TARIM SEKTÖRÜNÜN İKTİSADİ KALKINMADAKİ ROLÜ
Giriş
Tarım, özellikle gelişmekte olan ülkelerde kırsal
alanda yaşayan halkın geçim kaynağını sağladığı
temel bir sektördür. Ayrıca, tarım sektörünün
ulusal ekonomilere, halkın temel gıda maddelerinin
üretimini garanti ederek, nüfusun önemli bir kısmına
istihdam olanağı sağlayarak, ulusal gelire ve
ihracata destek olarak ve sanayi sektörüne ara malı
sağlayarak ve talep yaratarak katkılar
sağlamaktadır. Tarımdan sanayiye olan destek;
hammadde, iş gücü ve sanayi ürünlerine talep
yaratma destekleri şeklinde olabilmektedir.
Tarım sektörü, gelişmekte olan ülkelerde gelişme
sürecinin ilk evrelerinde ekonominin en önemli
sektörü konumundadır. Bu dönemde tarımın toplam
istihdamdaki payı, toplam üretimdeki payından da
yüksektir. Örneğin, ülkemizde halen toplam aktif
nüfusun tarımda istihdam edilme oranı%45 iken,
tarımın gayri safi hasıladaki payı %8-10
civarındadır. Bu yüzden tarım sektörünün gelişmesi,
kırsal halkın ve dolayısıyla nüfusun büyük bir
oranının refahının yükselmesi anlamına gelmektedir.
Özellikle tarımda çalışanların diğer sektörlere
oranla refah seviyesinin daha düşük olduğu
genellemesi göz önünde bulundurulduğunda, tarım
sektöründeki gelişme ve refah artışı diğer
sektörlerde de oransal olarak daha büyük bir gelişme
ve refah artışı sağlayacağı anlamına
gelebilmektedir.
Günümüzde dünyada egemen olan bir görüşe göre,
gelişmiş ülkelerde kişi başına düşen gelir ve
zenginliğin yüksek ve ekonominin daha çok sanayi,
teknoloji ve bilgiye dayalı olduğu, buna karşın
gelişmekte olan ülkeler de kişi başına düşen gelir
ve zenginliğin düşük ve ekonominin daha çok tarıma
dayalı olduğu bir durum söz konusudur. Bu bağlamda
sanayi sektörü, gelişmiş olmayı ve gücü, tarım
sektörü ise geri kalmışlığı ve zayıflığı
simgelemekte ve tarımsal olmaktan çıkıp sanayi
toplumu olma yolundaki girişimler, fakirlik
zincirini kırıp zenginleşmeye doğru atılan ilk
hamleler anlamına gelebilmektedir.
Ancak sanayileşmiş ülkelerin, gelişmekte
olan ülkeleri hem hammadde kaynağı olarak hem de
kendi ürettikleri işlenmiş ürünlerin alıcısı olan
bir pazar alanı olarak görmesi, gelişmiş ülkelerin
gücünü artırırken gelişmekte olan ülkelerin
fakirlik zincirini kırmalarını zorlaştırmaktadır.
Sanayileşmiş ülkelerin bu süreçle daha da
güçlenmesi ağır eleştirilere konu olmuştur. Bu
süreç gelişmekte olan ülkelerde kırsal alanda yeni
iş kollarının gelişimini ve tarımla diğer sektörler
arasındaki hammadde ve girdi alış-verişini
zorlaştırırken gelişmiş ülkelerde de tam tersi
sonuçlar doğurmuştur. Kısaca gelişmekte olan
ülkelerde tarımsal kaynakların ekonomik kalkınma
sürecinde kullanımı, gelişmiş ülkeler tarafından
uygulanan politikalarca bir bakıma engellenmiştir.
Böyle bir durum gelişmekte olan ülkelerde
endüstriyel üretimi geliştirmek için bir motivasyon
oluşturmuştur.
