|
Ayırma Prensibi
Vergilemede ayırma ilkesi ile de, bir yandan
mükellefin vergi ödeme gücüne göre vergi
vermesi ve böylece âdil bir vergileme
sonucuna ulaşılmaya çalışılırken; bir yandan
da vergilemeden beklenen temel bazı ekonomik
ve sosyal fonksiyonların gerçekleştirilmesi
amaçlanmaktadır. Daha önce incelediğimiz
artan oranlılık belirtilen amaca
ulaşılabilmek için yükümlünün gelir
seviyesini göz önünde bulundurduğu halde,
ayırma prensibi gelirin elde edildiği kaynak
ile yükümlünün sosyal durumunu dikkate
almaktadır. Böylece bu prensip, bir bakıma
artan oranlılık ve en az geçim indirimi
uygulamaları ile dikkate alınamayan
hususları dikkate almak suretiyle, vergi
yükünün âdil dağılımına imkan vermeye
çalışmaktadır.
Daha önce belirtildiği gibi artan oranlılık, ilkesi
ekonomik faaliyetler sonucu oluşan geliri, gelirin
kullanımı noktasında ele alarak tüketim ve tasarruf
eğilimlerine göre vergilemeye konu ederken; vergide
ayırma ilkesi, sözü edilen gelirin doğuşunu, yani
kaynaklarını dikkate alan bir ilke olmaktadır.
Toplum yapısı içinde, üretim faaliyetlerine katılma
ve bunun sonucunda faktör geliri, ekonomik ve mali
güç, sosyal statü ve istihdam imkanı elde etme gibi
hususlar bakımından üretim faktörleri arasında
belirli farklılıklar mevcuttur. Bu konuda temel
farklılık emek gelirleri ile sermaye ve teşebbüs
gelirleri arasında kendini göstermektedir. Bu
nedenle bu ilkenin uygulanmasında elde edilen
gelirler üç kategori altında ele alınmaktadır.
Bunlar: emek gelirleri, sermaye gelirleri,
emek-sermaye karışımı gelirler şeklinde
sıralanmaktadır, Üretim faaliyetini meydana getiren
bu faktörler yukarıda gösterilen ayrıma tabi
tutulmak suretiyle; bu faktörlerin üretime katılması
ile elde edilen gelirlerin oran, istisna ve muafiyet
ve benzeri teknik ve araçlarla farklılaştırılarak
vergilendirilmesi sağlanmaktadır.
Nitekim Türk vergi sistemi içinde yer alan ve bu tür
uygulamalara en geniş ölçüde imkan veren ve şahsi
gelir vergisi niteliği taşıyan Gelir Vergisi
Kanunu'muzun çeşitli maddelerinde değişik şekillerde
ayırma ilkesine yer verilmiştir. Gerçekten, örneğin
anılan kanunun 1. ve 2. maddelerinde geliri
oluşturan unsurlar, ikili bir ayrım içinde, "kazanç"
ve "irat" gelirleri şeklinde ele alınmıştır. Ayrıca
bu gelirler, üretim faktörleri ve bazı ekonomik
kriterler bakımından da bir ayrıma tabi tutulmuştur.
Buna göre Türk gelir vergisi sisteminde gelirin
unsurları yedi madde halinde belirlenmiştir. Bunlar:
Ticari kazançlar, zirai kazançlar, serbest meslek
kazançları, ücretler, menkul sermaye iratları, gayri
menkul sermaye iratları ve sair kazanç ve
iratlardır. Görüldüğü gibi bu unsurlar arasında ilk
dört sırada yer alanlar "kazanç" niteliğindeki
geliri; beşinci ve altıncı sırada yer alanlar "irat"
şeklindeki geliri, sonuncu unsur da bunların karması
şeklindeki geliri meydana getirmektedir. Bu ayrım
dikkate alınarak, gelir vergisi sisteminde her bir
gelir unsuru için safi gelirin tespitine müteallik
hükümlerle, oran tespiti ile ve istisna ve muafiyet
hükümleri ile amaca uygun önemli farklılıklar
oluşturulmaya çalışılmıştır.
|