Türkiye Ekonomisi

Dünya Ekonomisi

Osmanlı Ekonomisi

Finansal Ekonomi

İşletme Ekonomisi

Hizmet Ekonomisi

Kalkınma Ekonomisi

Tarım Ekonomisi

Borsa ve Yatırım

Ekonomi Sözlüğü

Ekonomi Ders Notları

Ekonomi Düşünürleri

Genel Ekonomi Soruları

Özel İstatistik Arşivi

Özel İktisat Konuları

Açık Öğretim İktisat

Ekonomi Kurumları

Kamu Yönetimi

Kamu (Devlet) Maliyesi

Sigortacılık Konuları

Türkiye İktisat Tarihi

Yeraltı Ekonomisi

Kredi Kartı Piyasası

Gelişmekte Olan Ülkeler

Finansal Piyasalar

Kent Ekonomisi

Liberalizm

Forex Piyasaları

 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 

ÜNİTE 1 - ÜNİTE 2 - ÜNİTE 3 - ÜNİTE 4 - ÜNİTE 5 - ÜNİTE 6

BANKACILIK : YÖNETİM VE PERFORMANS 

         BANKA BİLANÇOSUNUN ÖZELLİKLERİ

            Ticari bir işletme olarak bankaların belirli bir dönem içerisinde nasıl çalıştıklarını ve amaçlarına dönük olarak nasıl bir performans sergilediklerini değerlendirebilmenin yolu bankalara ait finansal tabloları incelemektir. Bu finansal tablolar içerisinde en önemli ikisi bilanço ve gelir tablosudur. 

         Bir bankanın nasıl çalıştığını anlamanın en iyi yolu bankanın varlıkları ile yükümlülüklerini özetleyen bilançosunu incelemektir. Çift taraflı kayıt sisteminin bir gereği olarak, bilanço bilinen bir temel özdeşliğe dayanır; 

         Varlıklar = Borçlar + Sermaye
          Aktifler             Pasifler 

         Yukarıdaki temel özdeşlik bir diğer açıdan değerlendirildiğinde, bilançonun pasifi bu işletme için fon kaynaklarını (yani, bu işletmenin hangi kaynaklardan fon elde ettiğini) gösterirken, bilançonun aktifi, çeşitli kaynaklardan toplanan fonların nasıl kullanıldığını ifade eder. 

         Fon kaynakları temelde iki grupta toplanmaktadır:

Ø
       Öz kaynaklar
Ø
       Yabancı kaynaklar 

Bir banka, para ticareti yapan bir kurum olarak, öz kaynaklarını değil, yabancı kaynakları temel fon kaynağı olarak kullanan bir kuruluştur. Bu bağlamda bankalar mevduat satarak (ihraç ederek) ve borçlanarak fon toplarlar. Toplanan bu fonlar varlık elde edilerek kullanılır. Toplanan fonlarla elde edilen varlıklar arasında en önemlileri krediler ve menkul kıymetlerdir.        

         Bankalar, söz konusu kaynakların maliyetine oranla varlıklar aracılığı ile daha fazla gelir yaratarak kar elde ederler. Aşağıdaki tablo 2003 yılı sonu itibarı ile Türk bankacılık sistemine ait toplulaştırılmış özet bilançoyu göstermektedir.                                       

                                                                        31/12/2003 

                                    Aktif                                          %            Pasif                                            %

Rezervler         20                       Zorunlu                5   
Serbest              15


Menkul Kıymetler  43
    Kamu                      40    Diğer                        3

Krediler                  25

Kısa Vadeli               14
Uzun Vadeli              11


Diğer Varlıklar        12

AKTİF TOPLAMI      100

Mevduat               65    Vadesiz                     8    Vadeli                      57

Mevduat dışı Kaynaklar  16

İnterbank                            7   
T.C. Merkez Bankası             0    Uluslararası                         9     
Menkul Kıymet                    

Sermaye                          13
Diğer Pasifler                     6


PASİF TOPLAMI               100

                            A. Yükümlülükler 

         Bir banka yükümlülük ihraç ederek (satarak) fon elde eder ve bu nedenle banka bilançosunun pasifi bize fon kaynaklarını gösterir. Pasif yaratarak veya yükümlülük satarak elde edilen bu fonlar gelir getirici varlıkların (kredi ve menkul kıymet gibi) satın alınmasında kullanılır. 

1. Mevduatlar 

         Mevduat, istendiği zaman veya belirli bir vade sonunda geri alınmak üzere bankaya yatırılan fonlardır. Banka açısından değerlendirildiğinde, mevduat, bankanın mevduat sahiplerinden aldığı borcu ifade eder. Mevduat sahipleri açısından değerlendirildiğinde ise mevduat, mevduat sahibinin bankaya vermiş olduğu kredi gibi düşünülebilir. 

