KAMU GİDERLERİNİN GERÇEK ARTIŞ SEBEPLERİ
a-
Milli Savunma Hizmetlerinin Artması
Milli savunma hizmetleri, her ülke için devletin
varlığının, birliğinin ve gücünün korunması yönünden
hayati önemi haizdir. Milli savunma hizmetleri en
geniş şekliyle devletin iç ve dış güvenliğinin ve
asayişin temini ve korunması olduğuna göre, bu
hizmetlerin ülkenin coğrafi konumuna, jeopolitik ve
jeostratejik durumuna, ekonomik, sosyal ve kültürel
yapısına ve dünya üzerindeki siyasi bütünleşme
hareketlerine bağlı olarak gerçekleştirilmesi
mecburiyeti vardır.
Her ülke milli savunma hizmetlerini yukarıda
belirtilen amaçlara uygun olarak yürütmek zorunda
olduğundan, bu hizmetler tam kamusal hizmet olarak
kamu harcamalarındaki gerçek artışın en önemli
sebeplerindendir.
Özellikle İkinci Dünya Savaşından sonra, daha önceki
ekonomik, sosyal ve siyasi olayların getirdiği
birikim ile, dünya üzerindeki ülkelerin ulusal ve
uluslararası ilişkilerinde ciddi değişiklikler
olmuştur.
20. yüzyılda bilim ve teknolojide görülen
gelişmelerin ortaya çıkardığı çarpıcı sonuç,
ülkelerin gelişmişlik seviyeleri itibariyle
birbirlerinden kopmaları; farklı gelişme
seviyelerine sahip ülkelerin yeryüzünde bir arada
yaşamak zorunda kalmalarıdır. Bu durum 20. yüzyılda
ülkelerin ekonomik ve siyasi bütünleşme çabalarını
da artırmış; milli savunma hizmetlerinin de böyle
bir karmaşık olaylar ve ilişkiler manzumesi içinde
her ülke için önemi her geçen gün biraz daha
artmıştır.
Gerçekten çağdaş yorum içinde milli savunma
hizmetleri, ülkelerin kendi içinde ve milletlerarası
siyasi münasebetlerinde ortaya çıkan yeni eğilim,
gelişme ve dengeleri dikkate almak zorundadır.
Bilindiği gibi İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra
yeryüzünde siyasi dengeler değişmiş; yeni siyasi
denge arayışları, dünya üzerindeki ülkeleri yeni
siyasi birleşme ve bütünleşmelere ve güçlü askeri
ittifaklara götürmüştür. Günümüze doğru bu siyasi
bütünleşmeler, önce iki süper gücün (ABD ve
Sovyetler Birliği) etrafında toplanan askeri ittifak
(NATO ve Varşova Paktı) ile sürdürülmüş, ayrıca bu
iki ittifakın dışında kalan çok sayıda devlet de
Bağlantısızlar Bloğu olarak askeri ve siyasi alanda
ortak hareket ile dünya üzerindeki siyasi dengeyi
teşkil etmişlerdir.
1990'lı yılların başında Sovyetler Birliği'nin
dağılmasıyla dünya üzerindeki askeri ve siyasi güç
dengeleri yeniden değişmiş; ABD dünya üzerinde tek
süper güç olarak kalırken, diğer ülkeler arasında
ekonomik, siyasi ve askeri alanda ciddi bir yarış
başlatılmıştır. Bu yeni denge içinde Doğu Avrupa
ülkelerinin durumu ile NATO'nun yeni fonksiyonu
tartışmaları gündeme gelmiştir.
İşte böyle bir hassas denge içinde çağdaş bilim ve
teknolojinin askeri alandaki silahlanma yarışına
getirdiği yeni boyutlar, her ülkenin askeri ittifak
içindeki yeri ile ittifak dışında kendi askeri gücü
yönünden ülkelere oldukça ağır savunma harcamaları
maliyeti yüklemektedir.
