Borçlanma PolitikasI
Enflasyonu önlemeyi amaç edinen borçlanma
politikasının nasıl olması gerektiği
tartışılırken borçlanmanın kaynağı, ihraç
edilen tahvillerin tipi. borç senetlerine
ödenen faiz ve borçların idaresi konularının
ayrı ayrı inceleme konusu yapılması
gereklidir.
Enflasyonu Önleyici Borçlanmada Borçlanmanın
Kaynağı
Devletin borçlanması iç ve dış piyasalardan
yapılabilmektedir. Enflasyonu önleme amacını
güden borçlanma ise, iç piyasalardan ve
kişilere karşı borçlanma şeklinde kendini
gösterir. Çünkü devletin, kişiler yerine
mali kurumlara borçlanması, kaydi para
oluşumuna yol açtığından bu politikaya uygun
düşmez.
Devletin kişilere borçlanması, onların likit
değerlerinde ve dolayısıyla tüketim
eğilimlerinde bir azalma meydana getirir. En
başarılı borçlanma ise, kişilerin mevcut
tasarruflarını devlet tahvillerine
ayırmalarından çok; tüketim harcamalarını
devlet tahvillerine ayırarak, toplam
tüketimi azaltma sonucunu doğuran
borçlanmadır.
Bu şekilde belirtilen anti-enflasyonist etkilerin
devamlılık arz etmesi için, tahvillerin uzun süre
kişilerin ellerinde kalması gereklidir. Bunu temin
etmek üzere aşağıdaki şartlar gerçekleştirilmelidir:
-Mali kuruluşlara tahvil satışı en az seviyede
tutularak, tahvillerin mümkün olduğu kadar kişilere
satılması sağlanmalıdır.
-Devlet tahvili alacak kişilerin, bunu, tüketim
harcamalarını kısarak yapmaları gereklidir.
-Satın alınan tahvillerin uzun süre kişilerin elinde
kalması temin edilmelidir.
Sayılan bu üç şartın bir arada gerçekleştirilmesi
ise sanıldığı kadar kolay değildir. Çünkü, mesela,
tahvillerin uzun süre kişilerin elinde kalması için
bunların borsada satılmalarını önlemek, paraya
çevrilmelerine engel olmak gerekecektir. Bu ise,
kişilerin tahvil satın almalarını engelleyici bir
etki yapacaktır.
Bu yüzden tahvil satışını ve kişilerin tahvilleri
uzun süre ellerinde tutmalarını sağlamak üzere başka
tedbirler düşünmek gerekmektedir. Bunlar başlıca;
-Faiz Menfaati: Enflasyon döneminde faiz haddinin
artırılması tasarruf hacmini artırmayabilir. Fakat
kişilerin likidite tercihlerini değiştireceği için,
yine de belli bir etki gösterebilir. Gerçekten,
kişiler bu dönemde tasarruflarını nakit veya mevduat
şeklinde saklayacakları yerde, tahvile
yatırabilirler.
- Başa-baştn Altında ihraç: bu tedbir sayesinde
tahvil satışı cazip hale geleceği gibi, elinde
tahvil bulunanlar da ihraç primi alabilmek için
tahvilleri uzun süre ellerinde tutmak isterler.
-Tahvillerin Değerlerinin Teminata Bağlanması:
tahvillerin satışını veya uzun süre saklanmasını
sağlayan bir tedbir de budur. Burada söz konusu olan
teminat şekli tahvillerin değerlerinin fiyat
yükselmelerine karşı korunması, yani fiyat
endekslerine göre ayarlanması garantisidir. Böyle
bir tedbir ile, tahvil sahipleri mali risklere karşı
korunmuş ve tahvillere olan ilgi artmış olur.
-Vergi istisnası Sağlamak: Devlet tahvilleri lehine
konan vergi istisna hükümleri pek çoktur. Bu sayede,
alacaklılar için nominal faize ek bir fayda temin
edilmekte; borçlu, yani devlet için de, fazladan bir
ödemeye yol açmaktadır. İstisnaya örnek olarak
tahvillerin her türlü işlemleri (alım-satım, intikal
vb.) ile birlikte gelirlerinin de vergiden istisna
edilmeleri gösterilebilir
Yukarıda işaret edilen tedbirler yeterli olmadığında
devlet cebri olarak da tahvilleri satmayı
düşünebilir. Burada devlet, vergilemenin sınırına
geldiği için halkı yeniden vergi ile zorlamak
yerine; onların da yararına olarak borçlanmaya
zorlamış olmaktadır. Çünkü, devlet, borçlanma ile
sağlayamadığı gelirleri vergileme yoluyla elde
ederse, kişiler ağır vergi yükü altına
gireceklerdir. Bu durumda ödedikleri vergiyi de,
borçlanmanın aksine, geri alma imkanına sahip
değildirler. Ayrıca, ağır vergilerle düşük gelirli
vatandaşların yaşama şartları daha da
ağırlaştırılmış olacaktır.