         Ülkedeki yasal düzenlemeler mevduatın farklı biçimlerde sınıflandırılmasına neden olabilir. Örneğin, ülkemizde bu sınıflandırmada mevduatlar dörde ayrılmaktadır:

Ø       Tasarruf mevduatı : Gerçek kişilere ait mevduatlardır.

Ø       Ticari mevduat : Ticari işlemlere ait mevduatlardır.

Ø       Resmi mevduat : Kamu kurumlarına ve kamusal hizmet sunan tüzel kişiliklere ait mevduatlardır.

Ø       Bankalar mevduatı : Bankaların birbirlerine yatırdıkları mevduatlardır. 

Mevduatların vadeleri açısından vadesiz ve vadeli mevduat şeklinde sınıflandırmakta mümkündür. Bankalara istendiği zaman çekilmek üzere yatırılan mevduatlar vadesiz mevduat, belirli bir vade sonunda geri alınmak üzere belirli bir faiz karşılığında yatırılan mevduatlara ise vadeli mevduat denilmektedir. 

         Bu tanımlamalar esas alındığında, vadesiz mevduatlar genellikle işlem amacıyla bankacılık sisteminde bulundurulan mevduatlardır. Kaldı ki bu mevduatlar üzerine çek yazılabilmesi bunların likiditesini nakde yaklaştırmaktadır. Bu nedenle, bankalar açısından vadesiz mevduatlar akışkan ve ucuz maliyetli bir kaynaktır. Son yıllarda, ticari bankalar, mevduat sahiplerine sundukları hizmetleri çeşitlendirerek (otomatik fatura ödeme, kredi kartları, ATM ağının yaygınlaştırılması gibi) daha çok vadesiz mevduatı bankalarına çekmeye çalışmaktadırlar. 

         Vadeli mevduat yapısı gereği, faiz oranının vadesiz mevduata göre daha yüksek olması nedeniyle, bankalar açısından pahalı bir kaynağı ifade eder. Belirli bir süre sonunda geri alınabilecek olması nedeni ile, vadeli mevduatlar likiditeden vazgeçmenin bedelini yansıtacak biçimde daha yüksek faiz ödemesine konu olurlar. 

Son yıllarda vadesiz mevduatlar içerisinde değerlendirilebilecek bir başka fon kaynağı  da yüzen fonlardır. Bu kaynak, bankaların kasalarına giren ve birkaç gün bekleyen fonlardır. Bu şekilde bankalar çok düşük maliyetle önemli miktarlarda fon toplamış olurlar. Örneğin, çalışanların maaş ve ücretlerinin banka hesaplarına yatırılması, bankaların elektrik, telefon, doğal gaz gibi periyodik fatura ödemelerini tahsil etmeleri gibi hizmetler aslında bankalara önemli miktarlarda yüzen fon sağlamakta ve ortalama kaynak maliyetini azaltıcı yönde etki yaratmaktadır. 

         2. Mevduat Dışı Kaynaklar 

            Bankaların kullanabileceği bir diğer yabancı kaynak, bankaların borçlanarak fon elde etmeleridir. Bankalar bunu dört farklı biçimde yapabilmektedir.

Ø       Tahvil ve bono ihracı : Ülkemizde uzun yıllar yaşanan yüksek enflasyon nedeni ile Türk bankacılık sisteminin bu yöntemle sağladığı fonların topla kaynaklar içindeki payı %0’a yakındır.

Ø       Merkez bankasından borçlanma : Reeskont kredisi olarak adlandırılan bu fon kaynağının Türk bankacılık sisteminin toplam kaynakları içindeki payı yaklaşık % 0’dır.

Ø       Diğer bankalardan borçlanma : Bankalar arası (İnterbank) piyasalar aracılığı ile sağlanan bu kaynaklar genellikle kısa vadeli kaynaklardır. Bankaların rezerv açıklarını ve acil nakit ihtiyaçlarını karşılamada kullanılan kaynaklar olarak değerlendirmek gerekir. Türk bankacılık sisteminde toplam kaynakların yaklaşık %7’si bu sayede sağlanmaktadır.

Ø       Uluslararası piyasalardan sağlanan krediler : En önemli kaynaktır. Toplam kaynakların yaklaşık %9’u uluslararası piyasalardan sağlanan kredilerden oluşmaktadır. Alınan bu kredilerin çok büyük bir bölümü sendikasyon kredilerinden meydana gelmektedir.

Sendikasyon kredisi, uluslararası piyasalarda çeşitli büyüklükteki bankaların, bir konsorsiyum lideri banka öncülüğünde bir araya gelmesi ile oluşturulan bankalar grubunun bir bankaya verdiği kredidir. 

         3. Diğer pasifler 

            Ödenecek vergiler, diğer karşılıklar ve yukarıdaki sınıflandırmaya dahil edilmeyen kaynakların yer aldığı bu pasif kalemin toplam içindeki payı %6 civarındadır. 