Bu bölümde öncelikle tarımın ekonomik kalkınmaya
olan katkıları üzerinde durulmaktadır. Daha sonra
ekonomide tarımın önemli bir yer tuttuğu ve tarım
sektöründe nüfus artış oranının yüksek olduğu, ancak
sanayi sektöründe de gelişme potansiyelinin
bulunduğu ülkelerin kalkınma girişimleri Klasik ve
Neo-klasik yaklaşımlarla açıklanmağa
çalışılmaktadır. Söz konusu ülkeler genellikle az
gelişmiş ülkeler olarak bilinmekte ve ekonomileri
dual (iki sektörlü) bir yapı göstermektedir. Bu
ülkelerin kalkınma girişimlerinde nihai amaç
ekonominin merkezini kademeli olarak daha geri
kalmış sektör olan tarım sektöründen gelişmiş olan
sanayi sektörüne kaydırarak yapısal bir değişim
ortaya çıkarmaktır. Bu yapısal değişimde tarımdan
sanayiye işgücü transferiyle sanayide büyüme,
tarımsal üretimde rasyonelleşme, üretim
faktörlerinde verimlilik artışı, tarım ve sanayide
sermaye birikimi ve tasarruf artışı
amaçlanmaktadır.
TARIMIN EKONOMİK KALKINMAYA OLAN KATKILARI
Tarım sektörünün ekonomik kalkınmaya olan katkıları
dört başlık altında incelenebilir. Bunlar tarımsal
ürün katkısı, üretim faktörü katkısı, piyasa katkısı
ve döviz katkısı katkısıdır.
Tarımsal Ürün Katkısı
Tarımsal üretim insan neslinin ilk çağlardan
günümüze gelmesi ve bu bundan sonra da yaşaması için
gerekli olan gıda maddelerini üretmesi bakımından
son derece önemlidir. insana sağladığı yaşamsal
faydadan ötürü, tarım sektörünün ekonomik gelişmeye
sağladığı en önemli katkı tarımsal ürün katkısı
olarak ele alınabilir. Günümüzde gerek gelişmiş
ülkeler gerekse geri kalmış ülkelerin her biri
tarımsal ürün üretimi bakımından kendine yeterli
olmak ister. Her ne kadar gerek uluslararası tarım
ürünleri ticaretini sınırlayıcı engellerin ortadan
kaldırılmasına yönelik önlemler, gerekse tarım
ürünleri ticaretinde mutlak ve karşılaştırmalı
üstünlük teorilerinin uygulanmasına yönelik
öneriler bulunsa da, her ülke neredeyse bütün
tarımsal ürün" leri maliyeti yüksek olsa bile
üretmek ister. Bunun en önemli nedeni ise bir
ülkenin uluslararası anlaşmazlıklarda ve savaşlarda
kendi vatandaşlarının gıda maddeleri gereksinimini
karşılayamama riskidir. Barış döneminde
uluslararası ticaret kurallarına göre diğer
ülkelerden düşük maliyetle mal satın alma olanağı
varken, savaş dönemlerinde anlaşmalar bozulabilir.
Bu yüzden her ülkenin tarım ürünlerini ulusal
düzeyde üretme konusunda bir hedefi vardır.
İnsan için zorunlu olan gıda maddelerinin üretiminde
kullanılan arazi miktarını artırma olanağı yoktur.
Günümüzde dünya üzerinde gerek ormanların ve
meraların toprak işlemeli tarıma açılması, gerekse
sulu alanların ve bataklıkların kurutulması yoluyla
tarım arazisi kazanılması neredeyse olanaksızdır.
Günümüz koşullarında tarım arazilerini genişletme
olanağı sınıra ulaşmıştır. Bu yüzden mevcut arazi
varlığıyla günümüz insanını besleyebilme olanağı
bulunsa bile, gelecekte sürekli artmakta olan dünya
nüfusunu besleyebilmek tarımda verimlilik ve kalite
artışını zorunlu kılmaktadır.
Türkiye, iklim koşullarının elverişli olmasından
dolayı dünyada gıda maddeleri bakımından kendine
yeterli olabilecek 6-7 ülkeden biridir.
Karadeniz'den Akdeniz'e, Ege'den Doğu Anadolu'ya
değişik iklim özelliklerine sahip olan ve birçok
bitki ve hayvanın ekonomik olarak
yetiştirilebileceği ülkemizde, son yıllardaki
politikalar nedeniyle kendine yeterlilikten söz
edilemez. Ülke içinde üretme olanağına sahip
olduğumuz birçok bitkisel ve
hayvansal ürün ithal edilmeye başlanmış ve bu
ürünlere duyulan gereksinimin ulusal düzeyde
karşılanma oranı azalmıştır.
