Türkiye Ekonomisi
Dünya Ekonomisi
Osmanlı Ekonomisi
Finansal Ekonomi
İşletme Ekonomisi
Hizmet Ekonomisi
Kalkınma Ekonomisi
Tarım Ekonomisi
Borsa ve Yatırım
Ekonomi Sözlüğü
Ekonomi Ders Notları
Ekonomi Düşünürleri
Genel Ekonomi Soruları
Özel İstatistik Arşivi
Özel İktisat Konuları
Açık Öğretim İktisat
Ekonomi Kurumları
Kamu Yönetimi
Kamu (Devlet) Maliyesi
Sigortacılık Konuları
Türkiye İktisat Tarihi
Yeraltı Ekonomisi
Kredi Kartı Piyasası
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 

Kara Para Aklama, Kara Paranın Aklanması Yöntemleri 

Yeraltı ekonomisinde elde edilen kazançların yasal gelir olarak kabul ettirilmesi için mali sisteme sokul­ması ve yasal olmayan bu paranın aklanması gerekir. Karapara ve aklanması sorunu Türkiye'nin gündemine hayali ihracat tartışmaları ile girmiştir. Son dönemde terör örgütünün kaçakçılık yolu ile elde ettikleri ka­zançları mali kurumları kullanarak akladıklarına ve aklanan kazançlarla tekrar suç işlediklerine ilişkin ha­berlerin yaygınlaşması sonucunda karapara tartışmaları alevlenmiştir.

Karapara "kanunların suç saydığı fiillerin işlenme­sinden elde edilen para veya para yerine geçen evrak ve senetlerin mal veya gelirleri ve bir para biriminden di­ğerine çevrilmesi de dahil olmak üzere bunların birin­den diğerine dönüştürülmesinden elde edilen her türlü menfaat ve değeri ifade eder" (Sezer/Öz 1996:51). Karapara iki grup içinde değerlendirilebilir. Birinci grup karapara; başlangıcından itibaren "kara" olan, yani uyuşturucu, silah, vs. kaçakçılığı veya rüşvet gibi ta­mamen yeraltı ekonomisi faaliyetlerinden elde edilen paradır. İkinci grup karapara ise özünde yasal olan faa­liyetlerden kazanıldığı halde vergi kaçırılması suretiyle ortaya çıkan paradır. Uluslararası sözleşmelerde daha çok karapara ile kaçakçılıktan elde edilen gelir kastedilmektedir. Ülkemizde de karapara ile ilgili çıkarılan 4208 sayılı kanunda; haksız teşvik veya yasal olmayan belgelerle devletten gelir elde etmek ya da yasal faali­yetlerden elde edilmekle beraber uygulamada mevcut vergi yasalarındaki yasal boşluklar, denetim ve incele­me mekanizmalarının yetersizliği ve diğer faktörlere bağlı olarak vergi beyanı dışında bırakılan kazançlar ile belirtilen parasal büyüklükler, ayrıca devlet bankası kredilerinin belli şahıslara tahsis edilmesinde aracılık gibi eylemlerden elde edilen çıkarlar karapara olarak değerlendirilmektedir. 

Karaparanın aklanması ise, "yasadışı yollardan, genelde ise örgütlü suçlardan elde edilen kazançların yasal gelir olarak kabul ettirilmesi için mali sisteme sokularak, nakit formundan kurtarılması" işlemidir (İzci 1994:1). Böylece suç faaliyetlerinden elde edilen karaparaya yeni bir kimlik sağlanmakta ve paranın kaynağı gizlenmektedir. 

Karaparanın aklanması suç kadar eski bir sorundur. Neticede basit bir soyguncunun yaptığı soygun sonrası yatırımlarla, bir kaçakçının yatırım yapması arasında fark yoktur. Hatta kaçakçının eyleminde parasını geri isteyen bir mağdur da bulunmamaktadır. Ancak yeraltı ekonomisinde elde edilen paralar nitelik ve nicelik yö­nünden ürkütücü boyutlara ulaşmış, özellikle siya­sal/toplumsal yolsuzluğun yaygmlaşmasmdaki payı nedeni ile tüm dünyanın gündemine girmiştir. 

Yeraltı ekonomisinde arz ile talep arasında, arz edenler lehine sürekli bir dengesizlik olması, büyük miktarlarda karların elde edilmelerine olanak hazırla­maktadır. Kaçakçılığın her türlüsü, özellikle de uyuştu­rucu kaçakçılığından elde edilen büyük karlar sonucu ortaya karapara çıkmaktadır. Ortaya çıkan karaparanm mutlaka "aklanması" yani çeşitli yollarla yasal alanlara aktarılması gerekmektedir. Dünyada dolaşım halinde olan karapara miktarı o kadar fazladır ki, yasal olarak literatüre giren petro-dolar kavramı gibi artık narko-dolar kavramı da günlük dilimize yerleşmiştir. Narko-doların yıllık hacmine ilişkin tahminler 500 milyar do­lardan başlamaktadır. 1995'te sadece ABD kanalıyla 350 milyar dolardan fazla para aklanmıştır (Booth, 1996). Bundes Kriminal Amt'm araştırmalarına göre 1992 yılında Almanya'daki karapara miktarı 170 milyar mark olarak tahmin edilmektedir. İtalyan gizli servisi SISMİ'ye göre Almanya'nın yeni eyaletlerinde yatırım­ların 1/3'ü narko-dolarla gerçekleşmektedir. Alman makamları bu oranı reddetmekle beraber, miktarın çok yüksek olduğunu kabul etmektedirler (Werner,1993). 

