Türkiye’de Konut Politikası
Konut sorunu, sanayi devrimi sonrasında hemen hemen
tüm ülkelerde farklı nitelik ve niceliklerde olmak
üzere ortaya çıkmıştır. Birinci Dünya Savaşına
kadar, liberal anlayış çerçevesinde devletin konut
sorununa yaklaşımı; yetersiz barınma koşullarının
büyük kentlerde sağlık koşullarında ve ahlaki
yönlerden yarattığı olumsuz etkiler yönünden
olmuştur(18). Birinci Dünya Savaşından sonraki
dönemde ise konut sorunu, makro ölçekte toplumsal,
ekonomik ve siyasal bir sorun olarak görülmeye
başlanmıştır. Bu bağlamda kent merkezlerinde çöküntü
bölgelerinin ortaya çıkması, hızla artan nüfusun
konut gereksinmelerinin karşılanmasındaki güçlükler
düşük gelirli kesimlerin desteklenmesi gerekliliği,
tam istihdamı sağlamak için konut sektöründen
yararlanma düşüncesi gibi ekonomik nedenler
devletin konut sorununun çözümünde, aktif bir
biçimde rol almasına yol açmıştır.
İkinci Dünya Savaşından sonra konut bir gelişme
sorunu olarak algılanarak, soruna, devlet
müdahalesi genel bir nitelik kazanmıştır. Önceleri
düşük gelirli kesimlerin sorunu olarak algılanan
konut sorunu, bu dönemden sonra tüm gelir
kesimlerinin genel bir sorunu olarak kabul
edilmiştir. Böylece konut sorunu, konut
hizmetlerinin kişisel ve doğrudan bir kamu hizmeti
olduğu kabulünden hareketle toplumsal bir nitelik
kazanmıştır. Sorunun çözümü için dar kapsamlı
politikaların yerini toplumsal konut politikası
almıştır.
Toplumsal Konut Politikası,
Kentleşme ve Konut Politikası
Kavramsal olarak toplumsal konut politikası "gelir,
konut ölçüsü (standardı) ya da toplumsal sınıf gibi
öncelikleri olan, ulusal kalkınma planlan içinde yer
alan ve ilgili ülkelerin kent ve bölge planlama
politikaları ile bağdaşması gereken kurallar,
amaçlar ve önlemler bütünü olarak tanımlanabilir"
(19). Bu tanımlamadan da anlaşılacağı gibi toplumsal
konut politikası üç ana unsuru içermektedir.
Toplumsal konut politikasının ilk unsuru,
politikanın kalkınma hedefleri ile uyumunun
sağlanmasıdır. Daha önce de belirtildiği gibi konut
yatırımları ile kalkınma hızı arasında ters yönlü
bir ilişki
bulunmaktadır. Hızlı kalkınmanın hedeflenmesi
halinde konut yatırımlarının düşük düzeyde
tutulması gerekmektedir. Aksine hızlı kalkınma
hedefi yerine istikrarlı bir kalkınma hedeflenirse
toplum kesimlerinin sağlıklı ve uygun koşullarda
barınma gereksinmelerinin giderilmesi gerekmektedir.
Toplumsal konut politikasının ikinci unsuru,
politikanın ilgili ülkenin bölgesel gelişme ve kent
politikaları ile uyumlu olmasıdır. Toplu konut
yatırımlarının bölgesel dağılımı etkilenerek,
sanayileşme ve kentleşmeye ülke genelinde yön
verilebilmektedir. Ayrıca konut yatırımlarının kent
planlamasında yardımcı araç olarak kullanılması
olanaklıdır.
Toplumsal konut politikasının üçüncü unsuru,
politikanın toplumsal sınıf, gelir düzeyi ve konut
standartları bakımından önceliklerinin
olabilmesidir. Devlet toplumsal konut politikasını
memur, işçi, yaşlı, emekli veya gecekondu halkı gibi
çeşitli toplumsal sınıf ve kümelere
yöneltebilmektedir. Bu öncelikler toplumsal sınıf
kriteri yerine, gelir düzeyine göre de
belirlenebilmektedir. Bu durumda belirli bir gelir
düzeyinin altında kalan hane halkları önceliklerden
yararlanabilmektedir. Ayrıca devlet konut üretiminde
düşük maliyetli konutlara öncelik verebilmektedir.
Bu durumda önceliklerden yararlanabilen konutlar,
standartları en az ve yeterli düzeyde olanlar
olmaktadır. Ayrıca öncelikler belirli standardın
altındaki konutlara da yönelebilmektedir.
Düşük Gelirli Kesimlere Yönetlik
Konut Politikası
Bir ülkede konut yetersizliği nedeniyle ortaya çıkan
konut sorunundan en çok etkilenen kesim düşük
gelirli kesimler olmaktadır.
Çünkü pahalı bir mal olan konutun mevcut gelir
olanakları ile bu kesimlerce alınması
güçleşmektedir. Ayrıca nitelikli konut miktarının
yetersizliği bu tür konutların kiralarında artışlara
yol açmaktadır. Böylece düşük gelirli kesimlerin
nitelikli konutları kiralama olanaklarında da
sınırlılıklar ortaya çıkmaktadır.
