ZORUNLU BORÇLAR
Devlet egemenlik hakkına dayanarak zorunlu borçlanma
(cebri istikraz) yoluyla gelir elde edebilmektedir.
Devletin borçlanması zorunlu olduğunda vergiye
benzemektedir. Ancak vergi karşılıksız iken; borç
faizi ile birlikte belli bir süre sonra geri
ödenmektedir.
Klasik iktisatçılara göre borçlanma vergi gibi
olağan ve sağlıklı bir finansman yöntemi değil;
olağanüstü dönemlerde başvurulması gereken
olağanüstü bir kamu gelindir. Modern ekonomistler
ise borçlanmayı tabii ve olağan bir kamu geliri
olarak kabul etmektedirler. Devletin borçlanması
konusunda klasik iktisatçılarla modern iktisatçılar
arasındaki görüş farklılığı, zaman içinde toplumsal
ihtiyaçların ve devletin mahiyet ve fonksiyonlarının
değişmesi ve bu çerçevede yeni varsayımlarla yeni
ekonomik teorilerin geliştirilmesinden
kaynaklanmaktadır. Her şeyden evvel, mikro ve makro
ekonomik dengeler ve konjonktürel dalgalanmalar
konusuna iki grubun
bakışı farklıdır. Klasik iktisatçılar mikro ve makro
seviyede ekonomiyi devamlı ve zorunlu olarak dengede
kabul ederken; modern iktisatçılar ve bilhassa
Keynes, aksak rekabet ve diğer bazı ekonomik
büyüklükler nedeniyle bir ekonominin üç denge
halinden biri içinde bulunabileceğini; bunların, (1)
Eksik istihdam, (2) Aşırı istihdam ve (3) Tam
istihdam denge halleri olduğunu ileri sürmüşlerdir.
Bu denge hallerinden tam istihdam, arzu edilen
kararlı dengeyi ifade etmektedir. Bütün ülkeler
ekonominin içinde bulunduğu konjonktüre göre
ekonomilerini tam istihdam denge halinde tutmaya
çalışırlar. İşte burada devlete önemli görevler
düşmektedir.
Yeni yaklaşım içinde devletin istikrar ile ilgili görevi yanında
kalkınma, gelir dağılımı ve kaynak kullanımı ile
ilgili görevleri de vardır. Bu amaç veya görevlerden
özellikle kalkınma ve sosyal refahı temin görevi,
devletlerin yeni ve güvenilir kaynaklar bulmalarını
zorunlu kılmıştır. İşte bu noktada özellikle gelişme
yolunda olan ülkelerde devlet, bilim ve teknoloji
yarışı içinde ayrı gerçeklerle önemli miktarlarda iç
ve dışı borçlanmaya müracaat zorunda kalmıştır. Bu
temel gerekçe ile haklılık ve önem kazanan borçlanma
zaman içinde hızlı bir artış temposu göstererek
vergi kadar önem kazanmış ve fakat aynı zaman kamu
açıklarının ve ekonomik krizlerin başlıca sebebi
haline de gelmiştir.
Devletin iç borçlanması, kendi vatandaşından ve egemenlik hakkına
dayanarak yaptığı borçlanmadır. Devlet topluma haklı
gerekçeler gösterebildiği, onu fedakarlığa razı
edebildiği ve çeşitli bakımlardan borçlanmayı cazip
kılabildiği ölçüde arzu ettiği seviyede bir
borçlanmayı gerçekleştirebilir. Ancak zaman için
alınan borcun yerinde kullanılması, borcun zamanında
ve faizi ile birlikte aksatılmadan geri ödenmesi
gibi şartlar gerçekleştiği takdirde borç bir gelir
kaynağı olarak devam edebilir. Esas itibariyle borç,
"ertelenmiş vergi"dir. Yani devletin çeşitli amaçlar
için bugün temsil edemediği vergi geliri yerine borç
ikame edilmekte; ancak alınan borcun belirli bir
süre sonra vergi ile ödenmesi vaadi verilmektedir.
Bu şart gerçekleşmediği takdirde borç önemli bir
sorun haline gelmektedir Gelişmekte olan ülkelerin
hemen hepsi için 1950'lerde başlayan borçlanma
1970'lerde ciddi bir krizin ve kronik açıkların
temel sebebi haline gelmiştir.
Çağdaş bilim ve teknolojiyi yakalama ve bilim ve
teknoloji üretir hale gelerek gelişmiş ülkelerle
rekabet edebilme imkanı ve zarureti, gelişmekte olan
ülkeleri dış borçlanmaya mecbur etmiştir. İç
borçlanmada devlet egemenlik hakkını ve otoritesini
kullanma imkanına sahip olduğu halde, dış
borçlanmadan bu imkan yoktur. Dış borçlanma, borç
alacak devletin ekonomik, sosyal ve siyasi
istikrarına, güvenliğine ve performansına bağlı
olarak gerçekleşmektedir. Gelişmekte olan ülkeler
yukarıda belirtilen gerçeklerle 1950'lerden itibaren
her türlü imkandan yararlanmak suretiyle dış
borçlanmaya gitmişlerdir. Ancak iç
borçlanmada olduğu gibi dış borçlanmada da bu
ülkeler belirli bir süre sonra önemli amaçlara ve
dış borç krizine girmişlerdir.
|