Karaparanın Aklanması 

Karapara olarak nitelenen böyle büyük miktarların yasal işlemlere dönüştürülebilmesi için mutlaka "aklanması" gerekmektedir. Aklanmadan ticari işlemlere dönüştürülecek paralar yetkililerin dikkatini çekeceğin­den, yeraltı ekonomisinde faaliyet gösterenler çeşitli yöntemlerle karaparayı "aklarlar." 

Para aklama üç aşamalı bir işlemdir. 

1.  Plasman (placement-yerleştirme) aşaması: Bu

aşamada amaç, suçtan elde edilen kazancı nakit for­mundan kurtarmaktır. Bu nedenle karapara ya mali sis­tem içine sokulmaya çalışılacak ya da yurt dışına çıka­rılacaktır.

Para aklamada en zor olan birinci aşamada; nakit karapara dikkat çekmemek için küçük miktarlara bölü­nerek çok sayıda yerel veya uluslararası mali kurumlara yatırılmak suretiyle gerçekleşir. Kuşku uyandırmamak için nakitle tahvil, hisse senedi, bono, seyahat çeki v.s.de alınmaktadır. 

2.  Ayırma (layering) aşaması: Kaynağı yasadışı olan fonların mali sisteme girdikten sonra yasadışı kay­nağından ayrılması ve mali sisteme karışması için bir dizi mali işlemin yapılması ayırma aşamasını oluşturur. Bu aşamada bir dizi karmaşık fmansal işlem yapılmak­tadır.

Kademeli işlem olarak da bilinen bu aşamada, kü­çük miktarlara bölünen para dünya bankacılık sistemine girdikten sonra, bankadan bankaya, ülkeden ülkeye aktarılmaya başlar. Bu aşama, "yatırılmış nakit paranın havalesi, nakdin para ile ifade edilebilen değerlere çev­rilmesi, yüksek değerli mal ve değerlerin yeniden sa­tılması ile taşınmaz mal ve iş sahalarına, özellikle de eğlence ve turizm sektörüne yatırım işlemlerini içme alır". (Aydemir, 1995). 

3. Bütünleşme (integration) aşaması. Bu aşama yasadışı fonların ekonomiye tamamen "entegre" olması aşamasıdır. Mali sisteme entegre olan karapara artık yasal alanlarda yatırıma dönüşür. Bu işlemler "paravan şirketler aracılığı ile, nakiti gerçek sahibine borç olarak verme ya da mali kurumlara yatırılmış olan parayı, te­minat olarak kullanma gibi bir dizi teknik içerebilmek-tedir" (Aydemir, 1995). 

Önemle belirtilmelidir ki, karapanın aklanması, ko­nularında oldukça uzmanlaşmış yatırımcıları gerektir­mektedir. Aksi takdirde özellikle ilk aşama olan plas­man ve ayırma aşamalarında ciddi yasal sorunlarla kar­şılaşılabilir. 

Karaparanın aklanmasında başta gelişen teknoloji­nin sağladığı tüm olanaklar olmak üzere çeşitli metotlar kullanılır. Karaparanın "Plasman"ında en yaygın yön­tem kıyı bankacılığının (Off-Shore Banking) kullanıl­masıdır. 

Kıyı Bankacılığı, bankacılık sektörü için düzenle­nen yasa ve yönetmeliklerin dışında tutulan bankacılık türüdür. Bankaların uymak zorunda olduğu birçok sınırlamalar, yatırılan mevduat üzerinden yasal karşılık ayırma oranı zorunluluğu, kredi faizleri ve kredi verme yöntemlerinde belirli kıstaslara uyma zorunluğu, belli miktarda döviz bulundurma, bankacılık faaliyetleri so­nucu vergi ve harç tahsil etme usulleri gibi birçok dü­zenlemeler (regulations) kıyı bankacılığında ya gevşe­tilmiş ya da tamamen ortadan kaldırılmıştır. Günümüz­de, kredi işlemlerinden tahvil çıkarılmasına kadar çe­şitli faaliyetleri kapsamına alan kıyı bankaları hukuka uygun olarak kurulan vatansız bankalar görünümünde­dir. 

Karapara Aklama 

Kıyı bankalarının, sıkı bankacılık kurallarına tabi olmaması, özellikle ulaşım, politik istikrar, alt yapı ve pazar potansiyeli yüksek ülkelere yakınlık gibi avan­tajların yaşandığı serbest bölgelerde, rahat bir çalışma ortamını sağlamaktadır. Gevşetilmiş ya da kaldırılmış kurallar sayesinde, kıyı bankaları, müşterilerine daha ucuz kredi olanakları sağlamaktadır. Uluslararası para ve sermaye piyasalarındaki gelişmeler 1960'h yıllarda kıyı bankacılığı olgusunun doğmasına neden olmuş, Eurodolar piyasasının gelişmesi ve OPEC ülkelerinde biriken petrol gelirlerinin kanalize edileceği yeni mer­kezler aranması, kıyı bankacılığının gelişmesini sağla­mıştır. (Alper, 1986). Kıyı bankacılığı; Uzakdoğu, Or­tadoğu ve Karaib Adaları'nm belli şehirlerinde yoğun­laşmıştır. Bu bankalarda biriken paralar ise ağırlıklı olarak petro-dolar,  narko-dolar ve petrol  ülkelerinin sermaye olarak kullanılmayan fazla paralarından oluş­maktadır. 

