Türkiye Ekonomisi

Dünya Ekonomisi

Osmanlı Ekonomisi

Finansal Ekonomi

İşletme Ekonomisi

Hizmet Ekonomisi

Kalkınma Ekonomisi

Tarım Ekonomisi

Borsa ve Yatırım

Ekonomi Sözlüğü

Ekonomi Ders Notları

Ekonomi Düşünürleri

Genel Ekonomi Soruları

Özel İstatistik Arşivi

Özel İktisat Konuları

Açık Öğretim İktisat

Ekonomi Kurumları

Kamu Yönetimi

Kamu (Devlet) Maliyesi

Sigortacılık Konuları

Türkiye İktisat Tarihi

Yeraltı Ekonomisi

Kredi Kartı Piyasası

Gelişmekte Olan Ülkeler

Finansal Piyasalar

Kent Ekonomisi

Liberalizm

Forex Piyasaları

 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 

TARIM SEKTÖRÜNÜN İKTİSADİ KALKINMADAKİ ROLÜ 

Giriş 

Tarım, özellikle gelişmekte olan ülkelerde kırsal alanda yaşayan halkın geçim kaynağını sağladığı temel bir sektördür. Ayrıca, tarım sektörü­nün ulusal ekonomilere, halkın temel gıda maddelerinin üretimini garanti ederek, nüfusun önemli bir kısmına istihdam olanağı sağlayarak, ulusal geli­re ve ihracata destek olarak ve sanayi sektörüne ara malı sağlayarak ve talep yaratarak katkılar sağlamaktadır. Tarımdan sanayiye olan destek; hammad­de, iş gücü ve sanayi ürünlerine talep yaratma destekleri şeklinde olabilmek­tedir. 

Tarım sektörü, gelişmekte olan ülkelerde gelişme sürecinin ilk evre­lerinde ekonominin en önemli sektörü konumundadır. Bu dönemde tarımın toplam istihdamdaki payı, toplam üretimdeki payından da yüksektir. Örne­ğin, ülkemizde halen toplam aktif nüfusun tarımda istihdam edilme oranı%45 iken, tarımın gayri safi hasıladaki payı %8-10 civarındadır. Bu yüzden tarım sektörünün gelişmesi, kırsal halkın ve dolayısıyla nüfusun büyük bir oranının refahının yükselmesi anlamına gelmektedir. Özellikle tarımda çalı­şanların diğer sektörlere oranla refah seviyesinin daha düşük olduğu genel­lemesi göz önünde bulundurulduğunda, tarım sektöründeki gelişme ve refah artışı diğer sektörlerde de oransal olarak daha büyük bir gelişme ve refah artışı sağlayacağı anlamına gelebilmektedir.

Günümüzde dünyada egemen olan bir görüşe göre, gelişmiş ülkeler­de kişi başına düşen gelir ve zenginliğin yüksek ve ekonominin daha çok sanayi, teknoloji ve bilgiye dayalı olduğu, buna karşın gelişmekte olan ülke­ler de kişi başına düşen gelir ve zenginliğin düşük ve ekonominin daha çok tarıma dayalı olduğu bir durum söz konusudur. Bu bağlamda sanayi sektörü, gelişmiş olmayı ve gücü, tarım sektörü ise geri kalmışlığı ve zayıflığı simge­lemekte ve tarımsal olmaktan çıkıp sanayi toplumu olma yolundaki girişim­ler, fakirlik zincirini kırıp zenginleşmeye doğru atılan ilk hamleler anlamına gelebilmektedir.

            Ancak sanayileşmiş ülkelerin, gelişmekte olan ülkeleri hem ham­madde kaynağı olarak hem de kendi ürettikleri işlenmiş ürünlerin alıcısı olan bir pazar alanı olarak görmesi, gelişmiş ülkelerin gücünü artırırken geliş­mekte olan ülkelerin fakirlik zincirini kırmalarını zorlaştırmaktadır. Sanayi­leşmiş ülkelerin bu süreçle daha da güçlenmesi ağır eleştirilere konu olmuş­tur. Bu süreç gelişmekte olan ülkelerde kırsal alanda yeni iş kollarının geli­şimini ve tarımla diğer sektörler arasındaki hammadde ve girdi alış-verişini zorlaştırırken gelişmiş ülkelerde de tam tersi sonuçlar doğurmuştur. Kısaca gelişmekte olan ülkelerde tarımsal kaynakların ekonomik kalkınma sürecin­de kullanımı, gelişmiş ülkeler tarafından uygulanan politikalarca bir bakıma engellenmiştir. Böyle bir durum gelişmekte olan ülkelerde endüstriyel üreti­mi geliştirmek için bir motivasyon oluşturmuştur.

