|
Klasik Ekonomi Teorisi
ve Maliye Politikası
Liberal ekonomik doktrine göre ekonomik ve
sosyal hayattaki aksaklıklar ve
yetersizlikler arızidir ve bunları gideren
yeterli güçler piyasa ekonomisi bünyesinde
mevcuttur. Bu sebeple klasik ekonomik
sistemde, ekonomik ve sosyal hayatın piyasa
kuvvetleri ile düzenlenmesi gereği ve
ekonomik ve sosyal amaçlı herhangi bir
müdahaleden kaçınılması görüşü ön planda
tutulmuştur. Klasik iktisatçılara göre,
piyasada gerçekleşen arz, talep, fiyatlar,
sermaye birikimi, yatırım gibi olgular,
mevcut ekonomik kaynakların optimum
kullanılmasını sağlayacak şekilde otomatik
bir işleve sahiptirler.
Kamu Harcamalarının
En Düşük Seviyede Tutulması
Klasik ekonomi teorisinin geçerlik gösterdiği
dönemlerde devletin faaliyetleri daha çok iç ve dış
güvenlik hizmetleri ile genel idare hizmetleri
alanına inhisar etmektedir. Klasik ekonomistler de,
esasen devletin varlığının ve devamının bir gereği
olarak ekonomik kaynaklara ihtiyaç bulunduğunu kabul
etmekle beraber; bu türden hizmetler için kamuya
tahsis edilen kaynakların israf edilmiş
sayılacağını; çünkü devletin esas itibariyle
tüketici bir nesne olduğunu ileri sürmüşlerdir.
Onlara göre devlet, zorunlu bir kötüdür, kamuya
tahsis edilen kaynaklar ise, üretimde bulunmayan
kimselerin tüketimi için harcanmaktadır.
Devletin bu şekilde zorunlu bir kötülük olarak kabul
edildiği bir sistemde, devlet faaliyetlerinin mali
yönüyle ilgilenen kamu maliyesi de, bu sınırlı
hizmetler için gerekli kamu harcamalarını ve
harcamaların finansman kaynaklarını daha çok mali
amaç yönüyle ele almak görevini üstlenmiş
olmaktadır.
Bu duruma göre, devlet harcamaları zorunlu ve
vazgeçilmez nitelikteki kamu hizmetlerini görecek
şekilde tutulmalıdır. Bunun üstünde tutulan kamu
hizmetleri kamu finansmanının da hacmini
genişletecek; buna bağlı olarak vergi gelirlerinin
çeşidinde ve sınırında da bir genişleme olacaktır.
Halbuki klasiklere göre, özellikle dolaysız vergiler
ekonomi üzerinde önemli ölçüde olumsuz etkilere
sahip bulunmaktadır. Böylece kamu harcamaları, hem
giderlerin yapılması hem yapılan giderlerin
karşılığını bulma açısından ekonomi üzerinde olumsuz
etkilen bulunan bir mali araç olarak
değerlendirilmektedir. Şu halde klasik maliyede
amaç, mümkün olduğu kadar az harcama, mümkün olduğu
kadar az gelir şeklinde özetlenebilir.
Denk Bütçe İlkesi
klasik maliyedeki bu amaç da aynı endişeden
kaynaklanmaktadır. Çünkü kamu hizmetinin sınırlı
ve kamusal giderlerin en düşük seviyede
tutulması, ancak denk bütçe anlayışına sıkı sıkı
bağlı kalmakla geçerlik kazanabilir. Bunlara göre
eğer devlet bütçeleri denk olarak hazırlanır ve
uygulamada da denklik sağlanırsa, kamu
harcamalarının seçimi ve finansmanı konularında da
duyarlı hareket edilmiş; yalnızca zorunlu toplumsal
ihtiyaçlar kamu ekonomisi alanına bırakılmış olur.