Karapara aklamanın bir diğer yolu ise menkul kıy­metler   borsasında   insider-trading   ve   manupilasyonlarla gerçekleşmektedir. Bilindiği gibi; hisse se­netleri, tahvil ve sabit getirili diğer menkul kıymetlerin işlem gördüğü menkul kıymet piyasalarında yatırımcı­ların birikimleri, belli bir sistem içerisinde etkin yatırım alanlarına plase edilir. Böylece tasarruflar daha verimli alanlara tahsis edilerek ekonominin gelişimine katkıda bulunulur. Sermaye piyasaları fon talep edenlerle fon arz edenler arasında fon transferini sağlayarak önemli bir fonksiyon icra eder. 

Sermaye piyasalarının etkin olabilmesi için arz ve talep dengesinin mevcut olması, piyasayı etkileyici faktörel güçlerin bulunmaması, menkul kıymetin fiya­tını belirleyici ekonomik, siyasi ve sosyal gelişmelere ilişkin tüm bilgilerin piyasaya sunulması borsanın etkin çalışması için zorunlu koşullardır. Ancak, zaman zaman bu koşullar (çoğunlukla da kasıtlı olarak) yerine geti­rilmez ve insider trading ve manipülasyon gibi teknik­lerle kuralların dışına çıkılır.

Sermaye piyasası kanununda insider-trading "ser­maye piyasası araçlarının değerini etkileyebilecek, he­nüz kamuya açıklanmamış bilgileri kendisine veya ü-çüncü kişilere  çıkar sağlamak  amacıyla kullanarak, sermaye piyasasında işlem yapanlar arasında fırsat eşit­liğini bozacak şekilde kendi mal varlığına yarar sağla­mak veya bir zararı bertaraf etmek" olarak tanımlanır (Kılmç, 1991).

Piyasalarda haksız rekabet ortamı doğuran insider trading, kamuyu aydınlatma ve yatırımcıların korunma­sı ilke ve kurallarım bozarak, piyasadaki bazı kişilerin haksız çıkar sağlamalarını sağlar. Şirketlerde yönetim kurulu başkan ve üyeleri ile yöneticiler ve çalışanların yanısıra yatırım şirketi danışmanları, proje yönetmenle­ri, avukat, aracılar, komisyoncular, broker'lar gibi alım satım yetkisine sahip kişiler arasındaki bilgi aktarımı ve tavsiyenin etkisiyle yapılan işlemler insider trading için yaygın yöntemlerdir (Tezcanlı, 1996).

insider trading uygulamasının yanı sıra, Menkul Kıymetler Borsasında gözlenen ve karaparanın aklan­masına zemin hazırlayan bir başka olumsuzluk ise manİpülasyonlardır. Manipülasyon, "yapılan bazı ope­rasyonlarla hisse senedi fiyatlarını olduğundan daha fazla yükselterek veya olduğundan daha fazla düşürerek piyasayı yapay olarak yönlendirmektir" (Kılınç 1991). Menkul kıymet piyasalarında işlem gören hisse senetle­rine ilişkin, bilinçli olarak yanlış yönlendirici bir izle­nim uyandırma veya yanıltıcı bir piyasa yaratmak ama­cıyla yapılan işlemler manipülasyon niteliğindedir. Ya­tırımcıları yanıltma, aldatma veya dolandırma şeklinde ifade edilecek fiilleri içeren bu tür faaliyetler sonucunda yatırımcılar haksız kayıplara uğramakta, bu fiilleri yapanlar ise aşırı kazançlar elde edebilmektedir. 

Manipülatif işlemler, dürüst fiyat oluşumunu en­gelleyecek şekilde menkul kıymetin mülkiyetinde de­ğişme olmaksızın sürekli alım satım işlemleri ile yapı­labileceği gibi, belirli kişi veya kuruluşlar arasında belli miktar, tutar ve fiyat seviyelerinde devamlı olarak menkul kıymet alım-satım işlemi yapılması şeklinde de gerçekleşebilir. 

Yapay fiyat oluşumlarına, arz ve talebin sınırlı ol­duğu, piyasa katılımcılarının piyasa yapısı hakkında yeterli bilgi düzeyine sahip olmadığı ve piyasa işleyiş kurallarının iyi tanımlanıp düzenlenmediği piyasalarda rastlanmaktadır. Genelde, piyasaların yeni kurulma ve gelişim aşamalarında; özellikle yasal ve kurumsal yapı­da süregelen sorunların yaşandığı piyasalarda bu tür faaliyetler için uygun zemin oluşmaktadır (Tezcanlı, 1996). 

Gerek insider-trading gerekse manipülatif işlemler bütün Menkul Kıymet Piyasalarında yasaklanmıştır ve cezai müeyyideler uygunlanmaktadır. Bu tür faaliyetler ekonomik suçtur, ancak yeni kurulan, gelişmekte olan ve siyasal istikrarın sağlanmadığı ülkelerin borsalarında sıkça yaşanan bir durumdur. Karapara sahipleri de bu durumdan yararlanarak, ellerindeki nakitleri aklarlar. 

