Türkiye Ekonomisi

Dünya Ekonomisi

Osmanlı Ekonomisi

Finansal Ekonomi

İşletme Ekonomisi

Hizmet Ekonomisi

Kalkınma Ekonomisi

Tarım Ekonomisi

Borsa ve Yatırım

Ekonomi Sözlüğü

Ekonomi Ders Notları

Ekonomi Düşünürleri

Genel Ekonomi Soruları

Özel İstatistik Arşivi

Özel İktisat Konuları

Açık Öğretim İktisat

Ekonomi Kurumları

Kamu Yönetimi

Kamu (Devlet) Maliyesi

Sigortacılık Konuları

Türkiye İktisat Tarihi

Yeraltı Ekonomisi

Kredi Kartı Piyasası

Gelişmekte Olan Ülkeler

Finansal Piyasalar

Kent Ekonomisi

Liberalizm

Forex Piyasaları

 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 

1998 YILINDA GERÇEKLEŞTİRİLEN VERGİSEL DÜZENLEMELERİN DEĞERLENDİRİLMESİ

Ülkemizde şimdiye kadar yapılan vergisel değişikliklerle, kamu eko­nomisinin temel fonksiyonlarından önemli sapmalara yol açılmıştır. Benzer olumsuzluklar en son gerçekleştirilen vergisel değişiklikler nede­niyle de yaşanmaktadır. Ne var ki, 1998 yılında yapılan düzenlemelerle, gelirin tanımı genişletilerek H. Simon'un kamu ekonomisinde temel alı­nan tanımına yaklaşılmaktadır. Kayıtdışı ekonominin daraltılmasına yönelik bu gelir tanımı oldukça önemli bir yenilik olarak değerlendirilmeli­dir. Ne var ki, kapsamlı vergilemeyi sağlayacak biçimde oto kontrol, genel denetim ve servet vergilemesi alanlarında gerekli düzenlemelere gidilmedi­ğinden, kayıtdışı ekonominin daraltılması amacına pek ulaşılamayacağını söyleyebiliriz. Öte yandan, vergi değişikliklerine ilişkin olarak, TOBB'nin görüşlerinin neredeyse temel alınması ise, vergilemede adalet, ayırma il­kesi ile yatay ve dikey eşitlikten önemli ölçüde sapıklığını göstermektedir. Aşağıdaki açıklamalarımız ise, 1998 yılı vergisel düzenlemelerin kamu ekonomisi ilkeleri yönünden bir değerlendirmesiyle ilgili bulunmaktadır. 

a) Düzenlemelerin Olumlu Yönleri 

1)  Gelir tanımının değiştirilerek, harcama ve tasarrufların kaynak­larını içerecek biçimde genişletilmesi, kayıtdışı ekonomiyi daraltma yö­nünden atılan önemli bir adımdır. Ne var ki, etkin denetim araçları sis­teme sokulmadıkça, basan şansı oldukça azalmaktadır. Ayrıca, sonraki yıllarda kapsamlı vergileme anlayışından önemli ölçüde sapılmıştır. 

2)   Emlak vergisi oranlarının (meskenlerde %4'den l'e; binalarda 5'den 2'ye) düşürülmesi ile gayrimenkul alım satım harcının (%4.8'den l'e) indirilmesi, kuşkusuz ki mükellefin doğru beyanda bulunmasına yardımcı olacaktır. Ne var ki, rant ekonomisini daraltıcı önlemler alın­madığından (Örneğin, İngiltere'de olduğu gibi 2'nci konut alımının sınır­landırılması ve oldukça ağır bir biçimde vergilendirilmesi gibi) bu düzen­lemelerin gelir dağılımını iyileştirici etkisi yok gibidir. 

3)  Geçici verginin 3 er aylık dönemlerde %15 oranından cari yıl ka­zancı üzerinden ödeneceğine ilişkin düzenleme, vergisi stopaja tabi olan çalışanlarla vergilerini 1.5 yıl sonra ve taksitlerle ödeyen mükellefler ara­sında, yatay eşitliği bozucu uygulama az da olsa düzeltilmiştir.

