Vergi PolitikasI
Enflasyonist gelişme temposu içinde
mükelleflerden alınan her türlü vergi
sonrası tüketim, yatırım ve tasarruf
kararlarına; yani kısaca, ekonomik kararlara
etki etmektedir. Bu etkiler ve sonuçlan ana
başlıklar altında aşağıda özetlenmeye
çalışılmıştır.
Vergilemenin "gelir" etkisi: Burada, bir
kişinin elinde bir miktar paranın
alınmasıyla, onun harcanabilir
(kullanılabilir) gelir ve sermayesinin
azalacağı düşünülmektedir. Böyle bir gelir
azalması karşısında yeniden kuracağı
ekonomik denge için daha çok çalışıp daha
çok gelir elde etmek ve ödeyeceği vergi
sonucunda yine eski gelirine veya daha
fazlasına sahip olmak şeklinde bir tavır
içine girerse, genel ekonomi yönünden de
faydalı ve gelir artışına imkan veren
"vergilemenin gelir etkisi" sonucuna hasıl
etmiş olur.
Vergilemenin "ikame" etkisi: burada, üzerine ilave
vergi bindirilen kişinin, ödediği vergi sonrasında
yeniden kişisel ekonomik dengesini kurarken, daha
çok çalışıp daha çok kazanmak ve vergi ile
kaybettiği geliri telefi etmek düşüncesi yerine;
daha az çalışıp daha çok boşta durmayı tercih etmesi hailnde ortaya çıkan "ikame" etkisi söz konusu
olmaktadır.
Genel olarak vergilemenin veya çeşitli vergilerin
çeşitli üretim faktörleri ve diğer ekonomik
büyüklükler üzerinde gösterdiği etkiler ekonominin
içinde bulunduğu gelişme seviyesine ve ekonomik ve
sosyal bünyeye göre de değişme göstermektedir.
Vergilerin hangi durumlarda ve şartlarda gelir
etkisi; hangi durumlarda ve şartlarda da ikame
etkisi göstereceği, yakından izlenmesi ve
değerlendirilmesi gereken, fakat aynı zamanda
oldukça güçlük arz eden bir husustur.
Her verginin genel olarak anti-enflasyonist bir
etkiye sahip olduğu belirtilebilir. Genellikle
müterakki vergiler regresif vergilerden daha az
tüketimi önlemektedir. Her vergi çeşidinin
enflasyona karşı gösterdiği etkiyi teorik seviyede
belirlemek bir ölçüde mümkün olmakla beraber,
çeşitli vergilerin enflasyonla mücadelede
etkinliğini anlayabilmek, hangi verginin hangi
ülkede ve hangi şartlarda belirlenen bu amaç için
kullanıldığına bağlı bulunmaktadır. Ülkelerin genel
özellikleri dışında farklı yapısal özellikleri de
bilinip dikkate alınmadıkça, herhangi bir amaç için
herhangi bir aracın başarılı ve müessir bir şekilde
kullanılması pek mümkün olamaz.
Nitekim, gelişmiş ülkelerin ortak ekonomik ve
sosyal yapısal özellikleri, bu ülkelerde belirli bir
yatırım-tasarruf ilişkisinin varlığı ile işleyişi;
gelir seviyesinin yüksek ve gelir dağılımının adil
oluşu, para ve sermaye hareketlerinin her kesime
yayılmış bulunması, eğitim ve kültür seviyesinin
yüksek oluşu, yönetim tecrübesi ve kalifiye elemen
bolluğu gibi özelliklerle temsil edildiğine göre, bu
ülkelerde ortaya çıkabilecek bir enflasyonist
eğilimin bu şartlar içinde değerlendirilmesi ve
vergileme aracının ona göre kullanılmasını gerekli
kılar. Ayrıca bu ülkelerde vergileme yapısı da kendi
gelişme seviyelerine uygun olarak daha ziyade
dolaysız vergiler üzerine bina edildiği için,
bilhassa dolaysız vergiler yoluyla enflasyonla
mücadelede başarı sağlanabilir.
Buna mukabil gelişme yolunda olan ekonomilerde, bu
ekonomik yapıları karakterize eden ortak özellikler,
tasarruf-yatırım ilişkisinin uygun seviyede teessüs
etmeyişi; genel bir tasarruf ve dolayısıyla yatırım
yetersizliği, tüketim eğiliminin son derece yüksek
oluşu, sermaye ve piyasa hareketlerinin çok dar
kapsamlı oluşu, gelir seviyesinin düşük ve gelir ve
servet dağılımının adaletsiz oluşu şeklinde
sıralandığına göre, bu ekonomilerde ortaya çıkan
enflasyonist eğilimi ve bu gelişmenin kontrolünü de
bu ortamda değerlendirmek yerinde olur. Aynı şekilde
bu ekonomilerde vergilendirme yapısı da, büyük
ölçüde dolaylı vergiler üzerine kurulduğu ve
dolaysız vergiler ve bilhassa gelir vergileri çok
dar kapsamlı ve adaletsiz vergiler durumunda
bulunduğu için, enflasyonla mücadelede dolaysız
vergiler yerine daha ziyade dolaylı vergilere güven
bağlamak gerekebilir.
