|
EKONOMİK ZİHNİYET
İran devlet
geleneğinde ekonomi, yalnızca devlet maliyesini ve
dolayısıyla hükümdarın iktidarını güçlendirmenin bir
aracı olarak görülürdü. İmparatorluk ekonomisi ve
ticaretinin örgütlenmesine yaklaşımında Osmanlı
rejimi, öncelikle merkezi hazinede mümkün olduğu
kadar çok kıymetli maden (külçe veya para halinde
altın ve gümüş) biriktirmeyi amaçlıyordu. Van
Klaveren'in deyişiyle fiskalizm (gelircilik), "her
durumda kamu gelirlerini ekonomi dışı amaçlarla
azamiye çıkarma çabasıdır. Gerçekten de bu, Osmanlı
İmparatorluğu'nun temel ilkeleri arasındaydı.
Öte yandan, askeri güç zenginliğin başlıca aracı olarak
görüldüğünden, fıskalizmle birlikte askeri
emperyalizm, İran-Osmanlı fetih devleti anlayanın
temelini oluşturuyor; Osmanlı fetih ve imparatorluk
inşası sürecinin dinamikleri bu iki kavramın iç
içeliğinden kaynaklanıyordu. Osmanlı alimlerinden
Kınalızade (ö. 1561), imparatorluğun karar
mevkilerindekilere şu tavsiyede bulunuyordu.
Bazı otoriteler servet edinmeye yönelik faaliyeti üç
sektörle sınırlamışlardır: ticaret, zanaat ve tarım.
Buna karşılık fakihlerin [hukukçuların] bir bölümü,
emaret'i [beyliği, siyasi-askeri gücü] de ekleyerek
dört sektörden söz ederler. Dini ve ahlaki açıdan
bunlardan hangisinin en iyi olduğu konusunda bir
görüş birliği yoktur. İmam Şafii'ye göre, bizzat
Hazreti Muhammed'in asıl mesleği olduğundan,
ticaretin en Üstün sayılması gerekir. Buna karşılık
Maverdi, en yüksek mertebeye tarımı yerleştirmiştir.
Daha sonraki bir kısım otoriteler ise, ticari
faaliyetin bünyesini istila eden sayısız kanun dışı
uygulama sonucu servetleri lekeli olduğu;
dolayısıyla ticarete kıyasla tarıma öncelik
verilmesinin doğru olduğu görüşündedirler. Servet
edinmede kişi, ilkin zulüm ve tehditten; ikinci
olarak hayasız faaliyetten; Üçüncü olarak da kirli
veya aşağılık mesleklerden uzak durmalıdır.
İktisadı faaliyetler üç kategoriye ayrılır: ala,
evsat ve edna. Ulemanın, devlet görevlilerinin ve
askerlerin uğraşıları, sırasıyla akıl, belagat ve
cesaret gibi manevi değerlere dayandığından, asil
meslekleri oluşturur. Tefecilik ve eğlence sanatları
ise düşük düzeyli mesleklerdir. Nizam-ı alem hayrına
bütün bu meslekler gereklidir ve her grubun mutlaka
kendi faaliyet alanı içinde kalması şarttır. Evsat
[orta düzeydeki meslekler arasında, hem yaşamak için
gerekli olan tarım, hem de o kadar hayatı olmayan
kuyumculuk yer alır.
Mesleki faaliyete gelince; gene Kınalızade'ye göre bir
zanaatkar, yalnızca geçimini çıkarmakla yetinmeyip,
mümkün olan en iyi ürünü gerçekleştirmeye
çalışmalıdır.I Hoşnutluğu ve hayır duası bu dünyada
ve ahirette refah ve mağfiret bulmanın kaynağı olan
müşteriyi memnun etmek her ne kadar gerekliyse de,
diyordu yazar, lüks emtia üzerinde fazla titizlenmek
zamanı boşa harcamak demektir. Bunun yerine bir
Müslüman, zamanını namaz ve niyaz ile geçirse çok
daha iyi ederdi.
Kınalızade'nin
gerek tarımın önemi, gerekse ekonomik faaliyete
ahlaki açıdan yaklaşmanın zorunluluğu üzerindeki
ısrarının altı çizilmelidir. Bu fikirlere, salt
teorik ve etik tavsiyeler deyip geçemeyiz, çünkü
bunların Osmanlı seçkinlerinin de, sıradan halkın da
toplumsal ve ekonomik konulardaki görüş ve
davranışlarını gerçekten etkilediğini biliyoruz. Bu
tespitimiz, Osmanlı tarihinin çok çeşitli durum ve
kurumlarının tanıklığına da yanmak tadı
En önemli ve gerekli ekonomik faaliyet olarak
tarıma tanınan öncelik özellikle ilginçtir. Sultan
i. Süleyman da köylü reayayı insanlığın asıl
velinimeti diye tanımlamak suretiyle, bu konudaki
fikrini çok net bir şekilde dile getirmiştir.
Nitekim, devletin güçlendirilmesi anlayışına paralel
bir ilke olarak, Osmanlı siyasal sisteminin,
tarımsal üretimin arttırılması ve köylünün korunması
için çift-hane sistemini geliştirdiğini görüyoruz
(bkz s. 194-199).
Buna
karşılık, batılı merkantilist hükümetler Osmanlı
Devleti'nden farklı kılan şey, Avrupa devletlerinin
zenginlik-güç-zenginlik denkleminde sanayi ve
manifaktüre büyük ağırlık tanıması, böylece tüccar
sınıfının ve merkantilizmin toplumda önderlik
konumuna yerleşmesiydi. Başka bir deyişle, Batı,
kapitalist bir sistem altında biteviye genişleyen
sanayi ve pazar aracılığıyla gelişen bir ulusal
zenginlik ekonomisine doğru yol alırken, Osmanlılar
fetihle toprak kazanmayı vurgulayan bir imparatorluk
politikasına bağlı kalıyorlar ve manifaktür alanında
lonca sistemine, toprak tasarrufu ve tarım alanında
miri devlet kontrolü yöntemine önem veriyorlardı.
|
|