Uluslararası Para Sisteminin Tarihçesi
Altın Standardı
Altın standartının başlangıç tarihi bilinmemekle birlikte,
İngiltere tarafından 1816 yılında resmen kabul
edilmiştir. O zamanlar, İngiltere dünyanın finans
merkezi olma özelliğini taşıdığından kısa bir sürede
diğer ülkeler tarafından da altın temel likidite
kaynağı olarak benimsenmiştir. Altın standartı
kesintilere rağmen 1971 yılına kadar varlığını
sürdürebilmiştir.
Uygulamaya Yönelik Özellikleri, Altın Para Standardı Sistemi
Altın Standartı'nı kabul etmiş olan ülkeler arasında resmi bir
anlaşma bulunmamakta idi. Ulusal para belirli
kalitede ve miktarda altınla tanımlanmakta veya
altın ulusal paraya bağlı olarak ifade edilmekte
idi. Altın Standartı'nda uyulması gereken kurallar
şunlardı:
I - Ulusal para, yüzde yüz oranında altına çevrilebilir
niteliktedir.
2- Kağıt paranın altına çevrilmesinde, külçe altının sikkeler
halinde basılmasında rol oynayan darphane fiyatı
esas alınmaktadır.
3- Fara otoriteleri hiç bir kısıtlamaya tabi olmadan altın alıp
satabilirler.
4- Altın ihracatı ve ithalatı serbesttir.
Uluslararası Altın Rezervleri
Altının uluslararası alanda rezerv olarak
kullanılmasının avantaj ve dezavantajları şöyle
sıralanabilir:
AVANTAJLARİ |
DEZAVANTAJLARI |
- Değerini yapılmış olduğu değerli madenden
aldığı için, kolay kabul edilebilir
niteliktedir. |
- Üretim maliyeti yüksektir.
- Arz esnekliği düşüktür.
- Altın rezervleri sınırlıdır.
- Ülkeler arasında kaynak olarak dağılımı
dengesizdir. |
Altının ülkeler arasındaki kaynak olarak dengesiz dağılımı, altın
madeni kaynaklarına bolca sahip olan ülkelerin
senyoraj gelirlerini artırıcı etki yapmaktadır. Bu
ülkeler ödemeler dengesi açıklarını sadece altın
ihracı ile kapatabilirler.
Döviz Kuru İstikrarı
Altın Standartı'nda döviz kurları arasındaki sapma en fazla,
altının nakliye, sigorta ve diğer maliyetlerinin
toplamı kadar değişebilir.
Altın Standartı uygulamasında sabit döviz kuru sistemi geçerli
olmakla birlikte, altın giriş ve çıkış noktaları
arasındaki döviz kuru dalgalanma marjı çerçevesinde
kurların değişebilmesi mümkündür. Bu durum işleyişe
ayarlanabilir sabit kur özelliği kazandırmaktadır.
Dış Ödemeler Dengesinin Sağlanması
Dış ödeme açığı bulunan ülkede döviz talebi döviz arzını aştığı
için döviz kuru yükselir. Altın çıkış noktasında
ithalat, altın ihracı ile gerçekleştirilir. Bu
durumda para arzı daralır. Ülke para arzındaki
daralma, miktar teorisi uyarınca yurtiçi fiyatların
düşmesi anlamındadır. Bu koşullar allında ithalat
azalır ve ihracat artar. Dolayısıyla ülkeden altın
çıkışı azalır, altın girişi artar. Bu durumun tersi
de doğrudur.
Tarihçesi
Birinci Dünya Savaşı Öncesi dönemde Altın Standartı etkin olarak
uygulanmıştır. Çünkü bu Standartı uygulayan ülkeler
zaten bu dönemin gelişmiş ülkeleri idi. Ve
uluslararası alanda bir istikrar mevcuttu. Dönemin
sonlarına doğru bir çok ülke ödemeler dengesi açığı
vermeye başlamıştı, ve açıkların kapatılması
konusunda Altın Standartı pek etkin işlemiyordu.
Bunun sebeplerinden birisi de altın arzının para
emisyonunu geriden takip etmesi idi.
Birinci Dünya Savaşı başlayınca geleneksel altın
standartı sona erdi. Savaş ortamında ülkeler
arasındaki ekonomik ilişkiler bozuldu. Savaş
bittiğinde (1918) ülkelerin ekonomik koşulları büyük
ölçüde değişmiş ve ülkeler arasında hiç bir denge
kalmamıştı. Bu sebeplerle sabit döviz kuru
yöntemine dönüşün sağlanması mümkün olmadı.
Koşulları kendi lehlerine çevirmek isteyen ülkelerin
ekonomiye müdahaleleri, uluslararası alanda yeniden
kurulmak istenen ekonomik işbirliği temelini yeniden
sarsarak altın standartına dönüşü imkansızlaştırdı.
1919-1925 yılları arasında İngiltere ve Fransa gibi ülkeler altın
standartına geri dönebilmek için ABD'nin ters
yöndeki çabalarına rağmen bir takım girişimlerde
bulundular. Ancak bu konuda başarılı olamadılar.
Altın standartı uygulamasına dönüşü zorlaştıran
unsurlar şunlardı:
1- Savaş sonrası yıllarda ortaya çıkan ulusal paralarla ilgili
satın alma güçlerinin, savaş öncesi dönemin
pariteleri üzerinden istikrara kavuşturulabilmesi
mümkünde değildi.
