TÜRKİYE'DE VERGİ GELİRLERİNİN DEĞİŞMEYEN SEYRİ
Gelişmiş ülkelerde vergi ve harcama artışları
birbirine eşit bir eğilimde gerçekleşirken,
Türkiye'de vergi gelirleri arttırılamadığı için kamu
harcamaları da reel anlamda artmamıştır. Kamu
harcamalarının gelişmiş ülkeler düzeyinde
yapılamaması ise, eğitim, sağlık, sosyal güvenlik,
toplu taşımacılık ve sosyal konut gibi temel sosyal
hizmetlerin ve ekonomik altyapı yatırımlarının
yeterli düzeyde ve kalitede sunulmasını önlemiştir.
Bu nedenle, ülkemiz yaşam kalitesi endekslerinde
uluslararası sıralamalara göre, 1996 yılında 69 uncu
sırada yer almıştır (3). Bilindiği gibi, yaşam
kalitesini gösteren endekslerin hesaplanmasına
ilişkin olarak; 65 yaş üstü nüfus oranı, yılda ölen
bebek sayısı, okullaşma ve suç işleme oranı gibi
sosyal hizmetlere önemli ağırlıklar verilmektedir.
Öte yandan, eğitim, sağlık, sosyal güvenlik, toplu
taşımacılık ve sosyal konut gibi bu hizmetler
ekonomide verimi de önemli ölçüde arttırdığından,
kamu harcamaları ya da vergi gelirlerinin ulusal
gelire oranı arttıkça, kişi başına düşen milli
gelir de hızla artmaktadır.
Ne var ki, Türkiye'de vergi gelirlerinin ulusal
gelire olan oranı gelişmiş ülkelerle
karşılaştırılamayacak derecede düşük olup, 1975-1997
yılları arasındaki trend aşağıdaki tabloda
verilmiştir
1975 |
%13.8 |
1983 |
%13.9 |
1991 |
%12.4 |
1976 |
14.6 |
1984 |
10.7 |
1992 |
12.8 |
1977 |
15.2 |
1985 |
10.8 |
1993 |
13.2 |
1978 |
14.9 |
1986 |
11.7 |
1994 |
15.1 |
1979 |
14.1 |
1987 |
12.1 |
1995 |
13.8 |
1980 |
14.1 |
1988 |
11.0 |
1996 |
14.9 |
1981 |
14.8 |
1989 |
11.1 |
1997 |
17.2 |
1982 |
12.3 |
1990 |
11.4 |
1998 1999 2000 |
16.8
19.0
20.7 |
Tablodan da izlenebileceği gibi, Özalizm döneminde
aşırı liberal politikaların uygulanmasına paralel
olarak, vergi gelirleri önemli oranda düşürülmüş
bulunmaktadır. Bu olumsuzluk enflasyon olgusunun
giderek daha da yapısallaşmasına ve gelir
dağılımının aşırı biçimde bozulmasına yol
açmıştır.
Gelişmiş ülkelerle ve aynı yıllarla
karşılaştırıldığında, Türkiye'de vergi gelirlerinin
gayrisafl milli gelire olan oranın son derece düşük
ve benzer artış eğilimini yakalayamadığı
görülmektedir. Öte yandan, ülkemizdeki vergi
gelirlerinin gayrisafl milli hasılaya olan en yüksek
oranının bile, gelişmiş ülkelerin 1950'li
yıllarındaki düzeyine bile erişemediği ve genel
ortalamanın 19601ı ve 1970'li yılları ortalamasından
da düşük olduğunu söyleyebiliriz.
Türkiye'de uzun zamandan beri uygulanan ve günümüzde
de devam eden anlayışa göre, gelir dağılımının
aşırı derecede bozulması pahasına vergi gelirleri
azaltılarak, özel sektörün yatırım yapması teşvik
edilmek istenmektedir. Ne yazık ki, özel sektörün
genellikle prodüktif yatırımlar yerine kısa vadede
kâr maksimizasyonunu sağlayacak yatırımlara ve
savurganlığı teşvik edici alanlarda mal üretmeye
yönelmesi nedeniyle, kişi başına düşen milli
gelirin uzun dönemde yeterli düzeyde artmadığı
görülmektedir. Öte yandan, aşağıdaki faktörler ve
politikalar da Türkiye'de vergi gelirlerinin niçin
artmadığını göstermektedir:
- Kayıtdışı kalan vergi mükellefi sayısının
fazlalığı,
- Gelir elde ettiği halde vergi dışı kalanların
çoğunlukta kalması,
- Vergi kaçakçılığının yaygınlığı,
- Aşırı vergi teşvikleri,
- Sermaye gelirlerinin uzun süre çok düşük oranla
vergilendirilmesi ve bazı yıllar da ise hiç
vergilendirilmemesi,
- Masraf sayılan gider unsurlarının fazlalığı,
- Sosyal güvenlik vergileri ve prim ödemelerinin
toplanmaması,
- Vergi mükelleflerinin ancak %2-3 ünün kontrol
edilmesi ve
- Otokontrolü sağlayan mekanizmaların yokluğu
gibi çok sayıda olumsuz faktörler nedeniyle, vergi
gelirleri çok düşük düzeyde toplanabilmektedir.
|