|
PİYASA VE EKONOMİ
Kentsel piyasalar açısından Osmanlı politikası,
sınırlı bir pazar için sınırlı miktarda mal
üretimine dayanıyor, bunu da devlet eliyle
düzenlemeyi ve muhtesib denilen bir çarşı müfettişi
aracılığıyla sürekli kontrol altında tutmayı
öngörüyordu. Şehir kadısına bağlı olan bu devlet
görevlisi, pazara ulaşan malların fiyat ve
kalitesini denetlemek ve düzenlemekle sorumluydu.
Gösterişçi tüketime olanak veren ve elinde çok nakit
para biriken küçük bir seçkinler grubu, öncelikle en
iyi kalite mallara ilgi duyduğundan, bu sistemde
lüks emtia üretimi de sınırlı bir piyasanın
gereklerine uyuyordu.
Bu
tür kontrollerin kısıtlayıcılığının, bir bolluk
ekonomisi özlemiyle çeliştiği düşünülebilir. Ama bu
tezat daha çok bir himaye ve kumanda ekonomisi ile,
düzenleyicilik değil, özgürlük aracılığıyla bolluğa
ulaşmaya çalışan bir burjuva toplumunun laissez -
faire ekonomisi arasındadır. Gerçekte Osmanlılarınki
gibi geleneksel toplumlar, yetersiz üretimin
tüketicinin daha yüksek fiyatlar ödemesine, aşırı
üretimin ise zanaatkarın düşük fiyatlar yüzünden
haksızlığa uğramasına yol açtığını; dolayısıyla
düzenlemenin hem tüketicinin, hem üreticinin
yararına olduğunu, uzun tecrübe ve gelenekleriyle
biliyorlardı. Genişleme, sadece İstanbul gibi dev
kent pazarları oluştuğunda mümkündü. Oysa genel ve
geleneksel olarak Doğu ekonomileri, ister vatandaş
ister zanaatkar olsun herkesin düzenleme istediği
sınırlı ve duragan piyasalarıyla küçük kentlerin
birikmiş tecrübesine dayanıyordu. Ekonomilerin
sürekli genişleyen bir piyasa temelinde gelişmesi
ise, Batı'da ve ilk defa İtalya'da gerçekleşti.
Onbeşinci yüzyılın son birkaç on
yılında büyük Bursa kentindeki loncalar, halktan
gelen yaygın talebin baskısı altında, yönetmelikleri
hiçe sayıp, geniş halk kitlesi için daha ucuz
ipekliler üretmeye koyuldular.3 Devlet buna derhal
tepki gösterdi ve her kumaş türünde kul1anılabilecek
ipeğin de, boyanın da kalite ve miktarını inceden
inceye saptayan yeni bir düzenlemeye gitti. Lonca
mensupları, daha ucuz kumaş türlerine yüksek bir
talep olduğunu, yönetimin atadığı çarşı müfettişinin
(muhtesib'in) de rüşvet karşılığı yönetmeliklerin
uygulanmasına göz yumduğunu itiraf ettiler. Bu
örnekte evvela, piyasada böyle bir genişlemenin
yalnızca Bursa, Edirne ve İstanbul gibi büyük
kentlerde görüldüğünü, buralarda kalabalık bir
nüfusun daha bol ve daha ucuz ürün türlerine talep
yarattığını ve genişleyen piyasanın da, devlet
düzenlemeleriyle çatışan ekonomik güçleri harekete
geçirdiğini kaydetmeliyiz. Saniyen bu olay, güçlü ve
merkeziyetçi bir devletin Osmanlı ekonomisini, sabit
piyasası ve üretim düzeyleriyle tipik bir ortaçağ
örüntüsüne nasıl hapsettiğini de ortaya koymaktadır.
Nihayet bunun, durağan Osmanlı sanayi ve ticareti
ile önce İtalya ve Felemenk'te, sonra diğer Batı
ülkelerinde ortaya çıkan dinamik Avrupa pazar
ekonomisi arasındaki farklılığı da açıkladığına
inanıyorum. Daha ucuz ve kaliteli mal üretebilen
yeni teknolojilerin gelişmesini teşvik eden olgu,
buna karşı Avrupa piyasalarındaki genişleme ve
rekabetti. Batının ekonomik Üstünlüğü, Doğu
sanayilerinin ise gerilemesi, bu değişimlerle
pekişti. Onaltıncı yüzyıl sonlarında ucuz Batı
ürünleri ithalatının artması, Osmanlı yünlü ve
ipekli dokuma sanayileri ile madenciliğini olumsuz
yönde adamakıllı etkiledi. Doğu ile Batı'nın
ekonomik evrimi arasındaki bu yol ayırımının
temelinde, ekonomik açıdan fiyat veya üretim
maliyetleri farklılaşmasının yattığını
vurgulamalıyız.
|
|