|
DIŞ TİCARET VE KALKINMA
Giriş
Ekonomi teorisinde, kalkınma, gelişmekte olan
ülkelerde milli gelir artışları sonucunda üretim
tekniklerinde, sosyal ve kurumsal yapıda meydana
gelen yapısal değişikleri kapsamaktadır. Dış
ticarette, kalkınma süreci içerisinde çok önemli
bir yere sahiptir. Hatta küreselleşmenin yaşandığı
günümüzde, dış ticaretin katkısı olmadan
kalkınmanın sağlanamayacağı yaygın bir görüştür. Bu
yüzden, ekonomi teorilerinde, dış ticaret ve
ekonomik kalkınma en çok incelenen konular arasında
yer almaktadır. Bu incelemeler ışığında, dış
ticaretin ekonomik kalkınmaya etkileri konusunda
birçok farklı görüşler ortaya çıkmıştır. Bu konuda
ki tartışmaların bir kısmı dış ticareti açıklamak
için öne sürülen Ricardo'nun geliştirdiği
Karşılaştırmalı Üstünlük Teorisinin az gelişmiş
ülkeler üzerindeki geçerliliği konusunda olmuştur.
Bugün Kuzey Amerika, Batı Avrupa ve Japonya dışında
ülkelerin az gelişmiş ülkeler kategorisinde olduğu
görülmektedir. Yeni dünyanın büyük bir bölümü az
gelişmiş ülkelerden oluşmaktadır. Az gelişmiş
ülkelerin genel karakteristik özelliklerine
bakıldığında, kişi başına düşen ortalama reel milli
gelirin düşük olduğu, nüfusun büyük bir kesiminin
tarım sektöründe ve ilkel aktivitelerde (maden ve
tarım sektöründe) çalıştığı, yaşam süresinin kısa ve
nüfus artış hızının yüksek olduğu, okur-yazar
oranının düşük olduğu görülmektedir. Dış ticaret
açısından gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin
ekonomik ilişkilerinin temel karakteristik özelliği
ise, az gelişmiş ülkelerin gıda ve hammadde ihracatı
karşılığında sanayileşmiş ülkelerin sanayi malları
ihraç etmesidir. Fakat, bu ayrım zaman içerisinde
değişim göstermiştir. Şöyle ki, sanayileşme
sürecinde olan bazı az gelişmiş ülkeler sanayi
malları üretiminde ve ihracatında önemli
ilerlemeler sağlamış, özellikle bu ülkelerin ihraç
etmekte oldukları ürünler arasında elektronik
aletler, demir-çelik, tekstil vs. ürünler ön plana
çıkmıştır. Zaten, kalkınmanın amacı da az gelişmiş
ülkelerin tarıma dayalı ekonomik yapısını ileri
teknolojiye dayalı ve sanayi malları üreten bir
ekonomik yapıya dönüştürmektir.
Ekonomik kalkınma, ülkelerin iç dinamiklerine bağlı
bir olgudur. Dış ticaret bu dinamiklerin
çalışmasında önemli bir rol üstlenmektedir. Bununla
birlikte dış ticaretin ve mevcut uluslararası para
sisteminin ekonomik kalkınmaya engel teşkil ettiğini
savunan bazı iktisatçılarda bulunmaktadır. Bu
iktisatçılar, özellikle, az gelişmiş ülkelerde dış
ticaret hadlerinin ülke aleyhine işlediğini ve
ihracat kazançlarının çok dalgalandığını, gerçekte
karşılaştırmalı üstünlüklere dayalı klasik dış
ticaret teorilerinin kalkınmakta olan ülkeleri ve
kalkınma metotlarını açıklamadığını ifade
etmişlerdir. Aynı iktisatçılar, az gelişmiş
ülkelerin sanayileşmesinde dış ticarete bel
bağlanması yerine ithal ikameciliğini savunmuşlar
ve aynı zamanda mevcut uygulanan uluslararası
parasal sisteminin az gelişmiş ülkelerin özel
ihtiyaçlarına daha duyarlı bir şekilde
değiştirilmesi gerektiğini ifade etmişlerdir.
