Osmanlı Devletinde Dış Ticaret
Ülkeler arasında politik, ekonomik, taşımacılık,
sigortacılık, haberleşme vb. alanlarda çok çeşitli
ilişkiler mevcuttur. Ancak, bu ilişkiler arasında en
canlı ve kalıcı olanlarından birisi, kendisini mal
alım ve satımı şeklinde gösteren ticari
ilişkilerdir. Başlangıcında sadece mal alım- satımı
olarak kendisini gösteren dış ticaret, politik ve
teknolojik gelişmelerin de yardımı ile ekonomik
ilişkiler haline dönüşmüştür.
Dış t icaret, Osmanlı İmparatorluğu’nun sosyal ve
iktisadi tarihinde çok münakaşa edilen bir mevzudur.
İmparatorluğun iç ticareti ve Mısır, İran ve
Hindistan’la olan ticareti ise tamamen ihmal
edilmiştir. Halil İnalcık’a göre bunun nedeni,
Avrupalı tüccar ve diplomatların İmparatorluğun batı
ile ticareti hakkında çok sayıda rapora sahip
olmasıdır.
Alkin’e göre, Türkiye’nin dış ticareti ile ilgili
sorunları, Osmanlı İmparatorluğu’nun son
dönemlerinde belirmeye başlamış, kapitülasyonların
kabulü ve batı Avrupa ülkelerinde sınai devrimin
hızlanması ile bu sorunlar çözülemez bir görünüm
almıştır.
Tanzimat’tan önce Osmanlı İmparatorluğu’nun dış
ticaret politikası, ülkede mal bolluğu ve ucuzluk
sağlamak amacıyla, ithalatı teşvik edici, ihracatı
kısıtlayıcı bir uygulamaya dayanıyordu. İhracat bir
taraftan daha yüksek oranda vergilendirilmekte, öte
taraftan bazı mallara ihraç yasağı konmaktaydı.
Kapitülasyonların da desteklediği, ithalatı teşvik
edici dış ticaret politikası yanında, 1838 tarihinde
İngiltere ile yapılan Balta Limanı Sözleşmesi ve
bunu takiben Fransa ve diğer Avrupa Ülkeleri ile
yapılan benzer sözleşmeler ile Osmanlı Devleti,
gümrükleri üzerindeki egemenlik hakkından vazgeçmek
ve yabancılara, Osmanlı uyruklulara nazaran sayısız
ayrıcalıklar tanımak suretiyle engelsiz bir dış
ticaret rejimi geliştirmiştir. Böylece Osmanlı
ekonomisi gelişen Avrupa sanayi için açık pazar
haline gelmiştir.
Osmanlı dış ticaret istatistikleri 1878 yılından
itibaren tutulmaya başlamıştır. Bu tarihten önceki
verilere ulaşmak için Osmanlı kaynakları yeterli
gelmediğinden Pamuk, Osmanlı’nın ticaret yaptığı
yabancı ülkelerin kaynaklarına başvurarak 1830
yılından sonraki dönemi içeren yeni bir döküm
yapmıştır.
19. yüzyılda Osmanlı dış ticareti daha önceki
dönemlerde görülmemiş boyutlarda büyümüştür. Ancak
dış ticaretin genişlemesinin yüzyıl boyunca aynı
tempoda sürmediğini de vurgulamak gerekir.
Osmanlı İmparatorluğu döneminde, dış ticaret
alanında, en önemli ilişkilerin Avrupa ülkeleri ile
kurulduğu görülmektedir.
19. yüzyıl dış ticaretini incelemeden önce, ticaret
tarihine damgasını vuran, 1838 tarihinde İngiltere
ile imzalanan ticaret antlaşmasına değinmek
gerekiyor. Bu yüzyılda İngiltere dışında Fransa,
İtalya, Rusya, İspanya, vb bir çok ülke ile ticari
antlaşmalar imzalanmıştır. Ancak konunun dağılmaması
açısından ve içeriği itibari ile de Osmanlı ticaret
hayatını en çok etkileyen antlaşma olan 1838 tarihli
Balta Limanı Ticaret Antlaşmasına değinilecektir.
Ardından da ihracat ve ithalata ilişkin veriler
incelenecektir.
