BANKACILIK SİSTEMİ VE BANKALARIN PARA YARATMA SÜRECİ
Bankacılık çoğu zaman, elemanları
dekontlar ve çekler arasında kaybolmuş monoton ve
sıkıcı bir meslek olarak değerlendirilir.
Reklamlarda "Bankamız size hizmet vermekten mutluluk
duyar." denilse de sıra kredi taleplerinin
değerlendirilmesine geldiği zaman bankacılar tıpkı
bir cimri gibi davranırlar. Tüm bunlara karşın,
bankaların ekonomide üstlendikleri fonksiyonlar
açısından önemi konusunda az çok bir fikir
sahibiyizdir. Bunun nedeni, bankaların çok önemli ve
çok şaşırtıcı bir mal olan paranın ticaretini
yapmalarıdır.
Bir ekonomik sistemde bankaların üstlendikleri fonksiyonlar ve buna
uygun olarak bankaların faaliyet alanları çok
çeşitli olabilir. Bazı bankalar temel olarak
işletmelere hizmet sunarken tek tek bireylerle çok
az ilişkileri olabilir. Bazı bankalar ise
tüketicilerden mevduat toplamak ve onlara kredi
vermek amacıyla faaliyet gösterebilirler. Faaliyet
alanlarının çok çeşitli olması nedeniyle, banka
faaliyetleri hakkında genelleme yapmak zor olmasına
karşın, bu konuda temel bazı tespitler yapmak ve
bazı ilkeler koymak mümkündür.
Bankalar,
genellikle, halktan topladıkları mevduatı hem şirketlere hem
de kişilere kredi olarak veren, menkul kıymetlere
(özellikle kamu kesimi tarafından çıkarılan
tahvillere) yatırım yapan kuruluşlardır. Bankalar bu
işlemleri yürütürken hedefleri de elde edilen kârı
en yüksek düzeye çıkartmaktır. Bankalar söz konusu
kârı otomobil veya çelik gibi bir mal satarak değil,
borç verme, yatırım yapma, çekleri ödeme ve kayıt
tutma gibi çeşitli hizmetleri sunarak elde
etmektedirler. Bankalar bu faaliyetleri sürdürerek
mevduat sahiplerine ödediklerinden daha fazla faiz
elde etmeye çalışarak kârlı duruma geçerler.
Örneğin, bir banka açtığı krediler karşılığında
yüzde 50 faiz isterken, mevduatlara yüzde 30 faiz
ödüyorsa, yüzde 20'lik bir farkla masraflarını
karşılamakta ve bir miktar kâr elde etmektedir.
Bankalar verdikleri krediler ve yaptıkları
yatırımlardan elde edecekleri getiriyi, verdikleri
kredinin ve yaptıkları yatırımın güvenli olması ile
dengelemek zorundadırlar. Banka, ne kadar yüksek bir
faiz oranından kredi verir veya yatırım yaparsa kârı
da o kadar yüksek olacaktır. Ancak normalin üzerinde
getirişi olan kredi ve yatırımlar daha fazla risk
taşırlar, yani bunların geri ödenmemesi olasılığı da
yüksektir. Bankalar mevduat sahiplerinin paralarını
ödünç olarak verdikleri için, açtıkları kredilerden
ve yaptıkları yatırımlardan kaynaklanan riski
sınırlamak zorundadırlar. Aksi takdirde iflasa
sürüklenme olasılığı yüksek olacaktır. Bu nedenle,
bankaların nasıl çalıştıklarının anlaşılması özel
bir önem taşımaktadır.
Bankacılık sektöründe yönetilmesi gereken risk
sadece faiz riski değildir. Bankalar kuru riski,
alacak riski, likide riski gibi kârlılığı ters yönde
etkileyen diğer risklerin yöetimine de özen
göstermek zorundadırlar. Bu nedenle, bankacılık risk
yönetme san: utarak da tanımlanabilir.
Bir Bankanın Bilançosu
Bir bankanın nasıl çalıştığını anlamanın en iyi yolu bu bankanın
bilançosunu incelemektir. Bilançonun sol tarafına
göre bankanın aktifleri toplamı 25trilyon liradır.
Aktifler arasında yer alan en büyük kalem krediler
kalemidir ve bankanın şirketlere ve kişilere
kullandırdığı kredilerden oluşmaktadır. Daha önce de
belirttiğimiz gibi, ödünç para verme bankaların
temel fonksiyonlarından birisidir.
Aktifler (trilyon TL) |
|
Pasifler
(trilyon TL) |
Nakit |
4.8 |
Vadesiz
Mevduatlar 9.2 |
Menkul Kıymetler |
4.2 |
Vadeli
Mevduatlar
12.8 |
Krediler |
14.6 |
Diğer
Pasifler
2.0 |
Diğer Aktifler |
1.4 |
Net
Sermaye
1.0 |
AKTİF TOPLAMI |
25.0 |
PASİF
TOPLAMI
25.0 |
Bilançonun sağ tarafı ise bankanın toplam yükümlülüklerinin 24
trilyon lira, net sermayesinin ise 1 trilyon lira
olduğunu göstermektedir. Banka borçlarının büyük bir
kısmı mevduat sahiplerine olan borçlan ifade
etmektedir. Hatırlarsanız, bankanın temel
fonksiyonlarından bir tanesi de mevduat toplamak
idi.