Bu çerçeve ile, bu bölüm içerisinde, öncelikli
olarak ekonomik kalkınma ve dış ticaret arasındaki
ilişki incelenecek, daha sonra dış ticaret hadleri
ve dış ticaret hadlerinin ekonomik kalkınma
üzerindeki etkileri ele alınacaktır. Bölümün son
kısmında, kalkınma politikası olarak ithal
ikameciliğine ve ihracata dayalı sanayileşme
konuları incelenecektir.
EKONOMİK KALKINMADA DIŞ TİCARETİN ROLÜ
Ekonomik kalkınmanın gerçekleştirilebilmesi, uzun
dönemde sürekli ve yüksek bir milli gelir artış hızı
yakalamakla mümkün olabilir. Bu süreçte, diğer
faktörler arasında özellikle dış ticaretin önemli
roller üstlendiği akademik çevrelerde genel kabul
gören bir görüştür. B u açıdan bakıldığında,
iktisadi kalkınmanın temel dinamiklerinin
anlaşılabilmesi için, dış ticaret ve milli gelir
artışları arasındaki ilişkinin açıklığa
kavuşturulması büyük önem arz etmektedir. Ayrıca,
konu ile ilgili teorik literatür incelendiğinde
bahsedilen bu ilişkinin genellikle dolaylı bir
ilişki olduğunun gözlendiğini belirtmekte yarar
vardır. Bu nedenlerden dolayı, bu bölümde, dış
ticaretin milli gelir düzeyini ve artış hızını
etkileme kanallarının neler olduğu incelenecektir.
Böylelikle, azgelişmiş ülkelerin özel durumları göz
önüne alındığında bu mekanizmaların hangilerinin ve
hangi şartlar altında kalkınma sürecine olumlu
katkılar sağlayacağını ve her bir kanalın kalkınma
açısından ne anlama geldiğini değerlendirme imkanı
bulacağız.
Konuya başlamadan önce, milli gelir artışı veya
ekonomik büyüme kavramlarından ne anladığımızı
açıklığa kavuşturmakta yarar vardır. Üretim
fonksiyonu dikkate alındığında, milli gelir
artışının, faktör girdileri (kapital, emek, toprak
gibi) ve/veya toplam faktör verimliliği (TFV)
artışlarının sonucu olduğu görülecektir. TFV' de,
teknolojik ilerlemenin uzun dönem büyüme etkilerini
ve kaynakların etkin dağılımından, teknik ve ölçek
etkinliğinden kaynaklanan kısa dönem etkinlik
artışlarını içermektedir. Diğer bir deyişle, dış
ticaret sonucu ortaya çıkan teknolojik değişim milli
gelir artış hızını etkilerken, kısa dönem etkinlik
artışları yalnızca milli gelir düzeyini
etkileyecektir. Konuya bu açıdan bakıldığında, dış
ticareti milli gelire bağlayan mekanizmanın, dış
ticaretin TFV'yi ve TFV'nin de milli geliri
etkilemesi şeklinde dolaylı bir mekanizma olduğu
görülmektedir. Bu bilgiler ışığında, dış ticaret ve
milli gelir artışları arasındaki ilişkinin
incelenmesinde geçebiliriz.
