Kara Para Aklama, Kara Paranın Aklanması
Yöntemleri
Yeraltı
ekonomisinde elde edilen kazançların yasal gelir
olarak kabul ettirilmesi için mali sisteme
sokulması ve yasal olmayan bu paranın aklanması
gerekir. Karapara ve aklanması sorunu Türkiye'nin
gündemine hayali ihracat tartışmaları ile girmiştir.
Son dönemde terör örgütünün kaçakçılık yolu ile elde
ettikleri kazançları mali kurumları kullanarak
akladıklarına ve aklanan kazançlarla tekrar suç
işlediklerine ilişkin haberlerin yaygınlaşması
sonucunda karapara tartışmaları alevlenmiştir.
Karapara "kanunların suç saydığı fiillerin
işlenmesinden elde edilen para veya para yerine
geçen evrak ve senetlerin mal veya gelirleri ve bir
para biriminden diğerine çevrilmesi de dahil olmak
üzere bunların birinden diğerine dönüştürülmesinden
elde edilen her türlü menfaat ve değeri ifade eder"
(Sezer/Öz 1996:51). Karapara iki grup içinde
değerlendirilebilir. Birinci grup karapara;
başlangıcından itibaren "kara" olan, yani
uyuşturucu, silah, vs. kaçakçılığı veya rüşvet gibi
tamamen yeraltı ekonomisi faaliyetlerinden elde
edilen paradır. İkinci grup karapara ise özünde
yasal olan faaliyetlerden kazanıldığı halde vergi
kaçırılması suretiyle ortaya çıkan paradır.
Uluslararası sözleşmelerde daha çok karapara ile
kaçakçılıktan elde edilen gelir kastedilmektedir.
Ülkemizde de karapara ile ilgili çıkarılan 4208
sayılı kanunda; haksız teşvik veya yasal olmayan
belgelerle devletten gelir elde etmek ya da yasal
faaliyetlerden elde edilmekle beraber uygulamada
mevcut vergi yasalarındaki yasal boşluklar, denetim
ve inceleme mekanizmalarının yetersizliği ve diğer
faktörlere bağlı olarak vergi beyanı dışında
bırakılan kazançlar ile belirtilen parasal
büyüklükler, ayrıca devlet bankası kredilerinin
belli şahıslara tahsis edilmesinde aracılık gibi
eylemlerden elde edilen çıkarlar karapara olarak
değerlendirilmektedir.
Karaparanın aklanması ise, "yasadışı yollardan,
genelde ise örgütlü suçlardan elde edilen
kazançların yasal gelir olarak kabul ettirilmesi
için mali sisteme sokularak, nakit formundan
kurtarılması" işlemidir (İzci 1994:1). Böylece suç
faaliyetlerinden elde edilen karaparaya yeni bir
kimlik sağlanmakta ve paranın kaynağı
gizlenmektedir.
Karaparanın aklanması suç kadar eski bir sorundur.
Neticede basit bir soyguncunun yaptığı soygun
sonrası yatırımlarla, bir kaçakçının yatırım yapması
arasında fark yoktur. Hatta kaçakçının eyleminde
parasını geri isteyen bir mağdur da bulunmamaktadır.
Ancak yeraltı ekonomisinde elde edilen paralar
nitelik ve nicelik yönünden ürkütücü boyutlara
ulaşmış, özellikle siyasal/toplumsal yolsuzluğun
yaygmlaşmasmdaki payı nedeni ile tüm dünyanın
gündemine girmiştir.
Yeraltı ekonomisinde arz ile talep arasında, arz
edenler lehine sürekli bir dengesizlik olması, büyük
miktarlarda karların elde edilmelerine olanak
hazırlamaktadır. Kaçakçılığın her türlüsü,
özellikle de uyuşturucu kaçakçılığından elde edilen
büyük karlar sonucu ortaya karapara çıkmaktadır.
Ortaya çıkan karaparanm mutlaka "aklanması" yani
çeşitli yollarla yasal alanlara aktarılması
gerekmektedir. Dünyada dolaşım halinde olan karapara
miktarı o kadar fazladır ki, yasal olarak literatüre
giren petro-dolar kavramı gibi artık narko-dolar
kavramı da günlük dilimize yerleşmiştir. Narko-doların
yıllık hacmine ilişkin tahminler 500 milyar
dolardan başlamaktadır. 1995'te sadece ABD
kanalıyla 350 milyar dolardan fazla para aklanmıştır
(Booth, 1996). Bundes Kriminal Amt'm araştırmalarına
göre 1992 yılında Almanya'daki karapara miktarı 170
milyar mark olarak tahmin edilmektedir. İtalyan
gizli servisi SISMİ'ye göre Almanya'nın yeni
eyaletlerinde yatırımların 1/3'ü narko-dolarla
gerçekleşmektedir. Alman makamları bu oranı
reddetmekle beraber, miktarın çok yüksek olduğunu
kabul etmektedirler (Werner,1993).
Karaparanın Aklanması
Karapara olarak nitelenen böyle büyük miktarların
yasal işlemlere dönüştürülebilmesi için mutlaka
"aklanması" gerekmektedir. Aklanmadan ticari
işlemlere dönüştürülecek paralar yetkililerin
dikkatini çekeceğinden, yeraltı ekonomisinde
faaliyet gösterenler çeşitli yöntemlerle karaparayı
"aklarlar."