Nakit kaçakçılığı metodu da nakit paranın fiziksel olarak taşındığı ve karapara aklamada kullanılan yay­gın bir yöntemdir. Para kuryesi olarak taşıma işleminde görev alan şahıs, nakit parayı ya kendisi doğrudan ya da başka herhangi bir taşımacılık vasıtasıyla nakit para üzerine denetimi olmayan ve banka gizliliği prensibinin mevcut olduğu bir ülkeye taşımaktadır. Böylece nakit para banka hesabına yatırılmış ve kanuni bir kaynak yaratılmış olmaktadır.

Smurfing (mantarlama) metodu olarak isimlendiri­len yöntemde, devletin nakit işlemlerinde koyduğu sını­ra çok yakın miktarlar başka ülkelere transfer edilmek­tedir. Örneğin 10.000 ABD Dolarlık bir işlemde kimlik belirlenmesi zorunlu olduğu hallerde, 100 kişinin 9.999 dolarlık dilimler halinde başka ülkeye para transfer etmesidir. 

Taşeron veya hayali şirketlerin kullanıldığı metodlar da mevcuttur. Önce çok küçük sermayeyle bir şirket kurulur ve yasal işlerde faaliyet gösteriyormuş gibi gösterilir. Belirli bir süre sonra, bu şirket sermaye­sini büyüterek veya büyütmüş gibi göstererek başka bir şirket adını alır. Böylece sayısız şirket kurularak paraya yasal zemin hazırlanır. 

Yanlış veya şişirilmiş faturaların kullanılması da rastlanan bir metodtur. Aklayıcı, parayı transfer edeceği ülkedeki bir şirketten mal veya hizmet almışcasına bir fatura alır. Bu fatura ya sahtedir ya da şişirilmiş bir faturadır. Sonra karaparayı mal ve hizmetin karşılığını ödüyormuş gibi o ülkeye gönderir. Böylece hem karaparayı aklar ve hem de başka bir ülkede yatırım yapma olanağına sahip olur.

Para aklamada başvurulan bir başka yaygın yöntem ise paraları kumarhanelere yatırmaktır. Kumarhaneler­de bir gecede ne kadar nakit geçtiğini hesaplamak ve kanıtlamak olanaksızdır. Para aklama zorunda olanlar son derece üretken ve işini iyi bilen kişilerden oluştu­ğundan, hizmet sunacak kumarhanelere aklanacak miktardan komisyon verilir. Ayrıca prim vermek de yaygın bir uygulamadır. (Örneğin 1 milyon sterlin için %5 ile % 20 arasında değişen komisyon ve 25.000 sterlin prim gibi). 

Karapara Aklamanın Ekonomik Etkileri, Kara para ile mücadele 

Karaparanın aklanması aşamasında yaşanan birinci olumsuzluk genel dünya ekonomisi üzerinde görülür. Sermaye piyasalarında yaşanan küreselleşmeden umu­lan en önemli gelişme, sermaye akımları serbest oldu­ğundan, sermaye; getirişi en yüksek yörede en etkin alana yatırıma dönüşeceğinden dünya ekonomisinde etkinliğin ve verimliliğin artacağıdır. Oysa karaparanın varlığı bu beklentiyi olumsuz etkilemiştir. Aklanmak istenen sermaye, getirişi en yüksek alanlara değil, yakalanma olasılığı en düşük alanlara ve ülkelere akmış­tır. Böylece küreselleşmeden beklenen temel beklenti olumsuz etkilenmiştir.

Karaparanın aklanmasında yaşanan ikinci olum­suzluk yerel ekonomiler üzerinde hissedilir. Kayıt dışı ekonomiye ilişkin etkilerde olduğu gibi, karaparanın da ülke ekonomisinde istihdam, üretim vs. gibi ekonomik göstergeler üzerinde etkileri vardır. Ancak karapara kayıtlı olmadığından ve süreklilik göstermediğinden ekonomik dengeler üzerinde de ani inişler ve çıkışlara yol açabilmektedir. Örneğin; küçük paralara bölünmüş ve farklı isimlerde de olsa neticede büyük miktarlara ulaşan karapara girdiği ülkede döviz kurları ve faiz oranlarını etkilemektedir. Özellikle döviz kurlarının ser­bestçe belirlendiği ülkelerde büyük döviz girişi döviz kurlarının düşmesine, takip eden dönemde ise faizlerin yükselmesine yol açabilmektedir. Faizlerin yükselme­sine mani olmak için para tabanının genişletilmesi ise enflasyonist sürecin başlaması veya ağırlaşmasına yol açmaktadır. Böylesine beklenmeyen ani gelişmeler il­gili ülkenin genel iktisat politikalarını belirlemelerinde olumsuz etkiler oluşturmaktadır. Bu ani para girişleri­nin ani çıkışları da gene ekonomik dengeleri alt üst edebilmektedir (Tanzi 1996). 

Yerel ekonomiler üzerinde oluşan bir diğer olum­suz etki ise karapanın yatırım yaptığı alanlarda görül­mektedir. Karapara aklayanların genellikle gayrimenkul yatırımlarına eğilimli oldukları bilinmektedir. Bu ne­denle karapara aklanılan ülkelerde ev ve arsa fiyatların­da ani ve büyük çıkışlar gözlenmektedir. 