Dış ticaret-milli gelir konusunda ortaya atılan
farklı görüşleri beş ana başlık altında toplamak
mümkündür. Şayet dış ticaret milli geliri
etkiliyorsa, aşağıda belirtilen etkilerden en az
birine yol açıyor demektir: (i) dış ticaret, üretim
faktörlerinin sektörler arası dağılımını yeniden
düzenleyerek etkinlik kazançları sağlar- kaynak
dağılımı etkisi; (ii) dış ticaret yurtiçi
rekabeti arttırarak verimlilik artışına yol
açacaktır- disipline edici ithalat hipoteıi;
(iii) dışticaret piyasa hacmini arttırarak yerli
üreticilerin ölçek ekonomilerinden yararlanmalarını
sağlayacaktır- ölçek ekonomileri etkisi; (iv)
dış ticaret yurtiçi ikamesi olmayan yatırım ve ara
mallarının temin edilmesini sağlayarak kapasite
kullanım oranlarının artmasına ve böylelikle
verimlilik artışına yol açacaktır- girdi sağlama
etkisi; (v) dış ticaret ülkeler arası ve
sektörler arası bilgi akışını kolaylaştırarak
teknolojik ilerlemeye katkıda bulunur- teknoloji
yayma etkisi. Bölümün geri kalan kısmında, bu
etkiler sırasıyla açıklanacaktır.
(i)
Dış ticaret ve Kaynak Dağılımı Etkisi
Dışa açılmanın doğrudan etkilerinden birisi,
kaynak dağılımı üzerindeki etkisidir. Dış
ticaret kaynakların ülkenin karşılaştırmalı
üstünlüklerine göre tekrar dağıtımına yol açarak
milli gelire etki eder. Fakat bu etkinin gelir
seviyesi mi yoksa büyüme hızı üzerinde mi
olacağı, büyüme modelinde yer alan teknolojik
değişme varsayımına bağlıdır. Şayet teknoloji,
karşılaştırmalı üstünlükler teorisinde (KÜT)
olduğu gibi, sabit kabul edilirse, dış ticaret,
kaynakların etkin kullanımından doğan kısa
dönemli kazançlar sağlayarak yalnızca gelir
düzeyini etkiler. Bununla birlikte, kaynak
dağılımı etkisini yalnızca statik KÜT
çerçevesinde değerlendirmek yanıltıcı olabilir.
Dinamik karşılaştırmalı üstünlükleri de dikkate
almak gerekir. Zira, teknolojinin sabit olduğu
varsayımına dayanan statik KÜT' si, gerçek
hayatta gözlenen, bazı ülkelerin belirli
mallardaki teknolojik üstünlüklerini açıklamakta
yetersiz kalmaktadır (Grossman and Helpman,
1992: 177). Teknolojinin içsel kabul edildiği
dinamik karşılaştırmalı üstünlükler teorisine
göre, dış ticaretten doğan kaynak kullanım
etkisi uzun dönem büyüme hızını
etkileyebilmektedir.
Geleneksel dış ticaret teori (KÜT)' sinde, dış
ticaret önündeki engeller kaldırıldığında
kaynaklar ülkenin karşılaştırmalı üstünlüklerine
göre dağıtılacağından statik etkinlik
kazançları sağlanacaktır ve böylece gelir düzeyi
artacaktır. Diğer taraftan, gelir, tasarruf
kapasitesinin en önemli belirleyenlerinden
birisi olduğundan kaynak dağılımı etkisi yüksek
yatırım miktarı sağlayacaktır. Adam Smith' in
uzmanlaşma teziyle birlikte düşünüldüğünde, bu
mekanizma, literatürde yer alan "dış ticaret
kalkınmanın motorudur" tezinin dayanak
noktasıdır. Fakat, yukarıda da belirtildiği
gibi, kaynak kullanım etkisi yalnızca gelir
düzeyini arttırıcı rol oynamakta, kalkınma için
ön şart olan uzun dönem büyüme oranı üzerinde
bir etkisi yoktur. Buna ek olarak, bahsedilen
etkinin pozitif katkı sağlaması aynı zamanda
üretim faktörlerinin sektörler arası geçişinin
her hangi bir şekilde engellenmediği ve tam
istihdamın geçerli olduğu varsayımlarına
dayanır. Aksi takdirde, dış ticaret, ülke
ekonomisinin üretim transformasyon eğrisi
içerisinde bir noktaya gerilemesine ve kısa
dönem büyüme hızının azalmasına yol açabilir.
