|
TÜRK VERGİSİ SİSTEMİNİN SORUNLARI
Vergi yasalarının sık sık değiştirilmesi ve seçim
kazanmaya endkes-lenen popülist politikaların
uygulanması nedeniyle, tamamen adaletsiz bir yapı
ortaya çıkmıştır. Bu adaletsiz vergi sisteminin
oluşmasında katkısı olan önemli uygulamaları şöyle
özetleyebiliriz:
1. Tüketim Vergilerinin Artan Payı: Uzun yıllardan
beri devam eden bir uygulamaya göre, Türkiye'de
vergi gelirlerinin yarısından daha fazlası tüketim
vergilerinden elde edilmektedir. Harcanabilir gelir
düzeyinin çok yüksek olduğu gelişmiş ülkelerde bile,
tüketim vergileri gelirinin toplam bütçe gelirleri
içindeki payı oldukça düşük orandadır. Bilindiği
gibi, tüketim vergilerinin mükellefin geliri
arttıkça giderek azalan bir orana dönüşmesi
nedeniyle, gelir dağılımı üzerinde son derece
olumsuz bir etkisi bulunmaktadır. Örneğin, zorunlu
gıda maddeleri için aynı oranı ödemelerine karşın,
düşük gelirli bir kimsenin ödediği verginin toplam
gelirine olan oranı, yüksek bir gelirliye göre
oldukça yüksektir. Bu nedenle, hükümetlerin bütçe
açıklarını kapatmak amacıyla sık sık gaza, şekere ve
diğer temel gıda maddelerine yaptıkları zamlar ya da
tüketim vergilerindeki artışlar, doğrudan doğruya
gelir dağılımını bozucu etkiler yaratmaktadır.
2. Sermaye Kazançlarının Yetersiz
Vergilendirilmesi: Bilindiği gibi, 1983 yılından
beri repo, overnight, banka faizi ve diğer sermaye
kazançlarının önemli bir bölümü; ya %5 ve %15 gibi
oldukça düşük gelir vergisi oranlarıyla
vergilendirilmişler, ya da uzun bir süre boyunca hiç
vergilendirilmemişlerdir. Böyle bir uygulama
nedeniyle, bozuk olan gelir dağılımı daha da
bozularak, günümüzdeki en kötü duruma gelinmiştir.
Sermaye kazançları (capital gains) nın diğer gelir
unsurlarına göre daha az vergilendirilmesi ya da hiç
vergilendirilmemesi ise, vergilemenin ayırma
ilkesini tamamen uygulamadan kaldırarak, sistemin
adaletsizliğini en üst düzeye çıkarmıştır.
3.
Yatay ve Dikey Adaletin Ortadan Kalkması: Bilindiği
gibi, bir vergi sisteminin adaletli olup olmadığı
yatay ve dikey adalet ilkelerinin uygulanabilirliği
ile test edilmektedir. Yatay adalet ilkesine göre,
eşit gelir elde eden mükelleflerin aynı vergiyi
ödemeleri gerekirken; dikey adalet ilkesine göre,
farklı gelir elde edenlerin farklı vergilendirilmesi
gerekir. Ne var ki her iki adalet kriteri de Türk
vergi sisteminde tersine çevrilmiş bulunmaktadır.
Şöyle ki, yasal olarak aynı gelir dilimine girip de,
aynı oran üzerinden vergilendirilmesi gereken
mükelleflerden bir kısmı, yararlandıkları aşırı
vergisel teşvikler, hızlandıran amortisman
yöntemleri ve vergi harcamaları
(tax expenditures)
gibi ayrıcalıklar nedeniyle daha az vergi öderler.
Öte yandan farklı gelir elde eden iki mükelleften
birisi gelirini vergisiz devlet tahvilleri ya da
repodan elde eder ya da yukarıdaki örnekte olduğu
gibi, sembolik bir oranda vergi oranına tabi olursa;
düşük gelirli diğer mükellefe göre son derece az
bir vergi ödemektedir. Türk vergi sisteminde yatay
ve dikey eşitliğin bozulduğuna ilişkin daha sayısız
örnekler verilebilir.
4. Kayıtdışı Ekonominin Büyüklüğü: Türkiye'de gelir
elde edip te kayıtdışında kaldığı için
vergilendirilmeyenlerin ya da götürü oldukları için
sembolik miktarda vergi ödeyenlerin sayısı önemli
boyutlara ulaşmıştır. Yapılan hesaplamalara göre,
ülkemizdeki kayıt dışı ekonominin büyüklüğü ulusal
gelirin yarısına yaklaşmaktadır. Vergi sisteminde
ortaya çıkan bu kaçak nedeniyle, bir yandan
vergilemede adalet ilkelerinden sapıtırken, öte
yandan devlet kayıtdışından almadığı vergiler yerine
borçlanma zorunda kalmaktadır. Böylece, kayıt
dışında kalanlar bir yandan vergi ödemediklerinden
reel gelirlerini artırarak, vergi ödeyen firmalara
göre haksız rekabet durumu yaratırlarken, öte yandan
devlete verdikleri borç nedeniyle de ayrıca faiz
geliri elde ederler. Bu son durumda ise, vergilemede
adalet ilkesinden de önemli ölçüde sapmaya yol
açılmaktadır.
5. Yaygın Vergi Kaçakçılığı: Maliye Bakanlarının da
açıkladıkları gibi, ülkemizdeki vergi kaçakçılığı o
kadar artmıştır ki, toplanması gereken vergilerin
neredeyse yarısına yakın bir bölümü büçteye
girmemektedir. Bu önemli fark ise, vergi
kaçakçılığının yaygınlığından kaynaklanmaktadır.
Vergi kaçakçılığını teşvik eden faktörlerin başında,
mükelleflerde vergi ödeme bilincinin yerleşmemesi
gelir. Batı'daki vergi mükellefleri vergiyi sosyal
hizmetleri bedeli ya da "medeniyetin maliyeti"
olarak değerlendirdiklerinden, bu ülkelerde vergi
kaçırma olayları daha az görülmektedir. Ülkemizde
ise, her yıl giderek daha da artan yolsuzluk ve
rüşvet olayları nedeniyle, mükellefler vergi
vermekten kaçınırlar. Öte yandan, devletin sayısız
savurganlıkları da mükelleflerde ödeyecekleri
vergilerin boşa harcanacağı biçiminde olumsuz bir
duygu oluşturur. Bütün bunlara ek olarak, devletin
de gerekli denetim ve kontrolleri yapmaması ya da %
2 gibi sembolik bir oranda oranında yapması
nedeniyle, ülkemizde vergi kaçakçılığının artması
kendiliğinden kolaylaşmaktadır.
|