ÜNİTE 1 -
ÜNİTE 2 -
ÜNİTE 3 -
ÜNİTE 4 -
ÜNİTE 5 -
ÜNİTE 6
BANKACILIK
: MEVDUATLAR
KREDİLERİN KAYNAĞI OLARAK MEVDUATLAR
Verilen kredileri bankacılık sektöründe
gerçekleştirilen üretimin nihai çıktısı olarak kabul edersek
bankalar bu çıktıyı elde edebilmek için çok sayıda girdi
kullanırlar. Bankalar, bu firmalardan farklı olarak, para
ticareti ile uğraştıkları için, kullanılan girdiler de, nihai
çıktı gibi, parasal kaynaklardır. Bu kaynaklar içinde en
önemlisi ve bankaların temel fon kaynağı niteliğindeki
mevduatlardır.
Bankalar rezerv yaratmak ve bunları faiz geliri
elde edebilecekleri kredilere dönüştürmek amacıyla mevduat
toplarlar. Bir bankanın mevduat talebi bu nedenle talep türev
niteliğindedir; yani bankanın mevduat talebi müşterilerin kredi
talebinin ve bankanın bu talebi karşılama arzusunun sonucudur.
Toplam ve Marjinal Ürün
Mevduat talebi kısmen bu mevduatların
verimliliğine bağlıdır. Toplam ürün, belirli bir miktar girdi
ile gerçekleştirilen toplam üretim düzeyini ifade ettiği için,
bir banka açısından 100.000 YTL’lik mevduatla 80.000 YTL’lik
kredi yaratılıyorsa toplam ürün 80.000 YTL değerindeki kredidir.
Diğer
girdiler sabitken, değişken girdinin kullanım miktarındaki bir
birimlik artış karşısında toplam üründe meydana gelen değişiklik
marjinal ürün olarak adlandırılır. Örneğin, mevduatlardaki
100.000 YTL’lik artış karşısında kredi miktarı 80.000 YTL
artıyorsa, mevduatların marjinal ürünü 0,80 liradır.
Değişken girdi miktarı artarsa bu girdinin
marjinal ürünü hızlı bir çıkıştan sonra yavaş yavaş azalmaya
başlar. İktisat literatüründe bu olgu azalan marjinal verim
ilkesi olarak adlandırılır.
Azalan
marjinal verim ilkesini bankacılık faaliyetlerine
uyguladığımızda, kullanılan diğer kaynaklar sabitken, mevduat
miktarında gözlenen artışların mevduatların marjinal ürününde
tedrici bir düşüşe neden olacağını söyleyebiliriz. Banka daha
çok mevduatı kendine çektikçe, bu mevduatların marjinal ürünü,
bir diğer deyişle bankanın açacağı yeni kredi miktarı
azalacaktır.
Kredilerin Yatırılması
Kısmı rezerv bankacılığı kavramını kullanarak
mevduatlarla krediler arasındaki bağlantıyı kolaylıkla
kurabiliriz. Bankalar yasalar gereği topladıkları mevduatların
belirli bir oranına karşılık gelen kısmını rezerv olarak
tutmakla yükümlüdürler. Zorunlu rezerv oranı (rr) adı verilen bu
oran çerçevesinde, bankalar mevduat hacimlerine göre zorunlu
rezerv tutarlar. Eğer mevduatları D ile gösterirsek, bankalar
mevduatlarının zorunlu rezerv ayrıldıktan sonra kalan kısmını
kredi olarak verebilirler. Bu durumda açılabilecek kredi miktarı
(L)
L = (1 - rr) x D olarak
yazılabilir.
Örneğin, Merkez Bankası tarafından belirlenen
zorunlu rezerv oranı %7 ise ve banka 100.000 YTL’lik mevduata
sahipse, ilke olarak 93.000 YTL’lik kredi hacmine ulaşabilir.
Oysa, banka azalan marjinal verim ilkesi gereği bu miktarın
tamamını krediye dönüştüremeyebilir. Bu nedenle, bankalar
açısından kredi hacmindeki artış oranları mevduatlardaki artış
oranının mevduatlardaki artış oranının gerisinde kalabilir.