Üretim Faktörü Katkısı
İlkel topluluklarda tarımsal faaliyette kullanılan
temel üretim faktörleri arazi ve işgücüydü. Ancak
tarımın emek-yoğun olan yaygın tarımdan
sermaye-yoğun olan yoğun tarıma geçmesi, sermaye
faktörünün de önemli bir düzeyde kullanımını
gerektirmiştir. Ekonomik kalkınmanın başlangıcında
bir ülkenin hem nüfusu hem de kaynaklarının önemli
bir kısmı tarım kesiminde bulunur. Bu kaynaklardan
bir kısmı tarımsal üretimi geriletmeden başka
sektörlerde de kullanılabilir. Özellikle sanayi
sektörünün gelişmeye başlaması, tarımdan elde edilen
tasarrufların bu sektörde yatırıma
dönüştürülebilmesi ve niteliksiz kırsal işgücünün
eğitilerek kullanılmasına bağlıdır. Yani kalkınma
girişimlerinin ilk aşamalarında tarımdan sağlanacak
işgücü ve sermaye faktörleri sanayi sektörünün
gelişimi açısından büyük önem taşımaktadır.
Gelişmekte olan ülkelerde tarım kesiminde işgücü
fazlası iki şekilde oluşur. Bunlardan biri %2-3'e
varan doğal nüfus artışıdır. Gerek nüfus planlaması
eksikliği gerekse kırsal halkın eğitim düzeyinin
düşüklüğü. bu ülkelerin nüfus artış hızını kontrol
altına almalarını engellemektedir. Kırsal alanda
işgücü fazlası oluşturan diğer bir faktör de tarımda
makine kullanımının artması ve makinenin işgücünü
ikame etmesidir. Her ne kadar bazı tarımsal işlerde
makine kullanımı sınırlı olsa da, toprak işleme,
ekim, sürüm, gübreleme, sulama, ilaçlama, hasat,
toplama ve depolama gibi birçok işlerinde makine
kullanım olanağının artması, kırsal alanda binlerce
işçinin işsiz kalması ve tarımsal işgücü fazlasının
oluşmasına neden olabilmektedir. Tarımdaki fazla
işgücünün eğitilerek kalifiye işgücüne
dönüştürülmesi ve diğer sektörlerde istihdam
edilmesi kuşkusuz ekonomik kalkınmaya katkı
sağlayacaktır.
Tarımın ekonomik kalkınmaya olan sermaye katkısı
tarımsal gelirden elde edilen tasarruflardan ve
zengin çiftçilerle büyük arazi sahiplerinin yapmış
olduğu yatırımlardan kaynaklanır. Tarım kesimindeki
tasarrufların ekonomik kalkınmaya yönelik
yatırımlarda kullanması için iki yol vardır. B
unlardan biri çiftçilerin bankalardaki orta veya
uzun vadeli tasarruflarının verimli yatırımlarda
kullanılması, diğeri de devletin tarım kesimine
uyguladığı vergilerle yapılan yatırımlardır.
Tarımsal tasarruf gönüllü vergi ise zorunlu bir
uygulamadır.
Piyasa Katkısı
Gelişmiş ülkelerde tarımın gayri safi yurt içi
hasıladaki payı çok düşük iken (%2-5), bu oran
gelişmekte olan ülkelerde %80-90'lara
çıkabilmektedir. Hem gayri safi yurtiçi hasıla hem
de nüfus bakımından en büyük sektör olan tarım
kesimi sanayi ve hizmetler gibi sektörlerin
gelişimine katkı sağlar.
Gelişmekte olan ülkelerde yeni kurulmakta olan
sanayi sektörü, öncelikle tarımdan sağlanan
hammaddeleri işlemektedir. Salça üretiminde
domates, kumaş üretiminde pamuk veya yün, yağ
üretiminde çeşitli bitkiler, un üretiminde tahıllar,
tarımsal üretimin sanayi sektörüne nasıl hammadde
sağladığını gösteren örneklerdir.
