Türkiye Ekonomisi

Dünya Ekonomisi

Osmanlı Ekonomisi

Finansal Ekonomi

İşletme Ekonomisi

Hizmet Ekonomisi

Kalkınma Ekonomisi

Tarım Ekonomisi

Borsa ve Yatırım

Ekonomi Sözlüğü

Ekonomi Ders Notları

Ekonomi Düşünürleri

Genel Ekonomi Soruları

Özel İstatistik Arşivi

Özel İktisat Konuları

Açık Öğretim İktisat

Ekonomi Kurumları

Kamu Yönetimi

Kamu (Devlet) Maliyesi

Sigortacılık Konuları

Türkiye İktisat Tarihi

Yeraltı Ekonomisi

Kredi Kartı Piyasası

Gelişmekte Olan Ülkeler

Finansal Piyasalar

Kent Ekonomisi

Liberalizm

Forex Piyasaları

 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 

Borçlanma PolitikasI

Enflasyonu önlemeyi amaç edinen borçlanma politikasının nasıl olması gerektiği tartışılırken borçlanmanın kaynağı, ihraç edilen tahvillerin tipi. borç senetlerine ödenen faiz ve borçların idaresi konularının ayrı ayrı inceleme konusu yapılması gereklidir.

Enflasyonu Önleyici Borçlanmada Borçlanmanın Kaynağı

Devletin borçlanması iç ve dış piyasalardan yapılabilmektedir. Enflasyonu önleme amacını güden borçlanma ise, iç piyasalardan ve kişilere karşı borçlanma şeklinde kendini gösterir. Çünkü devletin, kişiler yerine mali kurumlara borçlanması, kaydi para oluşumuna yol açtığından bu politikaya uygun düşmez. 

Devletin kişilere borçlanması, onların likit değerlerinde ve dolayısıyla tüketim eğilimlerinde bir azalma meydana getirir. En başarılı borçlanma ise, kişilerin mevcut tasarruflarını devlet tahvillerine ayırmalarından çok; tüketim harcamalarını devlet tahvillerine ayırarak, toplam tüketimi azaltma sonucunu doğuran borçlanmadır.

Bu şekilde belirtilen anti-enflasyonist etkilerin devamlılık arz etmesi için, tahvillerin uzun süre kişilerin ellerinde kalması gereklidir. Bunu temin etmek üzere aşağıdaki şartlar gerçekleştirilmelidir:

-Mali kuruluşlara tahvil satışı en az seviyede tutularak, tahvillerin mümkün olduğu kadar kişilere satılması sağlanmalıdır.

-Devlet tahvili alacak kişilerin, bunu, tüketim harcamalarını kısarak yapmaları gereklidir.

-Satın alınan tahvillerin uzun süre kişilerin elinde kalması temin edilmelidir.

Sayılan bu üç şartın bir arada gerçekleştirilmesi ise sanıldığı kadar kolay değildir. Çünkü, mesela, tahvillerin uzun süre kişilerin elinde kalması için bunların borsada satılmalarını önlemek, paraya çevrilmelerine engel olmak gerekecektir. Bu ise, kişilerin tahvil satın almalarını engelleyici bir etki yapacaktır. 

Bu yüzden tahvil satışını ve kişilerin tahvilleri uzun süre ellerinde tutmalarını sağlamak üzere başka tedbirler düşünmek gerekmektedir. Bunlar başlıca;

-Faiz Menfaati: Enflasyon döneminde faiz haddinin artırılması tasarruf hacmini artırmayabilir. Fakat kişilerin likidite tercihlerini değiştireceği için, yine de belli bir etki gösterebilir. Gerçekten, kişiler bu dönemde tasarruflarını nakit veya mevduat şeklinde saklayacakları yerde, tahvile yatırabilirler.

- Başa-baştn Altında ihraç: bu tedbir sayesinde tahvil satışı cazip hale geleceği gibi, elinde tahvil bulunanlar da ihraç primi alabilmek için tahvilleri uzun süre ellerinde tutmak isterler.

-Tahvillerin Değerlerinin Teminata Bağlanması: tahvillerin satışını veya uzun süre saklanmasını sağlayan bir tedbir de budur. Burada söz konusu olan teminat şekli tahvillerin değerlerinin fiyat yükselmelerine karşı korunması, yani fiyat endekslerine göre ayarlanması garantisidir. Böyle bir tedbir ile, tahvil sahipleri mali risklere karşı korunmuş ve tahvillere olan ilgi artmış olur.

