1929 Ekonomik
Bunalımı ve Buhranı
Hacmi, kapsama alanı ve süreci itibariyle modern
dünyanın en ağır ekonomik buhranı 1929 Krizidir. Mali
piyasalarda başgösteren bir büyük panik, haftalar içinde reel
sektöre yansıdı. Zengin, fakir, yaşlı, genç demeden herkesi ama
herkesi on yılı aşkın bir süreyle perişan eden ekonomik
çöküntüyü tetikledi. Amerikanın çehresi değişti.
Oysa, ekonomi çok iyi gidiyordu. Amerikalılar,
Birinci Dünya Savaşının acılarını geride bırakmışlar, yeniden
yapılanmaya girişmişlerdi. Başdöndürücü bir teknoloji ve üretim
patlaması yaşıyorlardı. Otomotivden, enerjiye kadar akla
gelebilecek her sektörden her gün yeni bir buluşun haberi
geliyordu. Sanayiciler kazançlarını yeni fabrikalara, yeni
makinalara, yeni işçilere yatırıyorlardı. Ücretler artıyordu,
tüketim artıyordu. Borsa devamlı yükseliyordu. İyimser olmamak,
geleceğe güven duymamak için hiçbir neden yoktu.
1920li yıllar tarihe Amerikalıların en yaratıcı
yılları olarak geçti. “Kükreyen Yirmiler” diye bir de isim
takmışlardı. “Kükreme” sadece müthiş bir hızla büyüyen
ekonomilerini değil, radikal bir biçimde değişen yaşam
biçimlerini de anlatıyordu.
“Kükreyen Yirmiler”in en önemli buluşlarından
birisi de seri üretimdi. Ünlü otomobil sanayicisi Henry Ford’un
bu müthiş buluşu sayesinde üretim katladı. Ülkedeki otomobil
sayısı kısa sürede altı milyondan yirmiyedi milyona yükseldi.
Otomobil fiyatları düştü. Henry Ford, devrim niteliğinde bir
çıkış daha yaptı, işçi ücretlerini günde beş dolar gibi
görülmedik seviyeye çıkardı. Ve tarihte ilk kez işçiler kendi
ürettikleri otomobilleri satın alacak parayı kazanır oldular!
Yine tarihte ilk kez “yıllık izin” kavramı gündeme geldi. O
zamana kadar zenginlere özgü bir ayrıcalık olan seyahat de
“demokratikleşti.” Amerikalılar ülkelerinin tatil cennetlerine
akmaya başlayınca bu defa turizm sektörü ihya oldu. Arsa
fiyatları fırladı, özellikle de Florida’da gayri menkûl
spekülasyonu görülmedik boyutlara ulaştı. Bataklıklar bile
müşteri buluyordu.
Willa Carter, Gerald Fitzgerald, Ernest Hemingway
Amerika’nın en iyi edebiyat ürünlerini verdiler. Time ve Readers’
Digest dergileri tiraj patlamaları yaptılar. New York Times
Amerika’nın en saygın gazetesi olma onuruna erişti. Yaşam
ortalaması 55’den 60’a çıktı. Lise mezunlarının sayısı ikiye
katladı. Dünyada ilk kez yemek karın doyurma kavramını aştı,
“sanat” telâkki edilmeye başladı.
Albert Einstein’ın sayesinde Kâinat’ın tanımı
bile değişti!
Çöküş öngörülebilir miydi?! Bugün olsa, belki.
Ama Yirmili Yılların hakim ekonomi anlayışı, “Laissez-faire”
anlayışıydı.
Başkan Calvin Coolridge’in - sadece onun da
değil, o dönem dünya liderlerinin hemen tümünün - yönetim
anlayışı ekonomiyi rahat bırakmak şeklindeydi. Aslında
politikacılar olsun, ekonomi bürokratları olsun birşeylerin iyi
gitmediğinin farkındaydılar. Örneğin, 1923-29 yılları arasında,
günde iki banka batıyordu. Borsadaki yükselişin anormal
olduğunu, kağıt fiyatlarının aşırı yükseldiğini iddia edenler
vardı. Hatta, kredili kağıt alımlarının paniğe yol açmadan
kısıtlanması gereği üzerinde konuşulduğu oldu. Ama ne Başkan ne
de Amerikan Merkez Bankacılık Sistemi’nin ekonomistleri
müdahaleye cesaret edebildiler. Borsa çöker de kabahat başlarına
kalırsa diye ürküyorlardı. “İnşallah iyi olur,” diyerekten,
seyretmeyi sürdürdüler.
www.ekodialog.com
İyi olmadı.
Dow-Jones Sanayi Ortalaması, bir düzine sanayi
kuruluşunun New York Borsasında eldeğiştiren hisse senetlerinin
ağırlıklı ortalama değeridir. Borsa hareketleri, 1896 yılında
Charles Dow adlı bir adamın geliştirdiği bu yöntemle saptanır.