         4. Sermaye 

            Bankaların öz kaynaklarından oluşan kaynaklarını ifade eden kalemdir. Bunlar arasında bankanın ödenmiş sermayesi, yedek akçeleri, yeniden değerleme fonları ve nihayet dönem karı yer almaktadır. 

         Bu şekilde değerlendirildiğinde, sermaye, bankanın varlıkları ile borçları arasındaki farkı ifade eden net değer olarak ele alınmaktadır. Türk bankacılık sisteminde bu oran yaklaşık % 13 civarında çıkmaktadır. Bankanın sermayesi veya daha doğru bir deyimle net değeri, varlıkların değerinde yaşanacak bir düşme karşısında bir güvence olma özelliği taşımaktadır. Yaşanan finansal krizlerde ve batık kredi sorunuyla karşılaşıldığında bu kalem son derece önemli bir kaynak haline gelmektedir. 

         B. Varlıklar 

            Yukarıda dağılımını gördüğümüz kaynaklardan elde edilen fonlar, banka tarafından gelir getirici varlıkların satın alınmasında kullanılır. Bu nedenle banka bilançolarının aktif kısmı bankanın fon kullanım yapısını gösterir. 

         Söz konusu varlıklardan elde edilen gelir ile pasifler nedeniyle katlanılan fon maliyetleri arasındaki olumlu fark bankanın karını oluşturmaktadır. Ülkemizde söz konusu fon kullanım alanları arasında rezervler, krediler, menkul kıymetler ve diğer varlıklar şeklinde bir genelleme yapmak mümkünüdür. 

         1. Rezervler 

            Tüm bankalar çeşitli kaynaklardan elde ettikleri fonların bir kısmını nakit veya nakde kolayca çevrilebilen varlıklarda tutarlar. Bankaların bu şekilde davranmalarının iki nedeni vardır.

Ø       Zorunlu Rezervler : Yasa gereği bankalar topladıkları mevduatın belirli bir oranına karşılık gelen kısmı merkez bankasındaki bir hesapta tutmakla yükümlüdürler. Zorunlu rezervler adı verilen bu tür rezervlerin hesaplanmasında esas olan zorunlu rezerv oranı ise merkez bankası tarafından belirlenmektedir.

Ø       Serbest rezervler : Bankalar serbest rezervler adı altında ek rezerv bulundurmaktadırlar. Bankalar, acil nakit ihtiyaçlarını karşılayabilmek ve piyasada karşılaşabilecekleri karlı fırsatları değerlendirebilmek için, topladıkları fonların bir kısmını nakit veya nakde kolayca dönüştürülebilen varlıklarda kullanmayı tercih ederler.

           2. Krediler  

Bankalar, finansal sistemde üstlendikleri temel fonksiyon olan fon transferleri fonksiyonunu, fon fazlası olanlardan topladıkları fonları, fon açığı olan ekonomik birimlere aktararak yerine getirirler. Bu aktarma mekanizmalarından bir tanesi, fon ihtiyacı olan birimlerin çıkarttıkları menkul kıymetleri satın almak, diğeri de bunlara kredi açmaktır. 

         Dolayısıyla kredi, kullanan kişi veya kurum açısından bir borç niteliğinde iken, banka açısından bir alacak veya varlık niteliğindedir. Krediler, tüm varlıklar içerisinde likiditesi en düşük olan varlık niteliğindedir. Öte yandan, krediler, tüm varlıklar içerisinde geri ödememe riski en yüksek varlık olma özelliğine de sahiptir. 

         Türkiye’de bankalar başta mevduat olmak üzer çeşitli kaynaklardan topladıkları fonların ancak % 25’ini krediye dönüştürmektedir. Gelişmiş ülkelerde bu oranın ortalama % 60 civarında olduğu düşünülürse, bu oran oldukça düşük kabul edilmelidir. Bu durumun ortaya çıkmasında üç farklı sebepten söz etmek mümkündür; 

Ø       Eksik Rekabet : Bankacılık sisteminin eksik rekabet koşullarında çalışması, kar maksimizasyonu açısından açılan kredilerin sınırlı kalmasına neden olmaktadır

Ø       Kamu Kesimi Bütçe Açığı : Türkiye’de kamu kesiminin büyük bütçe açıkları nedeniyle yüksek bir finansman ihtiyacı içinde olması (yani borçlanma gereksiniminin yüksek olması) kamu kesimi tarafından çıkartılan yüksek faizli ve düşük riskli menkul kıymetleri cazip hale getirmektedir. Böylece özel kesime kredi olarak kullandırılabilecek fonlar kamu kesimine aktarılmış olmaktadır.

Ø       Krizler ve Ekonomik Durgunluk : Son dönemde Türk bankacılık sisteminde yaşanan krizler ve ekonomik durgunluk bankaların ihtiyatlı davranarak yüksek rezervle çalışmalarına yol açmaktadır.

