Modern Ekonomi Teorisi ve Maliye Politikası
Piyasa mekanizmasının serbest işleyişi ile
ekonomik dengenin korunacağına inanan ve bu
işleyişi bozacak herhangi bir dıştan
müdahaleye kesinlikle karşı çıkan klasik
iktisatçıların bu görüşleri 1929 Dünya
Ekonomik Krizi'nden sonra kökünden
sarsılmıştır. Klasik iktisatçıların
ekonominin yapısı ve işleyişi hakkında İleri
sürdükleri bazı varsayımlar ve bu
varsayımlara dayanarak belirttikleri
ekonomik kanun ve kurallara daha önce
değinilmişti. 1929 ekonomik krizinden sonra
geçerliliğini büyük ölçüde kaybeden piyasa
ekonomisi işleyişi ile ilgili bu varsayımlar
ana başlıklar altında şöyle özetlenebilir'
- Piyasa ekonomisi, geiir bölüşümünde,
kaynak kullanımında ve gelişme hızında
optimum düzeyi sağlayacak bir yapıya
sahiptir.
- Piyasada her zaman tam rekabet şartları
mevcut ve geçerlidir.
Ekonomik ve sosyal yapıda zaman içinde ortaya çıkan
gelişmeler, piyasa ekonomisi işleyişinin bu
varsayımlara dayandırılmasının doğru olamayacağı
yargısını meydana getirmiştir.
Nitekim, sanayide kullanılan ileri teknoloji,
sermayede temerküz (bütünleşme) hareketi vb.
gelişmeler, daha önceleri geçerlik kazanabilen tam
rekabet işleyişini günümüzde istisna durumuna
getirmiştir. Gerçekten günümüzde özellikle büyük
sermayeye ya da sermayede bütünleşme hareketine
gerek gösteren pek çok faaliyet alanında, milli ve
milletlerarası iktisat seviyesinde kartel, tröst,
konzern, konsorsiyum gibi tekelci kuruluşların doğup
gelişmesine şahit olunmuştur. Bunun en güçlü
örneğini, çok uluslu firmaların her geçen gün
ekonomik alanda biraz daha fazla ağırlık
kazanmasında görmekteyiz.
Bunun gibi, yine günümüze doğru iktisadi hayatta
yukarıda temas edilen doğrultudaki gelişme, gelir
dağılımında sosyal adaleti sağlamak bir yana, gelir
eşitsizliği bizzat bu olaylar sonucu ortaya çıkan
bir duruma gelmiştir. Milli ekonomi bakımından da
geçerlik kazanan bu sonucu, uluslararası ekonomik
alanda daha açık bir şekilde görmekteyiz. Gerçekten
milletlerarası iktisadi ve ticari faaliyetlerde
günümüze doğru meydana gelen gelişme, daha önce
kendini açık olarak hissettirmeyen bloklaşmanın
önemli bir sonuç olarak ortaya çıkmasına sebep
olmuştur, böyle bir gelişme sonunda dünya ülkeleri
kesin olarak fakir ülkeler-zengin ülkeler ayrımı
altında düşünülür olmuştur.
Gelir bölüşümünün, kaynak kullanımının ve iktisadi
gelişmenin serbest piyasa işleyişine bırakılmasının,
dengeli ve sağlıklı bir ekonomik yapı için son
derece mahzurlu olduğunu gösteren yukarıda özetlenen
doğrultudaki gelişme, günümüzde devletlere, ekonomik
ve sosyal hayata iradi ve bilinçli olarak müdahale
hakkını vermiş ve bu konuda onlara görev
yüklemiştir. Böylece günümüzde hemen her devlet,
gerek konjonktür hareketleri gerekse kalkınma ve
büyüme açısından ekonomi üzerinde önemli bir
müdahale ve kontrol görevini yürütmektedir.
Ekonomik düşüncede köklü değişikliğe yol açan
olayların ayrıntılı anlatımına burada gerek
görülmemiştir. Ancak bu değişikliği sistemli bir
şekilde ve yeni çerçevede geçerli varsayımlar
altında ele alan ilk yazarın J.Maynard Keynes olduğu
belirtilebilir. Keynes'den sonra da gerek onun
fikirlerini açıklamaya çalışan ve geliştiren gerekse
hızla değişen ekonomik ve sosyal olaylar karşısında
yeni varsayımlar kabul ederek yeni teoriler ortaya
atan pek çok ilim adamı olmuş ise de, devletin
ekonomiye müdahalesinin teorik ve pratik temellerini
Keynes'de görmek mümkündür.
a- Müdahaleci Devlet Anlayışı
Tüketici devlet anlayışında kamu faaliyetleri,
kaynak israf eden, üretimde kullanılması mümkün ve
muhtemel kaynakları, üretime katkısı olmayan
kişilerin tüketimi için kullanan bir nitelik
taşıyor; devlet zorunlu bir kötü olarak görülüyordu.