PÜR REKABETÇİ BİR BANKANIN MEVDUAT TALEBİ
Kredi piyasasında ele aldığımız gibi, pür rekabetçi
bankalar ve piyasa gücüne sahip bankalar farklı biçimlerde
davranmaktadırlar. Önce pür rekabetçi bir bankayı ele alarak
talep edilecek mevduat miktarının ve bunlara ödenecek faiz
oranının nasıl belirlendiğini ele alacağız.
Bir banka için Bireysel Mevduat Arzı ve Piyasa Mevduat Arzı
Pür rekabet
koşullarının geçerli olduğu mevduat piyasasında faaliyet
gösteren her banka mevduat piyasasının bütününe göre oldukça
küçük kalır ve fiyat üstlenici olduğu için mevduatlara piyasada
belirlenen faiz oranını uygulamak isterse, hiç kimse bu bankaya
mevduat yatırmayı tercih etmez. Mevduat piyasasının pür rekabet
koşulları altında çalışması halinde, mevduatlara ilişkin piyasa
arzı ile piyasa talebinin eşitlenmesi mevduatlara uygulanacak
faiz oranını belirlemektedir.
Bankanın
mevduat talep etme nedeni, mevduatların kredi yaratılmasında
kullanılabilecek temel kaynak olmasıdır. Mevduatlar ise hane
halkları ve işletmeler tarafından arz edilir.
Şeklin A bölümü mevduat piyasasında gerçekleşen dengeyi
göstermektedir. Mevduatlara uygulanacak faiz oranı, mevduat arzı
ve mevduat talebi eğrilerinin kesişme noktasına göre %15 olarak
belirlenmektedir.
Bankanın piyasada karşılaştığı mevduat arzı eğrisi
piyasa faiz oranında yatay eksene paraleldir. Yani pür rekabet
koşullarında çalışan bir banka piyasada tam esnek bir mevduat
arzı ile karşılaşır.
Mevduatların Marjinal Ürün Değeri
Pür rekabetçi bankalar mevduat çekebilmek için
mevduatlara piyasada belirlenen faiz oranını (id)
ödemek zorundadırlar. Önceki ünitemizde gördüğümüz gibi, pür
rekabet koşullarda çalışan bir banka kredi pazarlayabilmek için
de, kredilere piyasa koşullarında belirlenen faiz oranını (iL)
uygulamak durumundadır. Pür rekabet koşullarında çalışan
bankalar kredilere uygulanacak ve mevduatlara ödenecek faiz
oranları üzerinde bir kontrol gücüne sahip değilken, bu faiz
oranında açacakları kredi miktarını kendileri belirlerler.
Burada da amaç kar maksimizasyonudur.
Burada cevabını aradığımız soru bankalara kar
maksimizasyonu olanağı sunan kredi hacmine ulaşmak için ne kadar
mevduata ihtiyaç duyulacağıdır. Bankaların ek bir birim mevduat
elde ederek yarattıkları ek krediye mevduatların marjinal
ürünü (MPD) adını verilir. Bankalar verdikleri
kredilere piyasa faiz oranı (iL) uygulamak zorunda
olduklarından, söz konusu marjinal ürünün değeri (VMPD)
VMPD = iL x MPD
şeklinde hesaplanabilir.
Karını maksimize etmeyi amaçlayan banka,
mevduatların marjinal ürün değeri mevduat elde etmenin
maliyetine (iD) eşit oluncaya kadar mevduat
toplanmaya devam edecektir.
VMPD=İD
Bunun nedenini görebilmek için örnek verelim. Bir
bankanın mevduatlarındaki 100 YTL’lik artış karşısında
kredilerini 80 YTL artırabildiğini kabul edelim. Buna göre
mevduatların marjinal ürünü
ΔL 80
MPD = ----- = ----- = 0,80
olarak bulunur.
ΔD 100
Eğer
kredilere uygulanan faiz oranı %20 ise, marjinal ürün değeri
VMPD = iL x MPD
= 0,20 x 0,80 = 0,16 TL olarak ifade edilir.