-Vergi istisnası Sağlamak: Devlet tahvilleri lehine konan vergi istisna hükümleri pek çoktur. Bu sayede, alacaklılar için nominal faize ek bir fayda temin edilmekte; borçlu, yani devlet için de, fazladan bir ödemeye yol açmaktadır. İstisnaya örnek olarak tahvillerin her türlü işlemleri (alım-satım, intikal vb.) ile birlikte gelirlerinin de vergiden istisna edilmeleri gösterilebilir 

Yukarıda işaret edilen tedbirler yeterli olmadığında devlet cebri olarak da tahvilleri satmayı düşünebilir. Burada devlet, vergilemenin sınırına geldiği için halkı yeniden vergi ile zorlamak yerine; onların da yararına olarak borçlanmaya zorlamış olmaktadır. Çünkü, devlet, borçlanma ile sağlayamadığı gelirleri vergileme yoluyla elde ederse, kişiler ağır vergi yükü altına gireceklerdir. Bu durumda ödedikleri vergiyi de, borçlanmanın aksine, geri alma imkanına sahip değildirler. Ayrıca, ağır vergilerle düşük gelirli vatandaşların yaşama şartları daha da ağırlaştırılmış olacaktır. 

Bireylerden sonra tahvil satışı, sıra ile sigorta şirketleri, emekli sandıkları gibi tasarruf kuruluşlarına yapılmalıdır. Çünkü bunlar da kaydi para oluşumuna imkan vermeden ekonomideki likiditeyi daraltıcı etki gösterirler.

Ticari bankalara tahvil satarak enflasyonla mücadele yoluna gitmek çok tehlikelidir. Zira bu bankalar, banka parası sayesinde toplam para arzını daha da artırırlar; bu ise, borçlanma politikasının amacına aykırı düşer

Merkez bankasına borçlanma da enflasyonist karakterli olup, bunun tek faydası devlete faizsiz borç temin etmesidir. 

Enflasyonu Önleyici Borçlanmada Hazine Bonoları 

Bilindiği gibi devlet, kısa vadeli borç senetleri dediğimiz hazine bonoları yoluyla para piyasasına kolaylıkla borçlanma imkanına sahiptir. Çünkü bankalar, sigorta şirketleri ve benzeri para piyasası kuruluşları her zaman için kısa vadeli plasman verebilecek durumdadırlar. Fakat, mahiyeti itibariyle bonolar, ekonomideki likiditeyi kısmak veya daraltmak yerine ekonomiye daha çok likit kıymet sürme niteliğine sahiptirler. Bu yüzden devletin enflasyon dönemlerinde bonolar vasıtasıyla borçlanmaya gitmesi, enflasyonu önleyici tesir yerine aksi tesir göstermektedir. Ayrıca, hazine bonoları kısa vadeli olduklarından, bunların idaresi de oldukça güçlük gösterir. Kısa bir zaman sonra bonoların vadesi geleceğinden, bunların ödenmesinde güçlükle karşılaşılabilir; bu borçların ödenmesi diğer borçların idaresini zor durumda bırakabilir, faiz hadlerindeki değişmeler devlet giderlerini artırabilir.

Enflasyonla Mücadelede Devlet Borçlarının İdaresi 

Devlet borçlarının idaresi, günümüz iktisatçılarına göre, belli gayelere ulaşmak amacıyla devletin, borçların miktarında ve bileşiminde ayarlamalar yapmasıdır. Bu açıdan bakıldığı zaman, devlet borçlarının idaresi çeşitli hedeflere ulaşmak amacını güden bir politika olarak anlaşılmaktadır. Böylece devlet, mesela bütçe ilişkisi bakımından hiç zorunlu olmadığı halde, sadece özel kişilerin elindeki satın alma gücünü azaltmak amacıyla borçlanmaya girişir veya likiditeyi azaltmak üzere kısa vadeli borçları uzun vadeli borçlarla değiştirme yoluna gidebilir. Borçların bu şeklide değişmelere uğramasından doğan etkiler, arzu edilen, yani özellikle istenen etkilerdir 

Devlet borç alma yerine para basmak veya mevcut borcu paralaştırmak, yani kağıt bara çıkartarak eski borcu piyasadan satın almak imkanına da sahiptir. Fakat devlet çoğunlukla, bu yola başvurmaz. Bunun sebebi, devletin borçlanma suretiyle kişilerin ellerindeki paranın bir kısmını onların harcamalarından çekip almasıdır. Başka bir deyişle, borcun bu bakımdan maliyeti, halkı tüketim veya yatırım için para harcamaya ve satın alma gücünü devlet tahviline bağlamaya inandırmanın bedelini teşkil etmektedir. Bu bedelin devletçe ödenmesiyle, özel harcamalardan doğan enflasyonist etki azaltılmış olmakta; yahut ortadan kaldırılmaktadır.