 

3. Menkul Kıymetler  

Bankanın gelir getirici varlıkları arasında ter alan kredilerden sonraki ikinci tür varlık, bankanın portföyünde yer alan menkul kıymetlerdir. Burada sözü edilen menkul kıymetlerin tamamı borç ifade eden tahvil ve bono türü menkul kıymetlerdir. Birçok ülkedeki düzenlemelerle, bankaların hisse senedi portföyü oluşturmaları yasaklanmış veya önemli ölçüde sınırlandırılmıştır. Hisse senetleri mülkiyet ifade eden menkul kıymet kategorisinde oldukları için, bankanın menkul kıymetleri içerisinde değil, bankanın iştirakleri arasında değerlendirilmektedir. 

         Bankaların varlıkları arasında yer alan borç ifade eden menkul kıymetleri iki grupta incelemek mümkündür : Kamu kesimine ve özel kesime ait tahvil ve bonolar. 

         Türk bankacılık sistemi açısından toplam varlıklar içerisinde bu kadar yüksek bir oranda kamu kesimi kaynaklı menkul kıymet stokunun bulunması
ciddi bir faiz riski de doğurmaktadır. 

       4. Diğer Varlıklar 

Bankalar sadece kredi ve menkul kıymet şeklinde varlıklara sahip değildirler. Bu sınıflandırmaya dahil edilemeyen sabit varlıklar (binalar, bilgisayar sistemleri gibi) ve iştirakler başta olmak üzere sahip olunan diğer varlıklar bu kalem içerisinde yer almaktadır. 

         BANKA YÖNETİMİ : GENEL İLKELER 

            Bir banka yöneticisi bilançonun aktifinin ve pasifinin nasıl şekilleneceğine karar verirken dört temel faktörü göz önünde tutar.

Ø       Likidite yönetimi : Mevduat çıkışı ile karşılaşıldığında müşterilerin taleplerini karşılayabilmek için bankanın elinde ne kadar serbest rezerv tutması gerektiğine karar verilmesi gerekir. Bir bankanın mevduat şeklindeki yükümlülüğü karşılığında elinde ne kadar nakit veya nakde kolayca dönüştürülebilecek varlık tutacağına karar verilmesi süreci likidite yönetimi olarak adlandırılmaktadır.

Ø       Aktif yönetimi : Banka yönetimi varlıkları en düşük risk yaratacak şekilde çeşitlendirmelidir. Bankanın varlıkları nedeniyle ne miktarda risk üstleneceğine karar verilmesi süreci aktif yönetimi olarak bilinir.

Ø       Pasif yönetimi : Banka yönetimi kaynakların en düşük maliyetle nasıl elde edileceğine karar vermek durumundadır ve bu süreç pasif yönetimi olarak adlandırılır.

Ø       Sermaye yönetimi : Son olarak, banka yönetimi bankanın sürdürmesi gereken sermaye miktarının ne olacağına ve bu sermayenin nasıl elde edileceğine karar vermelidir. Bu süreç ise sermaye yönetimi olarak adlandırılmaktadır.
 

Likidite Yönetimi

 

Likidite yönetimi, bankaların mevduat şeklindeki yükümlülükleri karşılığında ellerinde ne kadar serbest rezerv bulunduracaklarına karar verme süreci olarak tanımlanır. 

Mevduat çıkışları karşısında elinde yetersiz serbest rezerv bulunduran bir banka, söz konusu net rezerv açığını finanse etmek zorundadır. Bu net rezerv açığının finansmanı için bankanın kullanabileceği dört tür finansman şekli söz konusudur: 

Ø       Merkez banaksından reeskont kredisi alabilirler

Ø       Bankalar arası piyasadan borçlanma yoluna gidebilir

Ø       Elindeki menkul kıymetlerin bir kısmını piyasa koşullarında satabilir

Ø       Kredileri çağırabilir (vadesinden önce ödenmesini isteyebilir).

 

Bu finansman yöntemlerinin her biri bankaya bir maliyet getireceği için, banka rezerv

açığı sorunu ile karşı karşıya kalmayacak ölçüde yüksek bir serbest rezervle çalışmalıdır. Ancak banka elinde serbest rezerv tutarak faiz geliri elde edeceği bir miktardan vazgeçiyor demektir. Dolayısıyla, banka elinde ne kadar çok serbest rezerv bulundurursa katlanacağı fırsat maliyeti o derece yüksek olacak ve karlılığı düşük kalacaktır. 

         İşte banka yönetimi, bankanın ne kadar serbest rezerv bulunduracağına karar verirken bu iki hususu göz önünde tutmak zorundadır : Karlılığı azaltmayacak ve acil bir durumda ek kaynak maliyeti yaratmayacak düzeyde serbest rezerv bulundurulmalıdır.

          2. Aktif Yönetimi 

Bir bankanın sahip olduğu kaynakların, en yüksek getiriyi en düşük riskle elde edecek şekilde nasıl kullanabileceğine karar verilmesi süreci olarak tanımlanan aktif yönetimi, fon kullanım yapısının nasıl şekilleneceğine karar verilmesidir. 