Bu bölümde öncelikle tarımın ekonomik kalkınmaya olan katkıları üzerinde durulmaktadır. Daha sonra ekonomide tarımın önemli bir yer tuttu­ğu ve tarım sektöründe nüfus artış oranının yüksek olduğu, ancak sanayi sektöründe de gelişme potansiyelinin bulunduğu ülkelerin kalkınma girişim­leri Klasik ve Neo-klasik yaklaşımlarla açıklanmağa çalışılmaktadır. Söz konusu ülkeler genellikle az gelişmiş ülkeler olarak bilinmekte ve ekonomi­leri dual (iki sektörlü) bir yapı göstermektedir. Bu ülkelerin kalkınma giri­şimlerinde nihai amaç ekonominin merkezini kademeli olarak daha geri kalmış sektör olan tarım sektöründen gelişmiş olan sanayi sektörüne kaydıra­rak yapısal bir değişim ortaya çıkarmaktır. Bu yapısal değişimde tarımdan sanayiye işgücü transferiyle sanayide büyüme, tarımsal üretimde rasyonel­leşme, üretim faktörlerinde verimlilik artışı, tarım ve sanayide sermaye biri­kimi ve tasarruf artışı amaçlanmaktadır. 

TARIMIN EKONOMİK KALKINMAYA OLAN KATKILARI 

Tarım sektörünün ekonomik kalkınmaya olan katkıları dört başlık altında incelenebilir. Bunlar tarımsal ürün katkısı, üretim faktörü katkısı, piyasa katkısı ve döviz katkısı katkısıdır. 

Tarımsal Ürün Katkısı 

Tarımsal üretim insan neslinin ilk çağlardan günümüze gelmesi ve bu bundan sonra da yaşaması için gerekli olan gıda maddelerini üretmesi bakımından son derece önemlidir. insana sağladığı yaşamsal faydadan ötürü, tarım sektörünün ekonomik gelişmeye sağladığı en önemli katkı tarımsal ürün katkısı olarak ele alınabilir. Günümüzde gerek gelişmiş ülkeler gerekse geri kalmış ülkelerin her biri tarımsal ürün üretimi bakımından kendine ye­terli olmak ister. Her ne kadar gerek uluslararası tarım ürünleri ticaretini sınırlayıcı engellerin ortadan kaldırılmasına yönelik önlemler, gerekse tarım ürünleri ticaretinde mutlak ve karşılaştırmalı üstünlük teorilerinin uygulan­masına yönelik öneriler bulunsa da, her ülke neredeyse bütün tarımsal ürün" leri maliyeti yüksek olsa bile üretmek ister. Bunun en önemli nedeni ise bir ülkenin uluslararası anlaşmazlıklarda ve savaşlarda kendi vatandaşlarının gıda maddeleri gereksinimini karşılayamama riskidir. Barış döneminde ulus­lararası ticaret kurallarına göre diğer ülkelerden düşük maliyetle mal satın alma olanağı varken, savaş dönemlerinde anlaşmalar bozulabilir. Bu yüzden her ülkenin tarım ürünlerini ulusal düzeyde üretme konusunda bir hedefi vardır. 

İnsan için zorunlu olan gıda maddelerinin üretiminde kullanılan ara­zi miktarını artırma olanağı yoktur. Günümüzde dünya üzerinde gerek or­manların ve meraların toprak işlemeli tarıma açılması, gerekse sulu alanların ve bataklıkların kurutulması yoluyla tarım arazisi kazanılması neredeyse olanaksızdır. Günümüz koşullarında tarım arazilerini genişletme olanağı sınıra ulaşmıştır. Bu yüzden mevcut arazi varlığıyla günümüz insanını besle­yebilme olanağı bulunsa bile, gelecekte sürekli artmakta olan dünya nüfusu­nu besleyebilmek tarımda verimlilik ve kalite artışını zorunlu kılmaktadır. 