Doğrudan karapara ile ilgili olmasa bile bir diğer olumsuz gelişme sıcak para ile ilgilidir. Sıcak para de­nilince anlaşılması gereken spekülatif nitelikli varlıkla­ra yatırım yapan kısa vadeli sermaye girişleridir. Para­nın hızı ve değişme yeteneği ile faiz oranları ve döviz kurlarındaki artışla sıkı sıkıya bağlı olan sıcak para ol­gusu popülist politikaların uygulanmasına ideal zemin oluşturmaktadır. Kronik bütçe açığı gösteren ve dış kaynak ihtiyacı içinde olan gelişmekte olan ülkeler dö­viz kuru ayarlamalarını gereği gibi yapmayarak sıcak paraya davetiye çıkarabilmektedir. Böyle bir ortam ise karapara aklanmasına zemin hazırlamaktadır. Neticede birçok gelişmekte olan ülke, finansman sorununu aş­mak için yapısal tedbirler almak yerine, sıcak paraya dolayısıyla karaparaya davetiye çıkarabilmektedir.

Karapara aklanmasında yaşanan bir diğer önemli olumsuzluk fınans piyasalarında gözlenmektedir. Finans piyasalarının saydamlığı ve istikrarı gerek ulus­lararası piyasalarda gerekse ülke ekonomisinin işleyi­şinde son derece önemlidir. Finans piyasalarında, özel­likle de borsada karapara aklanması, borsaya büyük para giriş ve çıkışlanna neden olduğundan istikrarı bozmaktadır. Finans piyasalarında böyle büyük iniş ve çıkışlar gelişmekte olan ülkelerin kredi  değerliliğine (rating oranlarına) etki etmektedir. Bir ülkenin kredi değerliliği, o ülkenin uluslararası sermaye piyasalarında talep edeceği fonların maliyetini ve özel kaynaklı dış finansmanların akışını belirlemektedir. Bu nedenle karapanın aklanması uluslararası platformda ülke eko­nomisine olan güveni sarsmaktadır. 

Bir diğer önemli olumsuzluk ise; karaparanın ak­lanmasını engellemek için yapılan düzenlemelerin yasal olarak faaliyet gösteren kurumlar ve bireyler üzerinde baskı yaratması ve bürokratik işlemlerin artmasıdır (Tanzi 1996). 

Şüphesiz en olumsuz etki ülkenin büyüklüğü ve fonların hacmine göre ülkelerin politik yönetiminin, özellikle de politikanın finansmanının karapara ile şe-killendirilmesidir. Böyle bir durum siyasetin yozlaşma­sını kaçınılmaz kılmaktadır. 

Karaparanın Aklanmasının Önlenmesine Yönelik Uluslararası Önlemler 

Karapara aklama, uluslararası mali sisteme entegre olan tüm ülkelerde özel bankaların yaygın olduğu tüm ekonomiler için geçerli olabilmektedir. Karaparanın aklanabilmesi, yasa dışı faaliyetlerin yaygınlaşmasına zemin hazırlamaktadır. Bu nedenle, yeraltı ekonomi­siyle mücadele etmek için önemli bir aşama olan para aklama işlemleriyle ilgili olarak uluslararası dayanış­maya gidilmiştir. 

Türkiye için görece yeni sayılan bu sorun, ABD'de 1970li yıllardan bu yana, Avrupa Ülkelerinde ise 1980Tİ yıllardan beri gündemde olup, bu konuda çeşitli yasal düzenlemeler yapılmıştır. Ancak karapara aklama uluslararası bir sorundur ve ülkelerin sadece iç mevzu­atlarında düzenleme yapmaları yeterli değildir. Bu ne­denle uluslararası işbirliğine gidilmiştir. Bu konuda ilk ciddi adım, Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi'nce kabul edilen "Suç Kaynaklı Paranın Saklanması Ve Transferine Karşı Önlemler Hakkındaki Tavsiye Kararı'dır. Bu tavsiye kararı ile ilk kez karaparanın aklan­masının başka suçların işlenmesine cesaret verdiği ve mücadele için uluslararası işbirliğinin gereğine deği­nilmiş ve üye devletlerin bankalar sisteminde önlem alması, işbirliğine gitmesi ve denetim mekanizmaları­nın geliştirilmesi istenmiştir. Bu tavsiye kararını Bir­leşmiş Milletlerin 1988'de kabul ettiği (Türkiye'ninde imzaladığı) "Uyuşturucu ve psikotrop madde ticaretine karşı önlemler" içeren anlaşma izlemiştir. Ardından Haziran 1989'da OECD bünyesinde Financial Action Task Force (FATF) Mali Eylem Grubu oluşturulmuş­tur. Ayrıca Basel Komitesi İlkeler Bildirisi, Suç Kay­naklı Gelirlerin Aklanması, Aranması Zaptedilmesi ve Müsadere Edilmesi Hakkındaki Avrupa Konseyi Söz­leşmesi ve Karaparanın Aklanmasının Önlenmesine Dair Avrupa Topluluğu Konsey Direktifi konu ile ilgili uluslararası düzeyde yürütülen mücadelede diğer an­laşmalardır (Detaylar İçin Bkz. İzci 1994). 