Bu karmaşık yapı içinde ve her ülkenin kendi idaresi
dışında sürdürülen silahlanma yarışı, ülkelerin
milli savunma hizmetlerine bu ihtiyacı karşılayacak
seviyede Önem ve ağırlık vermelerini zorunlu
kılmaktadır. Böyle bir eğilim içinde özellikle
İkinci Dünya Savaşı'ndan bu yana ülkelerin milli
savunma hizmetleri için ayırdığı ödenekler sürekli
artış göstererek bugün için toplam kamu
harcamalarının 1/3'ü seviyesine kadar yükselmiştir.
Askeri güç dengesinin muhafazası dürtüsü ile
silahlanma yarışının aynı hızla devam edeceği
düşünülürse, milli savunma hizmetlerinin de önemini
koruyacağı ve hatta arttıracağı ifade edilebilir
Çağdaş haberleşme araçları ve iletişim - etkileşim
süreci içinde ortaya çıkan bir savunma hizmeti
şekline de burada değinmek gerekir. Güçlü ve hassas
askeri güç dengelerinin korunması için askeri
ittifaklar bir yandan amansız bir silahlanma
yarışını sürdürürlerken; bir yandan da aynı amaçla,
yoğun bir soğuk harp veya propaganda savaşı
uygulamasını devam ettirmektedirler. Hatta
günümüzdeki etkileşim ve iletişim araçları sayesinde
bu tür askeri güç denemesinin veya karşı ittifak
içindeki ülkeleri caydırma mücadelesinin diğerinden
daha önemli hale geldiğini bile söylemek mümkündür.
Ülkemiz de yukarıda belirttiğimiz gelişmeler
doğrultusunda milli savunma hizmetlerini yeni
boyutları ve çağdaş gerekler doğrultusunda
sürdürmeye çalışmaktadır.
Türkiye, bir yandan içinde yer aldığı askeri irtifak
olan NATO'nun genel savunma ve savaş stratejisine
uygun olarak askeri hizmetlere katılırken; bir
yandan da ittifak dışında kendi milli savunma ve
savaş sanayini kurmaya ve geliştirmeye çaba
göstermektedir. Bunun sonucu olarak ülkemizin
savunma hizmetlerine tahsis ettiği harcamaların
toplam kamu harcamaları içindeki payı 1986 yılında
%20 seviyesine ulaşmış bulunmaktadır. Buna ilave
olarak, savunma sanayinin bir an önce kurulup arzu
edilen seviyeye ulaştırılması amacıyla, ülkemizde
askeri kuvvetleri güçlendirme vakıfları kurulmuş; en
son yine bu amaçla "Savunma Sanayii Destekleme Fonu"
adı altında özel bir fon tesis edilmiştir.
b- Kamu Kesimi Ürünlerine Olan Talebin Artış
Göstermesi
Nüfus artışının günümüzde ulaştığı boyutları içinde
her ülkede devletin topluma sunmak zorunda olduğu
hizmetlerin hacmi, tür ve miktarını arttırmış
iktisadi ifadesiyle kamu mallan talebinde özel
mallar talebi aleyhine nispi önemli artışlar
olmuştur. Gerçekten özellikle XX. yüzyılda devletler
toplumun genel refahından, ekonomik ve sosyal makro
bazı amaçlardan sorumlu hale gelmiştir. Böylece,
dünün siyasi-bekçi devleti, yerini ekonomik ve
sosyal refah devletine terk etmiştir. Bu gün gelişme
seviyesine göre kapsamı değişmekle beraber, her
devlet genel kabul görmüş bazı makro ekonomik ve
sosyal hedeflere ulaşabilmek üzere doğaldan ve
dolaylı müdahale ve tedbirlerle ekonomik ve sosyal
hayata karışmakta; böylece arzu edilen makro
hedeflere ulaşılmaya çalışılmaktadır. Bunun mali
yönden ortaya koyduğu sonuç, devletin daha çok
harcama yapması ve bu harcamaların karşılığını
bulmaya çalışmasıdır.