Türkiye, iklim koşullarının elverişli olmasından dolayı dünyada gıda maddeleri bakımından kendine yeterli olabilecek 6-7 ülkeden biridir. Kara­deniz'den Akdeniz'e, Ege'den Doğu Anadolu'ya değişik iklim özelliklerine sahip olan ve birçok bitki ve hayvanın ekonomik olarak yetiştirilebileceği ülkemizde, son yıllardaki politikalar nedeniyle kendine yeterlilikten söz edilemez. Ülke içinde üretme olanağına sahip olduğumuz birçok bitkisel ve

hayvansal ürün ithal edilmeye başlanmış ve bu ürünlere duyulan gereksini­min ulusal düzeyde karşılanma oranı azalmıştır. 

Üretim Faktörü Katkısı 

İlkel topluluklarda tarımsal faaliyette kullanılan temel üretim faktör­leri arazi ve işgücüydü. Ancak tarımın emek-yoğun olan yaygın tarımdan sermaye-yoğun olan yoğun tarıma geçmesi, sermaye faktörünün de önemli bir düzeyde kullanımını gerektirmiştir. Ekonomik kalkınmanın başlangıcında bir ülkenin hem nüfusu hem de kaynaklarının önemli bir kısmı tarım kesi­minde bulunur. Bu kaynaklardan bir kısmı tarımsal üretimi geriletmeden başka sektörlerde de kullanılabilir. Özellikle sanayi sektörünün gelişmeye başlaması, tarımdan elde edilen tasarrufların bu sektörde yatırıma dönüştürü­lebilmesi ve niteliksiz kırsal işgücünün eğitilerek kullanılmasına bağlıdır. Yani kalkınma girişimlerinin ilk aşamalarında tarımdan sağlanacak işgücü ve sermaye faktörleri sanayi sektörünün gelişimi açısından büyük önem ta­şımaktadır.

Gelişmekte olan ülkelerde tarım kesiminde işgücü fazlası iki şekilde oluşur. Bunlardan biri %2-3'e varan doğal nüfus artışıdır. Gerek nüfus plan­laması eksikliği gerekse kırsal halkın eğitim düzeyinin düşüklüğü. bu ülkele­rin nüfus artış hızını kontrol altına almalarını engellemektedir. Kırsal alanda işgücü fazlası oluşturan diğer bir faktör de tarımda makine kullanımının artması ve makinenin işgücünü ikame etmesidir. Her ne kadar bazı tarımsal işlerde makine kullanımı sınırlı olsa da, toprak işleme, ekim, sürüm, gübre­leme, sulama, ilaçlama, hasat, toplama ve depolama gibi birçok işlerinde ma­kine kullanım olanağının artması, kırsal alanda binlerce işçinin işsiz kalması ve tarımsal işgücü fazlasının oluşmasına neden olabilmektedir. Tarımdaki fazla işgücünün eğitilerek kalifiye işgücüne dönüştürülmesi ve diğer sektör­lerde istihdam edilmesi kuşkusuz ekonomik kalkınmaya katkı sağlayacaktır.

Tarımın ekonomik kalkınmaya olan sermaye katkısı tarımsal gelir­den elde edilen tasarruflardan ve zengin çiftçilerle büyük arazi sahiplerinin yapmış olduğu yatırımlardan kaynaklanır. Tarım kesimindeki tasarrufların ekonomik kalkınmaya yönelik yatırımlarda kullanması için iki yol vardır. B unlardan biri çiftçilerin bankalardaki orta veya uzun vadeli tasarruflarının verimli yatırımlarda kullanılması, diğeri de devletin tarım kesimine uygula­dığı vergilerle yapılan yatırımlardır. Tarımsal tasarruf gönüllü vergi ise zo­runlu bir uygulamadır. 

Piyasa Katkısı 

Gelişmiş ülkelerde tarımın gayri safi yurt içi hasıladaki payı çok düşük iken (%2-5), bu oran gelişmekte olan ülkelerde %80-90'lara çıkabil­mektedir. Hem gayri safi yurtiçi hasıla hem de nüfus bakımından en büyük sektör olan tarım kesimi sanayi ve hizmetler gibi sektörlerin gelişimine katkı sağlar. 

Gelişmekte olan ülkelerde yeni kurulmakta olan sanayi sektörü, ön­celikle tarımdan sağlanan hammaddeleri işlemektedir. Salça üretiminde do­mates, kumaş üretiminde pamuk veya yün, yağ üretiminde çeşitli bitkiler, un üretiminde tahıllar, tarımsal üretimin sanayi sektörüne nasıl hammadde sağ­ladığını gösteren örneklerdir. 

