TEKNOLOJİK GELİŞMENİN KALKINMADA ÖNEMİ
Teknolojik gelişmeler, toplumsal alanda sosyo-kültürel
etkiler yaratırken ekonomide üretim süreçlerini ve
organizasyon yöntemlerinde önemli etkiler
yapmaktadır. Bu bağlamda kalıcı ekonomik, sosyal ve
siyasal dönüşümleri de beraberinde getiren
teknolojik gelişmeler insanlık tarihinde devrim
etkisi yapmıştır. Örneğin ateş, tekerlek, yelkenli,
barut ve matbaa... Çağdaş dünyanın başlangıç
noktasını oluşturan sanayi devrimi ise, buhar gücü
ve elektrik enerjisinden sonra bilgi teknolojisi ile
üçüncü aşamasına girmiştir. Sosyo-ekonomik gelişme
sürecinde tarım devrimi birinci dalga, sanayi
devrimi ikinci dalga, enformasyon devrimi üçüncü
dalga olarak ifade edilmektedir (Toffler ve Toffler,
1996: 5)
Sanayi devrimiyle birlikte yeni buluşların hız
kazanması teknolojik gelişmenin ekonomik büyüme
üzerine etkisi iktisatçıların ilgisini daha çok
çekmeye başlamıştır. İktisat kuramında teknolojik
gelişmenin içselleştirilmesine yönelik çabaların
çıkış noktası Schumpeter olmuştur. Yenilikler ve
kalkınma süreçlerine etkisi konusu, Schumpeterle
birlikte ekonomik kalkınma kuramları içinde çok
önemli bir yere sahip hale gelmiştir. Marks ve
Schumpeter yeniliklerin kapitalist ekonomilerde
rekabetçi üstünlüğün ilk başında yer aldığını,
teknolojik gelişmenin kalkınma süreçlerine olan
etkisini ele alan öncülerdendi.
Yeni teknolojilerin yaratılması rekabetçi ekonominin
tamamlayıcı bir parçasıdır. Bununla birlikle yeni
teknolojilerin geliştirilmesi dinamik bir süreçtir.
Schumpeter'in yaratıcı yıkım olarak ifade ettiği,
eski teknolojilerin yeni teknolojiler tarafından saf
dışı bırakılmasıdır. Yaratıcı yıkım ekonomik
gelişmenin merkezinde yer alır çünkü yeni
teknolojiler artan yatırıma yol açar ve sonuçta daha
iyi performans gösteren teknolojilerin
kullanılmasına bu da yüksek oranh verimliliğe neden
olur (Smith, 1994: 10).
1980'lerin başında ekonomik kalkınma kavramının
belirlenmesinde değişiklikler ortaya çıkmıştır.
Dünya ekonomisinde yaşanan krizlerin
yorumlanmasında "kalkınma kuramları" yetersiz
kalmıştır. Neo-klasik okul, teknolojiyi ve
teknolojik gelişmeyi uzunca bir süre gündem dışı
tutmuştur. Keza, denge halinin koşulları üzerine
kurulmuş olan bir yaklaşım, ancak dengesizlik
koşullarında gerçekleşebilen yeni teknolojilerin
oluşumu, yayılması ve sonuçlarını inceleme
olanaklarından yoksundur. Firmanın fiyatlara duyarlı
bir faktör bileşimi seçiminin koşullarını
tanımladıktan sonra bu teori, girdilerin çıktılara
dönüşüm süreci olarak tanımlanabilecek teknoloji
olgusunun kendisini, mühendisler tarafından
incelenecek bir kara kutu olarak görmüş; ekonomik
süreci dışsal olarak kabul etmiş, kısaca iktisadın
gündemi dışına kaydırmıştır (Boratav, 1996:88;
Rosenberg, 1998:3-34).
1980'li yıllardan itibaren etkinliğini artıran
Evrimci iktisatçılar yenilik ve teknolojik
gelişmeyi ele alırken büyük ölçüde Schumpeter'in
yenilik kavramından etkilenmiştir.