4) Götürü usulün kaldırılması, esnaf muafiyetinin koşullara bağlan­ması, kırtasiyeciliğin azaltılması, maliyenin haksız olarak aldığı vergiye iade sırasında faiz ödemesi, kurum kazancının %5 ine kadar kamuya yararlı derneklere bağış yapılabilmesi ve futbolculara tanınan vergi istis­nasının kaldırılması gibi benzeri düzenlemeler ise, olumlu olarak değerlendirilebilir. Ne var ki, bu düzenlemelerin etkisi yapısal nitelikte olma­dığından iyileştirici etkisi sınırlı olmuştur. 

b) Düzenlemelerin Olumsuz Yönleri 

1)  Gayrimenkul sermaye gelirlerinin minimum düzeyde (0, %6, 12 gibi oranlar üzerinden) vergilendirilmesi ve bu tür gelirlerin endeksleme-ye tabi tutularak, önemli bir bölümünün vergiden istisna edilmesi ayır­ma ilkesine tamamen ters bir uygulamadır. Örneğin, 1998 yılında enf­lasyondan arındırma oranının %70 olduğunu düşünelim. Bu durumda 8 milyar tutarındaki bir menkul sermaye iradının 3.5 milyarı geçmeyen bölümü vergilendirilmeyeceğinden, endekslenme nedeniyle reel gelir 1.4 milyara düştüğünden, mükellef hiç vergi ödemeyecektir. Buna karşın, emek geliri elde eden bir işgören ise, elde edebileceği 8 milyar tutarında­ki geliri için yaklaşık olarak 3 milyar kadar bir vergi ödeyecektir. 

2)  Düşük gelirliler için ilk gelir diliminin vergi oranı %25 den %15'e indirilirken; yüksek gelirliler için son gelir diliminin vergi oranı %55'den %40'a indirilmektedir. Böylece, gelir vergisinin yeni tarifesinin gelir da­ğılımını bozucu etkisi önemli ölçüde artmıştır. Bununla beraber, düşük gelirliler için 10 puanlık bir oransal düşüşün nisbi bir iyileşme sağlaya­bileceğini söyleyebiliriz. Ne var ki, üst gelir dilimlerindeki aşırı düşme, vergileme ile gelir dağılımının iyileştirileceğine ilişkin ilkeye ters düşmek­tedir. Bu nedenle, sözkonusu oransal düzenlemelerin uzun dönemde ge­lir dağılımını reel anlamda bozacağını söyleyebiliriz. Çünkü, dolaysız vergi gelirlerindeki azalış tüketim vergilerinin artışı ile giderileceğinden, düşük gelir grubundakilerin reel vergi yükü daha da artacaktır.

3)  Dolaysız vergi gelirlerindeki azalış, KDV oranının %17 ye çıkarıl­ması ve diğer ek ve geçici vergilerle de yapılan artışlarla karşılanmaya ça­lışılmışta. Böylece, vergi adaletsizliği daha da artmıştır. 

4)  Öte yandan, hisse senetlerinin 1 yıldan daha fazla bir süre bo­yunca elde tutulması durumunda, borsa geliri ne kadar olursa olsun vergilendirilmemektedir. Böyle bir uygulamada, ayırma ilkesi ile vergile­mede yatay ve dikey eşitlik kurallarına tamamen ters düşmektedir.

5)  En yüksek düzeyde ödeme gücüne sahip olan B tipi yatırım fon­ları, devlet tahvili ve hazine bonosu faiz gelirleri sıfır oranı üzerinden ver­gilendirilmektedir. Bu durum sadece vergi adaletsizliğine yol açmakla kalmamış ayrıca alt ve orta gelir grubundan devlet borçlanması yoluyla gelir transferi yapılmasına yol açmıştır. 

