En genel anlamda konut,
insanların temel gereksinmelerinden biri olan
barınma gereksinmesini karşılayan bir araçtır.
Günümüzde kentleşmenin hızlı boyutlara ulaşmasıyla
birlikte, ülkede barınma gereksinmesinin
karşılanmasında önemli sorunlarla
karşılaşılmaktadır. Barınma (konut) sorunu, başta
hızlı kentleşme olmak üzere bir çok ekonomik ve
toplumsal etken altında geniş boyutlar
kazanabilmektedir. Özellikle de, sınırlı olanaklara
sahip gelişmekte olan ülkelerde sorunun çözümü
oldukça güçleşmektedir.
Konut sorunu, dar açıdan, bir ülkede yaşayan
ailelere barınma gereksinmesini karşılayacak bir
konutun sağlanamaması sorunudur). Bu anlamda sorun,
konut açığı ile sınırlanmaktadır. Konut açığı, bir
ülkedeki konut stoğunun (konut sayısının) gerekli
olan miktardan az olması anlamına gelmektedir. Bu
bağlamda sorun sadece miktar sorunu ile sınırlı
kalmaktadır. Ancak soruna daha geniş bir boyutta
bakıldığında, kalite, mekan ve altyapı unsurlarını
da içerdiği görülmektedir. Önceki bölümde de
görüldüğü gibi kent toprağı, altyapı ve üst yapı
(konut) unsurları ile bir bütünü oluşturmaktadır.
Bu nedenle altyapı unsurundan yoksun konut kümeleri
yetersiz bir oluşumu içermektedir. Bu yetersizlik
aynı zamanda sağlıksız kentleşme sorununu da
beraberinde getirmektedir.
Konut açığı kavramsal olarak niceliksel bir
içerikten çok, niteliksel bir içerik taşımaktadır.
Konut açığı bulunan bir ülkede bireyler niteliksiz
de olsa barınma gereksinmelerini karşılamaktadır.
Bu bağlamda da konut açığı, niceliksel bir açıktan
çok, bazı ailelerin niteliksiz konutlarda barınması
gibi arzulanmayan bir olguyu tanımlamaktadır.
Ayrıca bir ülkede arzulanan nitelikteki konut
sayısının yetersiz olması, bu tür konutların kira
veya satış bedellerinin çok fazla yükselmesine neden
olabilmektedir. Böylece sorun, bir yüksek kira
sorunu haline gelebilmektedir. Bu nedenlerle, geniş
açıdan konut sorunu, nitelikli konut sayısındaki
yetersizlikler nedeniyle, bazı ailelerin çağdaş
yaşam düzeyine uygun olmayan ve sağlık
koşullarından uzak, niteliksiz konutlarda
yaşamaları ve nitelikli konutlarda yaşamak
isteyenlerin de yüksek kira ödemeleri anlamına
gelmektedir.
Konut Sorunları
Nitelikli konut standartları, zamana ve ülkelerin
gelişmişlik düzeylerine göre farklılıklar
gösterebilmektedir. Zaman içinde gelişen konut
üretim teknolojileri, nitelikli konut
standartlarında değişiklikler yaratmaktadır. Ancak
ülkelerin gelişen bu teknolojilerden yararlanmaları,
mevcut ekonomik olanakları yarı gelişmişlik
düzeyleri ile yalandan ilişkili bulunmaktadır.
Özellikle sermaye kaynaklan kıt olan ülkelerde konut
sorunu, kıt kaynakların olası kullanımları arasında
seçimi sorunun bir parçası haline dönüşmektedir.
Diğer bir anlatım ile konut sorunu, kalkınma
sorununun özel bir sorunu haline gelmektedir.
Konut sorunu bir yandan toplum bireylerinin
nitelikli konutlarda barınması yönünden toplumsal
bir içerik taşırken, diğer yandan kıt kaynakların
olası kullanımları açısından ekonomik bir nitelik
kazanmaktadır. Bu iki nitelik birbirinden bağımsız
olmayıp, birbirleri ile yakından ilişkilidir. Bu
ilişki konut sorununun bir ülkenin gelişme sürecinde
oynadığı işlev nedeniyle ortaya çıkmaktadır.