Porter'ın "ulusların rekabet üstünlüğü" adlı
kitabında yenilikleri ve ekonomik büyümeyi teşvik
eden stratejik faktörlerin anlaşılmasında bazı
değişikleri yansıtmaktadır. Porter'ın düşüncesi
kapitalist ekonomilerdeki rekabetin sadece
fiyatlarla değil bunun yanında teknolojik gelişmeye
bağlı olduğunu söyleyen Schumpeter' in görüşü
üzerine kurulmuştur. Firmalar sadece aynı ürünü ucuz
üreterek değil yeni performans ve yeni teknik
iyileştirme seçeneklere sahip ürünler üreterek
rekabet edebilir (Porter, 1990).
Sanayileşmiş ülkelerde uzun vadeli ekonomik
büyümenin yarıdan fazlası verimliliği artıran veya
sanayilerin geliştirilmesine yol açan teknolojik
değişikliklere dayanmaktadır. Sanayide gelişme
aslında sürekli yeni teknolojik yetkinliklerin
kazanılmasını kapsayan süreç anlamını taşımaktadır.
Teknolojinin gelişimi ile verimlilik arasında
doğrudan ilişki vardır. Diğer bir değişle, ileri
teknoloji verimlilik demektir. Ekonomik
yaklaşımlarda, istihdamın verimliliğe bağlı olarak
arttığı, verimlilik artışlarının ise, büyük ölçüde
teknolojik değişmelerden kaynaklandığı kabul
edilmiştir. Uluslar arası alanda rekabet edebilmenin
temel koşulu ucuz ve kaliteli ürün üretebilmektir.
Yani düşük maliyetli ve yüksek kaliteli mal üretmek
ise üretim teknolojisinin yenilenmesi ve
geliştirilmesine bağlıdır.
Uluslararası pazarlarda yoğun rekabetin yaşandığı
bir ortamda başarılı olabilmek için ülkenin
yapısına ve özelliklerine uygun ve en yeni
teknolojilerin kullanılması gerekmektedir. Daha
önce de ifade edildiği gibi ileri teknoloji yüksek
verimlilik demektir. Bu yüzden üretim teknolojisinin
sürekli geliştirilmesi, kalkınma açısından büyük
önem taşır. Çünkü, dünya ekonomisi gittikçe artan
bilgi ve iletişim teknolojisinin egemenliğiyle daha
rekabetçi ve daha küresel olmaktadır (Carnoy vd,
1996: 1).
Ulusların dünyada konumlarını belirleyen kriterlerin
başında "teknolojik düzeyleri" gelmektedir. Diğer
bir ifade ile gelişmiş ülkeleri diğer gelişmekte
olan ülkelerden ayıran "teknolojik gelişmişlik
düzeyleri"dir. Gelişmiş ülkeler teknolojik yenilik
düzeylerine göre birbirlerinin önüne geçmekte ve
uluslararası rekabetten üstün çıkabilmektedirler.
Bilim ve teknolojiyi ekonomik ve toplumsal faydaya
dönüştürebilme becerisi, bugün genel olarak yenilik
becerisi ve yetkinliği olarak ifade edilmektedir.
Ülkelerin teknoloji/yenilik yetkinliğini
belirlemede bazı göstergeler kullanılmaktadır.
Bunlar;
- Araştırma ve geliştirme harcamalarının GSMH 'a
oranı
- Ar-Ge hizmetlerinde çalışan bilim adamı, mühendis
sayısı. Patent sayısı
- Bilimsel yayın sayısı
- Bilgisayar, internet ve iletişim araçlarından
yararlananların sayısı
Toplam ihracat içinde yüksek teknoloji ürünlerinin
oranı Gelişmiş ülkelerle gelişmekte olan ülkeler
teknoloji göstergeleri açısından
karşılaştırıldığında büyük farklılıkların olduğu
dikkati çekmektedir. Ülkeler kalkınma düzeylerini
artırabilmeleri için yukarıdaki gösterge düzeylerini
bu konuda öncü ülkelerin düzeylerine doğru
yükseltmeleri gerekmektedir.
Henry Ergas, ülkeler arasında neden yenilik hızının
farklı olduğu açıklayan bir kura m geliştirme çabası
gösteren iktisatçılardan biridir. Yenilik hızını
etkiyen faktörleri üç gruba ayırmıştır. Bunlar:
- Yenilik girdilerini etkileyenler; ülkenin bilimsel
tabanının niteliği, araştırma kurumlarının
mevcudiyeti, eğitim düzeyi
- Talebi etkileyenler; sürekli yenilik için istekli
ve bilinçli tüketiciler
- Sanayi yapısı; firmaların bilimsel araştırmanın
yayılması ve finansmanına katılması, bazı
mekanizmalarla kuvvetli rekabet fırsatlarını biraraya getirmesi (The Economist, 1992: 21).