Yeni ekonomik ve sosyal çerçevede ise, devletin
tüketici bir nesne olarak kabulü mümkün değildir.
Çünkü, bir yandan yeni çerçevede kamu hizmetleri
eskisiyle kıyaslanamayacak boyutlara ulaşmış ve bu
hizmetlerde ağırlık gitgide ekonomik ve sosyal
amaçlara yönelmiş; öte yandan, devletin genel
ekonomi üzerindeki payı ve rolü ihmal edilemez
ölçülere varmıştır. Böylece devletin milli ekonomi
bakımından önemli ölçülere varan gelir ve giderleri,
gerek gelirlerin elde edilmesi gerekse giderlerin
yapılması aşamalarında ekonomiyi etkileme ve yeniden
düzenleme fonksiyonuna kavuşmuştur.
Bilindiği gibi bütçe ile belirlenen gelir ve
giderler, devletin veznedarlık ya da kasadarlık
görevini yüklenen hazine aracılığı ile toplanmakta
ve buradan ekonomiye dağıtılmaktadır. Gerçekten
hazineye parasal değerler olarak giren gelirler
orada kalmaz; maaş, ücret, faiz, anapara, mali
yardım ve sosyal yardım şekillerinde yeniden
hazineden çıkarak milli ekonomiye ve uluslar arası
ekonomiye atılır. Bu niteliğiyle hazine, günümüzde
bir havuzdan çok; bir süzgeç olarak görülmektedir.
Çünkü bütün kamu gelirleri süzgeçten geçerek
hazineye girer ve bütün kamu giderleri de yine
hazineden süzülerek çıkar; ekonomiye katılır. Devlet
hizmetlerini rutin işler;
yani geleneksel idari, askeri ve adli hizmetlerden
ibaret sayıldığı dönemlerde hazineyi bir havuza
benzetmek mümkün ve doğrudur. Ancak kamu
hizmetlerinin hem nicelik hem de nitelik yönünden
oldukça geliştiği günümüz devletlerinde hazineyi
gelir ve giderler yönünden bir havuza benzetmek
geçerli olamaz. Günümüzde hemen her ekonomi için
belirlenen ekonomi ve maliye politikası amaçlarına
göre, kamu gelir ve giderierine bir süzgeçten
geçirerek toplamak ve dağıtmak anlayışı kabul
görmektedir.
Esasen bu anlayışın hazineye yansıyısın», hazinenin
değişen fonksiyonlarında da görmek mümkündür.
Gerçekten hazinenin geleneksel fonksiyonları yanında
modern ekonominin gereklerine uygun olarak ortaya
çıkan modern fonksiyonları da vardır.
Hazinenin geleneksel fonksiyonu, hazine fonlarının
yer ve zaman itibariyle denkleştirilmesinden
ibarettir. Tarihi gelişme süreci içinde kasa, vezne
ve banka şeklindeki bir hazine anlayışından, esasen
kamu idaresi birimi biçimindeki bir idare bir hazine
anlayışına çoktan geçilmiştir. Kamu idaresi birimi
olarak kabul edilen hazinenin günümüze doğru ortaya
çıkan yeni görevlerini en iyi şekilde yerine
getirebilmesi bakımından, fonları yer ve zaman
itibariyle denkleştirme fonksiyonu yanında yeni
birtakım fonksiyonlar üstlenmesi gerekli
olmuştur.Hazinenin bu yeni veya modern
fonksiyonlarını da;
- Paranın istikrarını sağlama ve koruma fonksiyonu,
- Ekonomiyi düzenleme fonksiyonu,
- Hazinenin öz kaynaklan ile gelir oluşturma
fonksiyonu,
başlıkları altında özetleyebiliriz. Şimdi önce
hazinenin geleneksel fonksiyonu olan, fonları yer ve
zaman itibariyle denkleştirilmesini biraz açıklamaya
çalışalım.