Daha önce belirttiğimiz gibi, statik KÜT'si, dış
ticaret-büyüme arasındaki ilişkide kaynak dağılımı
etkisinin önemini tam olarak yansıtamaz. Grossman
and Helpman (1992: 144-152), dinamik karşılaştırmalı
üstünlüklerin geçerli olduğu (modelde teknoloji
içselolarak belirlenir) durumda, dış ticaretin
büyümeyi olumlu veya olumsuz etkilemesinin, dışa
açılma ile birlikte kaynakların aktarılacağı
sektörlerin özellikleriyle yakından ilişkili
olduğunu belirtmişlerdir. Kısaca belirtmek
gerekirse, Grossman ve Helpman' a göre, şayet dış
ticaret sonucu kaynaklar düşük teknoloji sektöründen
ileri teknoloji sektörüne kayarsa (ki bu sektör,
modelde ölçeğe göre artan getiriyi oluşturan
sektördür) uzun dönem büyüme artacak aksi takdirde
yavaşlayacaktır. Her ne kadar konuyu farklı
modeller çerçevesinde incelemişlerse de, Young
(1991) ve Redding (1997)' de benzer sonuçlara
ulaşmışlardır. Özetle, dış ticaretin statik kaynak
kullanım etkisi pozitif olsa dahi, şayet ülkeler
düşük teknoloji, kalifiye olmayan emek gerektiren
sektörlerde yoğunlaşmışlarsa, bu ülkelerin
gelirleri dış ticaret sonucu ortaya çıkacak olan
büyüme hızlarındaki azalma ile birlikte
azalacaktır.
Gelişmekte olan ülke (GOÜ)'lerin iktisadi
yapılarından kaynaklanan kendilerine has
özelliklerini, dış ticaretin kaynak dağılımı etkisi
ile ekonomik büyüme arasındaki ilişki incelenirken
dikkate almak gerekir. Zira, teorik literatürde dış
ticaret-gelir arasında kurulan mekanizmanın, GOÜ'ler
için her zaman geçerli olamayacağını ve hatta
olumsuz sonuçlar doğuracağını ileri süren görüşler
vardır. Bu görüşler temelde, üç farklı nedenden
dolayı, dış ticaret kazançlarının ticarete katılan
ülkeler arasında eşit dağıtılmadığı tezine
dayanmaktadır (Subasat, 2004). Bunlardan birincisi
"Singer-Prebisch tezi" olarak bilinir. Kısaca
belirtmek gerekirse, bu teze göre, dış ticaret
hadleri uzun dönemde az gelişmiş ülkelerin aleyhine
işlemekte olduğundan, karşılaştırmalı üstünlüklere
göre uzmanlaşmadan elde edilen kazançlar teoride
öngörüldüğü gibi eşit dağıtılmamaktadır. Haliyle,
dışa açılma, GOÜ'lerin uzun dönem kalkınma
çabalarını olumsuz etkileyecektir. GOÜ'lerin
ekonomilerin! neden korumaları gerektiğini izah
eden bu görüş, önemi dolayısıyla detaylı bir şekilde
üçüncü bölümde incelenecektir.
Üçüncü neden olarak, dinamik karşılaştırmalı
üstünlükler teorisine göre uzmanlaşmadan elde
edilecek kazançların teknolojik üstünlüğe bağlı
olmasıdır. Yukarıda bahsettiğimiz gibi, KÜT'sine
göre uzmanlaşmadan doğan kazançlar kısa dönem
etkinlik kazançlarıdır ve yalnızca gelir düzeyini
etkiler. Ayrıca, ampirik literatür bu kazançların
çok düşük olduğunu göstermektedir (Havrylyshyn,
1990:2).
