Türkiye Ekonomisi

Dünya Ekonomisi

Osmanlı Ekonomisi

Finansal Ekonomi

İşletme Ekonomisi

Hizmet Ekonomisi

Kalkınma Ekonomisi

Tarım Ekonomisi

Borsa ve Yatırım

Ekonomi Sözlüğü

Ekonomi Ders Notları

Ekonomi Düşünürleri

Genel Ekonomi Soruları

Özel İstatistik Arşivi

Özel İktisat Konuları

Açık Öğretim İktisat

Ekonomi Kurumları

Kamu Yönetimi

Kamu (Devlet) Maliyesi

Sigortacılık Konuları

Türkiye İktisat Tarihi

Yeraltı Ekonomisi

Kredi Kartı Piyasası

Gelişmekte Olan Ülkeler

Finansal Piyasalar

Kent Ekonomisi

Liberalizm

Forex Piyasaları

 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 

TÜRK VERGİSİ SİSTEMİNİN SORUNLARI

Vergi yasalarının sık sık değiştirilmesi ve seçim kazanmaya endkes-lenen popülist politikaların uygulanması nedeniyle, tamamen adaletsiz bir yapı ortaya çıkmıştır. Bu adaletsiz vergi sisteminin oluşmasında kat­kısı olan önemli uygulamaları şöyle özetleyebiliriz: 

1. Tüketim Vergilerinin Artan Payı: Uzun yıllardan beri devam eden bir uygulamaya göre, Türkiye'de vergi gelirlerinin yarısından daha fazla­sı tüketim vergilerinden elde edilmektedir. Harcanabilir gelir düzeyinin çok yüksek olduğu gelişmiş ülkelerde bile, tüketim vergileri gelirinin top­lam bütçe gelirleri içindeki payı oldukça düşük orandadır. Bilindiği gibi, tüketim vergilerinin mükellefin geliri arttıkça giderek azalan bir orana dönüşmesi nedeniyle, gelir dağılımı üzerinde son derece olumsuz bir et­kisi bulunmaktadır. Örneğin, zorunlu gıda maddeleri için aynı oranı ödemelerine karşın, düşük gelirli bir kimsenin ödediği verginin toplam gelirine olan oranı, yüksek bir gelirliye göre oldukça yüksektir. Bu ne­denle, hükümetlerin bütçe açıklarını kapatmak amacıyla sık sık gaza, şekere ve diğer temel gıda maddelerine yaptıkları zamlar ya da tüketim vergilerindeki artışlar, doğrudan doğruya gelir dağılımını bozucu etkiler yaratmaktadır. 

2.  Sermaye Kazançlarının Yetersiz Vergilendirilmesi: Bilindiği gibi, 1983 yılından beri repo, overnight, banka faizi ve diğer sermaye kazanç­larının önemli bir bölümü; ya %5 ve %15 gibi oldukça düşük gelir vergi­si oranlarıyla vergilendirilmişler, ya da uzun bir süre boyunca hiç vergi­lendirilmemişlerdir. Böyle bir uygulama nedeniyle, bozuk olan gelir da­ğılımı daha da bozularak, günümüzdeki en kötü duruma gelinmiştir. Sermaye kazançları (capital gains) nın diğer gelir unsurlarına göre daha az vergilendirilmesi ya da hiç vergilendirilmemesi ise, vergilemenin ayır­ma ilkesini tamamen uygulamadan kaldırarak, sistemin adaletsizliğini en üst düzeye çıkarmıştır. 