Yukarıda verilen açıklamaları da dikkate almak
kaydıyla, aşağıda çeşitli vergilerin
anti-enflasyonist etkinlikleri teorik seviyede
gösterilmeye çalışılmıştır.
Gelir Vergisi
Gelir vergisi bilindiği gibi müterakki tarife
esasına göre düzenlenen ve devlet gelirler içinde
önemli payı bulunan vergi grubudur.
Müterakkiliğin önemli bir özelliği, milli gelirde
bir değişme olduğu zaman vergi hasılatının buna
otomatik olarak uymasıdır. Tarifelerde herhangi bir
değişiklik olmadığı halde, gelir artığı zaman,
Ödenecek vergi mütenasip sistemin üstünde bir artış
gösterir, özellikle kaynakta kesme (stopaj) usulü
uygulanıyorsa bu sistemin gelirde meydana gelen
artmayı, yani enfîasyonist gelişmeyi önleyen
kuvvetli bir fren görevi yapar.
Burada asıl sorun, gelir arttığı zaman müterakkiyet
derecesinin ve vergilendirmenin özel talep ve emek
arzı arasındaki çatışma üzerine etki edip
etmeyeceğidir. Bu yüzden konuya değişik yönlerden
bakmakta fayda vardır.
Müterakki ve mütedenni vergilerin, toplam tüketim
üzerindeki etkileri bakımından aralarındaki fark
küçümsenmektedir. Müterakki vergilerin, tüketimi,
mütedenni vergilerden daha az azalttığı kabul
edilmekte ve bu da. ortalama olarak yüksek gelirli
ailelerin daha küçük bir yüzdesini tüketime
ayırdıklarını ortaya koyan bir gözleme
dayandırılmaktadır. Bununla beraber burada, marjinal
tüketim eğiliminin rolü önemlidir.
Marjinal tüketim eğilimi değişmeyen bir bünye
gösteriyorsa (istikrar halindeki ekonomilerde), yeni
gelir dağılımının tüketim hacmine tesir etmesi
gerekir. Aksi halde, müterakki vergilerin tüketimi
farklı şekillerde kısacağı esası kabul edilebilir.
Müterakkilik derecesi ile ilgili diğer bir düşünce
de vergilendirmenin yatırımlar üzerindeki etkilerine
aittir.
Büyük gelir sahiplerin küçük tasarruf sahiplerine
oranla daha faal yatırımcı olmaları ve müterakki
vergilerin ric'i vergilerden daha çok risk
kazançlarına engel olmasından dolayı; yüksek oranlı
müterakki vergilerin, kişisel yatırımları düşük
oranlı müterakki vergilere nazaran daha fazla
azaltacağı söylenebilir.
Emek arzı üzerindeki etkilerine gelince; burada,
vergilemenin çalışmayı tahrik ettiği veya çalışma
hevesini kırdığı konusunda kesin bir sonuca varmak
mümkün değildir. Bununla birlikte, müterakki
vergilerin çalışma heves ve cesaretini ric'i
vergilerden daha çok kırdığı belirtilebilir.
Kurumlar Vergisi
Kurumlar vergisi, beklenen geliri azalttığı ve yeni
yatırımların finansmanına elverişli fonları
kısıtladığından., genel etkisi itibariyle
yatırımları engelleyicidir.
Kurumlar vergisi aynı zamanda tüketimi de kısabilir.
Ancak, bilhassa karın yüksek bir artış temposu
içinde bulunduğu zamanlarda kurumlar vergisi aksiyon
sahiplerinin "dividant" gelirlerinden ziyade
dağıtılmayan kazançlardan alındığı için, bu etkinin
fazla olduğu söylenemez. Buna mukabil, dağıtılmayan
kazançlar üzerinden alınan kurumlar vergisi
muhtemelen aksiyon sahiplerinin sermaye kazancı
imkanlarını da azaltacağından, tüketimi azaltma
etkisi gösterebilir.
Kurumlar vergisinin kazançlar üzerindeki yüksek
marjinai oranı, teşebbüslerin giderlerini kontrol
etme imkanını güçleştirmektedir. Eğer vergiler, özel
marjinal maliyeti sosyal marjinal maliyetin altına
düşürmek suretiyle, müteşebbisleri prodüktif
faktörleri aşısı seviyede kullanmaya sevkederse,
etkinlik derecesi bundan zarar görecektir. Böyle bir
etki İse, bilhassa enflasyon zamanlarında pek arzu
edilmez.