         Zira, banka karını maksimize edebilmek için, sahip olduğu kaynakları en yüksek getiriyi en düşük riskle sağlayacak kullanım alanları arasında dağıtmalı ve bu süreçte ihtiyaç duyacağı likiditeyi elde bulundurma olanağına sahip olmalıdır. Bankalar bu amaçlarına dört adet yönetim ilkesi ile ulaşırlar; 

Ø       Açılacak kredilerde mümkün olan en yüksek faizi ödeyecek ve geri ödememe riski en düşük olan müşterilerin bulunması

Ø       Satın alınacak menkul kıymetlerde en yüksek getiriye ve en düşük riske sahip menkul kıymetlerin tercih edilmesi

Ø       Varlıklar arasında riski en düşük düzeye indirecek biçimde çeşitlendirme yapılması

Ø       Bankanın karlılığını azaltmayacak miktarda serbest rezervle çalışılması
 

Bankalar, yukarıdaki açıklamalara göre karmaşık gibi görünen bu süreci daha önce gördüğümüz bir kavramı, efektif vade (durasyon) kavramını kullanarak kolaylaştırabilirler.

 

3. Pasif Yönetimi

 

Pasif yönetimi, bir bankanın en düşük maliyetle alternatif fon kaynaklarından ne ölçüde yararlanacağına, yani bankanın fon kaynak yapısının nasıl şekilleneceğine karar verilmesi sürecidir. 

         Özellikle teknolojideki hızlı gelişme sonucu hızla büyüyen bankalararası piyasalar ve uluslararası sermaye hareketlerine getirilen sınırlamaların gevşetilmesi sonucu uluslararası piyasaların daha yoğun kullanımı pasif yönetimi politikalarının  önem kazanmasına yol açan temel nedenler arasında sayılabilir. 

         Bankanın aktifi ve pasifi nedeniyle faiz oranı değişikliklerinden ne ölçüde etkileneceğinin belirlenmesi amacıyla yürütülen analiz açık analiz veya gap analizi olarak adlandırılır. Açık analizi iki boyutta gerçekleştirilmektedir;

a.     Gelir açığı : Faize duyarlı aktifler ile faize duyarlı pasifler arasındaki farktır.

b.     Efektif vade açığı (durasyon açığı) : Faiz oranı değişikliklerinin bir bankanın net değeri üzerinde ne kadar etkili olacağını belirlemeye olanak sağlayan ölçüttür.
 

a.     Gelir açığı

 

 Faiz oranı değişiklikleri karşısında bankanın net gelirinin ne kadar etkileneceği gelir açığı kavramı ile ölçülmektedir. Gelir açığı, faize duyarlı aktifler ile faize duyarlı pasifler arasındaki farktır. Faize duyarlı aktifleri RSA, faize duyarlı pasifleri RSL ile gösterirsek, gelir açığı (GAPI) 

         GAPI = RSA – RSL şeklinde hesaplanabilir. 

         Örneğin, bankanın faize duyarlı aktifleri toplamı 378 milyar , faize duyarlı pasifleri toplamı 472 milyar YTL ise gelir açığı,        

         GAPI = 378 – 472 = - 94 milyar YTL olarak bulunur 

         Açık değeri bilindikten sonra, faiz oranı değişikliklerinin bankanın net faiz gelirini nasıl etkileyeceğini 

         ΔI = GAPI x Δi eşitliği ile kolayca hesaplayabiliriz 

Bu eşitlikte ΔI bankanın faiz gelirindeki değişimi, Δi ise faiz oranındaki değişimi ifade etmektedir. Örneğin, ekonomide faiz oranı %20’den %17’ye düştüğünde, bankanın net faiz gelirindeki değişim, 

ΔI = (-94) x (-0,03) = 2,82 milyar YTL olarak hesaplanır. 

Dolayısıyla, faiz oranının düşmesi, bankanın gelir açığı değeri negatif olduğu için, net faiz gelirinin artmasına yol açmaktadır. Tersine, faiz oranı örneğin %20’den %22’ye çıkmış olsaydı, bu banka 

ΔI = (-94) x (0,02) = - 1,88 milyar YTL net faiz geliri kaybına uğrayacaktır.