Yeni büyüme teorileri, dış ticaretin kaynak dağılımı
etkisinin, ekonomik büyümeyi arttıracağından
dolayı, çok büyük kazançlara yol açabileceğini
göstermektedir. Ancak, yukarıda bahsettiğimiz gibi,
uzmanlaşma, teknoloji yoğun malları üreten
sektörlerde olursa bu kazançlar sağlanabilir. Bu
açıdan bakıldığında, gelişmekte olan ülke
ekonomilerinin dışa açılmadan olumsuz etkileneceği
söylenebilir. Şöyle ki, GOÜ' ler teknoloji
üretiminde yetersiz olduklarından dolayı, dışa
açılma ile birlikte, düşük kalifiye emek isteyen,
düşük gelir ve düşük teknoloji mallarında
uzmanlaşacaklar ve haliyle büyüme hızlan
yavaşlayacaktır.
(ii)
Disipline Edici İthalat Hipotezi
Sıkça ifade edildiği üzere, dışa açılma yurtiçi
piyasalardaki rekabeti arttıracağından ekonominin
verimliliğini arttırır ve bunun sonucu olarak gelir
artışlarına neden olur. Bu görüş, Levinsohn (1993)
tarafından 'disipline edici ithalat /zipoteıi'
olarak adlandırılmıştır. Bu hipoteze göre, yerli
piyasalar uluslar arası rekabete açıldığında,
oligopolistik yapıya sahip olan yerli endüstriler
rekabete zorlanacak ve böylelikle yerli firmalar
oligopol karlarını azaltırken üretim miktarını
arttıracaklardır. Bununla birlikte, rekabet ve
büyüme arasında her zaman pozitif bir ilişkinin var
olduğunu söyleyemeyiz.
Literatürde yer alan ve serbest ticareti savunan
iktisatçılar tarafından sıkça tekrar edilen
yaklaşıma göre, dışa açılma ile birlikte artan
rekabet, Xetkinliği (X-efficiency) kazanımlarına
yol açacak ve milli geliri arttıracaktır. Şöyle ki,
korunan endüstrilerde, firmaların maliyetlerini en
aza indirebilmek için gayret göstermelerini
gerektirecek çok fazla neden yoktur. Piyasalar
uluslar arası rekabete açıldığında, yerli firmalar
piyasada kalabilmek için yönetim şekillerinde,
istihdam ettikleri kapital ve emeğin kalitelerinde
iyileştirmeye gitmeye zorlanacaklardır (Greenaway
and Miliner, 1993). Dışa açılmayla ortaya çıkan bu
kazanımlar X-etkinliği kazanımları olarak
adlandırılırlar. Kalitede sağlanacak olan bu
iyileştirmeler ancak araştırma geliştirme (Ar-Ge) ve
eğitime yapılacak yatırımlarla başarılabileceğinden,
X-etkinliği kazanımları dinamik kazanımlardır. Bunun
sonucu olarak ekonomide verimlilik ve haliyle uzun
dönem büyüme hızı artacaktır. Her ne kadar bu
görüşler teorik bir model çerçevesinde sunulmamış
olsalar dahi, dış ticaretin uzun dönem büyüme hızını
arttıracağına dair ileri sürülen en önemli
görüşlerdendir. Yeni büyüme teorilerinin ortaya
çıkmasıyla birlikte, bu görüşlere beklenen teorik
bir çerçeve de kazandırılmıştır.