Tarım sektörü hem kendi ürünlerine hem de sanayi
sektöründe üretilen ürünlere talep oluşturarak da
tarımın ve sanayinin gelişimine katkı sağlar. Her
hangi bir ürüne talep bulunmadan bu ürünün
üretilmesi ekonomik değildir. Tarımsal ürünler
zorunlu tüketim malları olduğundan bunlara olan
talep hem kırsal alanda hem de kentsel alanda hiçbir
zaman bitmeyecek, tam aksine nüfus artış hızına
paralel olarak artacaktır. Tarımsal ürünlere olan
talep artışı, kuşkusuz üretim miktarını ve kaliteyi
artırma yolunda bir çaba oluşturacaktır. Diğer
taraftan tarım kesimi sanayi sektöründe üretilen
üretim mallarının ve girdilerin temel tüketicisi
konumundadır. Tarımda kullanılan traktör ve
ekipmanları, biçer-döğer, hasat makinesi, mibzer
gibi alet ve makineler ile kimyasal gübreler ve
tarımsal mücadele ilaçları gibi girdiler hep sanayi
sektöründe üretilmektedir. Tarım kesiminde bütün bu
faktörler için oluşabilecek bir talep artışı,
kuşkusuz bunları üreten sanayi kollarının gelişimine
katkı sağlayacaktır. Özellikle kalkınma
girişimlerinin ilk devrelerinde ülke içerisinde
üretilen ve tarımda kullanılan sanayi mallarının
ihracat olanakları sınırlı olduğundan, ulusal tarım
sektörü bu ürünler için tek tüketici kitle
sayılabilir.
Gelişmekte olan ülkelerde tarım sektörü
modernleşmeye doğru gittikçe, kırsal alanda daha
çok altyapı yatırımları ve tarıma dayalı çeşitli iş
sahaları açılmaktadır. Bütün bu girişimler de
tarımın ekonomik kalkınmadaki piyasa katkısını
artırmaktadır.
Döviz Katkısı
Gelişmekte olan ülkelerin çoğunda en önemli döviz
kaynağı tarım ürünleri ihracatından sağlanmaktadır.
Her ne kadar yurt dışında çalışan işçiler de ülke
döviz rezervlerine önemli katkılar sağlasa da böyle
bir olanak bütün gelişmekte olan ülkelerde yoktur.
Türk işçilerinin başta Almanya olmak üzere çeşitli
Avrupa ülkelerinde çalışması, Meksikalı işçilerin
ABD'de çalışması ve ülkelerine döviz getirmesi buna
örnek sayılabilir. Ancak gelişmekte olan ülkelerin
en önemli döviz kaynağı, ülkede sanayi sektörü
yeterince gelişmediğinden, tarım ürünleri ve bazen
de mineral madde satışından sağlanmaktadır. Mevcut
sanayi üretiminin gelişmiş ülkelerdekiyle rekabet
edebilmesi oldukça zordur. Ancak tarım ürünlerinde
iklim ve toprak koşulları belirli ürünlerde
gelişmekte olan ülkelere piyasa üstünlüğü
sağlayabilmektedir. Örneğin, ülkemizde üretilen
kuru üzüm, kuru incir, kaysı, çay, fındık, Antep
fıstığı ve turunçgiller gibi tarım ürünleri bir çok
gelişmiş ülkede üretilememektedir. Bu yüzden iklim
ve toprak koşulları bu ürünlerin ihracatında ve
döviz katkısı yaratmasında ülkemize bir avantaj
sağlayabilmektedir.
Gelişmekte olan ülkelerin ihracatı daha çok tarımsal
kaynaklı, ithalatı ise sanayi mallarından
oluşmaktadır. Sanayi üretiminin başlaması ve
gelişmesi için sanayi mallarının ithalatı
kaçınılmazdır. Bunların ithali için gerekli döviz de
daha çok tarım mallarının satışından
sağlanmaktadır.
Tarımın ekonomik kalkınmaya katkısını inceleyen
çeşitli modeller vardır. Bunların bazıları klasik ve
neo-klasik modeller olarak açıklanmaktadır.
Kaynak: Sami
Taban ve Muhsin Kar'ın (2003) "Kalkınma Ekonomisi
Seçme Konular"
(Bursa: Ekin Yayınevi) adlı edit kitabından
alınmıştır.
|