Bu faktörler farklı ülkede farklı birleştiğinde
farklı tarzlar yeniliğin başarı ve başarısızlığını
açıklamada kullanılmıştır.
YENİ TEKNOLOJİLERİN TEKNOLOJİK DEĞİŞİM SÜRECİNE
ETKİLERİ
Teknolojik değişmeler, ürün tasarımında yeni
olanaklar, üretimde yeni yöntemler yaratabilir.
Teknolojik değişmeler yeni ürünü geçerli kılarken,
yeni bir endüstriyi ya da sektörü kendisiyle beraber
doğurur. Örneğin X-ray ışınlarının bulunmasıyla
Almanya ilaç sektöründe liderliği ele geçirmiştir (Porter,
1990:45).
Günümüzün yeni teknolojisi olarak ifade edilen
teknolojiler bilgi teknolojisi, yeni malzeme
teknolojisi, biyoteknoloji, nükleer teknoloji ile
uzay ve havacılık teknolojisidir. Yarattığı yeni
ürünler, yeni iş ve istihdam alanları ile rekabet
üstünlüğüne sağlayan bu yayılgan -jenerik-
teknolojiler belli bir üretim alanı ile sınırlı
kalmayıp ekonominin bütün sektörlerinde etkili
olmaktadır.
Genellikle mikro elektroniğe dayalı teknolojiler
ürün ve üretim teknolojilerinde köklü
değişikliklere yol açtı. 1980'li yılarda ortaya
çıkmaya başlayan bu teknolojik değişmeler sanayinin
yeniden yapılanma sürecinde anahtar rol oynamaya
başlamıştır. Sanayide yeniden yapılanma, yeni
rekabet koşullarını yaratarak günümüzde dünya
işbölümünü etkileyecek güce de sahip görünmektedir
Mikro elektronik teknolojiler birçok mekanik
makinenin yaptığı işi tek makinede toplamak, üretim
süresini ve girdi kullanımını azaltmak gibi
özelliklere sahip teknolojilerdir. Bu teknolojiler,
emek ve sermayeden tasarruf etmekte ve verimliliği
artırmaktadırlar. Ayrıca mikro elektronik
teknolojilerin sanayide kullanabilir hale gelmesi
ürün çeşitlemesi ve kalite artışında da etkili
olmakla birlikte günümüzdeki tüketici tercihlerine
daha iyi uyum sağlamaktadırlar. Değişen tüketici
tercihlerine dayalı olarak ölçek ekonomilerinin bir
boyutu olarak çeşit ekonomileri ortaya çıkmıştır.
Çeşit ekonomisi yüksek teknoloji kullanımı sayesinde
ortak girdi kullanılarak bir çok ürünün bir arada
üretilmesinden doğmaktadır. Dolayısıyla birim
maliyetlerde de düşüş sağlamaktadır.
İleri teknolojiler sanayileşmiş ülkelerde
üretilmekte bu da gelişmekte olan ülkeleri
"teknoloji seçimi" ve " teknoloji transferi" gibi
sorunlarla karşı karşıya bırakmaktadır.
TEKNOLOJİ SEÇİMİ
Teknoloji seçimi kuramsal olarak aynı çıkıyı ya da
üretim düzeyini değişik girdi bileşimleri İle
sağlayan teknolojik seçeneği belirlemeyi ifade eder.
Ancak bu farklı girdi bileşimlerinin olması,
kuşkusuz üretim faktörleri ya da girdiler arasında
ika_e durumunun olmasına bağlıdır. Konuya bu açı
dan bakıldığında ikame durumlarına göre emek-yoğun
ve sermaye-yoğun teknoloji tartışmasına girilebilir.
Böyle bir tartışmada hiç kuşkusuz temel hareket
noktası, ülkenin ya da bölgenin emek ve sermaye
varlığının düzeyi olacaktır.