Ø
VMPD
> iD [ banka karını artırdığı için kredi miktarını da
artıracak dolayısıyla mevduat hacmi artacaktır.
Ø
VMPD
= iD [ banka karını maksimize eder. Banka vereceği kredi
hacmini dolayısıyla toplayacağı mevduat hacmini bu noktada
belirler.
VMPD
< iD [
banka karlarında düşüş yaşayacağından kredi hacmi
düşer,dolayısıyla mevduat hacmi düşecektir.
Şekilde pür
rekabet koşullarında banka çalışan banka için kar maksimizasyonu
sağlayan mevduat miktarının (D*) nasıl belirlendiğini
gösterilmektedir. Grafikte dikey eksende mevduat faiz
oranı,yatay eksende ise mevduat miktarı ölçülmektir. Bankanın
piyasada karşılaştığı mevduat arz eğrisi %15 faiz oranında yatay
eksene paraleldir.
Mevduatların marjinal
ürün değerinin (VMPD) mevduatlara ödenen faiz oranına
eşit olduğu noktada banka kar maksimizasyonunu sağlayan mevduat
(D*) miktarına ulaşmaktadır. VMPD eğrisi, mevduatlara çeşitli
düzeylerinde bankanın talep ettiği mevduat miktarını belirlemeye
olanak sağladığı için, pür rekabet koşullarında çalışan bankanın
mevduat talep eğrisi olarak da değerlendirilebilir. Talep
eğrisinin negatif eğimli olmasının nedeni ise azalan verim
ilkesidir.
PİYASA GÜCÜNE SAHİP BANKANIN MEVDUAT TALEBİ
Yukarıda yaptığımız analiz ve elde ettiğimiz sonuçlar, piyasada
belirlenen faizi kabullenmek zorunda olan küçük bankalar için
geçerlidir. Oysa biliyoruz ki ,piyasada faaliyet gösteren büyük
bankalar kredi faiz oranlarını düşürme gücüne sahip olabilirler.
Piyasa gücüne sahip bankaların kar maksimizasyonunu
sağlayabilmek için ne kadar mevduat talep edeceklerini
incelerken iki olasılığı göz önüne almalıyız. Bu olasılıklardan
ilki bankanın kredi piyasasında güce sahipken mevduat
piyasasında fiyat kabullenici olmasıdır. İkinci olasılık ise
bankanın her iki piyasada birden piyasa gücüne sahip olmasıdır.
Kredi
Piyasasında Piyasa Gücüne Sahip Banka :
İlk olarak
kredi piyasasında faiz oranını etkileme gücüne sahip, ancak
mevduat piyasasında piyasa faiz oranını kabullenmek durumunda
olan bir bankayı ele alalım. Kredi piyasasında piyasa gücüne
sahip banka negatif eğimli bir kredi talebi eğrisi ile çalışır.
Banka, mevduat piyasasında pür rekabet koşulları altında
çalıştığı için ancak piyasa faiz oranından mevduat toplayabilir.
Dolayısıyla, piyasada karşılaştığı mevduat arz eğrisi piyasa
faiz oranında yatay eksene paraleldir. Şekilde bu durumu
göstermektedir.
Bankanın elde
ettiği her ilave mevduat banka kredilerini mevduatın marjinal
ürünü (MPD) kadar arttırır. Banka kredi cephesinde
piyasa gücüne sahip olduğundan, ilave kredi verebilmek için
kredi faiz oranını düşürmek zorundadır. Bankanın ilave kredi
vererek elde ettiği ek gelire kredilerin marjinal geliri (MRL)
adını verebiliriz. Bankanın kredi vererek elde ettiği ek gelire
kredilerin marjinal geliri (MRL) adını verebiliriz.
Bankanın kredi vererek elde ettiği marjinal gelir (MR) gelirdeki
değişme miktarının kredilerdeki değişme miktarına oranlanması
ile hesaplanmaktadır.
