Osmanlı Devletinde Ticaret ve Dış Ticaret
19. yüzyıl Osmanlı dış ticaret yapısını kavrayabilmek için, daha
önceki yüzyıllardaki duruma bakarak, dış ticaretin
gelişim seyri incelenmelidir.
Amerika kıtasının keşfi ile Amerika’dan Avrupa’ya değerli maden
akışının hız kazanması, Avrupa’da para hacminin
genişlemesine neden oldu. Para hacmindeki artış,
üretimdeki artıştan daha hızlı gerçekleşince
fiyatlar yükselerek enflasyon ortaya çıktı.
Fiyat devriminin Osmanlı’ya yansımasına gelince,
Avrupa’da özellikle tarımsal ürünlerdeki fiyat
artışları, Osmanlı ürünlerine olan dış talebi
arttırmıştır. Narh uygulaması ve ihraç yasakları ile
Osmanlı piyasalarında fiyatların artışı ve mal
yokluğuna karşı konulmaya çalışıldıysa da kaçak
yollardan Osmanlı tarımsal ürünlerinin Avrupalı
tüccarlar tarafından daha yüksek fiyatlarla talep
edilmesine engel olunamadı. Doğudan batıya mal akışı
yaşanırken, batıdan da doğuya altın ve gümüş trafiği
hız kazandı. Bu da Osmanlı Devleti’ndeki altın ve
gümüş miktarının artışına ve dolayısıyla fiyatların
yükselmesine yol açtı. Ancak, tıpkı Avrupa
devletlerindeki gibi Osmanlı’da da fiyatların
artışına yol açan tek neden para arzındaki artış
değildi. Nüfusun tarımsal üretimden daha hızlı
artması ve devletin askeri giderlerinde de artış
yaşanması Osmanlı Devleti’nde fiyatların artmasına
yol açtı
Osmanlı Devleti’nde ticaret, önemli ekonomik uğraşlardan birisiydi.
Ticaret ve ticari örgütlenme, Osmanlı ekonomik ve
toplumsal yapısının diğer organlarında olduğu gibi,
başta aynı coğrafya üzerinde kurulmuş diğer
uygarlıkların mirası üzerinde kuruldu. Osmanlı
Devleti de bu mirası, çağın gereksinimleri ve
koşulları doğrultusunda geliştirdi.
Kapitülasyonlar, ithalatı kolaylaştırıcı, hatta özendirici koşullar
ve ortam hazırlarken, diğer yandan uygulanan ihraç
yasakları ile devletin, dış ticaret rejimi, çağdaşı
Avrupa devletlerinin uyguladıkları merkantilist
politikalar ile taban tabana zıttı. Özellikle
İngiltere, 18. yüzyılda gerçekleşen sanayi devrimi
veya ticari kapitalizmden, sınai kapitalizme geçişte
gerekli sermaye birikimini elde ederken, Osmanlı
Devleti, kapitülasyonlar rejimi ile değişen
koşullarda, Avrupa devletlerinin ekonomik sömürü
hedefi olmaya hızla yaklaşıyordu.
Osmanlı Devleti'nde tüketicinin korunmasının,
genellikle en üst makamdan en alt makamlara kadar
üzerinde hassasiyetle durulan bir konu olduğu
söylenebilir. Osmanlı Devleti'nde tüketiciyi
korumaya yönelik olarak muhtelif mekanizmalar
işletilmiş, kurum ve kuruluşlar oluşturulmuş ve pek
çok tedbir alınmıştır. Tüketicinin korunmasında
geleneksel müesseselerden biri olan ihtisab
müessesesi Osmanlı Devleti'nde aynen yürürlükte
tutulmuştur. Bu müessesenin başında bulunan
muhtesibin önemli görevlerinden biri tüketiciyi
korumak idi.
Temel ihtiyaç maddeleri konusunda tüketiciyi koruma amacıyla dört
konuda hassasiyet gösterilmiştir: Kalite kontrolü
(hammadde, imalat, ustalık yönetmeliği, vb.), satış
kontrolü (ölçülerin kontrolü, tekelciliğin
önlenmesi, vb.), İstanbul tahsislerinin kontrolü ve
üretici ve aracı kişilerin korunması (narh sistemi,
kanun dışı vergilerin önlenmesi, vb.).
Her türlü piyasanın kurulması ve işlemesi devletin bilgisi
dahilinde olmuştur. Bu durum vergi gelirleri
açısından gerekli idi. Seyyar satıcılık ve tekelci
eğilimler Osmanlı devletinde hep yasaklanmıştır.
İmparatorluk, fetih esası üzerine kurulmuş olduğu
için öncelik savunma ve savaş için gerekli
olabilecek malzemelerdeydi. Madeni para, barut,
askeri teçhizat, ordu ve saray için yiyecek gibi
stratejik üretim alanlarında ihracata izin
verilmemiştir. Bu alan dışındaki işletmeler de
genellikle dokumacılık, boya, tütün, porselen,
şişecilik, kağıtçılık ve yelken imalatı
yapıyorlardı. Ancak devlet işletmelerinden de her
zaman yüksek verim elde edilememiştir.
