Az Gelişmiş Ülkelerde Kapital
Bilindiği üzere İkinci Dünya
Savaşı'ndan sonra azgelişmişlik sorunana karşı ilgi
yoğunlaşmıştır. Bu savaştan sonraki ilk yıllarda
gelişmenin sağlanması için kapitale özel bir önem
verilmiş ve geri kalmışlığın nedeni olarak kapital
yokluğu gösterilmiştir. Bu konuda genel kanı,
azgelişmiş ülkelerin kapitale kavuşmaları halinde
kalkınmalarını kendiliklerinden sağlayabilecekleri
ve geri kalmışlıklarının sona ereceği yolunda idi.
Geri kalmış ülkelere kapital yardımını öngören
Truman Doktirini bu görüşün benimsenmesinin bir
sonucudur.
Geri kalmışlığın yok edilmesinin bir kapital-birikim sorunu olarak
görülmesi, kapitalin kalkınmayı kısıtlayan dört
etmenden biri olmasından kaynaklanmaktadır.
Bilindiği üzere kalkınmayı engelleyen dört
kısıtlayıcı etmenden biri doğal kaynaklar, biri
kalifiye işgücü, biri üretken kapasite yetersizliği
(sabit sermaye stoku) biri de kapital
yetersizliğidir.
Ekonomik kalkınmayı gerçekleştirmek bakımından gerek madenleri
çıkarmak, gerek işgücü yetiştirmek, gerek sabit
sermaye stokunu arttırmak, gerekse sağlık ve sosyal
alanlardaki alt hizmetleri gerçekleştirmek için hiç
de küçümsenmeyecek miktarda paraya gereksinim
vardır. Ayrıca savunma gereksinimi de gözönünde
tutulursa en büyük darboğazın finansman
yetersizliğinden doğacağı açıktır.(2)
Nitekim Türkiye'de Birinci Beş Yıllık Kalkınma
Planı'nda büyüme hızı yüzde 7 olarak belirlenmiş ve
bu büyüme hızına ulaşabilmek için GSMH'nın yüzde
18'inin yatırılması gerektiği planlanmıştır. Ancak
1962-1967 dönemi başında reel tasarruf oranı yüzde
11 idi. Alınacak önlemlerle bunun plan döneminde
yüzde 14'e çıkacağı, kalan yüzde 4'ün de dışarıdan
sağlanacağı programlanmıştır.
Saptanan kalkınma hızına ulaşabilmek için finansman
kaynaklarının arttırılmasına yani kapitale
gereksinme yoğun olarak vardır. Bu duruma göre
kapital (sermaye) yokluğu, azgelişmiş ülkelerin geri
kalmışlıklarının bir nedeni ve özelliği olarak
karşımıza çıkmaktadır.
Yenileyici Girişimci Yetersizdir
A- Girişim ve Girişimci
Üretim, en kısa tanımı ile üretim faktörlerini birleştirerek mal ve
hizmet yaratmaktır.. Mal ve hizmet yaratabilmek için
bazı üretim faktörlerine, gereksinim vardır. Bu
üretim faktörleri; emek, tabiat, sermaye ve
müteşebbis (girişimci) olmak üzere dört grupta
toplanabilir.
İlk insan, emeği ile toprağı kullanarak üretimde bulunmuştur. Bu
durumda ilk insan aynı zamanda girişimci olmuştur.
Bu durum gösteriyor ki, girişimci ekonomide tarihin
çok eski devirlerinden beri vardır.
Bugünkü ekonomik sistemlerde girişimci emek, toprak ve sermayeyi
biraraya getirerek teşebbüsü (işletme) kuran
kimsedir. Girişimci bu niteliği ile üretim
faktörlerinin tedariki sırasında ve üretim
aşamasında alıcı, ürettiği mal ve hizmetleri
piyasaya sürerken de satıcı durumundadır. Üretim
faktörlerine ödenen bedeller işletmenin
masraflarını, üretilen mal ve hizmetlerin satışından
elde edilen hasılat , ise işletmenin gelirini
oluşturur. Masraflar ile gelir arasındaki fark da
işletmenin kâr veya zararını meydana getirir.
Girişimcinin amacı kâr etme ve bu kâr ile yeni
işletmeler kurarak büyümektir. Girişimci ekonomide
yüklendiği ve yürüttüğü bu işlevleri nedeniyle çok
önemlidir.
Girişimcinin yerine getirdiği işlevler nedeniyle
bazı toplumların geri kalmışlıklarının nedeni, o
toplumların sahip oldukları girişimcilerin
niteliklerinin gelişmiş toplumların girişimcilerinin
niteliklerinden düşük olmasıyla açıklanmıştır. Bu
konuda Schumpeter ilk kez ekonomik kalkınmada
girişimcinin oynadığı rolün önemini belirtmiştir.
Hatta denebilir ki, Schumpeter ekonomik kalkınmayı
yalnızca girişimci faktörüne dayandırmıştır. Ona
göre, kapitalist ekonomi, kendisinin innavator
(yenileyici) diye adlandırdığı girişimcilerin azalıp
yok olması halinde yıkılmaya mahkumdur, innavator,
üretim faktörlerini yeni bir biçimde kombine eden
(birleştiren) girişimci demektir. Örneğin, üretim
faktörlerinin, televizyon ve bilgisayar hiç
bilinmezken, televizyon üretmek ya da bilgisayar
üretmek için birleştirilmesi, üretim faktörlerinin
yeni bir biçimde birleştirilmesi demektir. Bunu
gerçekleştiren de innavator yani yenileyici
girişimcidir. Yenileyici girişimci aynı zamanda
teknoloji üretilmesine öncülük eder. Yenileyici
girişimcinin uyguladıklarını sonradan uygulayanlar
ise taklitçidir. Schumpeter'e göre
bunlar gerçek anlamda girişimci değildirler. Bu
nedenle bir ekonominin gelişim hızını bunlar değil,
gerçek girişimci olan innavator girişimciler
belirler. Schumpeter'in, ilgileri ekonomik gelişme
sürecinde girimcinin oynadığı role çekmesi, sonra da
nitelik ve nicelik yönünden güçlü bir girişimci
sınıfının nasıl ortaya çıktığı sorununu doğurdu.
Ekonomistlerin büyük bir kısmı bir toplumun nitelik ve nicelik
bakımından güçlü bir girişimci sınıfına kavuşması
için bu mesleğin toplumda yüksek bir prestije sahip
olması gerektiğini savunurken Hagen, aksi tezi
savunmaktadır. Hagen'e göre girişimcilik mesleğinin
toplum tarafından küçük görülmesi halinde, bu meslek
genellikle diğer mesleklerin kendilerine kapalı
tutulduğu azınlıklara kalmaktadır. Azınlıklar da
toplum tarafından ezilmenin verdiği bir duyguyla bu
meslekte özel yetenekler geliştirip başarılı
olmaktadır.
B- Yenileyici Girişimci Yetersizliğinin Yarattığı Sorunlar
Girişimcinin yatırımların yapılmasında önemli bir
rolü vardır. Ancak üretim faktörleri arasında en az
bulunan sermayedir. Ne kadar yenileyici girişimci
olursa olsun sermaye olmayınca yatırım yapılamaz.
Bunun için Napolyon yılar önce "para, para, para"
demiştir.
|