Bu gelişmelerin doğal sonucu olarak bugün milli
ekonomi içinde kamu kesimi %30'lann üzerinde bir
paya ulaşmış bulunmaktadır. Bu artış eğilimi halen
de devam etmektedir. Ayrıca, kamu kesiminin milli
ekonomi içindeki nispi önemi, sadece bu kesimin
harcama ve gelirinin miktar ifadesiyle GSMH içindeki
payı ile de ölçülemez. Kamu kesiminin milli ekonomik
ve sosyal organizasyon içindeki gerçek önem ve
değerini ölçmek için, bu kesimin faaliyetlerinin
kendine has özellikleri ile ele alınıp incelenmesi
gerekmektedir. Zira. bilindiği gibi kamu
faaliyetinin iki yönünü oluşturan kamu harcamaları
ve kamu gelirleri, milli ekonomi üzerinde özel
harcama ve gelirlerle mukayese edilmeyecek etki ve
sonuçlara sahip bulunmaktadır.
c- Eğitim Hizmetinde Gelişmeler
Kamu faaliyetinin genişlemesine ve kamu
harcamalarının nispi payının artmasına sebep olan
önemli bir faktör de eğitim alanındaki
gelişmelerdir. Bilindiği gibi bilim ve teknolojide
kendini gösteren hızlı gelişme temposu, bir yandan
gelişmiş ülkelerin lehine gelişmişlik farkını
büyütürken, bir yandan da gelişmekte olan ülkelerin
bu farkı en azından korumak ve kapatmak üzere
eğitime özel bir Önem vermelerini zorunlu kılmıştır.
Bu nedenle, XX. yüzyıl içinde gerek gelişmiş ve
gerekse gelişme yolunda olan ülkeler eğitim-küttür
hizmetlerine devamlı artan bir önemle eğilmişler ve
bu hizmetleri başta gelen bir kamu hizmeti olarak
görmeğe başlamışlardır.
Bir yandan hızlı nüfus artışı, öte yandan eğitilmiş
(kalifiye) insan gücüne duyulan ihtiyaç her
seviyedeki eğ iti m-öğreti m hizmetlerinin gittikçe
genişlemesine sebep olmuş; devlet bu ihtiyacı
karşılayabilmek üzere her geçen gün bu alana biraz
daha fazla kaynak ayırmaya mecbur kalmıştır.
Eğitim ve küttür merkezlerinin kalkınma hareketi
içindeki yeri ve önemi ise daha açık ve
önceliklidir. Zira esasen gelişme farkı bir yerde
eğitim ve kültür farkına bağlı bulunmaktadır.
Gelişmekte olan ülkelerde geniş kitlelere görülecek
her seviyedeki eğitim-kültür hizmetlerinin kamu
harcamalarını ciddi ölçüde artırması doğaldır.
Ayrıca eğitim ve kültür hizmetlerinin bu ülkelerde
yol açacağı dış fayda-dış maliyet sonuçlan da, bu
hizmetin devlet tarafından yerine getirilmesini
zorunlu kılmaktadır. Bilhassa milli birlik ve
bütünlük açısından, milli eğitim hizmetlerinin
belirlenmiş milli hedefler doğrultusunda yerine
getirilmesi, için temel eğitim ve kültür
hizmetlerinin devlet tarafından veya devletin sıkı
denetim ve kontrolü altında yürütülmesini
gerektirir. Ayrıca kalkınma planı hedef ve ilkeleri
ile tutarlı ve bu hedefler için yeterli seviyedeki
bir eğitim ve kültür hizmeti de, ancak devletin bu
hizmetlere sahip çıkması ile mümkündür. Görüldüğü
gibi eğitim hizmetleri bilhassa gelişmekte olan
ülkelerde kamu faaliyetinin genişlemesi için temel
bir sebep durumundadır.
Eğitim ve kültür hizmetlerini veren kurumların
çeşitli hedefleri ve her kademedeki kurum sayısında
görülen artışlar izlendiğinde bu hizmetleri gören
devletin buralara tahsis ettiği kaynakların nasıl
bir artış gösterdiğini anlamak da kolaylaşacaktır.
Bu konuda ayrıntılı bilgi vermek bizim konumuz
dışında sayılmıştır. Esasen herkesin basit bir
müşahede ve mukayese İle bu yönde bir değerlendirme
yapması mümkündür Meselâ ülkemizde Cumhuriyet
döneminde ilk. orta ve yükseköğretimde okul sayısı,
bu okullarda okuyan öğrenci ve öğretmen sayısı ile
eğitim araçlarının miktar ve kalitesindeki artışlar
gözlendiğinde eğitim hizmetlerindeki gelişmeler
hakkında açık bir fikir elde edilebilir.