Para aklama üç aşamalı bir işlemdir.
1. Plasman (placement-yerleştirme) aşaması: Bu
aşamada amaç, suçtan elde edilen kazancı nakit
formundan kurtarmaktır. Bu nedenle karapara ya mali
sistem içine sokulmaya çalışılacak ya da yurt
dışına çıkarılacaktır.
Para aklamada en zor olan birinci aşamada; nakit
karapara dikkat çekmemek için küçük miktarlara
bölünerek çok sayıda yerel veya uluslararası mali
kurumlara yatırılmak suretiyle gerçekleşir. Kuşku
uyandırmamak için nakitle tahvil, hisse senedi,
bono, seyahat çeki v.s.de alınmaktadır.
2. Ayırma (layering) aşaması: Kaynağı yasadışı olan
fonların mali sisteme girdikten sonra yasadışı
kaynağından ayrılması ve mali sisteme karışması
için bir dizi mali işlemin yapılması ayırma
aşamasını oluşturur. Bu aşamada bir dizi karmaşık
fmansal işlem yapılmaktadır.
Kademeli işlem olarak da bilinen bu aşamada, küçük
miktarlara bölünen para dünya bankacılık sistemine
girdikten sonra, bankadan bankaya, ülkeden ülkeye
aktarılmaya başlar. Bu aşama, "yatırılmış nakit
paranın
havalesi, nakdin para ile
ifade edilebilen değerlere çevrilmesi, yüksek
değerli mal ve değerlerin yeniden satılması ile
taşınmaz mal ve iş sahalarına, özellikle de eğlence
ve turizm sektörüne yatırım işlemlerini içme alır".
(Aydemir, 1995).
3. Bütünleşme (integration) aşaması.
Bu aşama yasadışı fonların ekonomiye tamamen
"entegre" olması aşamasıdır. Mali sisteme entegre
olan karapara artık yasal alanlarda yatırıma
dönüşür. Bu işlemler "paravan şirketler aracılığı
ile, nakiti gerçek sahibine borç olarak verme ya da
mali kurumlara yatırılmış olan parayı, teminat
olarak kullanma gibi bir dizi teknik
içerebilmek-tedir" (Aydemir, 1995).
Önemle belirtilmelidir ki, karapanın aklanması,
konularında oldukça uzmanlaşmış yatırımcıları
gerektirmektedir. Aksi takdirde özellikle ilk aşama
olan plasman ve ayırma aşamalarında ciddi yasal
sorunlarla karşılaşılabilir.
Karaparanın aklanmasında başta gelişen teknolojinin
sağladığı tüm olanaklar olmak üzere çeşitli metotlar
kullanılır. Karaparanın "Plasman"ında en yaygın
yöntem kıyı bankacılığının (Off-Shore
Banking) kullanılmasıdır.
Kıyı Bankacılığı, bankacılık sektörü için
düzenlenen yasa ve yönetmeliklerin dışında tutulan
bankacılık türüdür. Bankaların uymak zorunda olduğu
birçok sınırlamalar, yatırılan mevduat üzerinden
yasal karşılık ayırma oranı zorunluluğu, kredi
faizleri ve kredi verme yöntemlerinde belirli
kıstaslara uyma zorunluğu, belli miktarda döviz
bulundurma, bankacılık faaliyetleri sonucu vergi ve
harç tahsil etme usulleri gibi birçok düzenlemeler
(regulations) kıyı bankacılığında ya gevşetilmiş ya
da tamamen ortadan kaldırılmıştır. Günümüzde, kredi
işlemlerinden tahvil çıkarılmasına kadar çeşitli
faaliyetleri kapsamına alan kıyı bankaları hukuka
uygun olarak kurulan vatansız bankalar
görünümündedir.
Karapara Aklama
Kıyı bankalarının, sıkı bankacılık kurallarına tabi
olmaması, özellikle ulaşım, politik istikrar, alt
yapı ve pazar potansiyeli yüksek ülkelere yakınlık
gibi avantajların yaşandığı serbest bölgelerde,
rahat bir çalışma ortamını sağlamaktadır.
Gevşetilmiş ya da kaldırılmış kurallar sayesinde,
kıyı bankaları, müşterilerine daha ucuz kredi
olanakları sağlamaktadır. Uluslararası para ve
sermaye piyasalarındaki gelişmeler 1960'h yıllarda
kıyı bankacılığı olgusunun doğmasına neden olmuş,
Eurodolar piyasasının gelişmesi ve OPEC ülkelerinde
biriken petrol gelirlerinin kanalize edileceği yeni
merkezler aranması, kıyı bankacılığının gelişmesini
sağlamıştır. (Alper, 1986). Kıyı bankacılığı;
Uzakdoğu, Ortadoğu ve Karaib Adaları'nm belli
şehirlerinde yoğunlaşmıştır. Bu bankalarda biriken
paralar ise ağırlıklı olarak petro-dolar,
narko-dolar ve petrol ülkelerinin
sermaye olarak
kullanılmayan fazla paralarından oluşmaktadır.