Esasen kamu ekonomisinde bilindiği gibi, önce
hizmetlerin belirlenmesi; sonra da bu hizmetler için
gerekli finansman kaynaklarının bulunması temel
ilkedir. Zorunlu ihtiyaçların karşılanması için
yapılacak kamusal giderler, olumlu ve sağlıklı
finansman kaynakları ile finanse edilebilecek:
olağanüstü finansman kaynaklarına ve bu arada çok
tehlikeli sonuçlar hasıl eden açıktan finansman ile
borçlanma kaynaklarına başvurmak gereği
duyulmayacaktır. Ayrıca, denk bütçe dışında, bir
bütçe fazlasına ya da bütçe açığına izin verecek bir
düzenleme, ekonomik istikrarsızlığa önceden izin
vermek anlamına gelebilir. Çünkü, mesela, bütçe
fazlası, ekonomide kullanılması gereken ve hareket
etmesi muhtemel kaynakların buradan çekilip atıl
duruma getirilmesi demektir. Aynı şekilde bütçe
açıklarına göz yummak da iki yönden olumsuz etki
gösterebilir. Bir yönüyle bütçe açıkları, devleti,
borçlanma ve açıktan finansman gibi tehlikeli
yollara itmek suretiyle gelecek yıllar içinde ödeme
güçlükleri doğuracak ve daha fazla harcamayı
gerektirecek , öte yandan, devletin açık bütçe ile
yaptığı borçlanma ile. özel ekonomide verimli
alanlara yöneltilmesi mümkün ve muhtemel olan fonlar
kamu kesimine aktarılmış olacaktır. Bunun yanında,
devletin borçlanma amacıyla kredi piyasasına girerek
özel firmalara rakip olması, piyasadaki kredi
fiyatını veya başka bir deyişle ödünçlerin
maliyetini yükseltecektir.
Liberal düşüncenin temel dayanak yaptığı varsayımlar
altında bu türlü bir endişe yerinde ve tutarlı da
olabilmektedir Ancak kamu ekonomisinin günümüzde
kazandığı yeni boyutlar ve bu kesime de günümüzde
uygulanabilen iktisadi analiz metodları ile veri
sağlamadaki kolaylıklar karşısında, borçlanma, hacim
ve etkisi itibariyle o denli korkulur olmaktan
çıkmıştır. Bu sebeple, günümüzde klasiklerin yıllık
denklik ilkesi terkedilmiş ve devrevi denklik ile
ekonomik denklik önem kazanmış bulunmaktadır. Bu
anlama uygun olarak, devletin ekonomik kalkınma, alt
yapı yatırımları, ağır sanayi yatırımları ve
ekonomik istikrar amacıyla borçlanma ve benzeri
finansman kaynaklarına baş vurması ve gerektiğinde
bütçe açık ve fazlalarına izin verilmesi iradi
olarak desteklenebilmektedir.
Kamusal Gelir ve Giderlerde Tarafsızlık
İlkesi
Klasik ekonomi teorisinde ekonominin kendi kendine
işlerliliğini temin eden bir piyasa ekonomisinin
varlığı kabul edildiğinden, kamu ekonomisine verilen
fonksiyonun da bu düzenli işleyişi bozmayacak
seviyede kalması; kamu mali ekonomisi
değişkenlerinin piyasa ekonomisi üzerinde etki
göstermeyecek şekilde düzenlenmesi, bu iktisadi
mantığa uygun düşmektedir. Bu sebeple iktisat ve
maliyeciler, bütün çabalarını, piyasa ekonomisi
üzerinde etki göstermeyecek; onun işlerliliğini
bozmayacak kamu harcamaları ve kamu gelirleri
bileşimi ve türlerini bulup savunmaya
hasretmişlerdir.
