Türkiye Ekonomisi

Dünya Ekonomisi

Osmanlı Ekonomisi

Finansal Ekonomi

İşletme Ekonomisi

Hizmet Ekonomisi

Kalkınma Ekonomisi

Tarım Ekonomisi

Borsa ve Yatırım

Ekonomi Sözlüğü

Ekonomi Ders Notları

Ekonomi Düşünürleri

Genel Ekonomi Soruları

Özel İstatistik Arşivi

Özel İktisat Konuları

Açık Öğretim İktisat

Ekonomi Kurumları

Kamu Yönetimi

Kamu (Devlet) Maliyesi

Sigortacılık Konuları

Türkiye İktisat Tarihi

Yeraltı Ekonomisi

Kredi Kartı Piyasası

Gelişmekte Olan Ülkeler

Finansal Piyasalar

Kent Ekonomisi

Liberalizm

Forex Piyasaları

 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 

Vergi PolitikasI

Enflasyonist gelişme temposu içinde mükelleflerden alınan her türlü vergi sonrası tüketim, yatırım ve tasarruf kararlarına; yani kısaca, ekonomik kararlara etki etmektedir. Bu etkiler ve sonuçlan ana başlıklar altında aşağıda özetlenmeye çalışılmıştır. 

Vergilemenin "gelir" etkisi: Burada, bir kişinin elinde bir miktar paranın alınmasıyla, onun harcanabilir (kullanılabilir) gelir ve sermayesinin azalacağı düşünülmektedir. Böyle bir gelir azalması karşısında yeniden kuracağı ekonomik denge için daha çok çalışıp daha çok gelir elde etmek ve ödeyeceği vergi sonucunda yine eski gelirine veya daha fazlasına sahip olmak şeklinde bir tavır içine girerse, genel ekonomi yönünden de faydalı ve gelir artışına imkan veren "vergilemenin gelir etkisi" sonucuna hasıl etmiş olur.

Vergilemenin "ikame" etkisi: burada, üzerine ilave vergi bindirilen kişinin, ödediği vergi sonrasında yeniden kişisel ekonomik dengesini kurarken, daha çok çalışıp daha çok kazanmak ve vergi ile kaybettiği geliri telefi etmek düşüncesi yerine; daha az çalışıp daha çok boşta durmayı tercih etmesi hailnde ortaya çıkan "ikame" etkisi söz konusu olmaktadır. 

Genel olarak vergilemenin veya çeşitli vergilerin çeşitli üretim faktörleri ve diğer ekonomik büyüklükler üzerinde gösterdiği etkiler ekonominin içinde bulunduğu gelişme seviyesine ve ekonomik ve sosyal bünyeye göre de değişme göstermektedir. Vergilerin hangi durumlarda ve şartlarda gelir etkisi; hangi durumlarda ve şartlarda da ikame etkisi göstereceği, yakından izlenmesi ve değerlendirilmesi gereken, fakat aynı zamanda oldukça güçlük arz eden bir husustur. 

Her verginin genel olarak anti-enflasyonist bir etkiye sahip olduğu belirtilebilir. Genellikle müterakki vergiler regresif vergilerden daha az tüketimi önlemektedir. Her vergi çeşidinin enflasyona karşı gösterdiği etkiyi teorik seviyede belirlemek bir ölçüde mümkün olmakla beraber, çeşitli vergilerin enflasyonla mücadelede etkinliğini anlayabilmek, hangi verginin hangi ülkede ve hangi şartlarda belirlenen bu amaç için kullanıldığına bağlı bulunmaktadır. Ülkelerin genel özellikleri dışında farklı yapısal özellikleri de bilinip dikkate alınmadıkça, herhangi bir amaç için herhangi bir aracın başarılı ve müessir bir şekilde kullanılması pek mümkün olamaz.