1928 yılının başlarında Dow-Jones Ortalaması 191’di, 1929
Eylül’ünde 382. Tam iki katı. 1928 Haziran’ında kredi ile alınan
hisse senetlerinin değeri 5 milyon dolardı, 1929 Eylül’ünde 850
milyon dolar oldu. Aynı aylarda, fiyat/kazanç oranı 10’dan 20’ye
fırladı ve daha da yükselmesi bekleniyordu.
John Kenneth Galbraith, 1929 Krizini anlattığı
mükemmel kitabında 2 Eylül 1929, Cumartesi gününün cehennem
kadar sıcak bir gün olduğunu kaydediyor. O akşamüstü denizden
dönenler yolları tıkamışlar, New York şehri istikametinde
kilometrelerce kuyruk oluşmuş. Bir dolu insan otomobillerini
olduğu yerde bırakmak, şehre trenle dönmek zorunda kalmış. Pazar
günü, hava daha da sıcakmış, insanlar evlerine kapanmış,
radyodan beyzbol maçlarını dinlemişler. Sonra ne olmuşsa olmuş,
o sakin, tembel hafta sonu tatilinin ardından borsadaki kükreme
durmuş. Tarih 3 Ekim 1929 Pazartesi. Salı kayda değer bir
gelişme olmamış. Çarşamba, sadece birkaç büyük şirketin hisse
senetleri düşmüş.
5 Eylül Perşembe günü Yıllık Ulusal İş
Konferansının yapıldığı günmüş, Roger W. Babson kürsüye çıkmış,
“Borsanın çökmesi kaçınılmaz,” demiş, “Ve
sonuçları çok kötü olabilir!”
Roger W. Babson, kim? Roger W. Babson, MIT mezunu
bir inşaat mühendisi. Massachusetts eyaletinde gerçekleştirdiği
çok sayıda otoban projeleri var. 1898’de meslek değiştirmeye
karar veriyor. Aynı yıl Boston’da bir yatırım şirketine giriyor.
Menkul kıymetler, sermaye hisseleri, bonolar derken kendi işini
kuruyor. Buradan tüm yatırımcılara hizmet veren iş
istatistikleri toplama ve yayınlama işine girişiyor. 1904’de o
ve eşi, Babson’un İstatistik Organizasyon’u adlı bir şirket
kuruyorlar. Şirket, bugün halen Babson Birleşik Yatırım
Raporlama adı altında hizmet veriyor. Kenneth Galbraith’e göre,
adam eğitimci, felsefeci, istatistikçi, iktisatçı, fizikçi,
eğitimci. Müthiş bir öngörüsü olduğu belli zira, 1929 Krizini ve
onu izleyen Büyük Çöküşü ilk tahmin eden finans uzmanı o.
Babson, sözlerine devamla “Fabrikalar kapanacak,
insanlar işten atılacaklar,” diyor, “Bir kısır döngü oluşacak ve
ciddi bir çöküntüyle sonuçlanacak.”
21 Ekim 1929 Pazartesi günü sabahı yabancı
yatırımcıların, Hollandalıların ve Almanların, kağıtlarını
ellerinden çıkarmalarıyla başladı. İzleyen üç gün içinde Dow
Jones Sanayi Ortalaması 382’den 299’a düştü.
“Kükreyen ‘20li Yılların” sonu, Büyük Çöküşün
başlangıcı, Kara Perşembe. New York Borsası 24 Ekim 1929
Perşembe günü dibe vurdu. İnsanlar kağıtlarını satmaya
çalıştıkça fiyatlar düştü. Günün sonunda borsa 4 milyar dolar
kaybetmişti - yetmiş yıl öncesinin dört milyarı!
Borsa çalışanları o gece sabahladılar, araya
hafta sonu tatili girdi. Olup bitenin ciddiyeti ancak pazartesi
sabahı anlaşılmaya başladı. 29 Ekim Pazartesi sabahı borsa
açıldığından birkaç saat sonra fiyatlar bir yıl öncesinin kârını
sıfırlayacak kadar düştü. Dow Jones Sanayi Ortalaması 230’a
indi.
Bugün buradan baktığımızda bankaların mudilerinin
parası ile borsada spekülasyona kalkışmış olmalarını anlamak
güç. Ama öyle oldu çünkü o yıllarda Amerika Birleşik
Devletlerinde bankacılık yasaları geliştirilmemişti. Meselâ, bir
bankanın kaç dolar sermaye ile açılabileceği ya da rezervlerinin
ne kadarını kredi olarak verebileceğini belirleyen yasalar
yoktu. Günümüzün kıstaslarına göre değerlendirdiğimizde çoğu
bankaların daha kuruldukları gün müflis olduklarını
görebiliyoruz. Ne ki, zamanın yöneticilerinin gerekli önlemleri
alabilecek tecrübeleri yoktu.
Bankalar, aracı kurumlar, fabrikalar,
ticarethaneler, derken batış bir girdapa dönüştü. O yılın
sonunda Amerikan ekonomisinden 30 milyar dolar buharlaştı.
Kimsenin cebine girmedi -kimseyi zengin etmedi, sadece
buharlaştı!