|
Osmanlı Devletinde Sanayi
Avrupa’da 19. yüzyıl, sanayi üretiminin her anlamda hem kamu
kesiminde hem de özel kesimde, doruk noktasına
çıktığı bir dönemdir. Osmanlı İmparatorluğu
ekonomisi ise (son dönemler hariç) çoğunlukla tarım
ve el sanatları zemininde yapılan ticarete
dayanmıştır. Yükselen Amerika ve Avrupa sanayisi
karşısında artık Osmanlı’nın yöntemleri oldukça
zayıf kalıyordu. Avrupa sanayi ürünleri ticaret
vasıtasıyla İmparatorluk sınırları içine girmeye
başlayınca özellikle el sanatlarına dayalı ürünler
büyük tehlike altına girmiş, el tezgahları kapanmaya
başlamıştır.
19. yüzyılın başlarına kadar olan dönemde mamul
mallarda, ülke kendi tüketimini kendi üretimi ile
karşılıyordu. Osmanlı’da, dünya ekonomisi içinde
hammadde ihracatçısı, sınai ürün ithalatçısı olan
bir ekonomik yapı söz konusu idi. Uluslararası
ihtisaslaşmanın bu klasik biçimi 19. yüzyılın ilk on
yılından başlayarak süregelen dönüşümler sonunda
yerleşmiş ve Avrupa kökenli sınai ürünler iç
piyasaya büyük ölçüde egemen olmuştu. Sanayi
devrimin sürükleyici sektörünü oluşturan tekstil
ürünleri bakımından Osmanlı İmparatorluğu, 19.
yüzyıl başlarında kendi kendine yeterli iken yüz yıl
sonra iç tüketiminin %80-%90’ı ithal malı iplik ve
kumaşlardan sağlanıyordu.
Devlet girişimleri olan baruthane, tophane ve tersane gibi üretim
alanları dışında Osmanlı Devleti’nde sınai üretim
genel olarak küçük ölçekli işletmelerde, manifaktür
üretim biçiminde gerçekleşirdi. Dokumadan, deriye ve
maden işletmeciliğine kadar hemen bütün üretim
alanlarında tarımsal ürünler, hammadde olarak
işlenir ve ara mal üretiminden ziyade doğrudan
tüketime yönelik mallar üretilirdi.
19. yüzyılın sonuna kadar Osmanlı sanayiinde küçük üretim
hakimiyeti devam etmiştir. Fabrikalar imalathane
çapında idi. Bununla birlikte yüzyılın ortalarında
Bursa, Haleb ve Trablus gibi şehirlerde bazı
sermayedarların manifaktür merkezleri ve fabrikalar
kurdukları görülmektedir. Bunlar daha çok Avrupa
sanayinin ihtiyacına yönelik, yarı mamul mal üreten
tesislerdi. Bu gibi imalathaneleri başlangıçta
yabancı sermayedarlar kurmuşsa da zamanla yerli iş
adamları ortaya çıkmıştır. Yerli sanayii ve ticareti
olumsuz yönde etkileyen faktörlerden birisi de iç
gümrüklerdi. Yabancı tüccarların ürünleri için söz
konusu olmayan iç gümrükler, yerli ürünlerin
fiyatlarını %12-50 arasında arttırıyordu.140
Gümrük deyimi, terim olarak; sınırı geçen
eşyanın gümrük muamelesi gören ve vergilerini tahsil
eden idare, gümrük idaresinin vazife gördüğü bina,
gümrük idaresinin coğrafi olarak görev alanı,
muayyen eşyanın yurda girişi (bazan da yurttan
çıkışı veya transit olarak geçişi) esnasında gümrük
idaresince tahsil edilen vergi veya tüm bu konuları
hükümlere bağlayan ve onların fiili yönlerini belli
eden mevzuat ve uygulamaların bütünü demek olan
gümrük hukuku anlamında kullanılmaktadır.
Osmanlı’da tarımda olduğu gibi sanayi üretimi de
devlet kontrolündeki loncalar eliyle yürütülüyordu.
Loncalardan başka uzun zaman faaliyette olan gedik
usulü, esnaf ve küçük sanatkarların
faaliyetleri üzerinde derin izler bırakmıştır.
18. yüzyılın başlarında ihdas edildiği sanılan bu
usule göre, bir sanatın icrasına mahsus, ekseriya
müştereken, münavebe veya kira ile kullanılan alet
ve edevat muayyen bir mahalde muhafaza olunur ve bu
mahalde sanat icrasına yalnız gedikler yetkili
kılınırdı. Fakat bu usul de suistimale müsait
görüldüğünden, 1855’ten sonra gedik usulünün tanzim
ve tahdidi için hususi nizamlar vazedilmiş ve
gediklerin çoğalması önlenmiştir.
1913 ve 1915 yıllarında yapılan sanayi sayımları, bugünkü Türkiye
sınırları içinde kalan Batı Anadolu ve Marmara
bölgelerinde, yani ülkenin en gelişmiş yörelerinde,
1908’den önce kurulmuş sınai tesislerin, 20 un
değirmeni, 2 makarna, 6 konserve, 1 bira fabrikası,
2 tütün mağazası, 1 buz, 3 tuğla, 3 kireç, 7 kutu, 2
yağ, 2 sabun, 2 porselen imalathanesi, 11 tabakhane,
7 marangoz ve doğrama atelyesi, 7 yün, 2 pamuklu
iplik ve dokuma, 36 ham ipek, 1 ipekli dokuma ve 5
“sair” dokuma fabrikası, 35 matbaa, 8 sigara kağıdı,
5 madeni eşya ve 1 kimyasal ürün fabrikasından
ibaret olduğunu ortaya koyuyor. Şüphesiz bu liste,
1908’den önce kurulup sayım tarihinde tasfiyeye
uğramış kuruluşları ve Adana, Samsun ve Tarsus’ta
varolduğu bilinen birkaç sınai tesisi kapsamadığı
için, Meşrutiyet öncesi Türkiye sanayinin eksiksiz
bir dökümünü vermemektedir. Ancak, ülkenin sınai
profilinin büyük bölümünü içerdiğinden şüphe olmayan
bu kuruluşların, 1908 yılında çağdaş anlamıyla bir
Osmanlı sanayiinin var olmadığını ortaya koyduğu
belirtilmektedir.
1863 yılında kurulan ıslahat-ı Sanayi Komisyonu ile,
gereksinim duyulan sınai gelişmeyi sağlamak için
öncelikle kurumsal düzenlemeler yapmak amacı
güdülmüştür. İlk sanayi okulu açma girişimi 1847
yılında başarısızlığa uğramış olsa da 1863 yılında
tekrar açılmıştır. Bunu, Niş, Rusçuk, Sofya, Selanik
ve Şam’da açılan sanayi okulları izler. 1868 yılında
da İstanbul’da açılır. Demircilik, marangozluk,
dökmecilik, makinecilik, mimarlık, terzilik,
kunduracılık ve mücellitliktir. 1876’dan 1908’e
kadar olan dönemde Edirne, Adana, İzmir, Bağdat,
Bursa, Halep, Kastamonu, Kosova, Sivas, Trablusgarp,
Yemen, Beyrut, Manastır ve Erzurum’da açılmıştır.
Dönemin sonunda 2500 tane öğrencisi olmuştur.
1882’den sonra da bu sanayi okulları kız öğrenciler
için de açılmaya başlamıştır. Bu türlü
girişimlere rağmen, eğitim, gelişen
sanayinin gereksinimlerine uzak kalmış, sanayileşme
yeterince sağlanamamıştır.
|