Kurumlar vergisi çoğu zaman istikrar programının bir
parçası olarak da düşünülebilir. Burada, eğer
vergilemeden sonraki kazanç belli bir seviyede
tutulabilirse, ücretlerdeki artışın da daha kolay
önlenmesi mümkündür.
Genel olarak, uygulanacak düşük kurumlar vergisi ve
vergilemeden sonra elde kalan yüksek kazancın ücret
artırma isteğine bir gerekçe olacağı gibi bu şartla
bu tür isteklere karşı koymak için işverenlerin
kabiliyet ve cesaretlerini de kuvvetlendirebilir.
Marjinal vergi oranı düşük olduğu zaman, İşverenler
ücret artışı şeklinde beliren maliyeti yüklenmek
zorunda kalırlar, ve bunu fiyat artışı şeklinde
başkalarına devredemezler. Yüksek oranda tutulmuş
bir kurumlar vergisi ise, ücret kontrolü yönünden
alınmış siyası nitelikte bir fiyat politikası olarak
da düşünülebilir16.
Tüketim Üzerinden Alınan Vergiler
Bu vergilerin anti-enflasyonist etkide bulunduğu
konusunda iki görüş vardır: bu vergiler bir yandan,
ric'i karakterlerinden ve harcamalar üzerindeki ani
etkilerinden dolayı anti-enflasyonist olarak
vasıflandırırken; diğer yandan, enflasyonist ücret
artışlarını teşvik ettikleri için de tenkit konusu
olmaktadır.
Bu tip vergilerin (muamele veya satış vergileri ile
istihsal vergileri) anti-enflasyonist etkileri şöyle
açıklanabilir:
Öncelikle, bu vergiler tüketiciler tarafından ödenen
fiyatlar ile üreticilerin toplam kazançları arasında
bir fark meydana getirdikleri ve bu farkın devlet
kasasına gitmesini sağladıkları için
anti-enflasyonist karakterlidirler. Ayrıca, gelir
vergisinde olduğu gibi, bu vergi ile de üreticilerin
gelirleri azaltılmakta ve bu sayede talebin
artırılmasına engel olunmaktadır.
Genel konuya ters bir ifade olarak görülmekle
birlikte, bu vergilerin genel fiyat seviyesinin
artışına da sebep olduğu söylenebilir. Gerçekten bu
vergi oranlarındaki bir artış, fiyatlarda daha
yüksek oranda bir artış meydana getirebilmektedir.
Ayrıca buradaki fiyat, esas itibariyle, enfiasyonist
fiyat artışından tamamen farklıdır. Çünkü burada
fiyat yükselişleri ile sağlanan hasıla devlete
gitmektedir. Bu sebepten, eğer reel devlet
harcamaları ve ücret hadleri artmıyorsa, fiyat
seviyesi yüksek olsa bile, özel mal ve hizmet arzı
ile faktör gelirleri değişmeyecektir. Buradaki net
etki, bu sebeplerden, gelir artışında ve
enfiasyonist baskıdaki azalma şeklinde kendini
gösterir.
Bu vergilerin enfiasyonist bünye taşınmadıkları
şöyle de açıklanabilir:
Bu vergi sistemi fiyat seviyesinde sadece bir defa
yükselmeye yol açtığı halde, enfiasyonist süreç
devamlı fiyat artışlarına sebep olmaktadır. Aynı
miktarda mal ve hizmet temini için enfiasyonist
borçlanmaya başvuran devlet, her defasında daha çok
harcama yapmak zorunda kalacak ve bu suretle
fiyatları devamlı surette yükseltecektir.
Anti-enflasyonist etkileri incelenirken ikinci
görüş, tüketicilerin bu vergilerle gelir vergisine
karşı gösterdikleri tepkinin inceleme konusu
yapılmasıdır.
Önce, açık bir gerçek olarak bilinmesi gereken şey,
tüketim vergilerinin müterakki gelir vergilerine
oranla toplam talebi daha az kısabildiğidir.
Bu vergiler bakımından kabul edilebilecek avantaj,
vergi oranlarındaki bir artışın tüketim cesaretini
kırıp tasarrufu kamçılaması ve böylece
anti-enflasyonist bir akımın gelişmesine ve kuvvet
kazanmasına sebep olmasıdır.
Anti-enflasyonist etkiler yönünden tüketim vergilen
lehine olan bir başka durum da, halkın paradan kaçış
(para vehmi) psikolojisi içinde bulunduğu zamanlarda
tüketim vergilerinin artırılması sayesinde toplam
talebin, gelir vergisi uygulaması ile kısılacağından
daha fazla kısılabilmesidir.