Gelişme Süreci ve Konut Sorunu
Konut sorununun bir yandan toplumsal bir içerik
diğer yandan ekonomik bir içerik taşıması, konut
olgusuna bir ülkenin gelişme sürecinde önemli bir
işlev yüklemektedir. Bilindiği gibi gelişme süreci,
kalkınma (veya büyüme) olgusunun yanısıra bir
ülkedeki nitel ve nicel tüm yapısal değişimleri
içermektedir(2). Bu bağlamda gelişme, geniş anlamda,
bir toplumun yaşam düzeyindeki yükselmeyi ifade
etmektedir. Kuşkusuz toplum bireylerinin nitelikli
konutlarda barındırılması yaşam düzeyindeki
yükselmenin bir göstergesi olmaktadır. Ayıca
bireylerin iyi nitelikli konutlarda barınmalarının
verimlilikleri üzerinde yaratabileceği olumlu etki,
ülkenin üretim potansiyelinin artışına yol
açabilecektir. Böylece konut sorununun çözümü,
ülkenin gelişme sürecinde önemli bir yer tutan
ekonomik kalkınma açısından da önemli bir işlevi
yerine getirebilecektir. Bir başka anlatım ile konut
sorununun çözümü bir ülkenin gelişme sürecinde,
biryandan verimliliği arttırarak, diğer yandan yaşam
düzeyinde iyileşme sağlayarak iki yönlü bir işlev
görebilecektir.
Konut sorununun çözümünün toplumsal işlevi konusunda
bir fikir ayrılığı olmamakla birlikte, ekonomik
kalkınmadaki işlevi açısından ekonomistler ile
toplumbilimciler arasında fikir ayrılıkları
bulunmaktadır(3). Ekonomistler soruna kıt kaynaklann
etkin kullanımı bağlamında yaklaşırlarken, bazı
toplumbilimciler soruna toplumsal sorunların
özellikle de, kentleşme sorununun çözümü açısından
yaklaşmaktadırlar.
Kentsel Konut Sorunu
Ulusal politikalar içinde konut sorununun çözümüne
öncelik verilmesini savunanlar şu görüşleri ileri
sürmektedirler.
1. Konut sorununun çözümü, adil olmayan gelir
dağılımının iyileştirilmesinde önemli bir rol
oynamaktadır. Konut sorunu makro düzeyde ülkenin
gelişmişlik düzeyi ile ilgili iken, bireysel düzeyde
gelir yetersizliği ile ilgilidir. Bu bağlamda sorun
adaletsiz bir gelir dağılımının mekandaki
yansımasıdır(4). Ayrıca nitelikli konut açığının
varlığı konut kiralarının ve fiyatlarının artışı ile
sonuçlanmaktadır. Bu olgu bireylerin gelirlerinde
reel olarak azalma yaratmaktadır. Sorun özellikle
dar gelirliler açısından daha da önem
kazanmaktadır. Bu nedenle konut sorununun çözümü,
gelir dağılımındaki adaletsizliklerin belirli
ölçülerde de olsa giderilmesi açısından önem
kazanmaktadır.
2. Konut sorununun çözümü, bireylerin toplumsal
uyumunda ve siyasal istikrarın oluşumunda yardımcı
olmaktadır. İnsanların temel gereksinmesi olan
barınmanın uygun ortamlarda ve sağlıklı koşullarda
sağlanması bireylerin yaşam kalitesini yükseltirken,
bireyin, toplum ile uyumunda olumlu etkiler
yapmaktadır. Özellikle de kentlerde dar gelirlilerin
barınma gereksinmelerinin ucuz ve sağlıklı
koşullarda sağlanabilmesi toplumsal barışın
oluşumunda ve devamında önemli katkılar
sağlamaktadır. Nitekim İkinci Dünya Savaşı
sonrasında konut sorunu, bir kalkınma sorunu kabul
edilerek, soruna devletin müdahalesi genel bir
nitelik kazanmıştır. Daha önceleri nitelikli konut
yetersizliğinden en fazla dar gelirlilerin
etkilendiği konusunda tam bir görüş birliği hakim
iken, İkinci Dünya Savaşı sonrasında, toplumun bütün
sınıflarının barınma gereksinmelerinin giderilmesi
düşüncesi kabul görmeye başlamıştır. Bu düşüncenin
kabulünde sosyal devlet kavramının ve
uygulamalarının gelişmesi kadar, dar gelirli gruplar
ile orta gelirli gruplar arasındaki yaşam düzeyi ve
tüketim tercihleri arasındaki farkların azalması da
etken olmuştur(5). Böylece de konut gereksinmesinin
giderilmesinin doğrudan bir toplumsal kamu hizmeti
olduğu düşüncesi yaygınlık kazanmıştır.
3. Konut sektörü işgücü yoğun bir sektör olarak,
önemli ölçüde istihdam olanağı yaratmaktadır. Bu
nedenle de konut yatırımlarına, ekonominin
durgunluk dönemlerinde istihdam yaratıcı
politikalarının bir aracı olarak sıkça başvurulur.