ΔR
MRL=
-------
ΔL
Kredilerdeki artış sonucu elde edilen ek gelirle (MRL)
mevduattaki değişme sonucu ortaya çıkan kredi artışını (MPD)
çarparsak, mevduatlar için marjinal ürün gelirini (MRPD)
elde ederiz.
MRPD
= MRL x MPD
Bu
eşitliği kullanarak kredi piyasasında piyasa gücüne sahip bir
bankanın karını maksimize edebilmesi için ne kadar mevduat kabul
edeceğini belirleyebiliriz. Mevduat cephesinde faiz oranı
piyasada belirlenen faiz oranı (iD) ise,
-
MRPD
> iD à
Banka karını artırdığı için kredi miktarını da artıracak
dolayısıyla mevduat hacmi artacaktır
-
MRPD
= iD à
Banka karını maksimize eder. Banka vereceği kredi hacmini ve
dolayısıyla toplayacağı mevduat hacmini bu noktada belirler
MRPD
< iD à
Banka karlarında düşüş yaşayacağından kredi hacmi düşer,
dolayısıyla mevduat hacmi düşecektir.
Şekildeki MRPD
eğrisi sadece kredi piyasasında piyasa gücüne sahip bu bankanın
mevduat talep eğrisidir. Dikey eksende pür rekabet koşullarında
belirlenen mevduat faiz oranı, yatay eksende ise mevduat miktarı
yer almaktadır. Mevduatlara ödenen piyasa faiz oranı %2,25 iken,
bankaya karını maksimize etme olanağı veren mevduat miktarı 100
YTL’dir ve bu noktada MRPD = iD
olmaktadır.
2.
Kredi ve Mevduat Piyasalarında Piyasa gücüne Sahip Banka :
Büyük
bankalar çoğu zaman hem kredi piyasasında hem de mevduat
piyasasında piyasa gücüne sahiptirler ve bu durum mevduata
ödenen faiz oranında düşme eğilimi yaratır. Karını maksimize
etme gayreti içinde olan banka, ilave mevduat elde etmenin
yaraları ile bunlara ait maliyeti karşılaştırır. Banka, kredi
piyasasında piyasa gücüne sahip olduğu zaman ilave mevduat elde
etmenin yararlarına ilişkin ölçüt mevduatlara ilişkin marjinal
ürün geliridir (MRPD)Ancak söz konusu
ilave mevduatları elde etmenin maliyeti, banka mevduat
piyasasında piyasa gücüne sahipse farklılık gösterir. Çünkü bu
durumda bireysel olarak bir bankanın piyasada karşılaşacağı
bireysel mevduat arz eğrisi pozitif eğimli olur. Şekilde bu eğri
S ile ifade edilmektedir. Örneğin, banka D0 kadar
mevduata sahipse ve bu mevduat hacmini D1’e çıkartmak
istiyorsa, faiz oranını iD0’dan iD1’e
çıkartmak durumundadır.
Bu durumda bankanın
ilave mevduatları elde etmesinin maliyeti cari piyasa faiz oranı
değil, mevduatların marjinal kaynak maliyetidir (MRCD).
Mevduatların marjinal kaynak maliyeti, mevduatlarda
meydana gelen değişikliğin bu mevduatların maliyetinde neden
olduğu değişikliktir;
ΔC
MRCD = ---------
ΔD
Hem kredi piyasasında
hem de mevduat piyasasında piyasa gücüne sahip olan bir banka,
mevduatlara ilişkin marjinal kaynak maliyeti (MRCD),
bu mevduatlardan elde edilen marjinal gelire (MRPD)
eşitleninceye kadar mevduat toplayarak karını artırabilir.
·
MRPD
> MRCD à Banka karını artırdığı için kredi miktarını da
artıracak dolayısıyla mevduat hacmi
artacaktır
·
MRPD
= MRCD à
Banka karını maksimize eder. Banka vereceği kredi hacmini ve
dolayısıyla toplayacağı mevduat hacmini bu noktada belirler
·
MRPD
< MRCD à Banka karlarında düşüş yaşayacağından kredi hacmi
düşer,
dolayısıyla mevduat hacmi düşecektir.