Yeni büyüme literatüründe, artan rekabetin ekonomik
büyümeyi hızlandıracağı ve bu etkinin rekabet sonucu
benzer araştırma sayısının azalmasından
kaynaklandığı gösterilmiştir. Dış ticaretin olmadığı
durumda, monopolistik ve oligopolistik karların
yüksek olmasından dolayı, araştırmacıların farklı
dizaynlar üzerinde çalışmaları için bir sebep
olmayacak ve araştırma fonları aynı dizaynların
üretimi için kullanılacaktır. Dışa açılma ile
birlikte artan rekabet karşısında, araştırma fonları
farklı dizaynlara yönelecek ve büyüme artacaktır (Romer,
1990, Rivera-Batiz ve Romer 1991, ve Grossman
ve Helpman, 1992). Bununla birlikte, Rodrik (1991),
artan rekabetin firmaları Ar-Ge
harcamalarını azaltmaya iteceğini ve büyümenin
olumsuz etkileneceğini öne sürmüştür. Şöyle ki,
korunan endüstrilerde firmaların piyasa paylan
nispi olarak yüksek olacağından dolayı, firmalar
ArGe'ye yatırım yaparak maliyetlerini düşürme
imkanı bulacaklardır. Diğer bir deyişle, koruma,
firmaların piyasa paylarını arttırdığı ölçüde
verimlilik artışına yol açacaktır. Bununla
birlikte, bazı yazarlar rekabetin Ar-Ge'ye yatırım
yapma isteğini azaltacağı ve büyümeyi olumsuz
etkileyeceği görüşüne katılmamaktadır. Aghion,
Dewatripont ve Rey (1997), Aghion, Harris ve Vickers
(1997), ve Aghion ve Howitt (1996), teorik
modellerinde, rekabetin Ar-Ge'ye yatırım yapma
istekliliği üzerindeki etkisinin belirsiz olduğu
varsayımı altında, mal piyasasındaki rekabetin
büyümeyi olumlu olarak etkileyeceğini
göstermişlerdir.
Disipline edici ithalat hipotezi GOÜ'ler açısından
değerlendirebilmek için birkaç konuya açıklık
getirmek gerekir. Birincisi, gelişmekte olan ülkenin
asgari düzeyde de olsa kalkınmayı başarmış olması
gerekir, aksi takdirde rekabetin olumsuz etki
doğuracağı açıktır. Bu seviyeyi yakalamış olan
GOÜ'lerde, oligopolistik piyasa yapısının ve aşırı
etkin kayıplarının olduğu literatürde yer alan ve
genel kabul gören görüşlerdendir (Lee, 1992). Bu
açıdan bakıldığında, dış ticaretle gelen X-etkinliği
kazançları GOÜ'lerin kalkınmalarına önemli katkılar
sağlayabilir. Fakat, burada dikkat edilmesi gereken
husus, GOÜ'lerin nispi olarak az da olsa teknoloji
üretebilir seviyeye gelmiş olmalarının
gerekliliğidir. Yeni büyüme teorilerinde
gösterildiği gibi, rekabet artışının olumlu büyüme
etkileri, rekabetin yerli ekonomide teknoloji
üretimini arttırıyor olmasına bağlıdır. Kısaca
belirtmek gerekirse, aşırı olmamak kaydıyla, rekabet
kalkınma da olumlu etkiler yapabilir.
(iii)
Ölçek Ekonomileri Etkisi
Dış ticareti ekonomik büyümeye bağlayan
üçüncü kanal ölçek ekonomilerinden geçmektedir. Bu
görüşe göre, dış ticaret yerli piyasaların ticaret
hacmini genişletir ve üretim maliyetlerinin
düşmesini sağlar. Koruma karlılığı arttıracağından,
piyasaya çok sayıda firma girecektir ve bu durumda
her bir firma, optimum ölçeğin altında üretim yapmak
zorunda kalacaktır. Bunun yanında, kapalı
ekonomilerde piyasanın küçük olması bir çok
endüstride optimum ölçekte üretim yapmaya ih1kan
vermemektedir. Bu nedenlerden dolayı, kapalı
ekonomiler çok sınırlı bir mal grubu üzerinde
yoğunlaşmak zorunda kalacaklardır. Dış ticaret
piyasa hacmini genişlettiği takdirde, firmalar
üretim ölçeklerini ve ürün çeşidini
arttırabileceklerinden ekonomide verimlilik
kazançları sağlanacaktır.