Bu konuda genel bir fikir vermek üzere, eğitim
hizmetlerini değişik yönlerden gösteren bazı nicelik
ve niteliksel gelişimlere temas edilmesi uygun
görülmüştür
- Cumhuriyet döneminin en önemli problemlerinden
biri eğitim-öğretim hizmetidir. Zira, İstiklâl
Savaşı sonucu bağımsız yeni bir devlet olarak doğan
Türkiye Cumhuriyeti, geçmiş yılların olumsuz
birikimi olarak devreden yığınla problemle karşı
karşıya kalmıştır. Esasen Osmanlı İmparatorluğu'nun
en geniş ve güçlü bir dünya devleti halinden, gücünü
kaybedip gerileyerek, bu günkü Anadolu topraklarına
kadar küçülmesi de kendi içinde ekonomik, siyasi,
sosyal ve kültürel yönlerden gerileme sürecine
girerek, bu yapıları karakterize eden çeşitli
özelliklerde olumsuz durum göstermesinden olmuştur.
- Eğitim hizmetlerindeki gelişmeyi belirleyen bir
ölçü de, bu alana tahsis edilen kaynakların
konsolide bütçe ve GSMH içindeki paylarıdır. Bu
konuda bir fikir vermek üzere aşağıdaki tablo
düzenlenmiştir
Tablo-7: GSMH ve Konsolide Bütçe İçindeki MEB Bütçesinin Payları
Yıllar |
MEB Bütçesi |
GSMH'ya Oranı |
Konsolide Bütçeye Oranı |
1990 |
8.506.541 |
2.14 |
13.21 |
1991 |
14.943.538 |
2.36 |
14.10 |
1992 |
30.357.303 |
2.75 |
14.58 |
1993 |
57.506.445 |
2.88 |
1435 |
1994 |
93.911.410 |
2.41 |
11.36 |
1995 |
138.506.829 |
1.73 |
10 17 |
1996 |
257.603.140 |
1.71 |
7.21 |
1997 |
512.234.445 |
1 74 |
8.05 |
1998 |
1.243.108.000 |
2.34 |
8.40 |
1999 |
2.131.806.500 |
2.72 |
7.85 |
2000 |
3.360-330.000 |
2.65 |
7.17 |
2001 |
4.045 305.025 |
2.18 |
830 |
2002 |
7.400.991.000 |
2.05 |
7.60 |
Kaynak:
MEB Web Sitesi
Yukarıdaki tablo incelendiğinde, özellikle son yıllarda ülkemizde
eğitim hizmetlerine ayrılan kaynakların yıllar
itibariyle önemli farklılıklar gösterdiği
izlenmektedir. Gerçekten 1990-2002 döneminde MEB
bütçesinin konsolide bütçe ve GSMH içindeki payı
yıldan yıla belirgin bir düşme veya yükselme
göstermiştir. Bunun önemli bir nedeni, ülkemizin
1990lı yıllarda çok önemli bir borç yükü altına
girmesi ve küresel krizlerin de etkisiyle kamu
maliyesindeki temel dengelerin ciddi biçimde
bozulmasıdır.
Buraya kadar verdiğimiz örnek ve açıklamalardan da anlaşılacağı
gibi, eğitim hizmetleri hemen her ülkede diğer
kesimleri de yönlendiren ve sürükleyen önemli bir
kamu hizmeti olmaktadır. Ayrıca bu hizmetin milli
birlik ve bütünlük açısından da ihmal edilmez bir
niteliği vardır. Özellikle dengeli: tutarlı ve
yeterli bir kalkınma temposu tutturabilmek için,
kalkınma hamlesi içinde eğitim hizmetine ne kadar
önem verilse yeridir. Nitekim bu özelliğe bağlı
olarak eğitim harcamalarına "gelişme cari
harcamaları" adı verilmektedir. Gerçekten eğitim
hizmetleri içinde her türlü araçlardan istifade ile
kişilerin bilgi ve beceri kazanmaları yanında,
çeşitli araştırma inceleme ve yayın ile bilim ve
teknolojiyi devamlı yenileme ve geliştirme
fonksiyonu da mevcut bulunduğundan, bu hizmeti
kalkınmanın temel şartlarından biri olarak görmek
gerekir. İşte bütün bu çağdaş özellikleri ve
fonksiyonları ile eğitim hizmetleri kamu faaliyetini
devamlı geliştiren bir hizmet türü olmaktadır.