Şekilde MRCD
ve MRPD eğrilerinin kesişme noktası A ile
gösterilmekte ve bankanın karını maksimize eden mevduat miktarı
D* olarak belirlenmektedir. Bankanın D* kadar mevduatı kendisine
çekebilmek için uygulayacağı faiz oranının ise iD*
olduğu görülmektedir. Şekilde ele alınan banka, mevduat
piyasasında piyasa gücüne sahip olduğu için, D* kadar mevduatı
çekebilmek amacıyla mümkün olan en düşük faizi uygulamak ister.
Söz konusu faiz oranı mevduat arz eğrisi üzerinde yer alan B
noktası aracılığı ile iD* olarak belirlenmektedir.
Bir
diğer deyişle, banka mevduat sahiplerine iD* gibi bir
faiz teklif ederse arz edilen mevduat miktarı D* olacaktır ve bu
miktar mevduat bankaya kar maksimizasyonu sağlayan mevduat
miktardır. Şayet, banka söz konusu faiz oranından daha düşük bir
faiz oranı teklif ederse, mevduat miktarı D* düzeyinin altında
kalacak ve kar maksimizasyonu sağlanamayacaktır.
BELİRSİZLİK VE BANKA MEVDUATLARI
Bir bankanın
karını maksimize edebilmek için mevduat aracılığı ile yaratılan
rezervlerin krediye dönüştürülmesi gerekir. Oysa, bankalar bu
işlemi yaparken likiditesi yüksek olan varlıkları (rezervler)
likiditesi daha düşük olan varlıklara (krediler)
dönüştürmektedirler. Bu durum ister istemez mevduat sahiplerinin
fonlarını bankadan çekmek istemeleri halinde bankanın yeterli
likiditeye sahip olmaması olasılığını gündeme getirmektedir.
1. Mevduat Çıkışları
Uygulamada,
bankalar mevduat sahiplerinin bankada paralarını ne kadar süre
tutacağını tam olarak bilemezler. Bankalar bu belirsizlik
sorununun üstesinden gelmek zorundadırlar. Bankalar bu
belirsizliğin giderilmesinde büyük sayılar kanunu adı
verilen bir ilkeden yaralanırlar. Bankacılık sektörüne
uyarladığımızda, büyük sayılar kanununu şu şekilde ifade
edebiliriz: Mevduat sahiplerinin sayısı büyük ise bankadan
mevduat çekme kararları birbirinden bağımsız ise; banka, mevduat
sahiplerinin taleplerini karşılamaya olanak tanıyacak ölçüde,
açabileceği en yüksek kredi hacmini büyük bir doğrulukla
belirleme olanağına sahiptir.
Yani
bankada hesabı bulunan mevduat sahiplerinin sayısı arttıkça,
bankaya belirli bir süre içinde çekilecek mevduat miktarını
artan bir doğruluk yüzdesiyle önceden belirleyebilir. Tek bir
müşteri açısından düşünüldüğünde, çekilecek miktar konusunda bir
belirsizlik mevcut olacaktır. Ancak, banka, çok sayıda mevduat
sahibinin ortalama davranışını esas aldığında bu tesadüfilik
veya belirsizlik büyük ölçüde ortadan kalkmakta ve banka mevduat
çıkışlarını karşılayabilmek için ihtiyaç duyacağı rezerv
miktarını büyük bir doğruluk yüzdesiyle belirleyebilmektedir.
Hangi miktarda rezerv tutacaklarına karar verirken bankaların
göz önünde tuttuğu faktörler şunlardır;
Ø
Mevduat
çıkışlarının sıklığı :
En önemli faktördür. Örneğin, haftanın ilk iş günü mevduat
çıkışlarının hızlandığı, haftanın son iş günü ise mevduat
girişlerinin hızlandığı bilinen bir durumdur.
Ø
Mevduatların
ve mevduat sahiplerinin sınıflandırılması :
Örneğin, bir bankanın sahip olduğu vadesiz mevduatların
bakiye miktarına göre sınıflandırılmasında, mevcut hesapların
yaklaşık yarısında bakiyenin 1 milyar liranın altında olduğu
biliniyorsa, bu banka sık sık nakit çıkışlarına maruz kalacağı
için yüksek rezerv bulundurması gerekebilir.