 Bu da bankanın karlılığının azalması anlamına gelir. Faiz oranında değişiklik bekleyen banka yönetimi, açık değerini biliyorsa, aktif ve pasifteki faize duyarlı büyüklükleri değiştirerek net faiz gelirini arttırma veya uğrayacağı kaybı minimuma indirme olanağına sahip olur. 

b.     Efektif vade açığı (durasyon açığı)

 

Faiz oranı değişikliklerinin bir bankanın net değeri üzerinde ne kadar etkili olacağını belirlemeye olanak sağlayan açık kavramı efektif vade açığı veya durasyon açığı olarak adlandırılmaktadır. Hatırlarsanız, efektif vadeyi bir menkul kıymetin ağırlıklı ortalama vadesi şeklinde tanımlamıştık ve faiz oranı değişikliklerinin bir tahvilin fiyatında yaratacağı değişikliği (% ΔP),

                                     Δi
         % ΔP = - DUR x ---------        şeklinde hesaplamıştık.
                                   1 + i 

         Bir banka yöneticisi, bankanın bilançosunda yer alan aktiflerin efektif vadesini (DURA) ve borçların efektif vadesini (DURL) kullanarak, efektif vade açığını (GAPDUR);

                                     L
         GAPDUR = DURA
[ --- x DURL formülü yardımıyla hesaplayabilir.
                                     A 

         Daha önce tanımlananlara ilave olarak, yukarıdaki formülde yer alan L borçlar toplamını (yani, “Varlıklar – Sermaye” değerini) ve A varlıklar (aktif) toplamını ifade etmektedir. 

         Örneğin, bir bankaya ait varlıkların efektif vadesi 1,80 yıl, borçların efektif vadesi ise 1,15 yıl olarak hesaplanmış, bankanın borçlarının değeri 210 milyar YTL, varlıklarının toplamı ise 250 milyar YTL olarak belirlenmiştir. Verilenleri özetleyerek, bu banka için efektif vade açığını şu şekilde hesaplayabiliriz :  

         Varlıkların efektif vadesi DURA = 1,80 yıl
         Borçların efektif vadesi   DURL = 1,15 yıl
         Borçların toplamı                L = 210 milyar YTL
         Varlıkların toplamı              A = 250 milyar YTL 

                                   210
         GAPDUR = 1,80 –
[------ x 1,15] = 0,834 yıl
                                   250 

         Efektif vade açığı bilindikten sonra, faiz oranlarında meydana gelecek değişmelerin bankanın net değeri üzerinde yaratacağı etki kolayca belirlenebilir. Banka yöneticisinin bu amaçla kullanabileceği eşitliği şu şekilde yazabiliriz :  

                                 Δi
         %ΔP = - DUR x  -----
                               1 + i 

         %ΔN            : Bankanın net değerindeki değişim oranını
         GAPDUR          : Efektif vade açığını
         Δi                : Faiz oranı değişikliğini
         İ                 : Başlangıç faiz oranını

         Yukarıdaki banka yöneticisine dönersek, efektif vade açığını 0,834 yıl olarak hesaplamıştık. Faiz oranının %20’den %17’ye düşmesinin beklendiği bir ortamda net değerinde meydana gelecek değişim oranını

                                   - 0,03
         % ΔP = - 0,834 x --------- = 0,02 olarak hesaplayabiliriz.
                                 1 + 0,20 

         Faiz oranında meydana gelecek düşüş bankanın net değerinde yaklaşık %2’lik bir artışa neden olmaktadır. Örneğimizde, bankanın varlıkları 250 milyar, borçları ise 210 milyar YTL idi. Buna göre başlangıçta bankanın net değeri 

         Varlıklar = Borçlar + Sermaye 

özdeşliğinin gereği olarak 40 milyar YTL’dir. Faiz oranındaki 3 puanlık düşüş bankanın net değerini %2 oranında artıracağına göre, bankanın net değeri 0,8 milyar YTL (40 x 0,02) artarak yaklaşık 40,8 milyar YTL’ye yükselecektir. (40 + 0,8) 

         Görüldüğü gibi, gerek efektif vade açığı, gerekse gelir açığı kavramları bankanın aktif ve pasifinin şekillenmesinde, yani aktif ve pasif yönetiminde banka yöneticileri için önemli bir teknik araç niteliğindedir. 

         4. Sermaye Yönetimi 

         Bankalar üç nedenle ne kadar sermayeye sahip olacaklarına karar vermek durumundadırlar. 

Ø       İlk olarak, bankanın sermayesi bankanın varlıkları ile borçları arasında gündeme gelebilecek dengesizlikleri giderir. Bu açıdan bakıldığında, bir bankanın sermayesi iflasa engel olan bir emniyet sübabıdır.

Ø       İkinci olarak, bankanın sermaye miktarı, banka sahiplerinin, yani bankanın hisse senetlerini elinde bulunduranların elde edeceği getiriyi yakından etkilemektedir.

Ø       Son olarak, yasalar ve yönetmeliklerle getirilen minimum sermaye bulundurma zorunluluğuna uyulması gerekmektedir.

