|
YOLSUZLUĞA KARŞI ULUSLARARASI DAYANIŞMA
Özellikle
küreselleşme olgusunun dünya çapında yaygınlaşmasına
paralel olarak, gelişmiş ülkelerde de yolsuzluk ve
rüşvet olayları kamuoyunun dikkatini çekerek, son
yıllarda gündeme gelmiş bulunmaktadır. Küreselleşme
ile yolsuzluk olayları arasındaki yakın ilişki, mali
sermayeye tanınan aşırı serbestleştirme olgusuna
dayanmaktadır. Şöyle ki, 1997 yılında İstanbul'da
toplanan "Uluslararası Yolsuzluğa Karşı Kongre" de,
İngiliz Saydamlık Derneği başkanı George Moody
Stuart'ın belirttiği gibi, mali sermayenin on line
aracılığıyla rüşveti teşvik ettiği görülmektedir.
Mekanizma ise şöyle işlemektedir: Birer tüketim
toplumu olan gelişmiş ülkelerde satılamayan
kalitesiz malların gelişmekte olan ülkelerde satımı
genellikle ilgililere rüşvet vermekle
kolaylaşmaktadır. Örneğin, İngiltere'de ya da Avrupa
Birliği ülkelerinde satılamayan deli dana et ya da
modası geçmiş savaş araç ve gereçleri gelişmekte
olan ülkelerin yöneticilerine verilecek rüşvetlerle
kolayca ihraç edilebilecektir. Sonuçta ise, alınan
rüşvetin sosyal maliyeti geri kalmış ülkelerin
tüketicileri üzerine ve çeşitli biçimlerde
yansıtılmış olmaktadır.
Ne var ki, gelişmiş ülkeler rüşvetin gelişmekte olan
ülkelerin tüketicileri üzerindeki olumsuz
etkileriyle değil, daha çok küreselleşme olgusu ile
giderek artan, büyük yolsuzluk (grand corruption)
denilen ve uluslararası ticari ilişkilerden
kaynaklanan türü ile ilgilenirler. Büyük
yolsuzluklar ya da rüşvet olayları, uluslararası
ticari ilişkiler sonucu ya da gelişmekte olan bir
ülkede iş yapabilmek ve ihale alabilmek için
politikacılara, bürokratlara ve yerel yöneticilere
ödenilen çıkarları içermektedir. Bu tür yolsuzluğun
önlenmesine ilişkin çabalar ise, uluslararası ticari
ilişkilerde adil rekabet koşullarının yerine
getirilmesiyle ilgili bulunmaktadır. Örneğin, uzun
bir süreden beri ABD'li iş adamlarının yurtdışında
ödedikleri rüşvetler, vergi yasalarına göre bir
maliyet unsuru olarak değerlendirilerek, vergi
matrahından düşülemez. Ayrıca, bir Amerikan
vatandaşı yurtdışında bile rüşvet alsa, yine de
cezalandırılmaktadır. Buna karşın, gelişmiş bir çok
Avrupa Ülkesinde, (rüşvet bir suç olarak kabul
edildiği halde), vergi yasalarının uygulanması
sırasında, yurtdışında verilen rüşvetlerin, bir tür
promosyon ya da satışları teşvik edici harcamalar
adı altında gider yazıldığı görülmektedir. Bu
nedenle, son yıllarda başta ABD olmak üzere Dünya
Bankası, IMF ve diğer uluslararası ticari
örgütlerin de katılımı ile uluslararası rekabet
koşullarını yerine getirmek amacıyla, rüşvete karşı
yoğun bir mücadeleye girilmiş bulunmaktadır. Şöyle
ki, rüşvete karşı etkin önlem almayan gelişmekte
olan ülkelere, Dünya Bankası ve IMF kredilerinin
verilmeyeceği biçiminde bir yaptırım da formüle
edilmektedir.
Rüşvete karşı ABD'nin öncülüğünde alınan önlemler
1990'h yıllarda giderek Avrupa Birliği ülkelerinde
ve gelişmekte olan ülkelerde de etkisini göstermeye
başladı. Böylece, aralarında Türkiye'nin de
bulunduğu 60 kadar ülkede şubesi bulunan,
Uluslararası Saydamlık (International Transparency)
Kurumu 1993 yılında Berlin kentinde kuruldu.
Uluslararası Saydamlık Örgütünün temel amacı, dünya
çapında evrensel ahlak kurallarının uygulanmasını
destekleyerek, bütün üye ülkelerde yolsuzluğa karşı
etkin bir savaşın verilmesine yönelik
bulunmaktadır.
Uluslararası Saydamlık Örgütü, rüşvete karşı
yapılacak mücadeleye yönelik olarak, dünya
kamuoyunun duyarlılığını sağlamak amacıyla, 2 yılda
bir uluslararası kongreler organize etmektedir. Lima
Konferansı sonunda yayınlanan "Lima Deklarasyonu"
ile yukarıda anlatıldığı gibi uluslararası finansman
kuruluşlarının yaptırımları
uygulamaya koyması önerilmekte, ayrıca İsviçre
bankalarındaki gizli hesaplara ulaşma yönünden
önlemler alınacağı vurgulanmaktadır.
|