6) Bilanço esasına göre defter tutan gelir ve kurumlar vergisi mükel­lefleri sabit kıymetlerin amortismanının hesaplanmasına ilişkin olarak, "yeniden değerleme oranı'ndan yararlanarak, enflasyona karşı ko­runmaları sağlanırken; aynı olanaktan diğer çalışanlar yararlanama­maktadır. 

2000 yılı için 4 kişilik bir ailenin aylık geçim gideri yaklaşık 700 do­lar hesaplanırken; asgari ücret düzeyi 150 dolar kadar saptanmıştır. Ne var ki, asgari ücretli enflasyona karşı korunmazken ayrıca vergi ödeme durumunda kalmaktadır. Buna karşın, hazine bonosu ve devlet tahvili geliri tutarı ne olursa olsun vergi ödenmemektedir. 

7) Binek otomobili ve amortismanın tamamen gider yazılması ve KDV nin tamamının indirilmesi de yukarıdaki adalete ilişkin ilkelere ters düşmektedir. 

Ülkemizde vergi yasalarında önemli değişiklikler yapılırken, Türkiye ekonomisinin geçmiş 50 yıldan beri devam eden ve kamu ekonomisinin temel ilkelerine ters düşen yapılanması gözönünde bulundurulmadığından, gerçek anlamda bir vergi reformu yapılamamaktadır. Gerçekten, Türkiye'de kamu sektörü Avrupa Birliği ülkelerindeki kamu harcamala­rındaki yapısal değişmeyi ve büyüme trendini yakalayamadığı halde, bu ülkelerdeki vergisel reform ilkeleri benimsenmektedir. Öte yandan, ülke­mizde ekonomik istikrarın genellikle para politikası önlemleriyle sağlan­masına çalışılması ise, vergi düzenlemeleri sırasında kaynak ayırımında etkinliğin ve gelir dağılımı adaletinin gözardı edildiğini göstermektedir. Bu nedenle, en yüksek reel gelir elde eden borsa kazançları, baskı grup­larının da etkisiyle ya hiç vergilendirilmemekte, ya da minimum düzey­de vergilendirilmektedir. Öte yandan, borsada fiyatların, banka faizleri­nin ve döviz kurlarının birbirine bağımlı bir biçimde kontrollü olarak saptanması ise, piyasa ekonomisi kurallarının işlemesini önleyerek ve ayrıca sıcak para girişini teşvik ederek, ülkenin reel borç yükünü daha da artırmaktadır. 

Vergisel teşvik önlemlerinin etkilerine ilişkin Türkiye ve dünya uy­gulaması, bu politikanın kaynak ayırımında etkinliği bozması nedeniyle, ulusal geliri artırmadığını göstermektedir. Örneğin, Japonya ve Güney Kore'de teşvik edilen alt sektörlerin kısa bir zamanda battıkları; borsa gelirlerine sıfır vergi uygulayan uzakdoğu ülkelerinin ise, ciddi finansal bunalım içine düştükleri açıkça görülmektedir. 50 yıldan beri oldukça kapsamlı bir biçimde uygulanan vergisel teşvik önlemlerinin ise, ülke­mizde ulusal geliri reel anlamda beklenen düzeyde artırmadığı ise, ayrı bir gerçektir. Bu açıklanan nedenlerle, gerçekleştirilen vergi reformları­nın kamu ekonomisinin adil gelir dağılımı, kaynak ayırımı ve istikran sağlama fonksiyonlarına uygun olarak yapılmaması nedeniyle; ülkemi­zin sosyo ekonomik ve siyasal nitelikli sorunlarının daha da artacağım söyleyebiliriz.

 

 

Anasayfa - İktisat - Makale - Ekonomi - Borsa - İstatistik - Türkiye Ekonomisi - Ekonomi Sözlüğü - Gizlilik Politikası

Sağlık Bilgileri