d- Sosyal Sebepler
Kamu faaliyetinin genişlemesinde sosyal ağırlıklı pek çok sebepten
söz etmek mümkündür. Nüfus artışı ve nüfus
hareketleri belli bir dönemden itibaren devletin
toplum adına sunmak zorunlu olduğu hizmetleri
devamlı arttırmıştır.
Bilindiği gibi nüfus artışının XX. yüzyılda ulaştığı
boyutlar, her ülkede yerleşim birimlerinin devamlı
genişlemesine, hızlı şehirleşme olayının yaşanmasına
yol açmıştır. Ayrıca, bilim ve teknolojinin
sanayileşme hareketini başlatması ve geliştirmesi de
hızlı ve çarpık şehirleşme olgusuna sebep olmuştur.
İşte böylece, bir yandan hızlı nüfus artışı, diğer
yandan da sanayileşme ve hızlı şehirleşme hareketi
her geçen gün devletin daha fazla hizmet
yüklenmesini zorunlu kılmıştır.
Özellikle gelişme yolunda olan ülkelerde hızlı nüfus
artışı ile hızlı ve çarpık şehirleşmenin ortaya
çıkardığı sosyal ihtiyaç ve sorunlar diğer ülkelerle
mukayese edilmeyecek boyutlar içinde kendini
göstermektedir Böylece bir yandan doğal temposu
içinde nüfus artışının yerleşim birimlerini
büyütmesi ile ortaya çıkan yeni kamusal nitelikli
ihtiyaçların karşılanması; öte yandan, geri kalmış
ülkelerin çağdaş bilim ve teknolojiyi takip etme
gayreti ile kendini gösteren sanayileşme ve yapısal
ikilik sorunları XX. yüzyıl devletini her geçen gün
biraz daha fazla faaliyet yüklenmeye ve ekonomik ve
sosyal hayata daha fazla müdahaleye zorlamıştır.
Gerçekten daha XX. yüzyılın başlarında dünyada
milyonluk şehir sayısı elin parmaklan ile sayılacak
kadar az iken, bu gün yalnız Türkiye'de bir milyonun
üzerinde nüfusa sahip şehir sayısı 11'e ulaşmıştır.
Ayrıca, önceleri milyonluk normal bir şehir
durumunda olan bazı şehirler de genişlemeye devam
ederek metropoliten alan oluşturmuşlardır. Nitekim
ülkemizde de 1980 sonrasında önce üç büyük şehirde
(İstanbul, Ankara, İzmir) daha sonra da sırasıyla
Adana, Antalya, Bursa, Diyarbakır, Eskişehir,
Gaziantep, Kayseri ve Samsun büyük şehir mahalli
yönetim statüsü kazanmışlardır.
Hızlı gelişen şehirlerde bu gelişme, genellikle
kontrolsüz ve plansız gerçekleştiği için, çarpık
şehirleşme (gecekondulaşma) ve sanayileşme olgusunu
doğurarak merkezi ve mahalli idare için önceden ön
görülmeyen kamu hizmetini zorunlu kılmaktadır.
Kamu faaliyetini genişleterek kamu harcamalarında
nispi artışa yol açan sosyal ağırlıklı sebeplerden
biri de, sosyal adaletin teminine verilen önemden
kaynaklanmaktadır. Sosyal adalet kavramı her ne
kadar siyasi ve sosyal tercih yönlerinden farklılık
arz eden ve açık ölçüsü bulunmayan bir kavram ise
de; her ülke veya toplum için gene de "kamu vicdanı"
veya 'sosyal değer hükmü" ile ifade edilen, bu değer
hükmüne göre kabul gören bir sosyal adalet ölçüsü
koymak mümkündür.