Konut politikaları
Düşük gelirli kesimlerin konut sorununun çözümü için
üç farklı yöntem kullanılabilmektedir(20). Bunlar;
gelir artışları; kira yardımları ve konutların kamu
tarafından temin edilmesidir: Bu yöntemler
yararlanıcıların fayda düzeylerine göre
değerlendirildiğinde en fazla faydanın gelirin
arttırılması yoluyla sağlandığı görülmektedir.
Şekil'de hane halkının gelirinin konut ve diğer
mallar arasındaki optimal dağılımı gösterilmiştir.
AB bütçe doğrusu, hanehalkının belirli miktardaki
gelirinin konut harcamaları ile diğer mallar için
harcamaları arasındaki dağılımını vermektedir.
Şekilde en yüksek fayda düzeyi I1
farksızlık eğrisinin AB bütçe doğrusuna teğet olduğu
F noktasında sağlamaktadır. Hanehalkının gelirinin
artması halinde bütçe doğrusu yukarı doğru kayarak
DE konumuna gelecektir. Kira yardımları durumunda
ise sadece konutun fiyatı ucuzlayacağından, bütçe
doğrusu A noktası sabit kalarak AC biçimini
alacaktır. Eğer konutlar minimum standart düzeyinde
kamu tarafından temin edilecek olursa, konut ve
diğer mallar arasındaki dağılım AC üzerindeki J
noktasında belirlenecektir.
Şekilden de görülebileceği gibi üç yöntemde
hanehalkının fayda düzeyini, önceki duruma göre
yükseltmektedir: G, H ve J durumlarındaki fayda
düzeyleri F durumundakinden daha iyidir. Teknik
olarak I1,I3 ve I4
eş fayda eğrileri I, eş fayda eğrisinden daha
yüksekte olduklarından daha fazla faydalan ifade
etmektedir. Ancak her bir yöntemin sağladığı fayda
farklı farklıdır. Kamu konutu yöntemi hanehalkını
0Q birim konut tüketimine zorlamaktadır. Kira
yardımı yöntemi hanehalkını H noktasına göre bir
seçime yöneltmektedir. Bu durumda I3 > I2
olduğundan kira yardımı yöntemi, kamu konutu
yöntemine oranla daha iyidir. Ancak hanehalkı
açısından en iyi yöntem ona özgür bir seçim olanağı
tanıyan gelir artışı sağlama yöntemidir.
|
Yukarıdaki analizden de anlaşılacağı gibi düşük
gelirlilerin konut sorununun çözümüne yönelik
yöntemlerden en uygun ola-nı,düşük gelirlilerin
gelir düzeylerini yükseltici olan yöntemdir. Bu
yöntem hane halkına hem konut standardını özgürce
seçme, hem de fayda düzeyini en çoğa çıkarabilme
olanağı sağlamaktadır.
Kira Denetimi
Kira denetimi, kiralık konutlarda oturan ailelerin
fazla olduğu ülkelerde uygar bir toplumsal politika
aracı kabul edilmektedir(21). Kira denetimi
genellikle, düşük gelirli kesim olan kiracıların
korunmasını amaçlamaktadır. Bu bağlamda bir yandan
bu kesimin korunarak, gelir ve servet dağılımının
daha fazla aleyhlerin; gelişmesi önlenmeye
çalışılırken; diğer yandan devletin bu hizmet için
daha fazla parasal yük altına girmesi önlenmeye
çalışılmaktadır. Ayrıca kira denetimi ile kiralann
genel fiyat düzeyi üzerindeki yükseltici etkisi de
önlenmeye çalışılmaktadır.
Kira denetimini, toplumsal yararları nedeniyle,
savunanların yanısıra bu denetimin karşısında olan
görüşlerde bulunmaktadır. Öncelikle kira denetiminin
ev sahiplerinin mülkiyet hakkından yararlanma
olanaklarını kısıtladığı ileri sürülmektedir. Ancak
günümüzde, toplumsal refah devleti anlayışı içinde
toplum yararı düşüncesi ön plana çıktığından,
mülkiyet hakkı gibi temel haklara sınır
konulabilmektedir.
Kira denetimine diğer bir eleştiri, devletin
piyasanın işleyişine müdahale etmemesi gerektiğini
ileri sürenlerden gelmektedir. Bu görüş sahiplerine
göre kira denetimi konut arzını arttırıcı bir etki
yapmamaktadır. Aksine kira denetimi ile getirilen
sınırlamalar, yeni konut yapımını önleyici etki
yaparken, sorunu daha da arttırıcı olabilmektedir.
Ayrıca kiraların dondurulması nedeniyle, konut
sahiplerinin kiralık konutlarını bakımsız bırakması
söz konusu olabilmektedir. Bu nedenle konut
sorununun çözümü için konut arzını arttırıcı
önlemlerin alınması daha uygun olacaktır.
Piyasa ekonomilerinde sadece konut kiralarını
denetlemek yeterli olmadığı gibi, tek bir hizmete
denetim uygulamanın olumlu sonuçlar vermeyeceği
ileri sürülmektedir. Ayrıca kira denetimi
uygulamasının olumlu etkilerinin piyasaya geç
yansıyacağı düşünülmektedir.
|