 Nitekim, gelişmiş ülkelerin ortak ekonomik ve sosyal yapısal özellikleri, bu ülkelerde belirli bir yatırım-tasarruf ilişkisinin varlığı ile işleyişi; gelir seviyesinin yüksek ve gelir dağılımının adil oluşu, para ve sermaye hareketlerinin her kesime yayılmış bulunması, eğitim ve kültür seviyesinin yüksek oluşu, yönetim tecrübesi ve kalifiye elemen bolluğu gibi özelliklerle temsil edildiğine göre, bu ülkelerde ortaya çıkabilecek bir enflasyonist eğilimin bu şartlar içinde değerlendirilmesi ve vergileme aracının ona göre kullanılmasını gerekli kılar. Ayrıca bu ülkelerde vergileme yapısı da kendi gelişme seviyelerine uygun olarak daha ziyade dolaysız vergiler üzerine bina edildiği için, bilhassa dolaysız vergiler yoluyla enflasyonla mücadelede başarı sağlanabilir.

Buna mukabil gelişme yolunda olan ekonomilerde, bu ekonomik yapıları karakterize eden ortak özellikler, tasarruf-yatırım ilişkisinin uygun seviyede teessüs etmeyişi; genel bir tasarruf ve dolayısıyla yatırım yetersizliği, tüketim eğiliminin son derece yüksek oluşu, sermaye ve piyasa hareketlerinin çok dar kapsamlı oluşu, gelir seviyesinin düşük ve gelir ve servet dağılımının adaletsiz oluşu şeklinde sıralandığına göre, bu ekonomilerde ortaya çıkan enflasyonist eğilimi ve bu gelişmenin kontrolünü de bu ortamda değerlendirmek yerinde olur. Aynı şekilde bu ekonomilerde vergilendirme yapısı da, büyük ölçüde dolaylı vergiler üzerine kurulduğu ve dolaysız vergiler ve bilhassa gelir vergileri çok dar kapsamlı ve adaletsiz vergiler durumunda bulunduğu için, enflasyonla mücadelede dolaysız vergiler yerine daha ziyade dolaylı vergilere güven bağlamak gerekebilir. 

Yukarıda verilen açıklamaları da dikkate almak kaydıyla, aşağıda çeşitli vergilerin anti-enflasyonist etkinlikleri teorik seviyede gösterilmeye çalışılmıştır. 

Gelir Vergisi

Gelir vergisi bilindiği gibi müterakki tarife esasına göre düzenlenen ve devlet gelirler içinde önemli payı bulunan vergi grubudur.

Müterakkiliğin önemli bir özelliği, milli gelirde bir değişme olduğu zaman vergi hasılatının buna otomatik olarak uymasıdır. Tarifelerde herhangi bir değişiklik olmadığı halde, gelir artığı zaman, Ödenecek vergi mütenasip sistemin üstünde bir artış gösterir, özellikle kaynakta kesme (stopaj) usulü uygulanıyorsa bu sistemin gelirde meydana gelen artmayı, yani enfîasyonist gelişmeyi önleyen kuvvetli bir fren görevi yapar. 

Burada asıl sorun, gelir arttığı zaman müterakkiyet derecesinin ve vergilendirmenin özel talep ve emek arzı arasındaki çatışma üzerine etki edip etmeyeceğidir. Bu yüzden konuya değişik yönlerden bakmakta fayda vardır. 

Müterakki ve mütedenni vergilerin, toplam tüketim üzerindeki etkileri bakımından aralarındaki fark küçümsenmektedir. Müterakki vergilerin, tüketimi, mütedenni vergilerden daha az azalttığı kabul edilmekte ve bu da. ortalama olarak yüksek gelirli ailelerin daha küçük bir yüzdesini tüketime ayırdıklarını ortaya koyan bir gözleme dayandırılmaktadır. Bununla beraber burada, marjinal tüketim eğiliminin rolü önemlidir.

Marjinal tüketim eğilimi değişmeyen bir bünye gösteriyorsa (istikrar halindeki ekonomilerde), yeni gelir dağılımının tüketim hacmine tesir etmesi gerekir. Aksi halde, müterakki vergilerin tüketimi farklı şekillerde kısacağı esası kabul edilebilir. 

