|
Adolph Wagner'in Vergileme İlkeleri
Yaşadığı döneme nazaran bir hayli değişik ve ileri
fikirler ileri süren Alman sosyolog ve maliyeci A.
Wagner, kısmen A. Smith'in savunduğu ilke ve
kurallardan da yararlanarak vergileme ilkelerini
tamamlamaya ve sistematik bir şekilde derlemeğe
çalışmıştır. Gerçekten, yukarıda da belirtildiği
gibi, A. Smith, dönemindeki iktisadi düşünce ve
yaklaşımlara uygun olarak vergileme ilkelerini daha
ziyade mali amaca ve tarafsız vergileme esasına göre
ortaya koyarken; Adolph Wagner ilk defa vergilemenin
iktisadi, sosyal ve ahlaki ilkelerine de temas
etmiştir. A. Wagner'in vergileme ilkeleri dört ana
başlık altında ele alıp açıklanmaya çalışılacaktır.
Mali İlkeler
A. Wagner'e göre vergilemenin mali ilkeleri,
"yeterlik" ve "esneklik (elastikiyet)" ilkelerinden
ibarettir. Bu iki ilke diğer ilkelerden önce
gelmektedir. Zira, klasik iktisadi düşünceye göre
devletin üzerine düşen görevleri layıkıyla ve
ekonomideki tarafsızlık ilkesine sadık kalarak
yerine getirmesi, ancak, kamu hizmetleri için
ihtiyaç gösterilen kamusal gelirleri ve bu arada
vergileri toplayabilmesine bağlıdır. Bu, bir bakıma
dönemin maliye politikası olarak da ifade
edilebilir.
Bu ilkelerden "yeterlik" ilkesi, kısaca, belli bir
dönemde vergi yoluyla elde edilecek gelirin kamu
harcamalarını karşılaması ilkesi olmaktadır. Kamu
harcamalarını karşılamaya yetecek seviyede olmasına
özen gösterilen vergilerin ayrıca, devamlılık veya
istikrar gösteren bir mahiyet taşıması da
istenmektedir. Böylece devlet, konjonktür
hareketlerinden etkilenmeyerek topluma beklenen
hizmetlerini sunmaya devam edecektir.
Mali ilkelerden "esneklik" ilkesi de aynı amaç için
gerekli ve önemlidir. Bu ilke de kısaca, verginin
mali ihtiyaçlardaki değişikliklere uyabilecek yapıda
olmasını ifade eder. Böylece hem kamu giderleri için
normal olarak ihtiyaç duyulan kamu gelirleri
sağlanmış; hem de diğer araçlarla karşılanamayan
gider açıkları kapatılmış olacaktır. Vergilemede
esneklik ilkesi, esas itibariyle, vergilerin veya
vergi sisteminin konjonktüre ve değişen şartlara son
derece duyarlı olmasını gerektirir. Bu tanım daha
ziyade günümüz şartlarında geçerlidir. Klasik
iktisadi anlayış içinde ise esneklik, kendi şartları
ve ortamı içinde düşünülmesi gereken ve vergilerin
mali ihtiyaçlardaki değişmelere uyabilecek, bunları
izleyecek unsur ve niteliklerin kapsamasını ifade
eden bir kavram olmamaktadır. Bu anlamdaki esneklik
verimlilik ilkesi ile birlikte değerlendirilmelidir.
İktisadi İlkeler
A. Wagnerin iktisadi ilkeler içinde ele alıp
savunduğu kurallar büyük bir orijinallik ve önem
taşımaktadır. Daha önce ifade edildiği gibi, Wagner,
dönemine nazaran bir hayli değişik ve ileri
fikirlere sahip bilim adamı ve yazardır. Zira,
klasik düşünce sistemi içinde verginin alınış sebebi
malidir; yani devlete gelir sağlamaktır. Oysa vergi,
aslında her zaman ve her ortamda iktisadi bir
olaydır. Devletin tüketici bir nesne olarak kabul
edildiği ve kaynaklar israf ettiği anlayışı içinde
verginin ekonomik yönü belki ihmal edilmiştir; ancak
bu ihmal, verginin ekonomik faaliyetler üzerindeki
az veya çok etkisini ve milli gelir oluşumu içindeki
rolünü ortadan kaldırmaz. Bu sebepledir ki, verginin
sermaye birikimi, kaynak dağılımı, gelir dağılımı,
iktisadi kalkınma ve yükümlülerin üretim ve tüketim
gibi konulardaki davranışları üzerinde bazı etkiler
meydana getirmemesi mümkün değildir. Belki bu
etkilerin önemi ve derecesi tartışılabilir. Zaten
miktar-aksiyon teorisinin sosyal olaylara tatbiki de
bunu göstermektedir. Milli ekonomide kamu kesiminin
nispi önemi arttıkça, niteliği değiştikçe, ekonomik
faaliyetleri etkileme gücü de artmakta; böylece kamu
ekonomisi değişkenleri pek çok ekonomik ve sosyal
amaç için etkili bir şekilde kullanılır hale
gelmektedir. Burada önemli olan, Wagner'n, yaşadığı
dönemdeki şartlar içinde kamu kesiminin ekonomik ve
sosyal yönünü; milli ekonomi ve toplum hayatı içinde
kamu kesiminin önemi ve rolünü kavramaya
başlamasıdır. Wagner bu ilkeleri iki başlık altında
toplamıştır.