Buna karşın, Tybout (1992, 2000) ve Rodrik
(1992) ölçek ekonomileri etkisinin analitik olarak
çok zayıf olduğunu ileri sürmüşlerdir. Zira,
bahsedilen etki, üretimde artan verimlerin ve
piyasaya giriş çıkışın serbest olduğu varsayımına
dayanmaktadır. Korunan sektörler genellikle imalat
sanayii sektörleridir ve artan verimlerde imalat
sanayiinde gözlenir. Böyle olunca, dışa açılmayla
birlikte bu sektörlerde genişleme olması beklenemez.
Daha da önemlisi, ölçek ekonomileri etkisi, firmalar
optimum ölçeğe ulaştığında ortadan kalkacaktır.
Diğer bir deyişle, ölçek artışından kaynaklanan
teknik etkinlik kazançlarının uzun dönem büyümeyi
arttıracağı iddia edilemez. Bununla birlikte, yeni
büyüme teorileri, ölçek ekonomileri etkisinin uzun
dönem büyümeyi etkileyeceğini göstermişlerdir.
Taylor (1994), Grossman ve Helpman (1991) ve Rivera-Batiz
ve Romer (1991), dış ticaretin başlamasıyla birlikte
piyasa hacminin artması sonucu, Ar-Ge yatırımlarının
artacağını ve haliyle büyüme oranının yükseleceğini
göstermişlerdir. Rivera-Batiz ve Romer (1991)'in lab-equipment
modelinde, ticaretle birlikte ara girdilere olan
talep iki katına çıkmakta ve bu Ar-Ge sektörünün
karlılığını arttırmaktadır, Bunun sonucu olarak, Ar-Ge
sektörü daha çok yeni dizaynlar üretecektir. Kısaca
belirtmek gerekirse, piyasa genişlemesiyle ile
birlikte artan Ar-Ge sektöründeki üretim, uzun
dönem büyümeye yol açacaktır.
Her ne kadar literatürde dışa açılma ile birlikte
ölçek ekonomilerinden faydalanılacağı ve bunun da
büyümeye katkı sağlayacağı (yeni büyüme
teorilerinde) gösterilmişse de, ölçek ekonomilerinin
varlığı aynı zamanda gelişmekte olan ülkelerde
koruma politikalarının uygulanmasının en önemli
gerekçeleri arasında yer almaktadır. "Bebek
endüstriler" tezi olarak bilinen görüşe göre,
GOÜ'ler endüstri yapılarını yeni oluşturmaya
başladıklarından dolayı, firmalar optimum ölçeğe
ulaşıncaya kadar korunmalıdırlar ki maliyetlerini
azaltma imkanı bulsunlar. Aksi takdirde, dış rekabet
bu endüstrilerin gelişimi engeller. Bu görüşün
geçerliliği, farklı açıdan da olsa yeni büyüme
teorileri tarafından da doğrulanmıştır. Bununla
birlikte, gelişmekte olan ülkelerin bu konudaki
tecrübeleri göstermektedir ki, bebek endüstriler
tezi uygulama da zorluklarla karşılaşmaktadır. Şöyle
ki, bu endüstrilerin ne zaman optimum ölçeğe
ulaşacağı, bunun için ne kadar korunması gerektiği
ve bu endüstrilerin olgunlaştıklarında karlı olup
olamayacağı belirsizdir. Kısaca, ölçek
ekonomilerinin varlığı dışa açılmanın GOÜ'ler için
olumsuz sonuçlar doğurabileceğini gösteriyorsa da,
koruma, ölçek ekonomilerinin kalkınmayı olumlu
etkilemesini garanti edemez,
(iv)
Girdi Sağlama Etkisi
Dış ticaretin gelir üzerindeki bir diğer önemli
etkisi yerli ikamesi olmayan ve üretim için zaruri
olan kapital ve ara mallarının elde edilmesini
mümkün kılmasından kaynaklanmaktadır. Nishimizu ve
Robinson (1986)'un belirttiği gibi, döviz sıkıntısı,
bir çok kapital ve ara mallarının yerli ikamesinin
olmayışı ve bu malların ancak ithalatla elde
edilebilir olması, koruma politikaları uygulayan
gelişmekte olan ülkelerin ortak özelliklerindendir.