Müterakkilik derecesi ile ilgili diğer bir düşünce de vergilendirmenin yatırımlar üzerindeki etkilerine aittir. 

Büyük gelir sahiplerin küçük tasarruf sahiplerine oranla daha faal yatırımcı olmaları ve müterakki vergilerin ric'i vergilerden daha çok risk kazançlarına engel olmasından dolayı; yüksek oranlı müterakki vergilerin, kişisel yatırımları düşük oranlı müterakki vergilere nazaran daha fazla azaltacağı söylenebilir. 

Emek arzı üzerindeki etkilerine gelince; burada, vergilemenin çalışmayı tahrik ettiği veya çalışma hevesini kırdığı konusunda kesin bir sonuca varmak mümkün değildir. Bununla birlikte, müterakki vergilerin çalışma heves ve cesaretini ric'i vergilerden daha çok kırdığı belirtilebilir. 

Kurumlar Vergisi

Kurumlar vergisi, beklenen geliri azalttığı ve yeni yatırımların finansmanına elverişli fonları kısıtladığından., genel etkisi itibariyle yatırımları engelleyicidir. 

Kurumlar vergisi aynı zamanda tüketimi de kısabilir. Ancak, bilhassa karın yüksek bir artış temposu içinde bulunduğu zamanlarda kurumlar vergisi aksiyon sahiplerinin "dividant" gelirlerinden ziyade dağıtılmayan kazançlardan alındığı için, bu etkinin fazla olduğu söylenemez. Buna mukabil, dağıtılmayan kazançlar üzerinden alınan kurumlar vergisi muhtemelen aksiyon sahiplerinin sermaye kazancı imkanlarını da azaltacağından, tüketimi azaltma etkisi gösterebilir. 

Kurumlar vergisinin kazançlar üzerindeki yüksek marjinai oranı, teşebbüslerin giderlerini kontrol etme imkanını güçleştirmektedir. Eğer vergiler, özel marjinal maliyeti sosyal marjinal maliyetin altına düşürmek suretiyle, müteşebbisleri prodüktif faktörleri aşısı seviyede kullanmaya sevkederse, etkinlik derecesi bundan zarar görecektir. Böyle bir etki İse, bilhassa enflasyon zamanlarında pek arzu edilmez. 

Kurumlar vergisi çoğu zaman istikrar programının bir parçası olarak da düşünülebilir. Burada, eğer vergilemeden sonraki kazanç belli bir seviyede tutulabilirse, ücretlerdeki artışın da daha kolay önlenmesi mümkündür. 

Genel olarak, uygulanacak düşük kurumlar vergisi ve vergilemeden sonra elde kalan yüksek kazancın ücret artırma isteğine bir gerekçe olacağı gibi bu şartla bu tür isteklere karşı koymak için işverenlerin kabiliyet ve cesaretlerini de kuvvetlendirebilir. Marjinal vergi oranı düşük olduğu zaman, İşverenler ücret artışı şeklinde beliren maliyeti yüklenmek zorunda kalırlar, ve bunu fiyat artışı şeklinde başkalarına devredemezler. Yüksek oranda tutulmuş bir kurumlar vergisi ise, ücret kontrolü yönünden alınmış siyası nitelikte bir fiyat politikası olarak da düşünülebilir16. 

Tüketim Üzerinden Alınan Vergiler

Bu vergilerin anti-enflasyonist etkide bulunduğu konusunda iki görüş vardır: bu vergiler bir yandan, ric'i karakterlerinden ve harcamalar üzerindeki ani etkilerinden dolayı anti-enflasyonist olarak vasıflandırırken; diğer yandan, enflasyonist ücret artışlarını teşvik ettikleri için de tenkit konusu olmaktadır.

