|
Osmanlı Devletinde Kapitülasyonlar ve Ticaret Antlaşmaları
19. Yüzyılın başlarında siyasal, askeri ve mali
bakımlardan güçsüz duruma düşen Osmanlı
İmparatorluğu, Avrupa devletlerinin, özellikle de
İngiltere’nin serbest ticaret yönündeki baskılarına
direnememiş ve bu devletlerle bir dizi ticaret
antlaşması imzalamıştır. Bu anlaşmalar, Osmanlı
İmparatorluğu’nun ithalat ve ihracata
uygulayabileceği gümrük vergilerini oldukça düşük
düzeyde tutmasına ve bağımsız bir dış ticaret
politikası uygulayabilme imkanından yoksun kalmasına
neden olmuştur.
Osmanlı İmparatorluğu’nun, 16. yüzyıl ile 18. yüzyıl arasında,
Avrupa devletlerine tanıdığı kapitülasyon
hükümlerini Ökçün, genellikle iki kısma
ayırmaktadır. Birinci kısımdaki kapitülasyonlar,
verildiği devlet tebaasına Osmanlı ülkesinde ticaret
serbestisi tanımaktadır. Bu tip düzenlemeleri bir
tür ticaret sözleşmesi olarak nitelemiştir. Adı
geçen yüzyıllarda yeterli olan bu düzenlemeler, 19.
yüzyılda gelişen Avrupa sanayi kapitalizmi için
yeterli olmamış ve kapitülasyonların mutlak bir
laissez faire-laissez passer ilkesine aykırı olan
hükümleri, 1838-1846 yıllarında Avrupa devletleri
ile imzalanan ticaret sözleşmeleri ile
kaldırılmıştır. Kapitülasyonların ikinci kısmını
teşkil eden hükümler ise ticaret serbestisi için
gerekli hukuki ve adli himayeyi öngeren hükümlerdir.
19. yüzyılda, bir çok ülke ile ticaret antlaşması imzalanmıştır.
Antlaşma yapılan ülkeler arasında İsveç, Sicilya,
Amerika, Rusya, Portekiz, Toskana, Belçika,
İngiltere, Fransa, Sardunya, Hamburg, Prusya,
Danimarka, Brezilya, Avusturya, Meksika ve Hollanda
bulunmaktadır. Bu ülkelerle sayısız antlaşma
imzalanmıştır. Hepsi de uluslararası ticaret
akışkanlığı için düzenlenen, gerek ikili gerekse çok
taraflı antlaşmalardır.
Özellikle, 1838 yılında imzalanan Serbest Ticaret
Antlaşması’ndan sonra, ülkelerle imzalanan
atlaşmalar, serbest dış ticaret rejimi düşüncesi
etrafında şekillenmiştir. Bu antlaşmaya dayanan
serbest dış ticaret rejiminin, Osmanlı Devleti’nde
uygulanmaya başlaması ile, kendi sanayilerini gümrük
duvarları ile kontrol altına alan Avrupa
devletlerinin sanayi ürünleri karşısında rekabet
gücünü kaybeden Osmanlı zanaatları, gedikli
esnafının direncine ve ıslah-ı Sanayi Komisyonu gibi
girişimlere rağmen, gerek bilgi, teknoloji ve gerek
sermaye birikiminin yetersizliği gibi olumsuz
koşullardan büyük darbe yemiştir.
Avcıoğlu ve Cem de, Osmanlı sanayinin çöküş nedeni olarak 1838
Antlaşmasını göstermektedirler.
Ancak 1838 antlaşmasından önceki bazı antlaşmalar da
ekonomik/ticari neticeler arz etmektedir. Şöyle ki,
1812 yılında imzalanan Bükreş antlaşması’na göre,
Prut ve ondan sonra da Tuna tarafeyn arasında sınır
kabul edilerek, Tuna ve Tuna ağzı iki tarafın
ticaret gemilerine de açık olacaktır. Bunun dışında,
1829 tarihinde Ruslarla imzalanan Edirne
antlaşması’na göre de, Rus ticaret gemileri
Boğazlara açılabilecek, 10 senede 10 milyon duka
altın savaş tazminatı olarak ödenecek, Rus
tüccarları için de 1,5 milyon duka altın savaş
tazminatı verilecektir. Ancak 10 milyon duka altının
tamamı ödenmemiştir.98 Bu antlaşmanın
özellikle yedinci maddesi uyarınca, Karadeniz ve
Akdeniz, Rus bayrağı bulunduran Rus ticaret
gemilerine tamamen serbestlik tanınarak, diğer
devletlerin ticaret gemilerinin Rus limanlarına
ulaşmak için Boğazları geçebilmelerine de böylelikle
izin verilmiştir. O tarihe kadar yabancı devlet
tüccarlarına istisnasız olarak uygulanan Yed-i Vahid
(tekel) usulü, Ruslar açısından kaldırılmıştır.
