OSMANLI
EKONOMİSİNDE YAHUDİLER VE RUMLARIN YERİ
Osmanlı Rum ve Yahudileri, onbeşinci ve onaltıncı
yüzyıllarda iltizam işlerinde çok aktiftiler.
Aslında bu sırada iltizam usulü, imparatorlukta
sermaye birikimi ve oluşumunun en önemli aracı
haline gelmişti. Mültezimlerin başlıca sermaye
kaynakları, ticari faaliyette kurulan commenda (mudaraba)
ortaklıklarını ve özellikle İstanbul'un erzak
ikmalinden sağlanan karları içeriyordu. Bunlardan
birçoğu, bir gümrükhanede veya madenlerde
katiplikten büyük işadamlığına yükselmişti. Muazzam
paralar biriktiren bu "kapitalistler", saray ve
devlet maliyesi için vazgeçilmez olup çıktılar ve
dolayısıyla imparatorluğun yalnız maliyesinde değil,
politikasında da önemli roller kazandılar.
Giacomo Badoer'in "Muhasebe Defteri"ne bakılırsa,
Konstantinopolis'in ticaret hayatında
Venediklilerden sonra ikinci büyük etnik grup
Yunanlılardı. Gerçi ikincil önemdeki perakende
ticaret ve gemi taşımacılığı dışındaki bütün
sektörlerde Yunanlılar, İtalyan tüccarının
gölgesinde kalıyordu. Gene de Yunan tüccarı,
uluslararası ticaret ve bankacılıkta aktifti.
Örneğin, 1453'ten hemen önce, Venedikliler ve
Yahudilerle iş yapan Yunanlı bir armatör giderek
büyük bir servete kavuşmuştu. Sermayesi 30.000 düka
altını olarak tahmin ediliyordu.
Kentin Osmanlılarca fethedilmesiyle birlikte meydana
gelen en büyük değişiklik, egemenliklerini yitiren
İtalyanların yerini, Osmanlı tebaasından
gayrimüslimlerin, özellikle de Ermeni, Yahudi ve
Rumların alması oldu. Osmanlı öncesi dönemde
Cenovalıların, kural olarak yerlileri denizaşırı
büyük ticaret faaliyetinden dışlamış olmalarına
karşılık, fethin ardından gerek Kefe'nin, gerekse
Pera/Galata'nın büyük ölçekli ticaretinde İtalyanlar
yerlerini Rumlara bıraktılar. Kaldı ki, daha
onbeşinci yüzyılda Osmanlı Rum ve Yahudi tüccar,
Ancona ve Venedik gibi belli başlı İtalyan ticaret
merkezlerine yerleşmeye başlamış bulunuyordu.
Galata, Palaeologos hanedam döneminde olduğu gibi,
Osmanlı yönetiminde de Rum işadamlarının faaliyet
merkeziydi. Daha Osmanlılarca alınmadan önce burası,
nüfus açısından bir Yunan/Rum kenti haline gelmişti.
Zengin Ceneviz ailelerinden birçoğunun Osmanlı
işgali sırasında ve sonrasında kenti terketmesine
karşılık, aralarında Yani Palaeologos'un da
bulunduğu birçok zengin Rum maliyeci, fetihten sonra
da Galata'da varlıklı burjuva yaşantısını
sürdürmüştür. Fatih Mehmed'in kayırdığı Rumlar, onun
saltanat döneminde Osmanlı maliyesi ve politikasında
özellikle aktif bir rol oynadılar. Fatih, Rum Mehmed,
Hass Murad ve Mesih gibi Rum dönmelerini vezirliğe
kadar yükseltti. Üstelik bunlardan son ikisi
Palaeologos ailesine mensuptu.
Böylece, 1453'ten sonra pek çok Rumun mültezim,
büyük tüccar veya armatör olarak faaliyetini ve
kariyerini sürdürdüğünü anlıyoruz. Sözkonusu
dallardan özellikle sonuncusu, büyüyüp gelişen
Osmanlı payitahtının ikmal ihtiyaçları nedeniyle
hızla zenginleşmeye adaydı. Konstantinopolis'in
fethinden hemen sonraki dönemde, birçok Rumun
hükümet adına mültezimlik yapmakta olduğunu
görüyoruz. Eski Bizans aristokrasisinin Palaeologos,
Kantakuzenos, Khalkokondyles ve Rhali gibi aileleri,
Fatih Mehmed ve halefleri döneminde hep ünlü
mültezimlerdendiler. Onbeşinci ve onaltıncı
yüzyıllarda batı Anadolu limanları, merkezi
İstanbulolan tek bir gümrük bölgesini oluşturuyor ve
bütün bu bölge sık sık, gerek Yahudiler gerekse
Müslüman Türklerle rekabet halindeki Rum
mültezimlerin denetimine geçiyordu. Osmanlı mukataa
defterlerinden aldığımız aşağıdaki döküm, İstanbul
gümrük bölgesinin Ekim 1476 ile Aralık 1477
tarihleri arasında nasıl ve kimler arasında el
değiştirdiğini ortaya koymaktadır.
1.
Ekim 1476'dan itibaren üç yıllık gümrük geliri, 9.5
milyon akça olarak tahmin ve takdir edilmişti. Yeni
Müslüman olan Yakub Kassandros'lu Palologoz
Trabzon'lu Galyanos'un oğlu Lefteri, Halkokondil
oğlu Andriya ve Manul Palologoz, 16 Ekim 1476'da
1.500.000 akça'lık bir artış teklif ettiler.
2. Hoca Satı, Çiriş İlyas, Yusuf Simsar'ın (yani bir
simsarbaşının) azatlık kölesi Şahin ve Hoca
Bahaeddin birleşip, topu topu beş ay sonra bu sefer
iki milyonluk bir artış önerdiler.