Kamu harcamalarında tarafsızlık, zorunlu olarak en
az harcama seviyesini ve harcamaların sağlam
ve güvenilir karşılığını bulma ilkesini peşinden
getirmektedir. Esasen harcamaların sağlam ve
güvenilir gelir kaynağı da klasiklere göre, ekonomi
üzerinde en az bozucu etkileri olan dolaylı vergiler
grubudur. Bilindiği gibi ekonomik değişkenlerden
tasarruf ve yatırım değişkenleri dolaysız vergilere
karşı (özellikle gelir vergisine) son derece duyarlı
kabul edildiğinden, bu türden vergiler klasıklerce
iyi karşılanmamış ve iyi, adil ve verimli vergi
türleri konusunda değişik görüşler ortaya
atılmıştır.
Nitekim, David Ricardo'ya göre vergilerin sermaye
birikimi üzerindeki etkisi kesinlikle olumsuzdur.
Ona göre, sermaye birikimi üzerinde etkisi olmayan
vergi yoktur. Ricardo, en az olumsuz etkisi olacak
vergi için, "toprak rantı üzerinden alınan bir
vergi"yi önermektedir. J. B. Say'ın bu konudaki
görüşü, "en az harcama yapmak ve en az vergi almak,
devlet faaliyetlerinde en iyi plan demektir"
şeklinde özetlenebilir. Adam Smith, sistemin
işleyişine en az zararlı vergi olarak "tüketimi
yaygın mallar üzerinden alınan dolaylı bir vergi"yi
benimsemektedir.
Vergilerin ekonomi üzerindeki etki ve sonuçları,
bugünkü anlamda olmasa bile, oldukça ayrıntılı bir
şekilde klasik yazarlardan özellikle Ricardo
tarafından ele alınıp incelenmiş ve bu yazar dağıtım
ve yansıma teorisi üzerinde ilgi çekici bilgiler
vermiştir. Gerçekten Ricardo, eserlerinde bütün
vergileri ayrı ayrı ele alarak bunların ücretler,
fiyatlar, emek, kazançlar, sermaye birikimi, yatırım
ve gelirler üzerindeki etkilerini açıklamaya
çalışmıştır.
Borçlanmada Tarafsızlık İlkesi
Bilindiği gibi klasik iktisatçı ve maliyeciler, çok
zorunlu durumlar dışında, devletin borçlanmasına
izin vermezler. Devletin borçlanmaya belirli bazı
hallerde müracaat mecburiyetinde kalması durumunda
bile, borçlanmanın kaynağı üzerinde titizlikle
durulmaktadır. Onlara göre, devletin itibarını
korumak ve ekonomik istikrarı bozmamak amacıyla
borçlanma, sermaye piyasalarından yapılmalı; kısa
vadeli borçlanmaya (dalgalı borçlar) itibar
edilmemelidir.
Gerçekten klasik iktisatçıklara göre, toplam para
arzı esas itibariyle aktif para arzı niteliğinde
görüldüğünden; para arzında, kısa vadeli borçlanma
sebebiyle meydana gelecek bir artış, ekonominin mali
istikrarını bozacak ve ekonomi tam istihdam
dengesinden nakdi akımlar lehine ayrılmış olacaktır.
Çünkü kısa vadeli borçlanma ticaret bankaları,
sigorta şirketleri ve kredi kurumları ile merkez
bankalarından yapıldığı için. Niteliği gereği (kaydı
para yada banka parası hasıl etmek suretiyle) toplam
para arzını artırıcı bir etki göstermektedir. Buna
karşılık sermaye piyasalarından borçlanma (esham ve
tahvil piyasaları) devletin uzun vadeli ve ödeme
kolaylığı olan bir alandan borçlanmasını ifade eder.
Klasiklerin kabul ettiği borçlanmanın daha çok arızi
ve olağanüstü bir olay olması sebebiyle, bu tür bir
borçlanma ile sermaye arzı-sermaye talebi dengesinin
ciddi şekilde bozulma durumu gerçekleşemez. Bu
türden borçlanmaya izin verildiği takdirde,
borçlanma ertelenmiş bir vergileme sayıldığından
sonuçta, vergilerin artırılması yada mevcut vergi
oranlarının ağırlaştırılmasına yol açılmış
olacaktır.
|