Karapara aklamanın bir diğer yolu ise menkul
kıymetler borsasında insider-trading ve
manupilasyonlarla gerçekleşmektedir. Bilindiği
gibi; hisse senetleri, tahvil ve sabit getirili
diğer menkul kıymetlerin işlem gördüğü menkul kıymet
piyasalarında yatırımcıların birikimleri, belli bir
sistem içerisinde etkin yatırım alanlarına plase
edilir. Böylece tasarruflar daha verimli alanlara
tahsis edilerek ekonominin gelişimine katkıda
bulunulur. Sermaye piyasaları fon talep edenlerle
fon arz edenler arasında fon transferini sağlayarak
önemli bir fonksiyon icra eder.
Sermaye piyasalarının etkin olabilmesi için arz ve
talep dengesinin mevcut olması, piyasayı etkileyici
faktörel güçlerin bulunmaması, menkul kıymetin
fiyatını belirleyici ekonomik, siyasi ve sosyal
gelişmelere ilişkin tüm bilgilerin piyasaya
sunulması borsanın etkin çalışması için zorunlu
koşullardır. Ancak, zaman zaman bu koşullar
(çoğunlukla da kasıtlı olarak) yerine getirilmez ve
insider trading ve manipülasyon gibi tekniklerle
kuralların dışına çıkılır.
Sermaye piyasası kanununda insider-trading "sermaye
piyasası araçlarının değerini etkileyebilecek,
henüz kamuya açıklanmamış bilgileri kendisine veya
ü-çüncü kişilere çıkar sağlamak amacıyla
kullanarak,
sermaye piyasasında işlem
yapanlar arasında fırsat eşitliğini bozacak şekilde
kendi mal varlığına yarar sağlamak veya bir zararı
bertaraf etmek" olarak tanımlanır (Kılmç, 1991).
Piyasalarda haksız rekabet ortamı doğuran insider
trading, kamuyu aydınlatma ve yatırımcıların
korunması ilke ve kurallarım bozarak, piyasadaki
bazı kişilerin haksız çıkar sağlamalarını sağlar.
Şirketlerde yönetim kurulu başkan ve üyeleri ile
yöneticiler ve çalışanların yanısıra yatırım şirketi
danışmanları, proje yönetmenleri, avukat, aracılar,
komisyoncular, broker'lar gibi alım satım yetkisine
sahip kişiler arasındaki bilgi aktarımı ve
tavsiyenin etkisiyle yapılan işlemler insider
trading için yaygın yöntemlerdir (Tezcanlı, 1996).
insider trading uygulamasının yanı sıra, Menkul
Kıymetler Borsasında gözlenen ve karaparanın
aklanmasına zemin hazırlayan bir başka olumsuzluk
ise manİpülasyonlardır. Manipülasyon, "yapılan bazı
operasyonlarla hisse senedi fiyatlarını olduğundan
daha fazla yükselterek veya olduğundan daha fazla
düşürerek piyasayı yapay olarak yönlendirmektir" (Kılınç
1991). Menkul kıymet piyasalarında işlem gören hisse
senetlerine ilişkin, bilinçli olarak yanlış
yönlendirici bir izlenim uyandırma veya yanıltıcı
bir piyasa yaratmak amacıyla yapılan işlemler
manipülasyon niteliğindedir. Yatırımcıları
yanıltma, aldatma veya dolandırma şeklinde ifade
edilecek fiilleri içeren bu tür faaliyetler
sonucunda yatırımcılar haksız kayıplara uğramakta,
bu fiilleri yapanlar ise aşırı kazançlar elde
edebilmektedir.
Manipülatif işlemler, dürüst fiyat oluşumunu
engelleyecek şekilde menkul kıymetin mülkiyetinde
değişme olmaksızın sürekli alım satım işlemleri ile
yapılabileceği gibi, belirli kişi veya kuruluşlar
arasında belli miktar, tutar ve fiyat seviyelerinde
devamlı olarak menkul kıymet alım-satım işlemi
yapılması şeklinde de gerçekleşebilir.
Yapay fiyat oluşumlarına, arz ve talebin sınırlı
olduğu, piyasa katılımcılarının piyasa yapısı
hakkında yeterli bilgi düzeyine sahip olmadığı ve
piyasa işleyiş kurallarının iyi tanımlanıp
düzenlenmediği piyasalarda rastlanmaktadır. Genelde,
piyasaların yeni kurulma ve gelişim aşamalarında;
özellikle yasal ve kurumsal yapıda süregelen
sorunların yaşandığı piyasalarda bu tür faaliyetler
için uygun zemin oluşmaktadır (Tezcanlı, 1996).
Gerek insider-trading gerekse manipülatif işlemler
bütün Menkul Kıymet Piyasalarında yasaklanmıştır ve
cezai müeyyideler uygunlanmaktadır. Bu tür
faaliyetler ekonomik suçtur, ancak yeni kurulan,
gelişmekte olan ve siyasal istikrarın sağlanmadığı
ülkelerin borsalarında sıkça yaşanan bir durumdur.
Karapara sahipleri de bu durumdan yararlanarak,
ellerindeki nakitleri aklarlar.
Nakit kaçakçılığı metodu da nakit paranın fiziksel
olarak taşındığı ve karapara aklamada kullanılan
yaygın bir yöntemdir. Para kuryesi olarak taşıma
işleminde görev alan şahıs, nakit parayı ya kendisi
doğrudan ya da başka herhangi bir taşımacılık
vasıtasıyla nakit para üzerine denetimi olmayan ve
banka gizliliği prensibinin mevcut olduğu bir ülkeye
taşımaktadır. Böylece nakit para banka hesabına
yatırılmış ve kanuni bir kaynak yaratılmış
olmaktadır.