- Iktisaden uygun vergi kaynakları seçme ilkesi: Bu
ilke, vergileme konusu yapılacak çeşitli kaynaklar
arasında bir tercih yapılmasını öngörmektedir.
Wagner'e göre bu kaynaklar; gelir, servet ve gelir
ve servetin tüketime ayrılan kısımdır. Bu çeşitli
kaynaklar arasından seçim yapılırken, özel ekonomi
bakımından değil; fakat genel ekonomi bakımından
yargıya varmak önemlidir. Varılacak yargı ise,
vergileme ile sadece mali güdülmesi ile mali amaç
yanında aynı zamanda sosyo-politik amaçlar güdülmesi
durumlarına göre farklı olmaktadır.
- Çeşitli etkiler bakımından uygun vergi çeşitleri
seçme ilkesi: Bu vergi ilkesi, vergilerin etkileri
ve yansıması ile yakından ilgilidir. Ancak vergide
yansıma olayı, pek çok etkene bağlı olarak
gerçekleşen son derece çapraşık ve karmaşık bir
olaydır. Verginin yansıma şartlarını, muhtemel
yansıma yönünü ve çeşitli konular üzerindeki
etkileri olabildiğince dikkate alarak, bu ilkeye
mümkün mertebe uygun düşecek bir vergi sistemi
kurmağa çalışmak en uygun bir davranıştır.
Ahlaki İlkeler
Verginin ahlaki ilkeleri, vergi yükünün âdil bir
şekilde dağılması esasına dayalı ilkelerdir. A.
Wagner bunlara "hakkaniyet" ilkeleri de demektedir.
Ancak, "ahlak", "hak" ve "adalet" gibi kavramlar
nispi kavramlardır ve verginin fonksiyonları yanında
zaman ve yer itibariyle de değişkendir. Buna göre,
örneğin, vergi sırf mali nitelik taşıdığı, yani
sadece devlete gelir sağlamak amacıyla alındığı
takdirde hakkaniyet ilkelerine verilecek anlam
başka; buna karşılık, serbest rekabet düzeni içinde
gerçekleşen gelir ve servet dağılımını düzeltmek
amacıyla alındığı takdirde ise bu ilkelerin anlamı
daha başka olacaktır. Ayrıca, ahlaki ilkelere, vergi
yükünün hak ve âdil dağılımı yönünden yaklaşıldığı
gibi; mükelleflerin ve toplumun vergiye
atfettikleri önem ve değer hükümleri yönünden
de yaklaşılabilir. Bu yönüyle ahlaki ilkeler kamu
vicdani hükmü ve sosyal psikolojik davranış
esaslarına göre şekillenmektedir.
A. Wagner'e göre vergi yükünün hak ve âdil ölçüler
içinde dağılımı için dikkate alınması gereken temel
ilkeler vergilemede "genellik" ve "eşitlik"
ilkeleridir.
- Vergide genellik ilkesi, verginin toplumu teşkil
eden herkesten alınması ve vatandaşlar arasında bu
konuda bir ayırım yapılmamasıdır. Bunun temeli
şudur: Devlet kamu hizmetlerini, belirli sınırlarla
çevrilmiş yurt parçasında yaşayan herkesi (hiçbir
ayrım gözetmeden) sunduğuna göre, bu hizmetlerin
bedelini de yine o ülkede yaşayan herkesten,
bireysel karşılık esası gözetmeden, almalıdır.
Burada mülkilik prensibi geçerli olmaktadır. Yani,
ülkede yaşayan herkesi temsil eden devlet, bu temsil
yetkisi, ile, belli sınırlar içindeki yurt
parçasının sahibi veya maliki sıfatıyla kanun ve
egemenlik hakkı içinde herkesi vergi mükellefi
kılabilmelidir.
Genellik ilkesi, kelimenin salt anlamı ile verginin
herkesten alınmasını ifade etmekle beraber,
uygulamadaki durum bundan farklı olmaktadır. Zira,
sosyal değer hükümleri veya kamu vicdanı ile ortaya
konan sosyal adalet ve vergi adaleti genellik
ilkesinin bu şekilde düşünülmesini ve uygulanmasını
gerektirmektedir. Gerçekten, örneğin, kişisel gelir
ve servet dağılımı ile ödeme gücü veya ekonomik güç
farklılıkları dikkate alındığında; bu farklılıkları
vergileme sırasında mümkün mertebe hafifletmek
amacıyla genellik ilkesinden ayrılmak gerekmektedir.
Esasen bu nedenle hemen hemen bütün vergilerde
derece bu ayırım ilkesinin uygulama alanı bulduğunu
görmekteyiz. Özellikle şahsi gelir vergisinde yer
alan indirimler ve istisna ve muafiyet hükümleri bu
arada zikredilebilir.
- Vergide eşitlik ilkesi de, tanım itibariyle,
verginin mümkün olduğu kadar ekonomik güçle orantılı
olması anlamına gelmektedir. Ekonomik güç,
genellikle gelir veya servet artışından daha hızlı
yükseldiğine göre, vergi düz oranlı değil, artan
oranlı olmalıdır. Görüldüğü gibi bu ilkenin
temelinde, ekonomik güç ile ifade edilen "
fedakârlıkta eşitlik" kuralı yatmaktadır. Buna göre,
daha yüksek gelir ve servetler nispeten daha fazla
vergi ödemelidir. Aynı gerekçe ile, emek gelirleri
daha düşük, sermaye gelirleri ise daha yüksek
oranlarda vergilenmelidir.
|