Bir banka bilançosunun gösterdiği önemli bir gerçeğe dikkatinizi
çekmek isteriz. Banka pasiflerinin, yani bankanın
borçlarının oldukça büyük bir bölümü alacaklının
istemesi durumunda hemen ödenmesi gereken türden
vadesiz borçlardan meydana gelmektedir. Örneğin,
yukarıda verilen bilançoda vadesiz mevduat
sahiplerinin tümü birden aynı anda paralarını
bankadan çekmek isteseler, çekilecek miktar toplam
banka borçlarının yaklaşık 1/3'nü oluşturmaktadır.
Şüphesiz, herkesin aynı anda tüm parasını bankadan
çekmek istemesi olasılığı oldukça düşüktür. Aksine,
bir günde bazı mevduat sahipleri paralarını
bankadan çekerken, bazıları da bankaya para
yatırmaktadır. Mevduat sahiplerinin büyük bir kısmı
ise mevduatlarına dokunmamaktadır. Bu yüzden banka
toplam vadesiz mevduat borcundan çok daha küçük
miktarda nakit veya nakde kolayca dönüştürülebilen
varlıklarla o gün parasını çekmek isteyenlerin
talebini karşılayabilmektedir. Örneğin, yukarıda
bilançosu verilen temsili bankanın elinde bulunan
nakit (ve nakde kolayca dönüştürülebilen merkez
bankasında ve diğer bankalarda bulunan vadesiz
mevduatlar) para, bankanın vadesiz mevduat
şeklindeki borçlarının ancak yarısını
karşılayabilecek düzeydedir. Bankaların kasalarında
bulunan nakit ve merkez bankasında ve diğer
bankalarda tuttukları vadesiz mevduatların toplamına
rezervler adı verilmektedir.
Bankanın elinde bulunan rezervler, bankanın toplam
mevduat borçları ile karşılaştırıldığında oldukça
düşüktür. Bu size oldukça tehlikeli gelebilir. Bu
bankada paranız olsaydı belki de hemen çekip,
mevduat şeklindeki borçlarına eşit miktarda rezerv
bulunduran bir başka bankaya yatırmak isterdiniz. Ne
yazık ki bunu yapmanız mümkün olmazdı. Zira bütün
bankalar mevduat borçlarından çok daha düşük
miktarda bir parayı ellerinde rezerv olarak
tutarlar. Bu çalışma yöntemi kısmi rezerv
bankacılığı olarak adlandırılmaktadır. Daha
sonra göreceğimiz gibi, bu davranış son derece
mantıklı bir bankacılık uygulamasıdır.
Kısmi Rezerv Bankacılığı ve Zorunlu Rezervler
Rezerv bankacılığının önemini kavrayabilmek için iki
örnek durumu karşılaştıralım. Bunlardan
birincisinde banka mevduatlarına eşit miktarda
rezerv bulundurmakta, diğerinde ise daha az rezerv
tutmaktadır. X ve Y bankası olarak adlandırdığımız
bu iki bankanın durumunu karşılaştırabilmek
açısından her ikisinin de aynı miktarda mevduata ve
sermayeye sahip oldukları kabul edilerek,
basitleştirilmiş bilançoları Tablo'da
verilmektedir. X bankasına ait bilanço
incelendiğinde, bankanın vereceği krediler ve
yapacağı yatırımların tamamıyla banka sahiplerinin
koyduğu paralarla gerçekleştirilebileceği
görülmektedir. Nitekim bilançoya göre bankanın
açtığı krediler ve yaptığı yatırımların toplamı
bankanın net sermayesine eşit durumdadır. Buna göre
bankanın açtığı kredilerden birisi geri ödenmezse
veya yapılan yatırımların bir tanesinden para
kaybedilirse, ortaya çıkan zararın tamamı banka
sahipleri tarafından üstlenilecektir. Bu banka
bilançosuna göre, bankaya yatırdıkları mevduatın
her lirası rezerv olarak tutulduğu için mevduat
sahipleri mutlak anlamda korunmaktadırlar.