Smurfing (mantarlama) metodu olarak isimlendirilen
yöntemde, devletin nakit işlemlerinde koyduğu
sınıra çok yakın miktarlar başka ülkelere transfer
edilmektedir. Örneğin 10.000 ABD Dolarlık bir
işlemde kimlik belirlenmesi zorunlu olduğu hallerde,
100 kişinin 9.999 dolarlık dilimler halinde başka
ülkeye para transfer etmesidir.
Taşeron veya hayali şirketlerin kullanıldığı
metodlar da mevcuttur. Önce çok küçük sermayeyle bir
şirket kurulur ve yasal işlerde faaliyet
gösteriyormuş gibi gösterilir. Belirli bir süre
sonra, bu şirket sermayesini büyüterek veya
büyütmüş gibi göstererek başka bir şirket adını
alır. Böylece sayısız şirket kurularak paraya yasal
zemin hazırlanır.
Yanlış veya şişirilmiş faturaların kullanılması da
rastlanan bir metodtur. Aklayıcı, parayı transfer
edeceği ülkedeki bir şirketten mal veya hizmet
almışcasına bir
fatura alır. Bu fatura ya
sahtedir ya da şişirilmiş bir faturadır. Sonra
karaparayı mal ve hizmetin karşılığını ödüyormuş
gibi o ülkeye gönderir. Böylece hem karaparayı aklar
ve hem de başka bir ülkede yatırım yapma olanağına
sahip olur.
Para aklamada başvurulan bir başka yaygın yöntem ise
paraları kumarhanelere yatırmaktır. Kumarhanelerde
bir gecede ne kadar nakit geçtiğini hesaplamak ve
kanıtlamak olanaksızdır. Para aklama zorunda olanlar
son derece üretken ve işini iyi bilen kişilerden
oluştuğundan, hizmet sunacak kumarhanelere
aklanacak miktardan komisyon verilir. Ayrıca prim
vermek de yaygın bir uygulamadır. (Örneğin 1 milyon
sterlin için %5 ile % 20 arasında değişen komisyon
ve 25.000 sterlin prim gibi).
Karapara Aklamanın Ekonomik Etkileri, Kara para ile
mücadele
Karaparanın aklanması aşamasında yaşanan birinci
olumsuzluk genel dünya ekonomisi üzerinde görülür.
Sermaye piyasalarında yaşanan küreselleşmeden
umulan en önemli gelişme, sermaye akımları serbest
olduğundan, sermaye; getirişi en yüksek yörede en
etkin alana yatırıma dönüşeceğinden dünya
ekonomisinde etkinliğin ve verimliliğin artacağıdır.
Oysa karaparanın varlığı bu beklentiyi olumsuz
etkilemiştir. Aklanmak istenen sermaye, getirişi en
yüksek alanlara değil, yakalanma olasılığı en düşük
alanlara ve ülkelere akmıştır. Böylece
küreselleşmeden beklenen temel beklenti olumsuz
etkilenmiştir.
Karaparanın aklanmasında yaşanan ikinci olumsuzluk
yerel ekonomiler üzerinde hissedilir. Kayıt dışı
ekonomiye ilişkin etkilerde olduğu gibi, karaparanın
da ülke ekonomisinde istihdam, üretim vs. gibi
ekonomik göstergeler üzerinde etkileri vardır. Ancak
karapara kayıtlı olmadığından ve süreklilik
göstermediğinden ekonomik dengeler üzerinde de ani
inişler ve çıkışlara yol açabilmektedir. Örneğin;
küçük paralara bölünmüş ve farklı isimlerde de olsa
neticede büyük miktarlara ulaşan karapara girdiği
ülkede döviz kurları ve faiz oranlarını
etkilemektedir. Özellikle döviz kurlarının
serbestçe belirlendiği ülkelerde büyük döviz girişi
döviz kurlarının düşmesine, takip eden dönemde ise
faizlerin yükselmesine yol açabilmektedir. Faizlerin
yükselmesine mani olmak için para tabanının
genişletilmesi ise enflasyonist sürecin başlaması
veya ağırlaşmasına yol açmaktadır. Böylesine
beklenmeyen ani gelişmeler ilgili ülkenin genel
iktisat politikalarını belirlemelerinde olumsuz
etkiler oluşturmaktadır. Bu ani para girişlerinin
ani çıkışları da gene ekonomik dengeleri alt üst
edebilmektedir (Tanzi 1996).
Yerel ekonomiler üzerinde oluşan bir diğer olumsuz
etki ise karapanın yatırım yaptığı alanlarda
görülmektedir. Karapara aklayanların genellikle
gayrimenkul yatırımlarına eğilimli oldukları
bilinmektedir. Bu nedenle karapara aklanılan
ülkelerde ev ve arsa fiyatlarında ani ve büyük
çıkışlar gözlenmektedir.