 Öncelikle, banka sermayesinin bankanın iflasına nasıl engel olabileceği ele alalım. Aktif yapıları aynı olan, ancak, pasif yapılarında sermayelerinin farklı olması nedeniyle farklılık gösteren A ve B bankalarını ele alalım. Bu bankalardan A bankası toplam varlıklarının %10’u kadar sermayeyle, B bankası ise toplam varlıklarının %5’i kadarlık bir sermayeyle faaliyet göstermektedir. Bu iki bankanın bilançolarının aşağıdaki gibi olduğunu kabul edelim : 

         A BANKASI

            Rezervler       10         Mevduat       90
             Krediler         90         Sermaye      10 

            B BANKASI

         Rezervler       10         Mevduat       9
         Krediler         90         Sermaye       5 

         Yaşanan bir ekonomik kriz sonrasında, ekonomide yaşanan iflaslara bağlı olarak her iki bankanın da 6 milyar YTL’lik batık kredi sorunu ile karşı karşıya kaldıklarını kabul edelim. Böyle bir durumda, söz konusu alacaklar değersiz hale geldiği için bu miktarın varlıklardan silinmesi gerekir. Bu nedenle, diğer koşullar sabitken her iki bankanın varlıklarının değeri ve dolayısıyla net değerleri 6’şar milyar YTL azalacaktır. Ortaya çıkan bu yeni duruma göre bilançolarının  yeni yapılanması aşağıdaki gibi olacaktır : 

         A BANKASI

           
Rezervler       10          Mevduat       90
             Krediler         84         Sermaye        4 

            B BANKASI

         Rezervler       10         Mevduat       95
          Krediler         84         Sermaye      -1       

         A bankası yüksek sermaye ile çalıştığı için bu batık kredi sorunu karşısında zarara uğramasına karşın hala pozitif bir net değere (4 milyar YTL) sahiptir. Bu bankada uğranılan zararı tamamen hissedarlar üstlenmektedir. Oysa, B bankası düşük bir sermayeye sahip olduğu için, A bankası ile aynı miktarda batık kredi sorunu ile karşılaşmasına karşın net değeri negatife dönüşmüştür. Yani, B bankası iflas etmiştir. Görüldüğü gibi, B bankası yetersiz sermayeyle çalışmasının sonucu olarak batık kredi sorunu nedeniyle iflasa sürüklenmiştir. Bu nedenle bankalar, iflasa sürüklenme olasılığını azaltacak miktarda yüksek sermayeye sahip olmalıdırlar. 

         Banka sermayesinin banka ortaklarının (sahiplerinin) bankaya yaptıkları yatırımın getirisini nasıl etkilediğini kavrayabilmek için, oran analizini kullanabiliriz. Bankanın ortakları, sahip oldukları bankanın iyi yönetilip yönetilmediğini görebilmek için karlılığa ilişkin bir ölçüt niteliğindeki aktif karlılık oranını (ROA) kullanabilirler. Aktif karlılık oranı, bir liralık varlık için ne kadar vergi sonrası net kar elde edildiğini gösteren etkinlik ölçütüdür ve  

                  Vergi Sonrası Net Kar
         ROA = -------------------------          şeklinde hesaplanır.
                        Aktif Toplamı 

         Aktif karlılık oranı (ROA) bir bankanın hangi etkinlikte faaliyetlerini yürüttüğüne ilişkin bir ölçüttür. Bu tanıma göre, aktif karlılık oranının mümkün olduğunca yüksek olması arzulanır. 

         Banka sahiplerinin esas ilgilendikleri konu, bu bankaya yaptıkları yatırımın getirisidir. Bu bilgi bir diğer karlılık ölçütü olan öz kaynak karlılık oranı (ROE) aracılığı ile elde edilebilir. Öz kaynak karlılık oranı, bir liralık öz kaynak için elde edilen karı gösteren karlılık ölçütüdür.    

                  Vergi Sonrası Net Kar
         ROE = -------------------------
                           Sermaye 

         Bu oranın yüksek çıkması bankanın ortaklarını mutlu edecektir. Yukarıda tanımlanan bu iki oran birbirinden bağımsız gibi görünmelerine karşın, aslında direkt olarak birbirleriyle ilişkilidirler. Aktif karlılık oranı (ROA) ile öz kaynak karlılık oranı (ROE) arasındaki bu bağlantı öz kaynak çarpanı adı verilen bir büyüklük aracılığı ile kurulmaktadır. Öz kaynak çarpanı (EM), 

                  Aktif Toplamı
         EM = ---------------
                     Sermaye 

şeklinde hesaplanmaktadır. Buna göre, öz kaynak karlılık oranı ROE = ROA x EM biçiminde de ifade edilebilir. 

         Özetlersek, belirli bir aktif karlılığı düzeyinde, bankanın sermayesi ne kadar düşük olursa karlılığı o ölçüde yüksek olacaktır.

          BANKA PERFORMANSININ ÖLÇÜMÜ 

            1. Faaliyet Gelirleri           

            Bir bankanın toplam gelirlerini ifade eden faaliyet gelirleri iki ana kalemden oluşmaktadır. Bankanın faaliyetleri sonucu yaratılan faiz geliri ve faiz dışı gelirler. Toplam gelirlerin oldukça büyük bir bölümü (yaklaşık %75) faiz gelirlerinden oluşurken, elde edilen faiz geliri kredilerden, menkul kıymet portföyünden ve bankalararası işlemlerden elde edilen faiz gelirleri şeklinde alt ayırıma tabi tutulmaktadır. Türk bankacılık sisteminde faiz gelirlerinin temel kaynağını kamu kesimine ait tahvil ve bonolardan elde edilen faiz geliri oluşturmaktadır. 