2- Altın rezervleri kısıtlı idi ve ülkeler arasında dengesiz
dağılıyordu. Aynı zamanda ekonomik ilişkilerdeki
büyümeye oranla altın üretimi yetersizdi.
3- Mal ve hizmet fiyatları ile ücretler geçmiş dönemlerde olduğu
kadar geriye esnek bir yapıya sahip değildi.
4- Hükümetler öncelikle ulusal ekonomik sorunların çözümüne
yönelik politikalar izliyorlardı.
1929-1931 yılları arasında tüm dünyada yaşanan mali kriz sonucu
ödemeler sitemi işleyemez hale gelmiştir. Yükselen
mal ve hizmet fiyatları karşısında, temel mal
fiyatları büyük bir yıkıma uğramış, üretim daralmış,
dış ticaret azalmış, rezervlerin azlığı nedeniyle
dış ödemeler durmuştur. Bütün bu gelişmeler ulusla
paraların altına bağlı dış değerlerinin korunması
fikrinin yıkılmasına neden olmuştur. Nitekim, 1931
yılında İngiltere, altın rezervleri üzerindeki
giderek ağırlaşan baskıya dayanmayacağını
açıklayarak altınla olan ödemelerini durdurmuştur.
1931-1940 ülkelerin Altın Standartı'nı terkettiği ve dış ödemelerde
Altın Standartı ötesindeki uygulamaların hakim
olduğu yılları kapsar. Hükümetler döviz kurlarının
serbest olması yerine kontrol etme eğilimindeydiler.
Bu dönemde döviz kurlarına istikrar kazandırmak
konusunda benimsenen yöntemlerden bir başkası,
ulusal paraların dış değerini Dolar, Sterlin gibi
dövizlere bağlamak şeklindeydi.
Örneğin İngiltere'nin Altın Standartı'nı terk etmesinden sonra bir
çok ülke parasını Sterline bağlamıştı. Daha sonra bu
ülkeler, kendi aralarında istikrarlı bir döviz
politikası izlemek üzere "Sterlin Alanı" nı
oluşturdular.
Aynı şekilde bir başka grup ülke paralarını Dolar'a bağladılar. Bu
şekilde de "Dolar Bloku" oluştu.
Fransa'nın öncülüğünü yaptığı bir grup ülke
(İsviçre, Belçika ve Hollanda) ise paralarının
altına bağlılığını sürdürdüler.
Nihayet Almanya önderliğinde, çoğunluğunu gelişmekte olan ülkelerin
oluşturduğu bir grup ülke, kambiyo denetimi
uygulayarak paralarının konvertibilitesini
kaldırmıştı.
Döviz kurlarında istikrar sağlanmasına ilişkin Üçlü Para Anlaşması
1936 yılının Eylül ayında imzalandı. ABD, İngiltere
ve Fransa kendi aralarında bir döviz istikrar fonu
kurarak gerektiğinde altın satışları ile
birbirlerinin ulusal paralarını desteklemeye karar
verdiler.
İkinci Dünya Savaşı'nın başlamasıyla Altın Standartı'na dönüş
tamamen imkansız hale gelmiştir.
İki büyük savaştan sonra 1945 yılında bir dünya para
sisteminin kurulması konusunda ülkeler arasında
görüş birliği sağlanmıştı. Dünya para siteminin
kurulması konusunda çeşitli yaklaşımlar olmuştur.
Ama bunlardan dikkat çeken iki tanesidir. Bunlar:
(İNGİLİZ) KEYNES PLANI |
(AMERİKAN) VVHITE PLANI |
Keynes uluslararası bir merkez bankası
kimliği taşıyacak nitelikte bir kliring
ofisinin kurulmasını önermiştir.
- Kliring ofisi, ülkeler arasındaki dış
dengesizliklerin, borç ve alacak işlemleri
aracılığıyla karşılıklı olarak mahsup
edilmesini sağlayacaktı.
- Dış ödemelerde " bancor" adı verilen,
altın cinsinden bir sabit kaydi para
kullanılmasını önermekteydi.
Uluslararası rezervlerin altın ve "bancor"
dan oluşması sözkonusu idi.
- Bancor'un allına dönüştürülebilmesi
mümkün değildi.
- Bancor fazlası bulunan ülkeler bu
birikimlerini, uluslararası likidite
ihtiyacı duyan ülkelere plase edeceklerdi.
- Bu planda dış dengesizliğin yükü, açık
veren ülkelere yüklenmiyordu. |
- Uluslarası rezerv rolünü değeri altınla
eşitlenen "Unitas" adlı bir birim
oynamaktadır.
Ülkeler arasındaki alacak ve borç
işlemlerinin dengelenmesi konusunda sermaye
akışkanlığının kolaylaştırılması
amaçlanmaktadır.
Kambiyo kontrollerinden vazgeçilmesi
halinde, serbestleşen sermaye akışkanlığının
dış ödemeler dengesi açıklarını gidermede
etkili olacağı görüşündedir.
Bu hedefler kurulacak bir istikrar Fonu ile
gerçekleştirilecektir.
- Ülkelerin dış ödemeler dengesi
açıklarını kapatmaya ve uluslararası
kalkınmaya yardımcı olacak bir dünya bankası
niteliğinde örgütün kurulması amaçlanmıştır. |
|