Doğrudan karapara ile ilgili olmasa bile bir diğer
olumsuz gelişme sıcak para ile ilgilidir. Sıcak para
denilince anlaşılması gereken spekülatif nitelikli
varlıklara yatırım yapan kısa vadeli sermaye
girişleridir. Paranın hızı ve değişme yeteneği ile
faiz oranları ve döviz kurlarındaki artışla sıkı
sıkıya bağlı olan sıcak para olgusu popülist
politikaların uygulanmasına ideal zemin
oluşturmaktadır. Kronik bütçe açığı gösteren ve dış
kaynak ihtiyacı içinde olan gelişmekte olan ülkeler
döviz kuru ayarlamalarını gereği gibi yapmayarak
sıcak paraya davetiye çıkarabilmektedir. Böyle bir
ortam ise karapara aklanmasına zemin
hazırlamaktadır. Neticede birçok gelişmekte olan
ülke, finansman sorununu aşmak için yapısal
tedbirler almak yerine, sıcak paraya dolayısıyla
karaparaya davetiye çıkarabilmektedir.
Karapara aklanmasında yaşanan bir diğer önemli
olumsuzluk fınans piyasalarında gözlenmektedir.
Finans piyasalarının saydamlığı ve istikrarı gerek
uluslararası piyasalarda gerekse ülke ekonomisinin
işleyişinde son derece önemlidir. Finans
piyasalarında, özellikle de borsada karapara
aklanması, borsaya büyük para giriş ve çıkışlanna
neden olduğundan istikrarı bozmaktadır. Finans
piyasalarında böyle büyük iniş ve çıkışlar
gelişmekte olan ülkelerin kredi değerliliğine (rating
oranlarına) etki etmektedir. Bir ülkenin kredi
değerliliği, o ülkenin uluslararası sermaye
piyasalarında talep edeceği fonların maliyetini ve
özel kaynaklı dış finansmanların akışını
belirlemektedir. Bu nedenle karapanın aklanması
uluslararası platformda ülke ekonomisine olan
güveni sarsmaktadır.
Bir diğer önemli olumsuzluk ise; karaparanın
aklanmasını engellemek için yapılan düzenlemelerin
yasal olarak faaliyet gösteren kurumlar ve bireyler
üzerinde baskı yaratması ve bürokratik işlemlerin
artmasıdır (Tanzi 1996).
Şüphesiz en olumsuz etki ülkenin büyüklüğü ve
fonların hacmine göre ülkelerin politik yönetiminin,
özellikle de politikanın finansmanının karapara ile
şe-killendirilmesidir. Böyle bir durum siyasetin
yozlaşmasını kaçınılmaz kılmaktadır.
Karaparanın Aklanmasının Önlenmesine Yönelik
Uluslararası Önlemler
Karapara aklama, uluslararası mali sisteme entegre
olan tüm ülkelerde özel bankaların yaygın olduğu tüm
ekonomiler için geçerli olabilmektedir. Karaparanın
aklanabilmesi, yasa dışı faaliyetlerin
yaygınlaşmasına zemin hazırlamaktadır. Bu nedenle,
yeraltı ekonomisiyle mücadele etmek için önemli bir
aşama olan para aklama işlemleriyle ilgili olarak
uluslararası dayanışmaya gidilmiştir.
Türkiye için görece yeni sayılan bu sorun, ABD'de
1970li yıllardan bu yana, Avrupa Ülkelerinde ise
1980Tİ yıllardan beri gündemde olup, bu konuda
çeşitli yasal düzenlemeler yapılmıştır. Ancak
karapara aklama uluslararası bir sorundur ve
ülkelerin sadece iç mevzuatlarında düzenleme
yapmaları yeterli değildir. Bu nedenle uluslararası
işbirliğine gidilmiştir. Bu konuda ilk ciddi adım,
Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi'nce kabul edilen
"Suç Kaynaklı Paranın Saklanması Ve Transferine
Karşı Önlemler Hakkındaki Tavsiye Kararı'dır. Bu
tavsiye kararı ile ilk kez karaparanın aklanmasının
başka suçların işlenmesine cesaret verdiği ve
mücadele için uluslararası işbirliğinin gereğine
değinilmiş ve üye devletlerin bankalar sisteminde
önlem alması, işbirliğine gitmesi ve denetim
mekanizmalarının geliştirilmesi istenmiştir. Bu
tavsiye kararını Birleşmiş Milletlerin 1988'de
kabul ettiği (Türkiye'ninde imzaladığı) "Uyuşturucu
ve psikotrop madde ticaretine karşı önlemler" içeren
anlaşma izlemiştir. Ardından Haziran 1989'da OECD
bünyesinde Financial Action Task Force (FATF) Mali
Eylem Grubu oluşturulmuştur. Ayrıca Basel Komitesi
İlkeler Bildirisi, Suç Kaynaklı Gelirlerin
Aklanması, Aranması Zaptedilmesi ve Müsadere
Edilmesi Hakkındaki Avrupa Konseyi Sözleşmesi ve
Karaparanın Aklanmasının Önlenmesine Dair Avrupa
Topluluğu Konsey Direktifi konu ile ilgili
uluslararası düzeyde yürütülen mücadelede diğer
anlaşmalardır (Detaylar İçin Bkz. İzci 1994).