         Faiz dışı gelirler ise toplam gelirlerin yaklaşık %25’ini oluşturmaktadır. Faiz dışı gelirler arasında yer alan gelir kalemleri komisyon gelirleri, kambiyo gelirleri, sermaye piyasası işlemlerinden doğan gelirler, iştiraklerden elde edilen gelirler gibi alt ayırımlara sahiptir. Faiz dışı gelirler içerisinde en önemli pay döviz kuru değişiklikleri nedeniyle elde edilen gelir ve katlanılan kaybı yansıtan kambiyo gelirleri kalemleridir. 

         2. Faaliyet Giderleri 

         Bankanın bankacılık faaliyetlerini yürütürken katlandığı maliyetleri ifade eden faaliyet giderlerinin yaklaşık % 70’i faiz giderlerinden oluşmaktadır. Bankanın katlandığı faiz maliyeti ise mevduatlara ödenen faizden ve bankanın kullandığı krediler nedeniyle ödediği faizlerden meydana gelir. Ülkemizde, mevduat, toplam banka kaynaklarının 2/3’ünü oluşturduğu için, faiz giderlerinin yaklaşık %90’ı da mevduatlara ödenen faizlerden oluşmaktadır. 

         Toplam giderlerin yaklaşık %30’unu oluşturan faiz dışı giderler, bankaların personele yapmış olduğu ödemeler, vergi, kira ve amortisman giderleri gibi kalemlerden oluşmaktadır. Bu kalemler içerisinde en önemli pay personele ait giderlerdir. Bankaların faaliyet gelirleri ile faaliyet giderleri arasındaki fark net geliri ifade eder. Söz konusu net gelirden bankaların geri ödenmesi şüpheli olan kredileri (yani batık krediler) için ayırdıkları “şüpheli alacaklar karşılığı” kalemi düşülerek vergi öncesi kar büyüklüğü elde edilir. Ödenecek vergiler de bu değerden düşülerek bankanın vergi sonrası net kar büyüklüğü hesaplanmaktadır. 

         Banka Performansına İlişkin Ölçütler 

            Bir bankanın elde ettiği vergi sonrası net kar değeri, bankanın performansını değerlendirmek için başlı başına bir ölçüt olmasına rağmen, bankanın büyüklüğünü göz önüne almadığı için diğer bankalarla karşılaştırma yapmayı engellemektedir.  

         Bankaların aktif büyüklüğünü de göz önüne alan en önemli performans göstergesi, aktif karlılık oranıdır (ROA). Bu oran, banka varlıklarının kar yaratabilmek amacıyla hangi etkinlikte kullanıldığını göstermesi nedeniyle banka yönetimine ilişkin bir etkinlik kriteri olarak kabul edilir. Hesaplanacak aktif başına karlılık oranının yüksek çıkması veya yıldan yıla yükselmesi arzulanır bir olaydır. 

         Aktif karlılık oranı, bankanın karlılığı konusunda yararlı bir gösterge olmasına rağmen, bankanın ortakları daha çok bankaya koydukları sermayenin karlılığı ile ilgilenirler. Bu da öz kaynak karlılık oranı (ROE) adını verdiğimiz bir karlılık göstergesi ile ve formülü yardı ile hesaplanmaktadır. Bu oran, bankaya koyulan sermayenin hangi karlılıkla çalıştırıldığını göstermesi nedeniyle temel bir karlılık kriteri durumundadır. 

         Hesaplanacak öz kaynak karlılık oranının yüksek çıkması ortaklar açısından arzulanır bir sonuçtur. Bir bankanın performansını değerlendirmede yoğun olarak kullanılan bir diğer ölçüt net faiz marjı olarak adlandırılan ve bir birim varlık için elde edilen net faiz gelirini ifade eden orandır. Net faiz marjı, 

                                    Faiz gelirleri – Faiz giderleri
            Net Faiz Marjı = ----------------------------------
                                                         Aktif Toplamı 

şeklinde hesaplanmaktadır. 

         Hesaplanacak net faiz marjının yüksek çıkması bankanın karlılığını pozitif yönde etkileyeceği için, banka yönetiminin aktif ve pasif yönetimi ilkelerini uygulamadaki başarısını da ifade eder. Bu nedenle net faiz marjı hem karlılığa hem de yönetim etkinliğine ilişkin bir ölçüt olarak değerlendirilmelidir.

 

 

Anasayfa - İktisat - Makale - Ekonomi - Borsa - İstatistik - Türkiye Ekonomisi - Ekonomi Sözlüğü - Gizlilik Politikası

Sağlık Bilgileri