Bu tip vergilerin (muamele veya satış vergileri ile istihsal vergileri) anti-enflasyonist etkileri şöyle açıklanabilir: 

Öncelikle, bu vergiler tüketiciler tarafından ödenen fiyatlar ile üreticilerin toplam kazançları arasında bir fark meydana getirdikleri ve bu farkın devlet kasasına gitmesini sağladıkları için anti-enflasyonist karakterlidirler. Ayrıca, gelir vergisinde olduğu gibi, bu vergi ile de üreticilerin gelirleri azaltılmakta ve bu sayede talebin artırılmasına engel olunmaktadır. 

Genel konuya ters bir ifade olarak görülmekle birlikte, bu vergilerin genel fiyat seviyesinin artışına da sebep olduğu söylenebilir. Gerçekten bu vergi oranlarındaki bir artış, fiyatlarda daha yüksek oranda bir artış meydana getirebilmektedir. Ayrıca buradaki fiyat, esas itibariyle, enfiasyonist fiyat artışından tamamen farklıdır. Çünkü burada fiyat yükselişleri ile sağlanan hasıla devlete gitmektedir. Bu sebepten, eğer reel devlet harcamaları ve ücret hadleri artmıyorsa, fiyat seviyesi yüksek olsa bile, özel mal ve hizmet arzı ile faktör gelirleri değişmeyecektir. Buradaki net etki, bu sebeplerden, gelir artışında ve enfiasyonist baskıdaki azalma şeklinde kendini gösterir.

Bu vergilerin enfiasyonist bünye taşınmadıkları şöyle de açıklanabilir:

Bu vergi sistemi fiyat seviyesinde sadece bir defa yükselmeye yol açtığı halde, enfiasyonist süreç devamlı fiyat artışlarına sebep olmaktadır. Aynı miktarda mal ve hizmet temini için enfiasyonist borçlanmaya başvuran devlet, her defasında daha çok harcama yapmak zorunda kalacak ve bu suretle fiyatları devamlı surette yükseltecektir.

Anti-enflasyonist etkileri incelenirken ikinci görüş, tüketicilerin bu vergilerle gelir vergisine karşı gösterdikleri tepkinin inceleme konusu yapılmasıdır. 

Önce, açık bir gerçek olarak bilinmesi gereken şey, tüketim vergilerinin müterakki gelir vergilerine oranla toplam talebi daha az kısabildiğidir. 

Bu vergiler bakımından kabul edilebilecek avantaj, vergi oranlarındaki bir artışın tüketim cesaretini kırıp tasarrufu kamçılaması ve böylece anti-enflasyonist bir akımın gelişmesine ve kuvvet kazanmasına sebep olmasıdır. 

Anti-enflasyonist etkiler yönünden tüketim vergilen lehine olan bir başka durum da, halkın paradan kaçış (para vehmi) psikolojisi içinde bulunduğu zamanlarda tüketim vergilerinin artırılması sayesinde toplam talebin, gelir vergisi uygulaması ile kısılacağından daha fazla kısılabilmesidir. 

Dikkatten kaçırılmayacak bir başka husus da, tüketim vergilerinin ücret hadleri üzerindeki etkisidir. İş sözleşmelerinde mevcut yaşama seviyeleri dolayısıyla veya yeni taleplerden dolayı meydana gelen ücret artışlarının, istihlak vergilerinin anti-enflasyonist etkilerini geniş ölçüde kaldırabileceğine ve bazen de ücret-fıyat helezonunun harekete geçirebileceğine olan inanç yaygındır. 

Genellikle, dolaylı vergiler sisteminin fiyat seviyesindeki yükselişi sınırlandırdığı ve bunu direkt kontrol mekanizmasının dışında gerçekleştirdiği bugün kabul edilmektedir, şu da bir gerçektir ki, vergileri bünyesinde taşıyan perakende fiyatlar, devletin tüketim vergilerinde bir artışa gittiği zamanlarda, aynı amaçla gelir vergisine başvurduğu duruma nazaran daha yüksek olacaktır. 