Hazinenin fonları yer itibariyle denkleştirmesi,
ülkenin değişik yerlerinde ya da ülke dışında hizmet
görenlerin yaptıkları hizmetin karşılığını
aksatmadan ödeyebilmek görevi biçiminde
özetlenebilir. Yani değişik yerlerde yapılan devlet
hizmetlerinin karşılığını aynı zamanda ödeyebilmek
imkanı hazinenin geleneksel bir fonksiyonu olarak
kendini gösterir, bu görevi günümüzde merkez
bankaları ve onun şubeleri yerine getirmektedir.
Aynı şekilde hazinenin fonları zaman itibariyle
denkleştirmesi de, kamu gelir ve giderlerinin zaman
itibariyle karşılaştırılmasında, belirli zaman
dönemlerinde gelir ve giderler arasında biri lehine
diğeri aleyhine bozulabilecek dengeyi temin etmek
görevi biçiminde özetlenebilir. Esas olarak kamu
gelirlerinin yapılmasında bir yılın belirli
dönemlerinde bazen kamu gelirleri bazen de kamu
giderleri lehine bir fark ortaya çıkmaktadır. Başka
bir deyişle, nispeten istikrarlı bir seyir
izleyen kamu giderleri
karşısında kamu gelirlerinde görülen dalgalanmayı
gidermek üzere, hazine bir istikrar fonksiyonu
görmektedir. İşte yıllık denge anlayışı içinde yılın
belirli dönemlerinde ortaya çıkabilecek gelir-gider
dengesizliklerini gidermek üzere yürütülen
fonksiyon, "fonları zaman itibariyle denkleştirme"
olarak ifade edilmektedir, bunun çeşitli yolları
vardır (mesela, devletin borçlanması, hazine özel
hesaplarına, bütçe emanetlerine, adi emanetlere,
altın ve döviz stoklarının yeniden değerlendirilmesi
yollarına başvurmak, aracı kuruluşlar vasıtasıyla
borçlanma, hazineni kısa vadeli borçlanması gibi)
Modern fonksiyonlar içinde yer alan "paranın
istikrarını sağlama'' fonksiyonu bakımından da şu
işlemler önem kazanmaktadır:
- Kredi arz ve talebi dengesinin kurulması: bunun
için de kantitatif ve kalitatif (niceiik ve nitelik)
kredi kontrolü gerekli olmaktadır. Kantitatif kredi
kontrolünde iskonto politikası, reeskont politikası,
açık piyasa işlemleri, kanuni karşılıklar ve kredi
tavanlarını tespit gibi yollar geçerli
olabilmektedir.
- Sermaye arz-talep dengesinin korunması: hazine
bu dengeyi sağlama ve koruma yolunda önemli
işlemlerde bulunabilir. Mesela, bilindiği gibi
sermaye piyasaları bir menkul kıymetler borsasıdır.
Bu borsalar sürekli olarak hazinenin kontrolü
altında tutulmaktadır. Gerçekten, gerek borsalara
atanacak kilit elemanların seçimi ve tayini
bakımından gerekse belirli miktarı aşan hisse senedi
ve tahvil ihracını denetleme bakımından devletin
önemli bir etkiliği olmaktadır. Bunun yanında
hazine, sermaye arzının gösterdiği fazlalık durumuna
göre gerektiğinde doğrudan bu piyasalara katılarak
kısa veya uzun vadeli borçlanma yoluna da gidebilir.
- Döviz arz-talep dengesini korumak: Bu alandaki
dengenin tesisi ve korunması bakımından da kambiyo
kontrol sistem ile serbest kambiyo rejiminin
işlerliği söz konusudur.
Diğer bir fonksiyon, "hazinenin ekonomiyi düzenleme"
fonksiyonudur. Hazine bu fonksiyonunu da;
- iktisadi Devlet teşekkülleri aracılığıyla
ekonomiyi düzenlemek,
- Karma Teşebbüsler aracılığıyla ekonomiyi
düzenlemek,
- Mali kurumlar aracılığıyla ekonomiyi düzenlemek,
şeklinde yerine getirebilir.
Hazinenin modern fonksiyonları içinde yer alan bir
başka fonksiyon da, "gelir doğurucu" fonksiyonudur.
Hazine bu görevini de; Hazine Bonoları ihraç ederek
ve emisyon yoluna başvurarak gerçekleştirebilir.