Sosyal yapıyı karakterize eden çeşitli unsurlarda
günümüze doğru kendini gösteren genişleme,
çeşitlenme ve bu unsurlar arasındaki ilişkilerin
karmaşıklığı ölçüsünde, bir ülkede yaşayan
insanların sosyal gruplar, yerleşim birimleri,
gelir grupları, dini inanç ve kültür özellikleri
itibariyle birbirlerine yakın, birbirleriyle
kaynaşmış mütecanis bir toplum teşkil etmeleri de
zorlaşmakta, ancak o ölçüde önem kazanmaktadır
İşte bu nedenle gelişen toplum yapısı içinde
devletin sosyal fonksiyonu vazgeçilmez bir görev
olarak ortaya çıkmıştır. Çeşitli yönlerden sosyal
adaletin teessüsü ile sosyal huzur ve barışın
sağlanması ve korunmasından devletin sorumlu
tutulması, günümüzde devletin 'sosyal devlet"
niteliği ile tanımlanmasına sebep olmuştur. Sosyal
adaletin sağlanması konusunda çeşitli örnekler
düşünmek mümkündür.
Sosyal adalet bir yönüyle, devletin topluma sunduğu
hizmetlerden herkesin eşit şartlarda yararlanması
anlamına gelebilir. Özellikle milli birlik ve
bütünlük, sosyal barış ve huzur, yeterli ve
istikrarlı kalkınma hedefleme ulaşmada bu
fonksiyonun rolü büyüktür. Ancak, buradaki
"hizmetlerden eşit şekilde yararlanma" deyiminin
açıklanması gerekir. Bilindiği gibi bu ölçü "fırsat
eşitliği" deyimi ile de anlatılmaya çalışılmaktadır.
Bu ifadelerden anlaşılması gereken ise mutlak ve
matematiksel bir eşitlik değildir. Bunu, bazı temel
kamu hizmetlerini ele alarak izah etmeye çalışalım.
Bilindiği gibi çağdaş refah devleti fonksiyonu
içinde milli savunma, eğitim, sağlık, adalet, sosyal
güvenlik hizmetleri ayrı bir önem kazanmıştır. Bu
hizmetlerin topluma götürülmesinde belirli ölçüler
ve prensipler dahilinde devletin âdil davranması
lazımdır. Bunun en genel ölçüsü, toplumu mümkün
olduğu kadar homojen bir yapı içinde tutmak olduğuna
göre. toplum içinde fertlere sunulan hizmetin bu
gayeye uygun olarak götürülmesi gerekir. Bu yaklaşım
içinde hizmet sunmada kişilerin gelir seviyeleri ile
kabiliyetleri hakim rol oynayacaktır.
Örneğin, eğitim hizmetleri hem ferdin hem de
toplumun fayda sağladığı çok yönlü müspet sonuçları
olan bir hizmettir, Bu hizmetlerin topluma
sunulmasında, kişilerin kabiliyetleri de dikkate
alınarak fırsat eşitliği gözetilmeye çalışılmalıdır.
Herkesin kabiliyeti ölçüsünde eğitim hizmetlerinden
yararlanması ile hem toplumun gene! eğitim ve kültür
seviyesi yükselmiş ve hem de dinamik bir gelişme
süreci işletilmiş olacaktır.
Aynı şekilde sağlık hizmetleri de hem fert hem de
toplum yönünden ihmal edilmez yarar sağlayan bir
hizmet türüdür. Beden ve ruh sağlığına kavuşmuş bir
kişi ekonomik ve sosyal yönden hem ailesi hem de
milleti için huzurlu ve verimli bir kişi demektir.
Bu sebeple kişinin tedavi edici ve koruyucu hekimlik
hizmetlerinin devlet tarafından en iyi şekilde
yürütülmesi gerekir. Bu ise, nüfus artışı ile
birlikte ortaya çıkan pek çok toplumsal sorun
çerçevesinde değerlendirildiğinde, bu hizmetlerin
devlete yükleyeceği maliyet daha iyi anlaşılmış
olur.
Gerçekten özellikle gelişme yolunda olan ülkelerde
sağlık hizmetlerinin finansmanı için ayrılan
ödenekler toplam harcamalar içinde önemli bir yer
tutmaktadır.
Kamu faaliyetini genişleten bir başka sosyal sebep
olarak da sosyal güvenlik hizmetlerini
gösterebiliriz.
|