1838 Balta Limanı Ticaret Antlaşması
16 Ağustos 1838 tarihinde İngiltere ile bir ticaret
antlaşması imzalanmıştır. Bu antlaşmayla İngiltere,
kapitülasyon düzeninde sahip olmadığı ayrıcalıklar
elde ediyordu.
Gülbahar, 1838 Ticaret Antlaşması'na verilen önemin,
yaygın kanaate göre, bu antlaşmayla İmparatorluğun,
kitlesel üretimin avantajlarının bir sonucu olarak
ucuz ve kaliteli ürünlerine pazar arayan
İngiltere'nin açık pazarı haline gelmesi ile
ilişkili olduğunu ifade etmektedir.
Issawi’ye göre ise 1838 Antlaşması, I. Dünya
Savaşına kadar süren Osmanlı maliye politikasının
çerçevesini çizmiştir. Bütün tekelleri ortadan
kaldırmış, İngiliz tüccarlara, mallarını
İmparatorluğun her yerinde pazarlayabilme izni
vermiş, vergileri de ithalattan %5 ve ihracattan %12
olarak belirlemiştir. Daha sonraları da diğer
Avrupalı devletler antlaşmaya dahil edilmiştir.
İthalattan alınan %5 oranındaki vergi ödendikten
sonra da, mallar memleket dahilinde serbestçe
tedavül edip, diğer her türlü vergiden muaf olarak
pazarlanabilecekti.
1838 öncesinde yerli ve yabancı tüccarlardan
İmparatorluk içinde mallarını bir yerden bir yere
taşırken alınan %8 iç gümrük vergisi, bu antlaşmayla
yabancılar açısından kaldırılmıştır. Yabancı
tüccarların malları yurt içinde serbestçe
dolaşabilirken, yerli tüccarların mallarından gümrük
vergisi alınmaya devam ediyordu. Bu da yerli
tüccarları, yabancılar karşısında güçsüz durumda
bırakarak haksız rekabet ortamı yaratıyordu.
Kurdakul’a göre, İngiliz tüccarlarına Osmanlı
memleketi dahilinde ticaret serbestisi tanınması ile
Ortadoğu, batı kapitalizminin açık bir pazarı haline
getirilmiş oluyordu.
Güran’a göre, 1838 ticaret antlaşmasının, Osmanlı
üreticilerinin aleyhine sonuçlar verdiğinin
anlaşılması ve hükümetin gelir ihtiyacının artmış
olması nedenleriyle gümrük vergisi oranlarının
ayarlanması için çeşitli teşebbüslerde bulunulduysa
da, Avrupa devletleri ve Amerika Birleşik Devletleri
ile yeni bir antlaşma ancak 1861/1862’de
imzalanabilmiştir.
1861 ve 1862’de imzalanan yeni antlaşmalarla da
ihracat vergileri %12’den %1’e inerken, ithalattan
alınan vergiler de %5’ten %8’e yükseltildi. Zamanla
da ithalat vergileri oranının %15’e çıkartıldığı
görülmektedir. Bu tedbirler dış ticarete yardım
etti. Fakat dahili gümrükler (diğer bir çok faktör
gibi) memleket içindeki ticaretin genişlemesine
engel oluyordu. Bunların çoğu 1874’te kaldırıldı.
İstanbul Ticaret Odası, 1894’te en önemli hububat
maddelerinin deniz yoluyla nakliyesi üzerindeki
vergileri kaldırtmayı başardı. Deniz yoluyla gelip,
İmparatorluğun içinde dağılan diğer mallar %8
vergiye tabi olmakta devam ettiler. 1889’da bu vergi
%4’e, 1900’de %2’ye indirildi ve 1909’da tamamen
kaldırıldı.
Pamuk’a göre Osmanlı bürokrasisini, gümrük
vergilerini bu şekilde yükseltmek için emperyalist
ülkelere başka tavizler vermeye iten neden, yerli
sanayii korumaya çalışmak değildi. %8, %15
gibi vergiler zaten çökmüş zanaatlerin
canlanması için yeterli olamazdı. İthalata
uygulanan vergilerin arttırılması, hazineye ek
gelir sağlamaktan öte bir amaç taşımıyordu.
|