Belirli bir mal ve hizmeti, belirli miktarda
üretebilmek için birden çok teknik alternatif varsa,
bu alternatifler arasında bir seçim yapılması
gerekir. Bu konu optimum (uygun) teknoloji seçimi
olarak önemli bir karar alanını oluşturur. Konuya
makro açıdan bakıldığında, teknoloji seçiminin, bir
ülkenin iktisadi yapısına, ekonomin içinde bulunduğu
üretim şekline, üretim gücüne ve üretim şartlarına,
aynı zamanda ulaşılması gereken hedeflere uygun
teknolojik bilgilerin hangileri olduğunun
kararlaştırılması olayı olduğu karşımıza
çıkmaktadır.
Uygun teknoloji de göreli bir kavramdır. Sosyo-ekonomik
koşullara bağlı olarak ülkeye, bölgeye ve sektöre
göre değişir. Uygun teknoloji nedir sorusunun cevabı
da kişiden kişiye, firmadan firmaya, sektörden
sektöre değişecektir. Girişimciye göre en uygun
teknoloji en çok karı getiren teknolojidir. İşçi ve
sendikacıya göre uygun teknoloji işsizlik yaratmayan
ve ideal iş şartları yaratan teknolojidir. Tüketici
için uygun teknoloji kendi tercihlerine uygun olan
veya hizmeti üreten teknolojidir. Ekolojiste, göre
doğayı kirletmeyen, bozmayan ve gürültü yaratmayan
teknoloji uygun teknolojidir (Demir, 1986:71-72).
Bilinen teknolojiler arasında hangisinin en uygun
olduğuna kim nasıl karar verecektir?
Ulusal düzeyde teknoloji seçiminin belirleyicisi
ülkenin sanayileşme stratejisidir. Uygulamada
teknolojiler arası seçimi özellikle gelişmekte olan
ülkelerde girişimci tek başına yapmaktadır.
Teknoloji seçimi konusunda girişimcinin menfaatleri
ulusal ekonominin menfaatleri ile çakışabilir.
Seçimin tamamen girişimciye bırakılması doğru
olmayabilir. Ulusal ekonomi açısından sahip olduğu
önem nedeniyle devletin teknoloji seçiminde
girişimciye yol göstermesi faydalı olacaktır. Çünkü
gelişmekte olan ülkelerde küçük ve orta boy
firmalar kendi açılarından bile olsa en uygun
teknolojinin seçilebilmesi için gerekli bilgi,
tecrübe ve maddi imkandan yoksundur. B u nedenle
devlet, teknolojik gelişmelerin takibi ve teknoloji
seçimi konusunda girişimciyi yalnız bırakmamalıdır.
Devlet transfer edilecek teknolojilerin seçimi
konusunda yol gösterici olmalıdır.
Makro ve mikro açıdan bakılarak tek tek belirlenen
teknolojik seçeneklere ilişkin bilgiler toplanarak
ve değerlendirilerek en uygun teknoloji
seçilmelidir. Teknolojiyi seçerken alternatif
teknolojilerin, bütün özellikleriyle bilinmesi en
uygun tercihin yapılması açısından çok önemlidir.
Teknoloji sorunu gündeme geldiğinde en çok
tartışılan konu da emek-yoğun tekniklerle
sermaye-yoğun teknikler arasında nasıl bir seçim
yapılması gerektiğidir? Emek-yoğun üretim
tekniklerinin daha fazla istihdam alanı yaratacağı,
daha az yatırım malı gerektirdiği için daha az
döviz kaybına yol açacağı üzerinde durulur. Yani
emeğin bol ve ucuz olduğu yerde seçilecek
teknolojinin emek-yoğun olması önerilir. Ancak
uluslararası dış ticaretin yoğunlaştığı, rekabetin
artığı, üretimde standardizasyonun ön plana çıktığı
ve çağımızda üretim sistemlerinin mekanizasyondan
otomasyona geçtiği düşünülecek olursa, bu tür
tartışmaların artık geçmişte kaldığını
söyleyebiliriz. Dolayısıyla artık önemli olan ulusal
ya da uluslararası pazarda rekabet edebilmek için
çağdaş teknolojilere ayak uydurmaktır. Bunun yolu
ise genellikle sermaye-yoğun teknolojiden
geçmektedir. Ancak bu tür teknolojik seçenekler
arasında en uygun olanı belirlemek ve seçmek
analitik bir yaklaşımdan çok, ülke ya da bölgenin
genel koşullarına dayalı olarak çeşitli faktörler;
işgücü, enerji, sanayinin durumu, çerçevesinde
yapılacak bir değerlendirmeyi gerektirir.