Bireylerden sonra tahvil satışı, sıra ile sigorta
şirketleri, emekli sandıkları gibi tasarruf
kuruluşlarına yapılmalıdır. Çünkü bunlar da kaydi
para oluşumuna imkan vermeden ekonomideki likiditeyi
daraltıcı etki gösterirler.
Ticari bankalara tahvil satarak enflasyonla mücadele
yoluna gitmek çok tehlikelidir. Zira bu bankalar,
banka parası sayesinde toplam para arzını daha da
artırırlar; bu ise, borçlanma politikasının amacına
aykırı düşer
Merkez bankasına borçlanma da enflasyonist
karakterli olup, bunun tek faydası devlete faizsiz
borç temin etmesidir.
Enflasyonu Önleyici Borçlanmada Hazine Bonoları
Bilindiği gibi devlet, kısa vadeli borç senetleri
dediğimiz hazine bonoları yoluyla para piyasasına
kolaylıkla borçlanma imkanına sahiptir. Çünkü
bankalar, sigorta şirketleri ve benzeri para
piyasası kuruluşları her zaman için kısa vadeli
plasman verebilecek durumdadırlar. Fakat, mahiyeti
itibariyle bonolar, ekonomideki likiditeyi kısmak
veya daraltmak yerine ekonomiye daha çok likit
kıymet sürme niteliğine sahiptirler. Bu yüzden
devletin enflasyon dönemlerinde bonolar vasıtasıyla
borçlanmaya gitmesi, enflasyonu önleyici tesir
yerine aksi tesir göstermektedir. Ayrıca, hazine
bonoları kısa vadeli olduklarından, bunların idaresi
de oldukça güçlük gösterir. Kısa bir zaman sonra
bonoların vadesi geleceğinden, bunların ödenmesinde
güçlükle karşılaşılabilir; bu borçların ödenmesi
diğer borçların idaresini zor durumda bırakabilir,
faiz hadlerindeki değişmeler devlet giderlerini
artırabilir.
Enflasyonla Mücadelede
Devlet Borçlarının İdaresi
Devlet borçlarının idaresi, günümüz iktisatçılarına
göre, belli gayelere ulaşmak amacıyla devletin,
borçların miktarında ve bileşiminde ayarlamalar
yapmasıdır. Bu açıdan bakıldığı zaman,
devlet borçlarının idaresi çeşitli hedeflere ulaşmak
amacını güden bir politika olarak anlaşılmaktadır.
Böylece devlet, mesela bütçe ilişkisi bakımından hiç
zorunlu olmadığı halde, sadece özel kişilerin
elindeki satın alma gücünü azaltmak amacıyla
borçlanmaya girişir veya likiditeyi azaltmak üzere
kısa vadeli borçları uzun vadeli borçlarla
değiştirme yoluna gidebilir. Borçların bu şeklide
değişmelere uğramasından doğan etkiler, arzu edilen,
yani özellikle istenen etkilerdir
Devlet borç alma yerine para basmak veya mevcut
borcu paralaştırmak, yani kağıt bara çıkartarak eski
borcu piyasadan satın almak imkanına da sahiptir.
Fakat devlet çoğunlukla, bu yola başvurmaz. Bunun
sebebi, devletin borçlanma suretiyle kişilerin
ellerindeki paranın bir kısmını onların
harcamalarından çekip almasıdır. Başka bir deyişle,
borcun bu bakımdan maliyeti, halkı tüketim veya
yatırım için para harcamaya ve satın alma gücünü
devlet tahviline bağlamaya inandırmanın bedelini
teşkil etmektedir. Bu bedelin devletçe ödenmesiyle,
özel harcamalardan doğan enflasyonist etki
azaltılmış olmakta; yahut ortadan kaldırılmaktadır.