Ø
Ekonominin
içinde bulunduğu durum :
Ekonominin durgunluk dönemlerinde bankalardan mevduat
çıkışlarının hızlandığı gözlenmektedir.
Bir
banka, müşterilerinin nakit taleplerini karşılayabilecek ölçüde
yeterli likit varlığa sahip değilse, bu bankanın ödeme
güçlüğü içinde olduğu ifade edilir. Bankalar rezerv
ihtiyaçlarını çeşitli biçimlerde karşılayabilirler;
Ø
Banka elinde
bulunan likit varlıkların bir kısmını satarak nakde
dönüştürebilir veya alacaklarının bir kısmını başka bir bankaya
devredebilir. Ancak, varlıkların nakde dönüştürülmesi vakit
alıcı olduğu ve bu varlıkların fiyatı piyasa koşullarına göre
belirlendiği için sermaye kaybı riski söz konusudur.
Ø
Bankalar çoğu
zaman bankalar arası para piyasasına yönelerek kısa vadeli borç
bulma yoluna gitmektedirler.
Ø
Diğer olanak
da merkez bankasının reeskont kredileridir.
2. Banka Panikleri
Bir bankanın mevduat
sahiplerinin paralarını ödeyememesi kamuoyunda diğer bankaların
da aynı durumda olduğu veya olacağı kuşkusunu yaratırsa finansal
sistemde bir banka paniği başlayabilir. Böyle bir durumda
mevduat sahipleri mevduatlarını bankadan çekme girişiminde
bulunurlar ve bu davranış sistemdeki diğer sorunsuz bankaları da
tehdit eder.
Bir banka,
varlıklarının değeri yükümlülüklerinin altına düştüğü zaman
iflas etmiş kabul edilir. Zira, böyle bir durumda, bankanın tüm
varlıkları nakde dönüştürüldüğünde borçlarını
karşılayamamaktadır. Bu durumu son yıllarda ülkemizde de popüler
olan bir deyimle de ifade edebiliriz: “Varlıkları ile borçlarını
karşılayamaz hale gelmek”
Ticari bankacılığın
iki özelliği sağlıklı olan bankalarında paniklerden
etkilenmesine neden olur.
Ø
Öncelikle,
günümüz bankacılığı mutlak değil, kısmi rezerv bankacılığıdır.
Yani bankalar topladıkları mevduatın ancak bir kısmını rezerv
olarak ellerinde tutarlar. Dolayısıyla, mevduat sahiplerinin
aynı anda paralarını çekmek istemeleri durumunda, kasasında bu
taleplerin tamamını karşılayacak nakit, hiçbir bankada yoktur.
Ø
Öte yandan,
banka yükümlülüklerinin büyük bir bölümü talep edildiğinde
ödenmesi gereken mevduatlardan oluşur. Bir panik durumunda
bankalar potansiyel bit tehditle karşı karşıyadırlar: Banka;
müşterisine talep ettiği anda parasını ödeme sözü vermiştir;
ancak, çok sayıda mevduat sahibi aynı anda bu sözün yerine
getirilmesini istediğinde bu ödemeleri gerçekleştirebilmek
mümkün değildir.
Bankalar, merkez bankasında bulunan serbest rezervlerini fon
ihtiyaçlarını karşılayabilmek amacıyla kullanabilirler. Ancak
fon çıkışı devam ettiği müddetçe bu rezervlerde yetersiz
kalacağı için portföylerinde bulunan menkul kıymetleri satarak
fon elde edebilirler. Bu da menkul kıymetlerin fiyatını hızla
aşağıya çekeceği için sorunların daha da büyümesine neden
olabilir. Menkul kıymet fiyatlarındaki hızlı düşüş sonrasında,
sağlıklı bankaların müşterileri de benzer kuşkulara kapılacağı
için sonuç banka paniğinin daha da şiddetlenmesidir. İşte bu
nedenle banka panikleri bir kartopuna benzetilmektedir.