Bu faktörler çerçevesinde ülke, bölge ya da
bulunulan sektörlerin temel koşulları göz önüne
alınarak her teknoloji seçeneği tek tek
değerlendirilmeli ve optimal olan teknoloji
seçilmelidir. Ancak hemen belirtilmelidir ki
özellikle yeni teknolojilere dayalı yeni ürünler
için seçilen teknolojinin üretim için uygun olduğu
araştırmalar, laboratuar, prototip ya da pilot
üretim gibi çalışmalarla yani teknoloji
değerlendirme yöntemiyle kesinleştirilmelidir.
Ancak sermaye-yoğun üretim tekniklerinin uzun
dönemde daha fazla istihdam alanı yaratma gücü
vardır. Sermaye-yoğun tekniklerin emeğin
verimliliğinde daha hızlı artışlar sağladığı ve
teknik düzeyin gelişmesine daha hızlı katkılarda
bulunduğu hususları üzerinde de durulmaktadır (Erkök,1977:1l4-15).
Yine de kalite ve standardizasyon konularında bu tür
teknikler daha avantajlıdır.
TEKNOLOJİ TRANSFERİ
Gelişmekte olan ülkeler kalkınma hızlarının ve dış
ticaret hacimlerinin artırılmasında çok önemli bir
role sahip olan yeni teknolojilere, ancak teknoloji
transferi yoluyla ulaşabilmektedirler. Teknoloji
transferi, yeni bir üretim biriminin kurulması ve
işletilmesi için gerekli ve gelişmekte olan
ülkelerde kıt olan veya hiç olmayan teknik
bilgi1erin transferi olarak tanımlanır.
Teknoloji Transfer Yöntemleri
Gelişmekte olan ülkelere çeşitli yollardan teknoloji
transferi yapıl maktadır. Teknoloji transferi
piyasa mekanizması kanalıyla doğrudan olabileceği
gibi dolaylı yoldan da yapılmaktadır (Robinson,
1988:27-9; Erkök,1977:104-206; Demir, 1986:20-8 ;
Kara, 1998:20-23). Bunlar:
- Teknoloji içeren malların ve makina teçhizatın
satın alınmasıyla,
- Doğrudan yabancı sermaye yatırımları yoluyla,
- Teknoloji Transfer Sözleşmeleri: Lisans
anlaşmaları (know-how, patent, ticari markalar satın
alınması), Yönetim sözleşmeleri, Anahtar teslim
anlaşmalarıyla,
- Stratejik ortalığın bir parçası olan teknoloji
işbirliğiyle
- Yerli yabancı sermaye ortaklığı (joint venture)
yoluyla Taklit, kopya
Yukarıda ki transfer yöntemlerinin bazılarını biraz
açarsak, doğrudan yabancı sermaye gelişmekte olan
ülkeler için önemli bir teknoloji transfer aracı
olarak görülmektedir. Doğrudan yatırımla gerçekleşen
teknoloji transferi teknolojinin diğer yollarla
transferine oranla daha avantajlıdır. Bu yolla
transferi yapılan teknolojinin gelen ülkeye en
önemli katkısı ülkenin dış kaynaklara bağımlılığını
azaltması, yönetim bilgisi ve insan sermayesine
birikim sağlamasıdır.
Burada özellikle gelişmekte olan
ülkelerin dikkat edecekleri konu, kullanılmış ve
eski yatırım mallarının ülkeye girişine izin
vermemeleridir. Çünkü bu tür yatırım mallarını satın
almak ve girmesine izin vermek ülke sanayinin
rekabet gücünü zayıflatmaktadır.
Günümüzde dünya piyasalarındaki yoğun rekabet
ortamında mücadele edebilmek büyük oranda yabancı
sermaye ile (Çok Uluslu Şirket) işbirliği yapmayı
gerekli kılmaktadır. Giderek artan uluslararası
rekabette, kendi olanaklarını diğerinin
olanaklarıyla birleştirmek suretiyle iki
uluslararası ortak olarak faaliyet göstermek
anlayışı günümüzde stratejik ortaklığa dönüşmüştür.
Gelişmekte olan ülkeler açısından 1980'lerden bu
yana var olan ekonomik belirsizliklerle baş etmenin
yolu olarak firmaların rekabet güçlerini korumak ya
da artırmak amacıyla özellikle teknolojide stratejik
işbirliğine gitmeye başlamış olmalarıdır.