Görüldüğü gibi, devletin bütçe ilişkileri vb.
bakımlarından borçlanmaya mecbur kalmadığı
zamanlarda, onun piyasadan borçlanmaya girişmesi
ekonomik amaçlar elde etmesi bakımından zorunlu
olmaktadır. Bu amaçların başında enflasyonist
etkilerin azaltılması gelmektedir.
Ancak, enflasyonist etkinin azaltılması, değişik
bünyelere sahip ve bu bakımdan farklı yükler meydana
getiren çeşitli borçlanmalarla sağlanabilmektedir.
Başka bir ifadeyle aynı sonuç, birbirinden farklı
değişik borç kombinezonları ile elde edilebilir.
Gerek maliye politikası gerekse para politikasının
hedefleri, bunlar arasında maliyeti en az; yani yükü
en düşük olanının seçilmesini zorunlu kılar. Bu
seçim yapıldığı takdirde, hem kamu masraflarının
gereksiz artışı önlenmiş; hem de, faiz ödemelerinin
borçlanma ile gözetilen amaca zıt etkileri mümkün
olan en az hadde indirilmiş olur.
Devlet borcunun idaresi yoluyla enflasyonla
mücadelede çeşitli imkanlar söz konusudur. Mesela,
devletin ticari bankalara karşı borçlarını ödemesi,
ekonomideki toplam para arzını arıtır. Hazinenin
merkez bankasından aldığı avansları ödemesi; hazine
kefaletini haiz ve merkez bankasınca reeskont
edilmiş borçların itfası, toplam para arzını
azaltıcı yönde etki gösterir, yine, bir ülkede uzun
vadeli borç senetleri başa-başın altında bir fiyatla
muamele görüyorsa, kısa vadeli borçların uzun vadeli
borç haline getirilmesi, yan konsolidasyona gitmek.,
enflasyonu önlemede basan sağlayabilir.
Enflasyonu önlemede, sorunun iki yönlü çözüm yolu
bulunduğunu daha önce belirtmiştir. Bunlardan
birincisi, kısa vadede enflasyonu önleme amacını
güden ve adına istikrar politikası dediğimiz çözüm
yolu; diğeri ise. uzun sürede sonucun alınmasını
mümkün kılan ve toplam arzın artırılarak toplam
talebe denkleştirilmesi esasına dayanan ve bu
özelliği ile kalkınma politikası olarak
anılan çözüm yoludur. Şimdiye kadar
borçlanma politikasından bahsederken sözü edilen
tedbirler, kısa sürede istikrarın temin edilmesine
yarayan tedbirlerdir.
Borçlanma politikasında, toplam arzı artırarak
toplam talep seviyesine ulaştırmada; yani, uzun süre
enflasyonla mücadelede de yararlanılmaktadır. Burada
toplam arzı artırmak, borçlanılan fonların kullanım
şekli ile ilgili olmaktadır. Eğer borçlanılan fonlar
toplam arzı artırıcı kamu harcamalarında
kullanılıyorsa, toplam arzın artırılması temin
edilmiş olur. Dış borçlanma bakımından ise şöyle bir
durum ortaya çıkar: Eğer bir ekonomide tüketim
mallarının arzında bir tıkanıklık mevcutsa ve dış
ülkelerden bu tüketim mallarını temin maksadıyla
borçlanma yapılmışsa, bu durumda toplam arz
artacaktır. Bunun gibi ithalat yerli sanayinin
hammadde ve yedek parça ihtiyacını gidermek amacıyla
yapılıyor ve borçlanma bunun için oluyorsa, bu
durumda da toplam arz çoğalacaktır, ithalatın
yatırım malları için olması halinde ise, dış
borçlanmanın ilk etkileri enflasyonist olmakla
beraber, yatırımların sonuçlanması ile birlikte
toplam arzda bir artış sağlanacaktır.
Günümüzde bir kısım iktisatçılar, yeni bir
borçlanmanın enflasyonist etkiye sahip olduğu
görüşündedirler. Bazı yazarlar bilhassa borçlanmayı
mücerret bir olay gibi kabul etmenin yanlışlığı
üzerinde durmakta; "doğru bir değerlendirmeye varmak
için, bir taraftan devletçe alınan borcun harcanıp
harcanmadığını; diğer taraftan da, borçlanma yerine
kullanılabilecek alternatiflerin durumunu dikkate
almak gerekir" demektedirler
|