Tarım sektörü hem kendi ürünlerine hem de sanayi sektöründe üreti­len ürünlere talep oluşturarak da tarımın ve sanayinin gelişimine katkı sağlar. Her hangi bir ürüne talep bulunmadan bu ürünün üretilmesi ekonomik değil­dir. Tarımsal ürünler zorunlu tüketim malları olduğundan bunlara olan talep hem kırsal alanda hem de kentsel alanda hiçbir zaman bitmeyecek, tam aksi­ne nüfus artış hızına paralel olarak artacaktır. Tarımsal ürünlere olan talep artışı, kuşkusuz üretim miktarını ve kaliteyi artırma yolunda bir çaba oluştu­racaktır. Diğer taraftan tarım kesimi sanayi sektöründe üretilen üretim malla­rının ve girdilerin temel tüketicisi konumundadır. Tarımda kullanılan traktör ve ekipmanları, biçer-döğer, hasat makinesi, mibzer gibi alet ve makineler ile kimyasal gübreler ve tarımsal mücadele ilaçları gibi girdiler hep sanayi sektöründe üretilmektedir. Tarım kesiminde bütün bu faktörler için oluşabilecek bir talep artışı, kuşkusuz bunları üreten sanayi kollarının gelişimine katkı sağlayacaktır. Özellikle kalkınma girişimlerinin ilk devrelerinde ülke içerisinde üretilen ve tarımda kullanılan sanayi mallarının ihracat olanakları sınırlı olduğundan, ulusal tarım sektörü bu ürünler için tek tüketici kitle sayı­labilir. 

Gelişmekte olan ülkelerde tarım sektörü modernleşmeye doğru git­tikçe, kırsal alanda daha çok altyapı yatırımları ve tarıma dayalı çeşitli iş sahaları açılmaktadır. Bütün bu girişimler de tarımın ekonomik kalkınmada­ki piyasa katkısını artırmaktadır. 

Döviz Katkısı 

Gelişmekte olan ülkelerin çoğunda en önemli döviz kaynağı tarım ürünleri ihracatından sağlanmaktadır. Her ne kadar yurt dışında çalışan işçi­ler de ülke döviz rezervlerine önemli katkılar sağlasa da böyle bir olanak bütün gelişmekte olan ülkelerde yoktur. Türk işçilerinin başta Almanya ol­mak üzere çeşitli Avrupa ülkelerinde çalışması, Meksikalı işçilerin ABD'de çalışması ve ülkelerine döviz getirmesi buna örnek sayılabilir. Ancak geliş­mekte olan ülkelerin en önemli döviz kaynağı, ülkede sanayi sektörü yete­rince gelişmediğinden, tarım ürünleri ve bazen de mineral madde satışından sağlanmaktadır. Mevcut sanayi üretiminin gelişmiş ülkelerdekiyle rekabet edebilmesi oldukça zordur. Ancak tarım ürünlerinde iklim ve toprak koşulları belirli ürünlerde gelişmekte olan ülkelere piyasa üstünlüğü sağlayabilmek­tedir. Örneğin, ülkemizde üretilen kuru üzüm, kuru incir, kaysı, çay, fındık, Antep fıstığı ve turunçgiller gibi tarım ürünleri bir çok gelişmiş ülkede üretilememektedir. Bu yüzden iklim ve toprak koşulları bu ürünlerin ihracatında ve döviz katkısı yaratmasında ülkemize bir avantaj sağlayabilmektedir. 

Gelişmekte olan ülkelerin ihracatı daha çok tarımsal kaynaklı, ithala­tı ise sanayi mallarından oluşmaktadır. Sanayi üretiminin başlaması ve ge­lişmesi için sanayi mallarının ithalatı kaçınılmazdır. Bunların ithali için gerekli döviz de daha çok tarım mallarının satışından sağlanmaktadır. 

Tarımın ekonomik kalkınmaya katkısını inceleyen çeşitli modeller vardır. Bunların bazıları klasik ve neo-klasik modeller olarak açıklanmaktadır.

Kaynak: Sami Taban ve Muhsin Kar'ın (2003) "Kalkınma Ekonomisi Seçme Konular" (Bursa: Ekin Yayınevi) adlı edit kitabından alınmıştır.

 

Anasayfa - İktisat - Makale - Ekonomi - Borsa - İstatistik - Türkiye Ekonomisi - Ekonomi Sözlüğü - Gizlilik Politikası

Sağlık Bilgileri