Ayrıca konut sektörü yatırımları bağlantılı
sektörler yolu ile de iş ve istihdam olanaklarını
arttırabilmektedir.
4. Geniş kapsamlı konut programlarının
uygulanmasında, kentler arası tercihler yoluyla
kentleşme sürecini etkileyebilme olanağı
bulunabilmektedir. Böylece de, orta ve küçük ölçekli
kentlerde sağlıklı ve ucuz konut edinebilme
olanaklarının genişletilmesi, göçün yönünü bu
kentlere yöneltebilecektir. Ayrıca kır ve kent
arasında konut öncelikleri açısından kır lehine
yapılacak tercihlerde nüfusu kırda tutmaya yönelik
kentleşme politikası içinde önemli bir işlev
görebilecektir.
5. Son olarak konut sorununa öncelik verilmesini
savunanlar, barınma koşullarının iyileştirilmesinin
işgücü verimliliğini arttırarak ekonomik kalkınmaya
yardımcı olduğu düşüncesinden hareketle bu
görüşlerini savunmaktadırlar. Bu bağlamda işgücünün
barınma sorununu çözmek amacıyla yapılacak
konutların, bir tüketim malı değil bir üretim malı
özelliği taşıyacağı ileri sürülmektedir. Ayrıca
konut yatırımlarının konut ile ilgili diğer
alanlardaki talebi arttırarak ekonomik gelişmeye
yardımcı olacağı düşünülmektedir.
Ulusal politikalar içinde konut sorununa öncelik
verilmesini savunanların ileri sürdüğü görüşler
karşısında, bazı ekonomistler, özellikle de daha
hızlı büyümeyi öncelikli hedef olarak
benimseyenler, kıt kaynakların etkin kullanımı
açısından konut yatırımlarına öncelik verilmesine
karşı çıkmaktadırlar(6). Bu görüş sahiplerine göre
konut bir tüketim malı olarak kabul edilmektedir.
Kaynakları sınırlı olan gelişmekte olan ülkelerde
hızlı kalkınma önceliğin doğrudan üretim artışı
sağlayan üretim malları yatırımlarına verilmesini
gerektirmektedir. Bir tüketim malı olarak konut ise,
işgücü verimliliğine olumlu etkileri nedeniyle
kalkınmada dolaylı bir etki yapabilmektedir. Bu
bağlamda da konut, özel bir durumu olan yarı tüketim
malı olarak kabul edilmektedir.
Yapılan bazı araştırmalara göre, konut
yatırımlarının sermaye-hasıla oranı son derece
yüksektir. Yani konut yatırımlarının sermaye birimi
başına verimliliği son derece düşük olmaktadır.
Ayrıca dış ödemeler dengesine olumlu katkıları
olmayan bu sektör, mevcut kaynaklardan yararlanmada
tarım, sanayi ve diğer sektörlerle yarışma halinde
bulunmaktadır. Böylece sektörde yapılan yatırımların
artışı enflasyonist gelişmeyi hızlandırmaktadır.
Konut yatırımlarının bir yandan düşük verimli
yatırımlar olması, diğer yandan enflasyonu
arttırıcı etkilerinin bulunması nedenleriyle, hızlı
kalkınmanın amaçlandığı durumlarda, konut
yatırımlarının olabildiğince düşük düzeylerde
tutulması gerektiği savunulmaktadır. Ayrıca konut
yatırımlarının önceliğini savunanların aksine bu
konudaki gelişmelerin toplumsal ve siyasal istikrarı
sağlamada yeterli olmadığı ileri sürülmektedir. Bir
ülkede barınma koşullarının yetersizliği kadar,
işsizliğin de önemli toplumsal ve siyasal
istikrarsızlıklara yol açtığı görülmektedir.
Konut sorununa öncelik verilip verilmemesi
tartışmaları genelde konut yatırımlarının
verimliliği noktasında yoğunlaşmaktadır. Bu bağlamda
konut yatırımlarının verimliliği, konut öncelikleri
tartışmasında bir ölçüt konumuna gelmektedir.
Nitekim kıt kaynakların konut sektörü ile diğer
sektörler arasında en uygun dağıtımını belirlemeyi
amaçlayan bir ölçüt geliştirilmiştir(7). Buna göre,
konut yatırımlarının işgücünün verimliliğine
yapacağı marjinal katkı, konut dışı sektörlerdeki
marjinal verimlilikten büyük, en azından ona eşit
olmalıdır. Aksi durumda konut yatırımlarına öncelik
verilmesi ekonomik kalkınmayı yavaşlatıcı olacaktır.