OSMANLI ORDUSU
İÇİN YAPILAN HARCAMALAR
Devlet gelirlerinin en büyük bölümü asker maaşlarına
ayrılmaktaydı. Onaltıncı yüzyıl başları için
güvenilir bir kaynak olan İdris, sultanın Uzun Hasan
ile boy ölçüşmek için olanca gücünü topladığı 1473
seferindeki haliyle Osmanlı ordusu hakkında
ayrıntılı bilgi vermiştir.
1473’te OSMANLI ORDUSU
Yeniçeriler - 12.000
Kapıkulu Sipahileri - 7.500
Rumeli’nin Timarlı Sipahileri - 40.000
Anadolu’nun Timarlı Sipahileri - 24.000
Azebler - 20.000
TOPLAM - 103.500
Daha sonra 1528 tarihli resmi dökümde ise2, düzenli
birliklerin 87.000 dolayında olduğunu; bunlardan
37.000'inin taşradaki timar sahiplerinden, 50.000
kadarının da ücretli askerlerden oluştuğunu
görüyoruz seferde yanlarında bulunan refakat asker
veya birliklerinin (cebelü'lerin) masraflarını
kendileri karşılamak zorundaydılar. Barkan bu
cebelülerin mevcudunu 1528'de 60.000 olarak tahmin
ediyor.
Bir İtalyan kaynağı (Bessarion: 1470) ile bir İran
kaynağı (Ahsan al Tawdrikh), azeb denilen düzensiz
birlikler hariç 70.000 gibi daha düşük bir rakam
üzerinde birleşmektedir. Her halükarda bu, modern
ölçüler açısından küçük bir orduydu; kendi döneminde
nasıl bir heyı1la gibi gözüktüğünü ise, ancak
birliklerin ta Macaristan, İran ve Irak'ta, yani
yüzlerce kilometre ötedeki harekat alanlarına
intikali ve ikmaliyle ilgili sorunların o çağda ne
muazzam boyutlara ulaştığını tasavvur etmeye
çalıştığımızda, belki bir parça algılayabiliriz.
Osmanlı bürokratları için bu, "yer götürmez" bir
insan kalabalığını ifade ediyordu.
1528'de Timartı ordusu, Osmanlı ordusunun tek başına
en büyük gücünü meydana getirmekteydi. Tablo i: 29,
(başkentteki bir avuç yüksek devlet görevlisinin de
didik sahibi olması bir yana bırakılırsa) esas
olarak taşradaki askeri sınıf mensuplarına hass ve
Timar olarak tahsis edilen gelirlerin i 528'de 200
milyon akçe'yi, ya da toplam Osmanlı bütçesinin
yüzde 37'sini bulduğunu gösteriyor. Ayrıca buradan
taşrada [imar sahibi iki grup sipahi olduğu
anlaşılıyor: Eşkünci olarak sefere gidenler
(sayıları 28.088) ve kale muhafızı (hisar eri)
olarak görev yapanlar (sayıları 9.653). Daha önce de
belirtildiği gibi, timar sahipleri, kendilerine
[imar olarak tahsis edilen vergi ve resimleri
köylüden bizzat topluyorlardı. Toplam timar
gelirinin yaklaşık yarısını köylünün ürün olarak
ödüyor olması, devlet gelirinin beşte biri, ya da i
00 milyon akçe'lik bölümünün ayni olarak tahsil
edilmesi demekti. Düzenli ordunun bütününe, yani
eyalet süvarisi ile başkentteki daimi orduya ayrılan
tahsisat ve harcama toplamı ise 265 milyon akçe'yi,
yani 537 milyon akçe'lik tüm devlet gelirinin
yaklaşık yarısını buluyordu. Ayrıca, daimi ordu
mensuplarına, maaşlarına ek olarak her mevsim
elbise, her yeni sultan tahta çıktığında özel
ikramiye (cülus bahşişi), bayram bahşişi, sefer
bahşişi ve özel sefer harçlığı verildiğini de
unutmamalıyız. Oysa, topraklı süvariler, seferde
yiyecek ve içecekleri dahil her türlü harcamalarını
kendileri karşılıyorlardı. Yanlarındaki teçhizatın,
refakat erlerinin (cebelü) ve at uşaklarının, hep,
Timar'larının yazılı miktarıyla orantılı olması
gerekiyordu.