Konu ile ilgili en önemli gelişme 20 Kasım 1990'da yürürlüğe giren Viyana Sözleşmesidir (Uyuş­turucu ve Psikotrop Maddeler Kaçakçılığına Karşı BM Sözleşmesi). Viyana sözleşmesi o güne kadar benim­senmiş olan en detaylı ve geniş belgelerden biri olup, tüm dünyadaki konu ile ilgili yasaları ve uygulamaları uyumlaştırmayı hedeflemektedir. Bu sözleşmenin temel hedefi, yasadışı uyuşturucu kaçakçılığı yapan kişileri, faaliyetlerinden elde ettikleri kazançlardan mahrum ederek, suç işlemeye iten ana nedeni ortadan kaldır­maktır. Türkiye'nin 22 kasım 1995 tarihinde onayladığı Viyana Sözleşmesi ile uyuşturucu madde kapsamındaki suçlar tanımlanmış, yaptırımların uygulanması, suçlula­rın yargılanması, suç konusu malların müsaderesi, suçluların iadesi, karşılıklı bilgi alış verişi, hukuki yar­dım ve her türlü işbirliği ile eğitim sağlanması konu­sunda hükümler getirilmiştir (Ergül 1998). 

Karaparanın aklanmasına mani olmaya yönelik en etkili gelişme ise 1989 yılında G-7'lerin Paris'teki ekonomi zirvelerinde kurulan, 24 OECD üyesi ülke; Hong-Kong, Singapur ile Avrupa Komisyonu ve Körfez İş­birliği Konseyi temsilcilerinin oluşturduğu "Karapara­nın Aklanmasının Önlenmesine İlişkin Mali Eylem Görev Grubun"un (FATF) çalışmalarıdır. FATF Şubat 1990'da 40 öneri açıklamıştır. Bu öneriler; (1) paranın aklanmasını önlemek için ulusal hukuk sisteminin ge­liştirilmesi, (2)mali sistemin rolünün güçlendirilmesi,

uluslararası işbirliğinin güçlendirilmesi ana başlık­ları altında toplanmıştır. Başka bir deyişle, karaparanın aklanmasının önlenmesi için bu üç ana başlık çerçeve­sinde, ceza hukuku ve uluslararası işbirliği alanlarında 40 önemli tavsiye geliştirilmiştir (Ergül 1998:63). Tav­siye edilen 40 öneri aşağıdadır: 

1.  Her ülke, geciktirmeksizin Viyana Sözleşmesini tamamıyla yerine getirmek için önlem almalı ve onay­lamak için çaba göstermelidir.

2.  Finansal kuruluşlar gizlilik yasalarını (sır sakla­ma yükümlülüğünü) ileri sürerek bu gruptaki tavsiyele­rin yerine getirilmesine engel olmamalıdır.

3.  Etkin bir sistem çok taraflı işbirliğini, kara­paranın aklanması incelemelerinde karşılıklı hukuki yardımlaşmayı, izlemeyi ve mümkün olduğunda bu konudaki suçluları iadeyi içermelidir.

4.  Her ülke Viyana anlaşmasında belirtildiği gibi uyuşturucu maddeden elde edilen karaparanın aklanma­sını suç sayarak cezalandıracak yasaların çıkarılması da dahil gerekli önlemleri almalıdır. Ayrıca ülkeler uyuş­turucu dışındaki müsnet suçları da belirlemelidir.

5.  Viyana anlaşmasında öngörüldüğü gibi kara-para aklanması suçu ancak, bu suçun olduğuna ilişkin objektif olaylardan çıkarılmış ya da başka şekilde elde edilmiş bilgilerin varolması halinde ileri sürülecektir.

6.  Gerektiğinde sadece çalışanlar değil, tüzel kişi­lerin kendileri de cezai sorumluluğa tabi olmalıdır.

7.  Ülkeler Viyana anlaşmasıyla oluşturulan ön­lemlerin benzerlerini uygulamalıdırlar. Bu önlemler:

a)  Müsadereye tabi varlıkların belirlenmesi, izlen­mesi ve değerlendirilmesi,

b)  Anılan varlıkların transferini, satışını veya üze­rinde yapılabilecek başka tasarrufları engellemek için el koyma ve dondurma gibi geçici önlemlerin alınması,

c)  Soruşturmaya yönelik uygun önlemlerin alınma­sı gibi yetkilerin incelemede bulunacak yetkili kurumla­ra verilmesini içermelidir.

8)  12 numaralı tavsiyeden 29 numaralı tavsiyeye kadar olan tavsiyeler sadece bankalara ilişkin olmayıp aynı zamanda bankalar dışındaki fınansal kurumlar içinde geçerlidir.

9)  Düzenlemeleri yapan yetkili organlar, 12 ile 22 numaralı tavsiyeler ve 24'üncü tavsiyenin fınansal ku­ruluş olmayan ama bu sektörde faaliyet gösteren avu­katlar, danışmanlar gibi profesyoneller için uygulanıp uygulanmayacağı konusunu dikkate almalıdırlar. Finansal kuruluşların faaliyetlerinin çok sınırlı ya da önemsiz miktarda olduğu ülkeler bu düzenlemelerin söz konusu kurumlar için yapılıp yapılmaması konusunda serbesttirler.

10) Finansal kuruluşlar, sırdaş hesap veya sahte i-sim verildiği açıkça belli olan hesaplar açmamalıdır. Resmi veya başka güvenilir belgelerle müşterilerin kimliklerini tespit etmeleri ve kimlik tespitine ilişkin kayıtları saklamaları gerekmektedir.