Görüldüğü gibi, devletin bütçe ilişkileri vb. bakımlarından borçlanmaya mecbur kalmadığı zamanlarda, onun piyasadan borçlanmaya girişmesi ekonomik amaçlar elde etmesi bakımından zorunlu olmaktadır. Bu amaçların başında enflasyonist etkilerin azaltılması gelmektedir.

Ancak, enflasyonist etkinin azaltılması, değişik bünyelere sahip ve bu bakımdan farklı yükler meydana getiren çeşitli borçlanmalarla sağlanabilmektedir. Başka bir ifadeyle aynı sonuç, birbirinden farklı değişik borç kombinezonları ile elde edilebilir. Gerek maliye politikası gerekse para politikasının hedefleri, bunlar arasında maliyeti en az; yani yükü en düşük olanının seçilmesini zorunlu kılar. Bu seçim yapıldığı takdirde, hem kamu masraflarının gereksiz artışı önlenmiş; hem de, faiz ödemelerinin borçlanma ile gözetilen amaca zıt etkileri mümkün olan en az hadde indirilmiş olur. 

Devlet borcunun idaresi yoluyla enflasyonla mücadelede çeşitli imkanlar söz konusudur. Mesela, devletin ticari bankalara karşı borçlarını ödemesi, ekonomideki toplam para arzını arıtır. Hazinenin merkez bankasından aldığı avansları ödemesi; hazine kefaletini haiz ve merkez bankasınca reeskont edilmiş borçların itfası, toplam para arzını azaltıcı yönde etki gösterir, yine, bir ülkede uzun vadeli borç senetleri başa-başın altında bir fiyatla muamele görüyorsa, kısa vadeli borçların uzun vadeli borç haline getirilmesi, yan konsolidasyona gitmek., enflasyonu önlemede basan sağlayabilir. 

Enflasyonu önlemede, sorunun iki yönlü çözüm yolu bulunduğunu daha önce belirtmiştir. Bunlardan birincisi, kısa vadede enflasyonu önleme amacını güden ve adına istikrar politikası dediğimiz çözüm yolu; diğeri ise. uzun sürede sonucun alınmasını mümkün kılan ve toplam arzın artırılarak toplam talebe denkleştirilmesi esasına dayanan ve bu özelliği ile kalkınma politikası    olarak   anılan   çözüm   yoludur.   Şimdiye   kadar   borçlanma politikasından bahsederken sözü edilen tedbirler, kısa sürede istikrarın temin edilmesine yarayan tedbirlerdir.

Borçlanma politikasında, toplam arzı artırarak toplam talep seviyesine ulaştırmada; yani, uzun süre enflasyonla mücadelede de yararlanılmaktadır. Burada toplam arzı artırmak, borçlanılan fonların kullanım şekli ile ilgili olmaktadır. Eğer borçlanılan fonlar toplam arzı artırıcı kamu harcamalarında kullanılıyorsa, toplam arzın artırılması temin edilmiş olur. Dış borçlanma bakımından ise şöyle bir durum ortaya çıkar: Eğer bir ekonomide tüketim mallarının arzında bir tıkanıklık mevcutsa ve dış ülkelerden bu tüketim mallarını temin maksadıyla borçlanma yapılmışsa, bu durumda toplam arz artacaktır. Bunun gibi ithalat yerli sanayinin hammadde ve yedek parça ihtiyacını gidermek amacıyla yapılıyor ve borçlanma bunun için oluyorsa, bu durumda da toplam arz çoğalacaktır, ithalatın yatırım malları için olması halinde ise, dış borçlanmanın ilk etkileri enflasyonist olmakla beraber, yatırımların sonuçlanması ile birlikte toplam arzda bir artış sağlanacaktır. 

Günümüzde bir kısım iktisatçılar, yeni bir borçlanmanın enflasyonist etkiye sahip olduğu görüşündedirler. Bazı yazarlar bilhassa borçlanmayı mücerret bir olay gibi kabul etmenin yanlışlığı üzerinde durmakta; "doğru bir değerlendirmeye varmak için, bir taraftan devletçe alınan borcun harcanıp harcanmadığını; diğer taraftan da, borçlanma yerine kullanılabilecek alternatiflerin durumunu dikkate almak gerekir" demektedirler

 

 

Anasayfa - İktisat - Makale - Ekonomi - Borsa - İstatistik - Türkiye Ekonomisi - Ekonomi Sözlüğü - Gizlilik Politikası

Sağlık Bilgileri