Bu açıdan bakıld1ğında, koruma politikaları bu
girdilerin miktarını sınırlandıracak veya onları
daha pahalı hale getireceğinden milli gelir düzeyini
etkileyecektir. Dış ticaret bu engelleri ortadan
kaldırma vasıtası olarak ara mallarının maliyetini
düşürecek ve verimlilik artışı sağlayacaktır. Quah
ve Rauch (1990) bu görüşleri teorik bir model
çerçevesinde sunmuşlar ve dışa açılma sonucu ara
mallarının sayısındaki artışın uzun dönem büyümeyi
arttıracağını göstermişlerdir. Şöyle ki, kapalı
ekonomi üretim için gerekli çok sayıda ara mallarını
üretmek zorunda olduğundan darboğaza girecektir. Dış
ticaretin serbestleşmesi, bu ülkenin darboğazdan
çıkmasına ve haliyle dış ticaretin olmadığı duruma
göre daha hızlı büyümesine yardımcı olacaktır.
Rivera-Batiz ve Romer (1991), dışa açılmayla
birlikte ortaya çıkan girdi artışının milli gelir
düzeyini mi yoksa büyüme hızını mı etkileyeceğinin,
bu ara ve kapital mallarının bilgi içerikli (knowledge-embodied)
olup olmamasına ve bu malların hangi sektörlerde
kullanılacağına bağlı olarak değişeceğini
göstermişlerdir. Şayet girdiler Ar-Ge sektöründe
kullanılıyorlarsa, ülkelerarası bilgi akışının olup
olmamasına bakmaksızın, dış ticaret uzun dönem
büyümeyi arttıracaktır. Fakat bu girdiler nihai mal
üretiminde kullanılıyorlarsa yalnızca gelir düzeyini
arttıracaklardır. Ancak şunu da belirtmekte yarar
var ki, bu girdilerle birlikte aynı zamanda know-how
akışı da sağlanıyorsa ve ülkeler arasındaki benzer
araştırma sayısı fazla ise, ticaretin girdi sağlama
etkisi uzun dönem büyümeyi arttıracaktır.
Kısaca özetlemek gerekirse, dış ticaretin girdi
sağlama etkisinin uzun dönem büyüme hızını
arttırabilmesi, girdilerin teknolojik bilgi içeriyor
olması ve ekonominin bilgi stokuna katkı
sağlamasıyla mümkün olur. Aksi takdirde, bu etki,
kısa dönem gelir artışı sağlarken uzun dönemde
kaybolacaktır. GOÜ'lerin kalkınma çabalarında dış
ticaretin bu etkisinin rolü çok büyüktür. Aynı
zamanda bu etki, GOÜ endüstrilerini teknoloji yoğun
yabancı kapital ve ara mallarına bağımlı hale
getirmek gibi bir tehlikeyi de içersinde
barındırmaktadır. Bu durum montaj sanayi olarak
adlandırılır. Bu açıdan, dış ticaretin girdi sağlama
etkisi kısa dönemde büyümeye önemli katkılar
sağlamakla birlikte, uzun dönemde bu etkiden
maksimum kazanç sağlamak bir sonraki bölümde
inceleyeceğimiz öğrenme etkisine bağlıdır.
Kaynak: Sami Taban ve Muhsin Kar'ın (2003) "Kalkınma
Ekonomisi Seçme Konular"
(Bursa: Ekin Yayınevi) adlı edit kitabından
alınmıştır.
|