X Bankası Bilançosu (trilyon
TL)
Rezervler 2.0
Krediler 0.5 |
Vadesiz Mev. 2.0
Net Sermaye 0.5 |
Y
Bankasi Bilançosu (trilyon TL)
Rezervler 0.4
Krediler 2.1 |
Vadesiz Mev. 2.0
Net Sermaye 0.5 |
Şimdi de kısmi rezerv bankacılığı yapan Y bankasının bilançosuna
bakalım. Y bankasının bilançosuna göre, bankanın
verdiği kredilerin ve yaptığı yatırımların büyük bir
kısmı bankaya mevduat yatıran müşterilerin
paralarıyla gerçekleştirilmektedir. Bu nedenle
bankaya yatırılan mevduat miktarı 2 trilyon lira
iken, rezervler sadece 0.4 trilyon liradır. Kalan
1.6 trilyon lira ise, basit örneğimizde banka sadece
iki tür aktife (rezervler ve krediler) sahip olduğu
için, kredi olarak verilmiştir. Böylece, X bankası
riskin tamamını banka sahiplerine yüklerken, Y
bankası riskin bir kısmını banka sahipleri üzerinde
bırakmış, bir kısmını ise mevduat sahiplerine
aktarmıştır.
Bankacılık tarihi yukarıda ele alman ilk örnekten ikinci örneğe
geçişin öyküsüdür. Tarihteki bankalar, mevduatlara
eşit miktarda rezerv tutan kurumlardı ve bu bankalar
halkın altınlarının saklandığı yerler durumunda idi.
Zaman içerisinde bankalar mutlak rezerv
bankacılığından kısmi rezerv bankacılığı
uygulamasına doğru kaymışlardır. Bu dönüşümün nasıl
gerçekleştiğini görebilmek oldukça kolaydır.
Diyelim ki yukarıda verdiğimiz ilk örnektekine
benzer bir bankaya sahipsiniz. Bir müddet sonra
göreceksiniz ki müşteriler size olan güvenleri
nedeniyle yatırdıkları parayı hemen geri
istememektedirler. Er yada geç elinizdeki atıl duran
parayı isteyenlere ödünç olarak vererek faiz geliri
elde etmenin daha akılcı bir yol olduğunu fark
edecek ve bu durumun mevduat sahipleri açısından
sakınca doğurmadığını göreceksiniz. Sizin bankanız
ve diğer bankalar bunu ortak bir uygulama haline
getirdiklerinde ise kısmi rezerv bankacılığına
geçilmiş olacaktır.
Bu sistemi birkaç açıdan savunmak mümkündür. İlk olarak, hiçbir
mevduat sahibi parasını kaybetmemekte veya zarara
uğramamaktadır, ikinci olarak, kredilerden elde
edilen faiz geliri ile mevduat sahiplerine de bir
miktar faiz ödenebilir. Bu yüzden bankaya yatırılan
mevduatın tamamını rezerv olarak tutmayıp kredi
vermenin mevduat sahiplerinin yararına olduğu
savunulabilir. Üçüncü olarak, bankaya yatırılan
mevduatın kredi olarak verilmesi ile topluma ve
ekonomiye yararlı bir iş yapıldığı da savunulabilir.
Zira çoğu durumda şirketler ancak borçlanarak
verimli yatırımlar yapabilmektedirler. Mevduat
sahiplerinin parasını bu şirketlere ödünç olarak
vererek verimli yatırımların gerçekleştirilmesi
sağlanabilir.
Yukarıda sıraladığımız türden gerekçeler toplumun kısmi rezerv
bankacılığına geçişe olanak tanımasına neden
olmuştur. Buna göre kısmi rezerv bankacılığı,
bankaların mevduatlarından daha düşük bir miktarda
bir parayı rezerv olarak bulundurdukları bankacılık
sistemi olarak tanımlanabilir. Bu durumda aklımıza
şu soru gelmelidir: Bankaların tutacakları rezerv
miktarını belirleyen faktör nedir? Örneğin,
Tablo'da verilen örnek banka toplam mevduat
borçlarının yaklaşık yüzde 20'si kadar bir miktarı
nakit ve nakde kolayca çevrilebilen aktifler olarak
elde tutmaktadır. Mevduat sahipleri arasında bir
panik olmadığı sürece, örnekteki banka rezerv olarak
elinde daha az para tutabilir ve bunları da kredi
olarak vererek daha fazla faiz geliri elde ederek
kârını arttırabilir. Bankaların elinde bulunan
rezerv miktarını belirleyen en önemli faktör, ülkede
bankacılık sistemini düzenleyen yasalardır. Merkez
bankaları ticari bankaları mevduatların belirli bir
oranını rezerv olarak tutmaya mecbur etmiştir.
Zorunlu rezerv oranı denilen bu rezerv oranı
mevduatın türüne göre değişebilmekte ve her ülkede
farklı uygulama özellikleri gösterebilmektedir.
Merkez bankalarının ticari bankaları yasalar gereği
bu tür bir zorunlu rezerv uygulamasına tabi
tutmalarının nedenini bankaların emniyetini sağlamak
olarak düşünebilirsiniz. Bankacılığın ilk dönemleri
için bu düşünceniz doğru olabilir. Ancak günümüz
koşullarında bu görüş çok fazla anlamlı değildir.
Zira zorunlu rezerv uygulamasının amacı zaman
içerisinde değişerek, bankaların emniyetini
sağlamaktan ziyade ülkedeki para miktarını kontrol
etme amacına yönelmiştir.
|