11) Eğer açılan hesabın, hesabı açtıran kişi tarafın­dan değil de bir başkası adına açıldığına dair şüpheler varsa hesabın gerçek sahibinin kimliği tespit edilmeli ve saklanmalıdır.

12) Finansal kuruluşlar inceleme sırasında yetkili­lerden gelecek bilgi taleplerini yanıtlayabilmek için, en az beş yıl süreyle yerel veya uluslararası işlemlere iliş­kin tüm kayıtları saklamalıdırlar. Bu kayıtlar ileride kanıt olabilecek kadar yeterli olmalıdır.

13) Ülkeler para aklamak için kurulan paravan, ka­ğıt üstü şirketlerin aklama için kullanılmasına dikkat edecekler ve bu şirketlerin yasadışı amaçlarla kullanıl­masına önlemek için gerekirse ek önlemler alacaklardır.

14) Üye ülkeler, teknolojinin gelişmesi ile birlikte ortaya çıkan yeni ödeme araçlarının karaparanın ak­lanması için içerdiği tehlikelere özel dikkat göstere­cekler ve bunların aklamada kullanılmasını önlemek için gerekli tedbirleri alacaklardır.

15) Finansal kuruluşlar, karmaşık ve bariz bir eko­nomik veya kanuni amacı olmayan olağan dışı işlemle­re dikkat etmelidirler. Bu tür işlemlerin amaçları ve bağlantıları incelenmelidir: bulgular yazılı hale getirilecek inceleme yapacak olanlara yardımcı olabilecek ni­telikte olmalıdır.

16) Eğer finansal kuruluşlar, paranın suç oluşturan bir faaliyetten elde edildiğinden şüphelenirse, derhal yetkili makamlara şüpheli işlem bildiriminde bulunmak zorunda olmalıdır.

17) Finansal kuruluşlar ve çalışanları yetkili ma­kamlara şüpheli bir işlemi bildirdiklerinde; tam olarak faaliyetin suç oluşturduğunu bilmeseler dahi, objektif iyi niyetle bilgi vermeleri halinde, yasadışı faaliyetin gerçekten meydana gelip gelmediğine bakılmaksızın, finansal kuruluşları; sözleşme veya herhangi bir yasal, idari düzenlemede yer alan sır saklama yükümlülüğünü ihlalden dolayı doğan cezai sorumluluktan koruyucu yasal hükümler bulunmalıdır.

18) Finansal kuruluşlar, bunların yöneticileri ve iş­verenleri yetkili makamlara müşterilerle ilgili bilgi ve­rirken müşteriyi uyarmamalıdır.

19) Finansal kuruluşlar, müşterilerle ilgili şüpheli işlem bildiriminde bulunurken yetkili makamların tali­matına uyacaklardır.

20) Finansal kuruluşlar, aklamaya karşı programlar geliştirilmelidir. Bu programlar, iç sistemin kurulması, sistemin kontrolü, yönetim sisteminde temas kurulacak yetkilinin tespiti ve sürekli olması konularını kapsama­lıdır.

21) Finansal kuruluşlar bu tavsiyeleri uygulamayan ya da eksik uygulayan ülkelerle olan işlemlerde özel dikkat göstermelidirler. Bu işlemlerin görünür hukuki ve ekonomik amacı yoksa, işlemlerin geçmişi ve amacı araştırılmalı ve bulgular kayıt halinde saklanarak ince­lemelerde bulunanların kullanımına sunulmalıdır.

22) Finansal kuruluşlar bu tavsiyelerin yeterince uygulanmadığı ülkelerde bulunan şube ve iştiraklerince de uygulanmasını sağlayacaklar ve bunu yapmaya faa­liyet gösteren ülkenin yasal düzenlemeleri uygun değil­se, kendi ülkesindeki yetkili organlara bu durumu bildi­receklerdir.

23) Ülkeler sermayenin serbest olarak dolaşımını engellemeden, para aklamak amacıyla nakdin veya ha­miline menkul kıymetlerin aklama amacıyla başka ül­kelere gönderilmesine olanak vermemek için, sınırlarda gerekli gözetim ve denetim sistemini kurmalıdır.

24) Ülkeler, finansal kuruluşların belli bir miktarın üstündeki yerel veya uluslararası nakit işlemlerin yet­kili organlara bildirilmesini ve bu organın merkezi bir veri tabanı kurulmasını sağlayacak sistemi kurmaya önem vereceklerdir.

25) Ülkeler genelde nakit ödemelerin ağırlıkta ol­duğu sistem yerine çek ve kredi kartları gibi nakit dışı ödeme sistemlerinin işlemesine yönelik modern ödeme tekniklerinin gelişimini teşvik etmelidir.

26) Finansal kuruluşları denetleyen makamlar, de­netlenen kuruluşları karaparanm aklanmasını önlemek için yeterli programlara sahip olmasını, özellikle ban­kalar dışındaki finansal kuruluşlarında bankalar gibi gerekli önlemleri almalarını sağlamalıdırlar.

27)  Yetkili makamlar idari denetim ve düzenleme yoluyla bütün bu tavsiyelerin etkin bir şekilde uygula­masını sağlamalıdırlar.

28) Yetkili makamlar; finansal kuruluşlara müşte­rilerinin şüpheli davranışlarını tespit etmek için rehber hazırlamalıdırlar. Bu rehber, gerektiğinde güncelleşti­rilmeli ve finansal kurumların personeli için eğitici ni­telikte olmalıdır.