Dikkatten kaçırılmayacak bir başka husus da, tüketim
vergilerinin ücret hadleri üzerindeki etkisidir. İş
sözleşmelerinde mevcut yaşama seviyeleri dolayısıyla
veya yeni taleplerden dolayı meydana gelen ücret
artışlarının, istihlak vergilerinin
anti-enflasyonist etkilerini geniş ölçüde
kaldırabileceğine ve bazen de ücret-fıyat
helezonunun harekete geçirebileceğine olan inanç
yaygındır.
Genellikle, dolaylı vergiler sisteminin fiyat
seviyesindeki yükselişi sınırlandırdığı ve bunu
direkt kontrol mekanizmasının dışında
gerçekleştirdiği bugün kabul edilmektedir, şu da bir
gerçektir ki, vergileri bünyesinde taşıyan perakende
fiyatlar, devletin tüketim vergilerinde bir artışa
gittiği zamanlarda, aynı amaçla gelir vergisine
başvurduğu duruma nazaran daha yüksek olacaktır.
Eğer ücretler hükümetlerce ve sendikalarca talep
edilenden daha düşük bir seviyede tespit edilecek
olursa; vergilendirmenin etkisi, geniş ölçüde
kontrol sistemine bağlanmış demektir.
Son olarak, unutulmamalıdır ki; ücretler ve
vergilendirme konusunda birincinin lehine olacak bir
yükseliş enflasyonist baskıya yol açacaktır. Bununla
birlikte, eğer ücret artışı toplam parasal geliri
değiştirmeksizin karlardan feda edilmek suretiyle
meydana gelirse, bu hareket sadece ücretlerdeki
harcama eğiliminin karlardan daha yüksek olması
halinde enflasyonist bir görünüm taşır.
Çeşitli vergi tiplerinin anti-enflasyonist etkileri
ana hatları ile ele alınmış bulunmaktadır. Bu
incelemeden çıkarılabilecek sonuçlar şöyle
özetlenebilir:
-Tüketim ve yatırım harcamaları üzerinde frenleyici
etki gösteren vergiler, kısa dönemde anti-enfiasyonist
karakter gösteririler; buna karşılık, verimli
çalışma seviyesini kıran vergiler, aksi yönde bir
etkiye sahip bulunacaklarından enflasyonist
olabilirler.
-Yatırım ve tüketim üzerine olan etkileri dikkate
alındığında; müterakkilik dereceleri arasındaki
farkların toplam kişisel talebe oranla küçük ölçüde
bir etki gösterdiği gözlemlenmektedir.
- Kurumlar vergisi, yatırımı kısmak ve daha düşük
seviyede olmak üzere tüketimi kontrol altına almak
suretiyle talebi azaltıcı etki göstermektedir.
- Muamele ve istihlak vergileri, tüketiciler
tarafından harcanan paranın bir kısmını hükümete
devretmek suretiyle satın alma gücünü azaltırlar.
Doğrudan doğruya fiili kontrol olması halinde ise,
bu vergiler daha yüksek bir genel fiyat seviyesine
ulaşabiliriler.
- Kurumlar vergisi, enflasyonu önlemede gelir ve
tüketim vergilerine oranla, daha zayıf kalmaktadır.
Bununla birlikte, daha geniş çaptaki bir
vergilemede, bu yönden büyük farklar olacağı
kesinlikle söylenemez. Eşit hasılaya sahip bütün
vergilerin aynı anti-enflasyonist etkiye sahip
olduklarını yansıtan klasik görüş; vergiler arasında
bu bakımdan büyük faklar olduğunu ileri sürenlerin
iddialarına nazaran gerçeklere daha uygun
düşmektedir.
Enflasyonla mücadelede hangi vergilere önem
verileceği sorunu, aslında, bir ülkede yürürlükte
bulunan vergi sistemine bağlıdır. Bu ise herşeyden
evvel ülkenin ekonomik ve sosyal bünyesi ile
ilgilidir. Genellikle ileri ekonomilerde dolaysız,
geri ekonomilerde dolaylı vergiler devlet
gelirlerinin önemli bir kısmını meydana getirirler.
Bu bakımdan geri ekonomilerin dolaylı vergilere önem
vermesine karşılık, gelişmiş ekonomiler dolaysız
vergilere ağırlık vereceklerdir. Burada güdülen
amaç, ekonomideki likidite fazlasını massetmek
olduğundan, ister dolaylı ister dolaysız vergilere
önem verilmiş bulunsun, değişecek olan şey,
vergilerde adaletin sağlanması veya adaletsiz
vergilere daha fazla önem verilmek zorunda
kalınmasıdır.
Teoride, vergilerin artırılmasının enflasyon
zamanlarında bazen fiyatların yükselmesini
hızlandıran bir bünye taşıdıkları ileri sürülmekle
beraber, uygulamada vergi politikası enflasyonu
önleme bakımından sık sık başvurulan ve olumlu
sonuçlan alınan tedbirlerden olmaktadır.
|