Konu ile ilgili en önemli gelişme 20 Kasım 1990'da
yürürlüğe giren Viyana Sözleşmesidir (Uyuşturucu ve
Psikotrop Maddeler Kaçakçılığına Karşı BM
Sözleşmesi). Viyana sözleşmesi o güne kadar
benimsenmiş olan en detaylı ve geniş belgelerden
biri olup, tüm dünyadaki konu ile ilgili yasaları ve
uygulamaları uyumlaştırmayı hedeflemektedir. Bu
sözleşmenin temel hedefi, yasadışı uyuşturucu
kaçakçılığı yapan kişileri, faaliyetlerinden elde
ettikleri kazançlardan mahrum ederek, suç işlemeye
iten ana nedeni ortadan kaldırmaktır. Türkiye'nin
22 kasım 1995 tarihinde onayladığı Viyana Sözleşmesi
ile uyuşturucu madde kapsamındaki suçlar
tanımlanmış, yaptırımların uygulanması, suçluların
yargılanması, suç konusu malların müsaderesi,
suçluların iadesi, karşılıklı bilgi alış verişi,
hukuki yardım ve her türlü işbirliği ile eğitim
sağlanması konusunda hükümler getirilmiştir (Ergül
1998).
Karaparanın aklanmasına mani olmaya yönelik en
etkili gelişme ise 1989 yılında G-7'lerin Paris'teki
ekonomi zirvelerinde kurulan, 24 OECD üyesi ülke;
Hong-Kong, Singapur ile Avrupa Komisyonu ve Körfez
İşbirliği Konseyi temsilcilerinin oluşturduğu "Karaparanın
Aklanmasının Önlenmesine İlişkin Mali Eylem Görev
Grubun"un (FATF) çalışmalarıdır. FATF Şubat 1990'da
40 öneri açıklamıştır. Bu öneriler; (1) paranın
aklanmasını önlemek için ulusal hukuk sisteminin
geliştirilmesi, (2)mali sistemin rolünün
güçlendirilmesi,
uluslararası işbirliğinin güçlendirilmesi ana
başlıkları altında toplanmıştır. Başka bir deyişle,
karaparanın aklanmasının önlenmesi için bu üç ana
başlık çerçevesinde, ceza hukuku ve uluslararası
işbirliği alanlarında 40 önemli tavsiye
geliştirilmiştir (Ergül 1998:63). Tavsiye edilen 40
öneri aşağıdadır:
1. Her ülke, geciktirmeksizin Viyana Sözleşmesini
tamamıyla yerine getirmek için önlem almalı ve
onaylamak için çaba göstermelidir.
2. Finansal kuruluşlar gizlilik yasalarını (sır
saklama yükümlülüğünü) ileri sürerek bu gruptaki
tavsiyelerin yerine getirilmesine engel
olmamalıdır.
3. Etkin bir sistem çok taraflı işbirliğini,
karaparanın aklanması incelemelerinde karşılıklı
hukuki yardımlaşmayı, izlemeyi ve mümkün olduğunda
bu konudaki suçluları iadeyi içermelidir.
4. Her ülke Viyana anlaşmasında belirtildiği gibi
uyuşturucu maddeden elde edilen karaparanın
aklanmasını suç sayarak cezalandıracak yasaların
çıkarılması da dahil gerekli önlemleri almalıdır.
Ayrıca ülkeler uyuşturucu dışındaki müsnet suçları
da belirlemelidir.
5. Viyana anlaşmasında öngörüldüğü gibi kara-para
aklanması suçu ancak, bu suçun olduğuna ilişkin
objektif olaylardan çıkarılmış ya da başka şekilde
elde edilmiş bilgilerin varolması halinde ileri
sürülecektir.
6. Gerektiğinde sadece çalışanlar değil, tüzel
kişilerin kendileri de cezai sorumluluğa tabi
olmalıdır.
7. Ülkeler Viyana anlaşmasıyla oluşturulan
önlemlerin benzerlerini uygulamalıdırlar. Bu
önlemler:
a) Müsadereye tabi varlıkların belirlenmesi,
izlenmesi ve değerlendirilmesi,
b) Anılan varlıkların transferini, satışını veya
üzerinde yapılabilecek başka tasarrufları
engellemek için el koyma ve dondurma gibi geçici
önlemlerin alınması,
c) Soruşturmaya yönelik uygun önlemlerin alınması
gibi yetkilerin incelemede bulunacak yetkili
kurumlara verilmesini içermelidir.
8) 12 numaralı tavsiyeden 29 numaralı tavsiyeye
kadar olan tavsiyeler sadece bankalara ilişkin
olmayıp aynı zamanda bankalar dışındaki fınansal
kurumlar içinde geçerlidir.
9) Düzenlemeleri yapan yetkili organlar, 12 ile 22
numaralı tavsiyeler ve 24'üncü tavsiyenin fınansal
kuruluş olmayan ama bu sektörde faaliyet gösteren
avukatlar, danışmanlar gibi profesyoneller için
uygulanıp uygulanmayacağı konusunu dikkate
almalıdırlar. Finansal kuruluşların faaliyetlerinin
çok sınırlı ya da önemsiz miktarda olduğu ülkeler bu
düzenlemelerin söz konusu kurumlar için yapılıp
yapılmaması konusunda serbesttirler.
10) Finansal kuruluşlar, sırdaş hesap veya sahte
i-sim verildiği açıkça belli olan hesaplar
açmamalıdır. Resmi veya başka güvenilir belgelerle
müşterilerin kimliklerini tespit etmeleri ve kimlik
tespitine ilişkin kayıtları saklamaları
gerekmektedir.
11) Eğer açılan hesabın, hesabı açtıran kişi
tarafından değil de bir başkası adına açıldığına
dair şüpheler varsa hesabın gerçek sahibinin kimliği
tespit edilmeli ve saklanmalıdır.