Eğer ücretler hükümetlerce ve sendikalarca talep edilenden daha düşük bir seviyede tespit edilecek olursa; vergilendirmenin etkisi, geniş ölçüde kontrol sistemine bağlanmış demektir.

 

Son olarak, unutulmamalıdır ki; ücretler ve vergilendirme konusunda birincinin lehine olacak bir yükseliş enflasyonist baskıya yol açacaktır. Bununla birlikte, eğer ücret artışı toplam parasal geliri değiştirmeksizin karlardan feda edilmek suretiyle meydana gelirse, bu hareket sadece ücretlerdeki harcama eğiliminin karlardan daha yüksek olması halinde enflasyonist bir görünüm taşır. 

Çeşitli vergi tiplerinin anti-enflasyonist etkileri ana hatları ile ele alınmış bulunmaktadır. Bu incelemeden çıkarılabilecek sonuçlar şöyle özetlenebilir:

-Tüketim ve yatırım harcamaları üzerinde frenleyici etki gösteren vergiler, kısa dönemde anti-enfiasyonist karakter gösteririler; buna karşılık, verimli çalışma seviyesini kıran vergiler, aksi yönde bir etkiye sahip bulunacaklarından enflasyonist olabilirler.

-Yatırım ve tüketim üzerine olan etkileri dikkate alındığında; müterakkilik dereceleri arasındaki farkların toplam kişisel talebe oranla küçük ölçüde bir etki gösterdiği gözlemlenmektedir.

- Kurumlar vergisi, yatırımı kısmak ve daha düşük seviyede olmak üzere tüketimi kontrol altına almak suretiyle talebi azaltıcı etki göstermektedir.

- Muamele ve istihlak vergileri, tüketiciler tarafından harcanan paranın bir kısmını hükümete devretmek suretiyle satın alma gücünü azaltırlar. Doğrudan doğruya fiili kontrol olması halinde ise, bu vergiler daha yüksek bir genel fiyat seviyesine ulaşabiliriler.

- Kurumlar vergisi, enflasyonu önlemede gelir ve tüketim vergilerine oranla, daha zayıf kalmaktadır. Bununla birlikte, daha geniş çaptaki bir vergilemede, bu yönden büyük farklar olacağı kesinlikle söylenemez. Eşit hasılaya sahip bütün vergilerin aynı anti-enflasyonist etkiye sahip olduklarını yansıtan klasik görüş; vergiler arasında bu bakımdan büyük faklar olduğunu ileri sürenlerin iddialarına nazaran gerçeklere daha uygun düşmektedir. 

Enflasyonla mücadelede hangi vergilere önem verileceği sorunu, aslında, bir ülkede yürürlükte bulunan vergi sistemine bağlıdır. Bu ise herşeyden evvel ülkenin ekonomik ve sosyal bünyesi ile ilgilidir. Genellikle ileri ekonomilerde dolaysız, geri ekonomilerde dolaylı vergiler devlet gelirlerinin önemli bir kısmını meydana getirirler. Bu bakımdan geri ekonomilerin dolaylı vergilere önem vermesine karşılık, gelişmiş ekonomiler dolaysız vergilere ağırlık vereceklerdir. Burada güdülen amaç, ekonomideki likidite fazlasını massetmek olduğundan, ister dolaylı ister dolaysız vergilere

önem verilmiş bulunsun, değişecek olan şey, vergilerde adaletin sağlanması veya adaletsiz vergilere daha fazla önem verilmek zorunda kalınmasıdır.

Teoride, vergilerin artırılmasının enflasyon zamanlarında bazen fiyatların yükselmesini hızlandıran bir bünye taşıdıkları ileri sürülmekle beraber, uygulamada vergi politikası enflasyonu önleme bakımından sık sık başvurulan ve olumlu sonuçlan alınan tedbirlerden olmaktadır.

 

 

Anasayfa - İktisat - Makale - Ekonomi - Borsa - İstatistik - Türkiye Ekonomisi - Ekonomi Sözlüğü - Gizlilik Politikası

Sağlık Bilgileri