükümet harcamalarının 2 ile 10 ve
bazen 20 katı olabilmektedir. Bu harcamalar;
ülkedeki sağlık sigortasının maliyetini, aile
planlaması programlarını ve işçilere ödenen
tazminatları kapsayabilir. Ülke düzeyindeki sosyal
güvenlik harcamaları ise kapsam dışı tutulmuştur.
AB ülkelerinden Almanya'da kişi başına 1 010,
Yunanistan ve Portekiz'de 160 ABD Doları
harcanmaktadır Türkiye kişi başına 16 ABD Doları
harcama ile AB ülkelerinden çok geride bir
noktadadır.
|