12) Finansal kuruluşlar inceleme sırasında
yetkililerden gelecek bilgi taleplerini
yanıtlayabilmek için, en az beş yıl süreyle yerel
veya uluslararası işlemlere ilişkin tüm kayıtları
saklamalıdırlar. Bu kayıtlar ileride kanıt
olabilecek kadar yeterli olmalıdır.
13) Ülkeler para aklamak için kurulan paravan,
kağıt üstü şirketlerin aklama için kullanılmasına
dikkat edecekler ve bu şirketlerin yasadışı
amaçlarla kullanılmasına önlemek için gerekirse ek
önlemler alacaklardır.
14) Üye ülkeler, teknolojinin gelişmesi ile birlikte
ortaya çıkan yeni ödeme araçlarının karaparanın
aklanması için içerdiği tehlikelere özel dikkat
gösterecekler ve bunların aklamada kullanılmasını
önlemek için gerekli tedbirleri alacaklardır.
15) Finansal kuruluşlar, karmaşık ve bariz bir
ekonomik veya kanuni amacı olmayan olağan dışı
işlemlere dikkat etmelidirler. Bu tür işlemlerin
amaçları ve
bağlantıları
incelenmelidir: bulgular yazılı hale getirilecek
inceleme yapacak olanlara yardımcı olabilecek
nitelikte olmalıdır.
16) Eğer finansal kuruluşlar, paranın suç oluşturan
bir faaliyetten elde edildiğinden şüphelenirse,
derhal yetkili makamlara şüpheli işlem bildiriminde
bulunmak zorunda olmalıdır.
17) Finansal kuruluşlar ve çalışanları yetkili
makamlara şüpheli bir işlemi bildirdiklerinde; tam
olarak faaliyetin suç oluşturduğunu bilmeseler dahi,
objektif iyi niyetle bilgi vermeleri halinde,
yasadışı faaliyetin gerçekten meydana gelip
gelmediğine bakılmaksızın, finansal kuruluşları;
sözleşme veya herhangi bir yasal, idari düzenlemede
yer alan sır saklama yükümlülüğünü ihlalden dolayı
doğan cezai sorumluluktan koruyucu yasal hükümler
bulunmalıdır.
18) Finansal kuruluşlar, bunların yöneticileri ve
işverenleri yetkili makamlara müşterilerle ilgili
bilgi verirken müşteriyi uyarmamalıdır.
19) Finansal kuruluşlar, müşterilerle ilgili şüpheli
işlem bildiriminde bulunurken yetkili makamların
talimatına uyacaklardır.
20) Finansal kuruluşlar, aklamaya karşı programlar
geliştirilmelidir. Bu programlar, iç sistemin
kurulması, sistemin kontrolü, yönetim sisteminde
temas kurulacak yetkilinin tespiti ve sürekli olması
konularını kapsamalıdır.
21) Finansal kuruluşlar bu tavsiyeleri uygulamayan
ya da eksik uygulayan ülkelerle olan işlemlerde özel
dikkat göstermelidirler. Bu işlemlerin görünür
hukuki ve ekonomik amacı yoksa, işlemlerin geçmişi
ve amacı araştırılmalı ve bulgular kayıt halinde
saklanarak incelemelerde bulunanların kullanımına
sunulmalıdır.
22) Finansal kuruluşlar bu tavsiyelerin yeterince
uygulanmadığı ülkelerde bulunan şube ve
iştiraklerince de uygulanmasını sağlayacaklar ve
bunu yapmaya faaliyet gösteren ülkenin yasal
düzenlemeleri uygun değilse, kendi ülkesindeki
yetkili organlara bu durumu bildireceklerdir.
23) Ülkeler sermayenin serbest olarak dolaşımını
engellemeden, para aklamak amacıyla nakdin veya
hamiline menkul kıymetlerin aklama amacıyla başka
ülkelere gönderilmesine olanak vermemek için,
sınırlarda gerekli gözetim ve denetim sistemini
kurmalıdır.
24) Ülkeler, finansal kuruluşların belli bir
miktarın üstündeki yerel veya uluslararası nakit
işlemlerin yetkili organlara bildirilmesini ve bu
organın merkezi bir veri tabanı kurulmasını
sağlayacak sistemi kurmaya önem vereceklerdir.
25) Ülkeler genelde nakit ödemelerin ağırlıkta
olduğu sistem yerine çek ve kredi kartları gibi
nakit dışı ödeme sistemlerinin işlemesine yönelik
modern ödeme tekniklerinin gelişimini teşvik
etmelidir.
26) Finansal kuruluşları denetleyen makamlar,
denetlenen kuruluşları karaparanm aklanmasını
önlemek için yeterli programlara sahip olmasını,
özellikle bankalar dışındaki finansal
kuruluşlarında bankalar gibi gerekli önlemleri
almalarını sağlamalıdırlar.
27) Yetkili makamlar idari denetim ve düzenleme
yoluyla bütün bu tavsiyelerin etkin bir şekilde
uygulamasını sağlamalıdırlar.
28) Yetkili makamlar; finansal kuruluşlara
müşterilerinin şüpheli davranışlarını tespit etmek
için rehber hazırlamalıdırlar. Bu rehber,
gerektiğinde güncelleştirilmeli ve finansal
kurumların personeli için eğitici nitelikte
olmalıdır.