Burada amaç, ileri teknolojilerin
kuruluşlar tarafından patent ve lisans
anlaşmalarıyla, pahalı olarak elde edilmesi yerine,
kendi aralarında ve yurtdışı kuruluşlarla
üniversitelerin de yardımıyla ortak projeler
oluşturarak ucuz ve üst düzeyde elde edilmesi ve
uygulanması olmaktadır.
Lisans yoluyla yapılan teknoloji transferlerinde
yaygın görülen durum alınan teknolojinin
kullanımının çeşitli yönlerden sınırlandırılmasıdır.
Örneğin teknolojiyi veren işletme tarafından
transfer edilecek teknolojiyle üretilecek ürünlerin
dışsatımı yasaklanabilir.
Teknoloji transferi, teknolojinin yalnızca bir
ülkeden diğerine aktarımı değil, bir süreçtir. Bu
süreç, teknolojinin edinilmesi ile başlayıp
özümsenmesi, iyileştirme-geliştirme ve
yayma-yaratmayı kapsar.
Teknoloji transferinde kullanılan yöntem,
teknolojinin mahiyeti, veren firmanın stratejisi,
alan firmanın teknolojiyi özümleme yeteneği ve alan
ülke devletinin politikası gibi etkenlerce
belirlenir (Somel, 1996: 152).
Teknoloji transferi yalnızca bilginin alınması
biçiminde düşünülmemelidir. Önemli olan alınacak
teknolojinin çevreye uyması ya da uyum sağlaması ve
özümsenmesidir. Ayrıca alınan teknolojinin üretim
sürecinde kullanılacak makine, araç-gereç ve kişiler
tarafında kabulü ve mümkün olan en kısa sürede
özümsenmesi esastır. Eğitim ve bilim politikalarının
bu özümleme yeteneğinin gelişmesini etkileyeceği
açıktır.
Teknolojinin yayılması süreci transfer edilen
teknolojinin firma tarafından geliştirilmesi ve
diğer uygulama alanlarına yayması sırasında yer
alır. Yaygınlaştırma sürecine, teknolojinin
olgunlaşma süreci de denebilir.
Teknoloji Transferinde Başarıyı Etkileyen
Faktörler
Teknoloji transferi gelişmekte olan ülkelerin
belli başlı sorunlarından biridir. Gelişmekte
olan ülkelerde teknoloji transferinde başlıca
sorun uygun teknolojinin belirlenmesi ve
teknoloji transferinin etkinliği olarak
görülmektedir.
ithal edilen teknolojinin yararlılığı ve elde
edilecek kazanımlar, o teknolojinin ne kadar
uygun seçildiğine ve ne kadar etkin ve verimli
olarak yönetildiğine bağlıdır. Teknolojinin ve
kaynağının uygun olarak seçilmesi, başarılı bir
teknoloji transferi için çok önemli bir
faktördür. Satın alınacak teknoloji seçilmeden
önce alternatif teknolojiler ve kaynakları
hakkında ayrıntılı bilgi toplanması ve her biri
için maliyet analizleri yapılması gerekir (Kara,
1998 :22).
Teknoloji öğrenilmesi gereken karmaşık bir
teknikler topluluğudur. Toplumların bu
yenileşmeye ve yenilikleri kabul etmeye
elverişli bir ortamda olmaları gerekir. Yerli
üretim faktörlerinin etkin bir şekilde
işletemeyeceği kadar karmaşık bir teknolojiyi
lisanslamak veya böyle bir sermaye malını ithal
etmek, kaynak israfıdır ve öğrenme sürecine
faydası yoktur. ithal edilen teknolojinin
ülkenin öğrenme sürecine katkıda bulunması esas
alınmalıdır.
Eğer ithal edilen teknoloji onu
satın alan ülkede güçlü ve güvenilir bir
bilimsel ve teknik altyapı oluşmasına katkıda
bulunmuş, ülkenin teknoloji düzeyini yükseltmiş
ise, yapılan teknoloji transferi işlemi
gerçekten başarıya ulaşmış sayılır.
Kaynak:
Sami Taban ve Muhsin Kar'ın (2003) "Kalkınma
Ekonomisi Seçme Konular"
(Bursa: Ekin Yayınevi) adlı edit kitabından
alınmıştır.
|