Bu
tür panik ortamlarında uygulamaya konan önlemler şunlardır;
Ø
Bankaların
yapacakları her türlü ödemenin ertelenmesi
Ø
Daha radikal
bir önlem olarak bankalardaki mevduatın belirli bir süre için
dondurulmasıdır.
Ø
Merkez
bankasının üstlendiği “likiditenin son kaynağı olma”
fonksiyonunu yerine getirmesidir.
Bu son fonksiyon,
panik ortamlarında, merkez bankasının bankacılık sisteminde
ihtiyacı olan bankalara ek rezerv yaratması ile yerine
getirilir. Burada temel felsefe : Amaç bankalara para vererek
onları kurtarmak değildir. Asıl amaç, merkez bankasının fona
ihtiyaç duyan bankaların arkasında olduğunu kamuoyuna
hissettirmesi ve böylece sağlıklı bankaların fon ihtiyacı içine
düşmesine engel olunmasıdır.
3. Mevduat Sigortası ve Kötü Niyet Sorunu
Günümüzde birçok ülkede uygulanmakta olan mevduat sigortası
sistemi bir banka paniği yaşanması olasılığını büyük ölçüde
düşürmektedir. Her ülkede uygulama esasları farklılık
göstermesine karşın, mevduat sigortasında amaç, iflas
eden bir bankadaki mevduatın belirli oranlarda güvence altına
alınmasıdır.
Örneğin, ülkemizde mevduatların 50 bin YTL’lik kısmı devlet
garantisi altındadır. Yani, bir banka iflas ettiğinde bu bankada
bulunan her miktardaki mevduatın 50 bin YTL’lik kısmının
sahiplerine ödenmesi devlet tarafından garanti edilmektedir.
Yakın bir geçmişe kadar, ülkemizde bankalardaki mevduatın tamamı
devlet garantisi altında idi. Doğal olarak, bu tür bir garanti
altında bankanın iflasına karar verilmesinin de bir anlamı
kalmamaktadır.
Mevduat sahiplerini sakinleştirerek banka iflaslarının banka
paniklerine dönüşmesine engel olmasına karşın, günümüzde birçok
iktisatçı mevduat sigortası uygulamalarını sorgulamaya
başlamıştır. Çünkü, mevduat sigortasının olmadığı bir ortamda,
mevduat sahipleri durumunu tehlikeli buldukları bankalardan daha
sağlıklı olduğuna inandıkları bankalara kayacaklardır.
Bankaların müşteri kaybına uğramak tehlikesinden uzak kalabilmek
amacıyla riskli işlemlerden kaçınacakları söylenebilir.
Mevduat sigortasının varlığı banka paniği olasılığını
azaltmaktadır. Ancak bu durum, bir başka sorunu daha gündeme
getirmektedir : Kötü niyet (moral hazard – bazı kitaplarda bu
sorun “ahlaki riziko”, “ahlaki tehlike” olarak da
adlandırılmaktadır). Kötü niyet, bir finansal işlemin
gerçekleşmesinden sonra ortaya çıkan bir asimetrik enformasyon
(eksik bilgilenme) sorunudur. Finansal işlemlerde taraflardan
bir tanesi riskle karşı karşıya iken, diğer tarafın arzulanmayan
sonuçlar doğuracak kararlar alması ve uygulaması halinde kötü
niyet sorunu ortaya çıkar.
Mevduat sigortasının uygulandığı bir ortamda mevduat sahipleri,
bankanın iflas etmesine karşı sigortalandıkları için, bir banka
mevduat hesabı açtırmadan önce bu bankanın sağlığı hakkında
inceleme yapmayacaklardır. Bu sayede, aşırı riskli krediler açan
ve risk yönetimi ilkelerine özen göstermeyen bankalar
istedikleri kadar mevduatı bankaya çekebilirler. Sonuçta,
mevduat sigortasının varlığı, mevduat sahiplerinin riski yüksek
olan bankaya yönelmesi tehlikesi yaratmaktadır. Bu da sistemde
haksız rekabete ve fiilen iflas eden banka sayısının artmasına
neden olur.
|