29) Finansal kuruluşları denetleyen veya düzenleyen
yetkili makamların, suçluların veya bunlarla
işbirliği yapanların finansal kuruluşların önemli
bir bölümüne sahip olmalarına veya kontrol
etmelerine karşı kanuni önlemleri almaları, gerekli
düzenlemeleri yapmaları gerekmektedir.
30) Ulusal idareler, merkez bankası bilgileri ile
birleştirildiğinde, yurt dışındaki çeşitli
kaynaklardan elde edilen nakit akışı ve transferi
tahminlerinin yapılabilmesi için, hangi para
cinsinden olursa olsun uluslararası nakit akışını
en azından toplam olarak kaydetmeyi dikkate
almalıdır. Uluslararası incelemeyi kolaylaştırmak
için, bu bilgileri IMF ve BlS'in kullanımına hazır
tutulmalıdır.
31) Uluslararası ilgili kuruluşlara, mesela înterpol
ve Gümrük İşbirliği Konseyi'ne, karaparanın
aklanması ve aklama tekniklerindeki en son
gelişmeler hakkındaki yetkili makamlardan bilgi
toplama sorumluluğu verilebilir. Merkez Bankaları
ve bankaların faaliyetlerini düzenlemekle görevli
olanlar, aynı uygulamayı kendi networklerinde
yapabilirler. Ülkelerdeki yetkili organlar, daha
sonra bu bilgileri kendi ülkelerindeki finansal
kuruluşlara bilgilendirmek amacıyla verebilirler.
32) Her ülke, bu tür işlemlere karşın kişiler,
kuruluşlar ve şüpheli işlemlerle ilgili olarak,
yetkili makamlar arasında kendiliğinden veya "talep
üzerine" uluslararası bilgi alışverişini geliştirmek
için çaba sarf etmelidir.
Bu bilgi alışverişinin mahremiyeti ve özel
bilgilerin korunması hakkındaki ulusal veya
uluslararası hükümlere uygun olarak yapılmasını
sağlayacak sıkı koruma önlemleri oluşturulmalıdır.
33) Ülkeler,.ikili veya çok taraflı anlaşmalardaki
esaslara dayanarak ulusal tanımlamalardaki farklı
standartlann, ülkelerin birbirlerine karşılıklı
yasal yardım sağlama taleplerini ve olanaklarını
etkilemesini sağlamaya çalışacaklardır.
34) Uluslararası işbirliği, mümkün olan en geniş
kapsamlı karşılıklı yardımlaşmayı gerçekleştirecek
pratik önlemleri almak amacıyla, genel olarak ortak
yasal
kavramlar üzerine dayalı
ikili veya çok taraflı anlaşma ve düzenlemeler
ağıyla desteklenmelidir.
35) Ülkeler, Avrupa Konseyi Sözleşmesi gibi
suçlardan elde edilen kazançların müsadere
edilmesine ilişkin uluslararası sözleşmeleri
onaylamalı ve uygulamalıdırlar.
36) Ülkelerin yetkili organları arasında işbirliği
halinde inceleme yapmaları desteklenmelidir.
37) Ülkeler; suç konularında karşılıklı yardımlaşma
için, finansal kuruluşlar ve diğer kişiler
tarafından kayıtların tutulmasına, kişilerin ve
binaların aranmasına, karaparanın aklanması
soruşturmaları ve koğuşturma-lan ile yabancı
ülkedeki yargının alanına giren faaliyetlerle
ilgili olarak kullanılmak üzere delil elde etme ve
müsadere dahil zorunlu tedbirlerin kullanılmasına
ilişkin prosüdürleri oluşturacaktır.
38) Karaparayı aklama veya aklama faaliyetlerinin
arkasında yatan suçlardan elde edilen kazançlar veya
bu tür kazançlara tekabül eden diğer mal
varlıklarının tespiti, dondurulması ve müsadere
için, yabancı ülkelerin taleplerine cevap vermede
acil tedbirler alacak yetkili makamlar bulunmalıdır.
Ayrıca, malların müsaderesinde koordinasyon
sağlanması ve el konulan malların paylaşımını da
içeren düzenlemeler yapılmalıdır.
39) Yargı yetkilerinde çatışmaları önlemek için,
suçun birden fazla ülkede kovuşturmaya tabi
tutulması
durumunda, sanığın
kovuşturulmasının en uygun mahkemede yapılmasının
tespiti için mekanizmalar oluşturmaya ve uygulamaya
Önem verilmelidir.
40) Ülkelerin; suçluların, mümkün olduğu takdirde
karapara aklama suçundan veya bununla ilgili
suçlardan sorumlu olan kişilerin iadesi için
düzenlemeleri olmalıdır. Kendi ulusal
mevzuatları bakımından her ülke karapara aklamayı,
iade edilebilir bir suç olarak görmelidir. Kendi
yasal çevrelerine tabi olmak üzere, ülkeler uygun
bakanlıklar arasında iade taleplerini doğrudan
iletme imkanı sağlamayı, kişilerin sadece tutuklama
evrakı ve mahkeme kararına dayanılarak iadesini,
kendi vatandaşlarının iadesini kolaylaştırmayı
ve/veya resmi iade usullerinden feragat eden
kişilerin muvafakati alınarak kolayca iadesine
başlamayı, dikkate almalıdırlar.
|