Osmanlı Devleti, 19. yüzyılda yapmış olduğu ticaret
antlaşmaları ile yabancı devletlere ayrıcalık tanıma
yükü altına girmiştir. Bu ayrıcalıklar sonucunda
Osmanlı gümrükleri, bir yandan yabancı emtiaya, bir
yandan da yabancı iş adamlarına ve tüccarlara ardına
kadar açılmış; böylece iç piyasaya makine
Avrupa’sının malları ile tüccarlar egemen olmuştur.
Bu tarihsel gerçeğin sonunda da Osmanlı-Türk iktisat
sistemi, kapitalist devletlerin tutsağı durumuna
girilmiştir. 1838 tarihli İngiliz Antlaşması’ndan
1861 tarihli Fransız Ticaret Antlaşması’na kadar 20
adet ticaret antlaşması çeşitli ülkelerle
imzalanmıştır. Bu dönemdeki antlaşmaların en önemli
özelliği 1838 İngiliz Antlaşması’ndan esinlenmiş
olmalarıdır. Bu antlaşmalarda dahili gümrüklerin
tamamı kaldırılmış; ancak Tanzimat yenilikleri ile
de ihraç mallardan %12, İthal mallardan %5, transit
mallardan da %3 gümrük vergisi yeniden
getirilmiştir.
1861’de Fransa ile yapılan ticaret antlaşmasından sonraki dönem
antlaşmaları 1889 yılına kadar sürmüştür. Bu
antlaşmaya göre, 1838 Antlaşması’nın, tüm
kapitülasyon ayrıcalıklarını içeren hükümlerinin
aynen yürürlükte kalmasına karar verilerek, toplam
14 adet antlaşma imzalanmıştır. 1861 Antlaşması’nın
sonradan bütün antlaşmalara da geçen ve yenilik
getiren hükümleri şöyledir: İhracattan alınan gümrük
%8’e indirilerek her yıl %1 kısıntı ile 7 yıl
sonunda %1’de sabit kalması kararlaştırılmıştır.
İthalatta %5 olan oran %8’e çıkarıldı ve söz konusu
mal 6 ay içinde satılamadığı takdirde tekrar yurt
dışına çıkarılacak olursa transit malı sayılarak,
alınan ithalat vergisinin %7’sinin iadesine
hükmedildi. Transit vergisi ise %7 olarak
kararlaştırılıp, 8 yıl içinde %1’de sabit tutulmak
kaydı getirilmiştir. Bu antlaşmayla bir de tuz,
tütün, silah, top, tüfenk ve her türlü savaş araç ve
gereçlerinin ülkeye sokulması yasaklanmıştır.
Antlaşmanın süresi de 28 yıl olarak kararlaştırılmış
ve diğer devletlerle yenilenecek ticaret
antlaşmalarına istenildiği takdirde bu antlaşma
hükümlerinin geçirilmesi taahhüdünde bulunulmuştur.
28 yılın sonunda ise Fransa ve diğer ülkelerle imzalanan bu
antlaşmalar yenilenmemiştir. Ancak, gümrük
tarifelerinin yeniden tanzimi gerekçesiyle
uluslararası bir komisyon tarafından 1890 yılında
bir antlaşma imzalanmıştır. Bu düzenlemeyle
getirilen yenilikler şunlardır: Önceden ithal ve
ihraç malların kıymeti üzerinden gümrük alınırken;
yeni sistemle ağırlık, tul ve hacim üzerinden vergi
alınması kararlaştırılmış; ihracat ve transit
vergilerin tümü ortadan kaldırılmış ve son olarak da
ithalatta hammadde ve tüketim maddelerine ait gümrük
vergisi %3 ile %20 arasında saptanmıştır.
7 Temmuz 1867 tarihinde Ali Paşa tarafından kaleme
alınan muhtırada kapitülasyonların, 19. yüzyıl
ticaret antlaşmaları ile teyid edilen ve yenilenen
hükümleri hakkında ifadeler bulunmaktadır. Bu
muhtıraya göre, kapitülasyonlarla tanınmış olan
imtiyazlar, yalnızca yabancı tebaaya mahsustur, dış
ticaret dışında bütün konularda yabancılar, Osmanlı
tebaasının tabi olduğu vergilere tabi olacaktır,
konsoloslukların ikametgahları ülke-dışılık
imtiyazından faydalanamayacaktır. Osmanlı
kanunlarından yerli tebaa gibi faydalanan yabancı
tebaa aynı zamanda bu kanunlara uymak zorunda
olacak, hukuk ve ceza alanında her devletin yargı
hakkı, ülkesinde ikamet eden yerli yabancı tebaayı
kapsayacak ve son olarak da 4.000 akçeden fazla
davaların Divan-ı Hümayun’da bakılacağını öngören
1740 tarihli kapitülasyon hükmü kaldırılacaktır.
Yapılan ticaret antlaşmalarının 19. yüzyıl Osmanlı dış ticaretini
hareketlendirdiği söylenmelidir. Yüzyılın başından
sonuna kadar olan ticaret rakamları incelendiğinde
dış ticarette ihracat hacminin yaklaşık 6 kat,
ithalat hacminin de yaklaşık 4 kat arttığı
bilinmektedir.
|