3. Yatay ve Dikey Adaletin Ortadan Kalkması: Bilindiği gibi, bir ver­gi sisteminin adaletli olup olmadığı yatay ve dikey adalet ilkelerinin uy­gulanabilirliği ile test edilmektedir. Yatay adalet ilkesine göre, eşit gelir elde eden mükelleflerin aynı vergiyi ödemeleri gerekirken; dikey adalet il­kesine göre, farklı gelir elde edenlerin farklı vergilendirilmesi gerekir. Ne var ki her iki adalet kriteri de Türk vergi sisteminde tersine çevrilmiş bulunmaktadır. Şöyle ki, yasal olarak aynı gelir dilimine girip de, aynı oran üzerinden vergilendirilmesi gereken mükelleflerden bir kısmı, yararlan­dıkları aşırı vergisel teşvikler, hızlandıran amortisman yöntemleri ve ver­gi harcamaları (tax expenditures) gibi ayrıcalıklar nedeniyle daha az ver­gi öderler. Öte yandan farklı gelir elde eden iki mükelleften birisi gelirini vergisiz devlet tahvilleri ya da repodan elde eder ya da yukarıdaki örnek­te olduğu gibi, sembolik bir oranda vergi oranına tabi olursa; düşük ge­lirli diğer mükellefe göre son derece az bir vergi ödemektedir. Türk vergi sisteminde yatay ve dikey eşitliğin bozulduğuna ilişkin daha sayısız ör­nekler verilebilir. 

4. Kayıtdışı Ekonominin Büyüklüğü: Türkiye'de gelir elde edip te kayıtdışında kaldığı için vergilendirilmeyenlerin ya da götürü oldukları için sembolik miktarda vergi ödeyenlerin sayısı önemli boyutlara ulaşmıştır. Yapılan hesaplamalara göre, ülkemizdeki kayıt dışı ekonominin büyük­lüğü ulusal gelirin yarısına yaklaşmaktadır. Vergi sisteminde ortaya çı­kan bu kaçak nedeniyle, bir yandan vergilemede adalet ilkelerinden sa­pıtırken, öte yandan devlet kayıtdışından almadığı vergiler yerine borç­lanma zorunda kalmaktadır. Böylece, kayıt dışında kalanlar bir yandan vergi ödemediklerinden reel gelirlerini artırarak, vergi ödeyen firmalara göre haksız rekabet durumu yaratırlarken, öte yandan devlete verdikle­ri borç nedeniyle de ayrıca faiz geliri elde ederler. Bu son durumda ise, vergilemede adalet ilkesinden de önemli ölçüde sapmaya yol açılmakta­dır. 

5. Yaygın Vergi Kaçakçılığı: Maliye Bakanlarının da açıkladıkları gi­bi, ülkemizdeki vergi kaçakçılığı o kadar artmıştır ki, toplanması gere­ken vergilerin neredeyse yarısına yakın bir bölümü büçteye girmemek­tedir. Bu önemli fark ise, vergi kaçakçılığının yaygınlığından kaynaklan­maktadır. Vergi kaçakçılığını teşvik eden faktörlerin başında, mükellef­lerde vergi ödeme bilincinin yerleşmemesi gelir. Batı'daki vergi mükellef­leri vergiyi sosyal hizmetleri bedeli ya da "medeniyetin maliyeti" olarak değerlendirdiklerinden, bu ülkelerde vergi kaçırma olayları daha az gö­rülmektedir. Ülkemizde ise, her yıl giderek daha da artan yolsuzluk ve rüşvet olayları nedeniyle, mükellefler vergi vermekten kaçınırlar. Öte yandan, devletin sayısız savurganlıkları da mükelleflerde ödeyecekleri vergilerin boşa harcanacağı biçiminde olumsuz bir duygu oluşturur. Bü­tün bunlara ek olarak, devletin de gerekli denetim ve kontrolleri yapma­ması ya da % 2 gibi sembolik bir oranda oranında yapması nedeniyle, ülkemizde vergi kaçakçılığının artması kendiliğinden kolaylaşmaktadır.

 

 

Anasayfa - İktisat - Makale - Ekonomi - Borsa - İstatistik - Türkiye Ekonomisi - Ekonomi Sözlüğü - Gizlilik Politikası

Sağlık Bilgileri