Kapitalizmin uygulama alanına çıkışında, daima iki öğe düşünülür:
Birincisi sanayi malları üreten; ikincisi ise, bu
üretime pazar olan ülkeler. Kurdakul’a göre 16.
yüzyıl başlarından beri, Fransa’ya kayırma biçiminde
sürekli olarak verilen “kapitülasyon” ayrıcalığıyla
(imtiyazlarıyla) Osmanlı devleti, kapitalizmin
ikinci öğesini meydana getirmekte gecikmemiştir. Bu
imparatorluğun sınırları içine batı sanayi
devriminin makine uygarlığı sızamamıştır; ama üretim
mallarının sorgusuz sualsiz girmesinde bir sakınca
görülmemiştir. Osmanlı kapitülasyonlarının
başlangıcı olarak Kanuni Süleyman döneminde
Fransızlarla yapılmış olan 1535 tarihli “İmtiyaz
mukavelesi” gösterilir. Bu tarih ile 1740 arasında
Fransızlarla tam yedi adet “İmtiyaz mukavelesi”
imzalanmıştır.41 Bunlar ticari
olmalarının yanı sıra adli, mali, idari, dini ve
siyasi nitelikler de arz etmiştir. Fransızlara
tanınan bu ayrıcalıklar, daha sonra diğer yabancı
devletlerle imzalanan ticaret antlaşmalarına da
örnek teşkil etmiş olabilir.
Osmanlı İmparatorluğu’nun dış ticaret istatistikleri
1878 yılından itibaren yayınlanmaya başlamıştır.
Pamuk’un ifade ettiğine göre, bu tarihten önde dış
ticaret istatistiklerinin düzenli ve kapsamlı olarak
toplandığına ilişkin bir bilgi yoktur.
Osmanlı eyaletleri içindeki ve eyaletler arasındaki ticaret
verileri, dış ticaret verilerine nispeten daha az
anlaşılmış durumdadır. Yabancı tüccarların iç
kesimlere daha az gidebilmeleri ve Osmanlı
devletinin ticaretle ilgisisin kayıt tutmaktan
ziyade mali sonuçlarla sınırlı oluşu bu duruma yol
açmıştır.
18. yüzyıl sonu ticareti ile ilgili tahmini rakamlar farklı farklı
para birimleriyle verilmiş olduğu için bunları
okumak zordur. Bütünü itibariyle, 18. yüzyıl sonunda
Osmanlı ticareti 290 milyon gram gümüş değerindeydi.
Bu da 290 tonluk bir miktar demektir. Bunun günümüz
fiyatlarıyla Yeni Türk Lirası cinsinden karşılığı
ise yaklaşık olarak 185.020.000 YTL ve Dolar
cinsinden karşılığı 148.000.000 Dolardır.
İnalcık’a göre İmparatorluk, yabancı tüccarlar için
cazip bir ortamdı. Osmanlı tüccarları da dış
pazarlara ticaret yapma arzusu taşıyorlardı. Büyük
deniz keşiflerinin sonucu olarak Osmanlı devletinin
dünya ticaretinden aldığı pay da azalmıştı. Yabancı
rakipler güçlenmeye başlamıştı artık. 18. yüzyıl
Osmanlı dış ticaretinde bazı değişiklikler meydana
gelmiştir. İhracatın kapsamında, coğrafi dağılımında
ve ticaret yapılan ülkelerin önem sıralamasında
değişiklik yaşanmıştır. Mesela İran ipeğine olan
ilginin dünya çapında azalması sonucunda ihracatı
azalmış; fakat pamuk ihracatı artış göstermiştir.
Osmanlı pamuğun yanı sıra yün, küçük hayvan derisi,
kürk, büyük hayvan derisi, zeytin ve tütün ihraç
etmiştir.
19. yüzyıl öncesi dış ticaret alanındaki en büyük işlem hacmi
%36,5’luk pay oranında Fransa ile gerçekleşmiştir.
Fransa’yı %24’lük pay ile Habsburg, %18,3 ile
Hollanda, %12 ile Venedik ve %9,2 ile İngiltere’nin
izlediği görülmektedir. Fransızların, Osmanlıların
en fazla ticaret yaptığı ülke konumuna yükselmesi,
Fransızların kısa süre önce yapılmış bir savaştaki
etkin diplomatik desteğini ödüllendirmek için
Osmanlılar tarafından kabul edilen 1740
Osmanlı-Fransız ticaret antlaşmasından da hız
almıştı. 1535 ve 1740 tarihleri arasında
Fransızlarla toplam yedi adet ticaret antlaşması
imzalanmış olması da bu duruma yol açmış olabilir.
İthal edilen ürünler arasında ise Amerika’dan gelen sömürge
malları, Hint kumaşı, ince pamuklu kumaş, pencere
camı, saat, porselen, ayna gibi lüks tüketim malları
yer alıyordu.
Ticari faaliyetlerdeki gerilemeye rağmen 18.
yüzyılın ilk yarısında Osmanlı’nın toplam ihracat
tutarı ithalatından fazla idi. Avrupalılar aradaki
farkı nakit olarak ödüyorlardı. Tabakoğlu’na göre,
bu dönemde ülkenin her yanında bol miktarda yabancı
para tedavül etmesi buna bir delil teşkil edebilir.
Ancak Avrupa’nın hammadde satın alıp mamul madde
ihraç etme eğilimi devam etmektedir. Yine de iç ve
dış güvensizlik şartlarından dolayı Osmanlı dış
ticari ilişkileri devletin güçlü bir himayesinden
mahrum olmakla birlikte bazı sanayi kollarında batı
mamulleriyle rahatça rekabet edebiliyordu. 18.
yüzyıl sonlarında batı ülkelerinin üretim ve
dolayısıyla dış ticaret hacmi daralan Osmanlılar
üzerindeki sömürgeci eğilimleri yoğunlaşmıştır.
Osmanlı Devleti, önceleri kapitülasyon gibi ticaret
siyaseti araçlarını kendi çıkarları doğrultusunda
bir silah olarak kullanabilirken; artık batılılar
aynı imkandan azami ölçüde faydalanmaya
başlamışlardı
|