Görüldüğü gibi günümüz çağdaş devletleri yönünden
ona süzgeç devlet niteliğini veren, onun ekonomiye
müdahalesine ve ekonomiyi düzenlemesine imkan
sağlayan önemli gelişmeler olmuştur.
b- Kamu Hizmetlerinde Verimlilik
Kamusal ihtiyaçlar ve hizmetler dizisinde ortaya
çıkan gelişme, kamu teşebbüslerine günümüzde önemli
fonksiyonlar verilmesini zorunlu kılmıştır. Mesela,
özellikle ekonomik kalkınma açısından gerekli bazı
alt yapı ve ağır sanayi yatırımları ile kamu
yararını ön planda tutan faaliyetlerin kamu
teşebbüsleri aracılığıyla yapılması kabul
edilmektedir. Ayrıca, yeni iktisadi analiz metotları
ve hizmetlerde verimliliği belirleyen veri
teminindeki kolaylıklar; kamu faaliyetlerinde de
marjinal fayda-marjinal maliyet ölçüsünü bir
dereceye kadar imkan dahiline sokmuştur. Bunun
yanında üretimde dış fayda-dış maliyet unsurunun
önem kazanması da, kamu faaliyetlerinin anlamını ve
çerçevesini değiştiren bir etken olmuştur.
c-
Kaynak ve Gelir Dağılımının
Düzenlenmesi
Günümüzde kamu harcamalarında tarafsızlık
düşünülemez. Çünkü, bileşimi ve hacmi bu ölçüde
değişen kamu harcamalarının genel ekonomi üzerinde
tarafsız olması beklenemez.
Gerek gelişmiş gerekse gelişmekte olan ülkelerde
devletler toplumsal ve yarı toplumsal hizmetleri
görebilmek üzere kamu harcamalarının hacmini büyük
ölçüde artırmak ve bileşimini değiştirmek zorunda
kalmışlardır. Mesela, gelişmiş ülkelerde gelişme
seviyesi ile doğru orantılı olarak artan kamu
harcamaları içinde özellikle transfer harcamaları,
daha hızlı bir artış seyri göstermiştir. Bu
ekonomilerde milli güvenlikle ilgili ödemeler de
önemli bir artış eğilimi ortaya çıkarmıştır.
Bilhassa bu alandaki uluslararası rekabet, hem kamu
giderlerinin seyrini artırmış, hem de teknolojinin
gelişmesine hizmet etmiştir.
Gelişmekte olan ülkelerde de başlıca sorun olarak
kabul edilen kalkınma çabası ile devletler, kamu
harcamaları içinde yatırım harcamalarına özel bir
önem ve yer vermek zorunda kalmışlardır. Hatta bu
konuya verilen önem sonucu, genei bütçe yanında özel
bir yatırım bütçesi düzenleme yoluna bile
gidilmiştir. Bu alandaki kamu harcamalarının ise
genel ekonomik etki yönünden tarafsız kalması pek
tabi beklenemez.
Kamu harcamaları yanında kamusal gelirler bakımından
da tarafsızlık düşünülemez. Gerçekten, bilhassa
vergi gelirlerinde günümüzde görülen önemli
artışlar, her ülkede toplam vergi yükü ile kişi
üzerinde vergi ödeme sonucu hasıl olan vergi
baskısının gittikçe artmasına sebep olmuştur. Artan
vergi yükü ve vergi tazyiki ise, bir yandan vergi
yükümlülerini vergiye karşı daha duyarlı duruma
getirmiş; öte yandan, vergi ile azalan kişi veya
firma gelirleri sebebiyle (vergi olarak alınan
kısmın kişi ve firmaların ya tüketim harcamalarına
gidecek ya da tasarruf edilecek gelirlerinden
alınıldığı düşünüldüğünde) piyasa ekonomisi alanının
daralmasına veya bu kesimin ekonomik faaliyetlerinin
önemli ölçüde etkilenmesine yol açmıştır. Ancak,
genel olarak bir mali sistem içinde yer alan bütün
vergi ve benzeri gelirlerin ekonomik faaliyetler ya
da makro ve mikro ekonomik etkileri de aynı
değildir. Mesela, genel bir vergi tasnifi içinde
dolaysız vergiler daha çok vergi adaletini
gerçekleştirmek ve gelir dağılımı eşitsizliğini
gidermek amacıyla alınan ve yine çoğunlukla
tasarruftan karşılanan vergilerdir. Buna karşılık
dolaylı vergiler, harcama sırasında; satış anında;
bir üretim olayının çeşitli aşamalarında veya bir
muamele dolayısıyla alınan vergilerdir. Bu iki grup
verginin ekonomik faaliyetleri veya piyasa ekonomisi
işleyişini etkileyişi bu sebeple farklı olmaktadır.
|