OSMANLI DONANMASI İÇİN YAPILAN HARCAMALAR
İmparatorluğun en masraflı askeri girişimi, deniz
seferleriydi. Akdeniz'de devlet, başlıca üsleri
Gelibolu, Galata, İzmit, Eğriboz, Sinop, Avlonya ve
İskenderiye'de olmak üzere büyük donanma güçleri
kurmak ve bulundurmak zorundaydı. Ayrıca Kavala,
Midilli, Rodos, Süveyş ve İskenderiye'de kıyı koruma
birlikleri konuşlandırılmıştı. Bir kadırga filosunun
yıllık idame masrafları, herhalde en az yarım milyon
düka altınına mal oluyordu.2 Öte yandan, Tunus ve
Cezayir gibi Kuzey Afrika beylerbeyliklerindeki
Magrib korsan filotillaları da, büyük deniz
seferleri sırasında imparatorluk donanmasına
katılmaktaydı. 1571'deki Lepanto (İnebahtı)
muharebesinde, imparatorluk donanmasının 200 gemisi,
bu beylerbeyliklerinden 100 kadar gemiyle takviye
edilmiş bulunuyordu. 1539'da Adriyatik kıyısındaki
ova'yı (Hercegnovi) Venediklilerden geri almak için
düzenlenen bir deniz seferine hükümet, üç ay süreyle
toplam 12 milyon akçe, ya da yaklaşık 20.000 düka
altını tahsis etmişti. Bu filo, standart ölçüde 82
savaş kadırgası, 58 ağır kadırga ve 2 hafif
kadırgayla birlikte, top taşımaya mahsus 4 gemiyi
kapsıyordu. Toplam personel sayısı 27.204'tü.
Bunların 22.538'i kürekçiydi; kalanı ise, tayfalar
ile 2.958 yeniçeri ve ustalardan oluşuyordu. Tayfa
ve ustaların ücretleri 8.481.880 akçe'yi, peksimet
ve su fıçılarının maliyeti 2.294.580 akçe'yi,
yeniçerilere dağıtılan ikramiyelerle diğer
müteferrik kalemler de 201.411 akçe'yi buluyordu.
Gelibolu, Sinop ve İzmit'te olduğu gibi, kerestenin
civar ormanlardan temin edilebildiği donanma
üslerinde gemi yapımı, oldukça gelişmiş, karmaşık
sanayiler yaratıyordu. Onaltıncı yüzyılda Galata'nın
Kasımpaşa semti, 123 kızağıyla bu tür sanayilerin
merkezi haline gelmişti. Galata'nın kalifiye usta ve
işçileri çoğunlukla Hıristiyan (Rum veya Venedikli),
buna karşılık tayfa ve cenkçiler Müslümandı.
Donanmanın bakımı için yapılan muazzam harcamalar,
olağanüstü vergi ve hizmetler yoluyla kısmen halktan
çıkarılıyordu. 200 kadırgalık bir filo için, en az
22.000 kürekçi gerekliydi. Osmanlıların elindeki
forsalar (esirler ve kürek mahkumları) bunun ancak
küçük bir bölümünü karşılayabildiğinden, sultan her
hanehalkı vergi biriminin donanmaya bir kürekçi
göndermesini emrederdi. Yerel kadı'nın gözetimi
altında bu vergi birimleri, aralarında para
toplayıp, genellikle bekar, çiftsiz çubuksuz köylü
delikanlılarından birer kürekçi tutarlardı.
Onaltıncı yüzyılda her Müslüman kürekçiye harçlık
olarak ayda 106 akçe, Hıristiyanlara da aynı iş için
80 akçe veriliyordu. Hükümet kürekçi değil de nakit
istediğinde, örneğin 1551'de her vergi biriminin
1500 akçe vermesi gerekmişti. Hıristiyan müttefik
armadası karşısında 1571'deki ezici Lepanto
yenilgisi ve ardından, imparatorluğu savunacak yeni
bir donanmanın inşası için katlanılan büyük malı
fedakarlıkları, Osmanlı deniz gücünün sonu anlamına
geldi. Her ne kadar Andrew Hess, Osmanlıların
Lepanto'dan sonra da Akdeniz'de kazandığı başarılara
bakarak, Osmanlı deniz gücünün felaketi atlattığını
ileri sürmüşse de2, gerek sözünü ettiğimiz malı yük,
gerekse özellikle İngiliz ve Hollandalıların
Akdeniz'de boy göstermesi, aslında Osmanlı deniz
gücünün toparlanmasını imkansız hale getirmiştir.
II. Mehmed döneminden başlayarak,
bir devlet ticaret filosunun da varlığını biliyoruz.
Antalya'dan Mısır ve Suriye'ye tomruk ve kereste
taşımacılığı, mirf gemilerle yapılıyordu. 1553'e
gelindiğinde, Suriye limanları ile İstanbul
arasındaki trafikte devlete ait 26 büyük gemi (navi)
çalışmaktaydı.3 Donanma reisleri ile devlet
ricalinin de İstanbul'la, Kara Deniz limanları,
Suriye ve Mısır arasında gidip gelen gemileri
vardı.4 Anlaşılan, savaş zamanında bu gemiler askeri
nakliye işlerinde kullanılıyordu.