29) Finansal kuruluşları denetleyen veya düzenle­yen yetkili makamların, suçluların veya bunlarla işbir­liği yapanların finansal kuruluşların önemli bir bölü­müne sahip olmalarına veya kontrol etmelerine karşı kanuni önlemleri almaları, gerekli düzenlemeleri yap­maları gerekmektedir.

30) Ulusal idareler, merkez bankası bilgileri ile birleştirildiğinde, yurt dışındaki çeşitli kaynaklardan elde edilen nakit akışı ve transferi tahminlerinin yapıla­bilmesi için, hangi para cinsinden olursa olsun uluslara­rası nakit akışını en azından toplam olarak kaydetmeyi dikkate almalıdır. Uluslararası incelemeyi kolaylaştır­mak için, bu bilgileri IMF ve BlS'in kullanımına hazır tutulmalıdır.

31) Uluslararası ilgili kuruluşlara, mesela înterpol ve Gümrük İşbirliği Konseyi'ne, karaparanın aklanması ve aklama tekniklerindeki en son gelişmeler hakkındaki yetkili makamlardan bilgi toplama sorumluluğu verile­bilir. Merkez Bankaları ve bankaların faaliyetlerini dü­zenlemekle görevli olanlar, aynı uygulamayı kendi networklerinde yapabilirler. Ülkelerdeki yetkili organ­lar, daha sonra bu bilgileri kendi ülkelerindeki finansal kuruluşlara bilgilendirmek amacıyla verebilirler.

32) Her ülke, bu tür işlemlere karşın kişiler, kuru­luşlar ve şüpheli işlemlerle ilgili olarak, yetkili ma­kamlar arasında kendiliğinden veya "talep üzerine" uluslararası bilgi alışverişini geliştirmek için çaba sarf etmelidir.

Bu bilgi alışverişinin mahremiyeti ve özel bilgilerin korunması hakkındaki ulusal veya uluslararası hüküm­lere uygun olarak yapılmasını sağlayacak sıkı koruma önlemleri oluşturulmalıdır.

33) Ülkeler,.ikili veya çok taraflı anlaşmalardaki esaslara dayanarak ulusal tanımlamalardaki farklı standartlann, ülkelerin birbirlerine karşılıklı yasal yardım sağlama taleplerini ve olanaklarını etkilemesini sağla­maya çalışacaklardır.

34) Uluslararası işbirliği, mümkün olan en geniş kapsamlı karşılıklı yardımlaşmayı gerçekleştirecek pra­tik önlemleri almak amacıyla, genel olarak ortak yasal kavramlar üzerine dayalı ikili veya çok taraflı anlaşma ve düzenlemeler ağıyla desteklenmelidir.

35) Ülkeler, Avrupa Konseyi Sözleşmesi gibi suç­lardan elde edilen kazançların müsadere edilmesine ilişkin uluslararası sözleşmeleri onaylamalı ve uygula­malıdırlar.

36) Ülkelerin yetkili organları arasında işbirliği ha­linde inceleme yapmaları desteklenmelidir.

37) Ülkeler; suç konularında karşılıklı yardımlaşma için, finansal kuruluşlar ve diğer kişiler tarafından ka­yıtların tutulmasına, kişilerin ve binaların aranmasına, karaparanın aklanması soruşturmaları ve koğuşturma-lan ile yabancı ülkedeki yargının alanına giren faali­yetlerle ilgili olarak kullanılmak üzere delil elde etme ve müsadere dahil zorunlu tedbirlerin kullanılmasına ilişkin prosüdürleri oluşturacaktır.

38) Karaparayı aklama veya aklama faaliyetlerinin arkasında yatan suçlardan elde edilen kazançlar veya bu tür kazançlara tekabül eden diğer mal varlıklarının tes­piti, dondurulması ve müsadere için, yabancı ülkelerin taleplerine cevap vermede acil tedbirler alacak yetkili makamlar bulunmalıdır. Ayrıca, malların müsaderesin­de koordinasyon sağlanması ve el konulan malların paylaşımını da içeren düzenlemeler yapılmalıdır.

39) Yargı yetkilerinde çatışmaları önlemek için, suçun birden fazla ülkede kovuşturmaya tabi tutulması durumunda, sanığın kovuşturulmasının en uygun mah­kemede yapılmasının tespiti için mekanizmalar oluş­turmaya ve uygulamaya Önem verilmelidir.

40) Ülkelerin; suçluların, mümkün olduğu takdirde karapara aklama suçundan veya bununla ilgili suçlardan sorumlu olan kişilerin iadesi için düzenlemeleri olmalı­dır.  Kendi  ulusal  mevzuatları bakımından her ülke karapara aklamayı, iade edilebilir bir suç olarak görme­lidir. Kendi yasal çevrelerine tabi olmak üzere, ülkeler uygun bakanlıklar arasında iade taleplerini doğrudan iletme imkanı sağlamayı, kişilerin sadece tutuklama evrakı ve mahkeme kararına dayanılarak iadesini, kendi vatandaşlarının iadesini kolaylaştırmayı ve/veya resmi iade usullerinden feragat eden kişilerin muvafakati alı­narak kolayca iadesine başlamayı, dikkate almalıdırlar. 

 

 

Anasayfa - İktisat - Makale - Ekonomi - Borsa - İstatistik - Türkiye Ekonomisi - Ekonomi Sözlüğü

Since 2005